UIB yalnızca, kendilerini 1864’te Londra’da kurulan Enternasyonal’in mirasçıları olarak gören anarşist muhaliflerce yaşatılıyor. Onun bugünkü varlığı ise sadece simgesel,ama 2001 yılında özgürlükçü sosyalizmin daha dinamik ve yenilikçi akımları ‘Uluslararası Özgürlükçü Dayanışma ‘(SLI) adı verilen bir iletişim ağı kurdular.İçinde, Confederacion General de Trabajadores (İspanya devleti) ,I’ Alternative Libertaire (Fransa),Uruguay Anarşist Federasyonu gibi önemli örgütleri barındırıyor.Ayrıca,son yıllarda […]
UIB yalnızca, kendilerini 1864’te Londra’da kurulan Enternasyonal’in mirasçıları olarak gören anarşist muhaliflerce yaşatılıyor. Onun bugünkü varlığı ise sadece simgesel,ama 2001 yılında özgürlükçü sosyalizmin daha dinamik ve yenilikçi akımları ‘Uluslararası Özgürlükçü Dayanışma ‘(SLI) adı verilen bir iletişim ağı kurdular.İçinde, Confederacion General de Trabajadores (İspanya devleti) ,I’ Alternative Libertaire (Fransa),Uruguay Anarşist Federasyonu gibi önemli örgütleri barındırıyor.Ayrıca,son yıllarda neoliberalizm karşıtı hareketin içinde bazıları UIB’ye bazıları LIS’e bağlı olan ancak çoğunluğunun herhangi bir uluslararası birliğe bağlı olmadığı anarşist akımların kayda değer bir gelişimine tanık olduk.
Friedrich Engels tarafından 1889’da kurulan İkinci Enternasyonal, 1914’te emperyalist savaşı destekleyen bölümleri yüzünden dağıldı. 1920’lerde belirgin bir reformist yönelimle birlikte tekrardan kuruldu ve İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yeni bir ad altında-Sosyalist Enternasyonal(SE)- kendini yeniden düzenledi .SE şu anda ,Sandinistalar veya Farabundomarti Cephesi gibi kurtuluş cephelerinden,Tony Blair’in New Labour’ı gibi emperyalizm yandaşı partilere dek uzanan, esas olarak Avrupa ve Latin Amerika kökenli partilerin ve hareketlerin heterojen bir birleşimi. Burada,Alman SPD ,Fransız Sosyalist Partisi ve İspanyol PSOE gibi sosyal demokrasinin ılımlı eğilimleri, yani sosyal liberal tutum hüküm sürmekte. SE’nin hedefi artık Friedrich Engels,Wilhelm Liebknecht ve Jéan Jaures’nin zamanında olduğu gibi kapitalizmin yıkılması ve toplumun sosyalist bir dönüşümü değil,aksine neoliberal kapitalizmin ‘sosyal’ bir şekilde idare edilmesinden ibaret.Sosyalist Enternasyonal bir politik örgüt olarak verimli bir şekilde işlemiyor,yalnızca bir tartışma klubü,politik-diplomatik müzakere alanı olarak çalışıyor.
Üçüncü Enternasyonal, emperyalizm karşıtı ve devrimci bir karakteri olan proletarya partilerinin uluslararası birliğini oluşturmada atılan en önemli adımdı. Otoriter nitelikleri ve askeri türden disiplinine rağmen,ilk yıllarında(1919-1924),Antonio Gramsci,Clara Zetkin,Andrés Nin ve Jose Carlos Mariategui’nin de yer aldığı gerçek bir enternasyonalist birlikti. Lenin’in ölümünden sonraysa, Stalinist bürokrasinin liderliği altında,giderek Sovyetlerin ‘sosyalizmin tek ülkede inşası’ politikasının aracına dönüştü.Yine de, İspanya’daki Uluslararası Barikat’taki (1936-1938) önemli katılımın da gösterdiği gibi, hakiki enternasyonalist yönler yaşamaya devam etti.
Stalin , 1943’te müttefikleri Churchill ve Roosevelt’in ricası üzerine, dünya Komünist partilerinin Sovyetler Birliği Komünist Partisi’ne (SBKP) olan tüm politik,ideolojik ve örgütsel bağımlılığını azaltmadan Komünist Enternasyonal’i feshetti.Üçüncü Enternasyonal’in mirasçıları,1989’lardan sonra,yanlış bir biçimde adlandırılmış ‘varolan reel sosyalizm’in çöküşüyle birlikte,birkaç istisna dışında,kendilerini politik marjinalleştirmeye götüren ya da yönlerini sosyal demokrasiye çeviren bir krize girdiler. İtalya’daki Komünist Yeniden Kurulum (Refoundation) gibi bazı partiler,Stalinist geçmişlerinden sıyrılıp,toplumsal hareketlerin katkılarına açık,radikal bir doğrultu kazanarak kendilerini gerçekten yeniden yönlendirmede başarılı olmuşlardır.
1938 yılında Leon Trotsky tarafından kurulan Dördüncü Enternasyonal,Komünist Enternasyonal’deki anti-bürokratik bir eğilimi olan Uluslararası Sol Muhalefet’in içinden doğdu.Ya faşistler ya da Stalinistler tarafından Trotsky’nin ve birçok liderin öldürülmesi,hem de sayısız bölünmeler sonucu bu Enternasyonal bir daha hiçbir zaman kendisini bir kitle hareketine dönüştüremedi. Buna rağmen,Dördüncü Enternasyonal’in militanları Fransa’da 1968 Mayıs’ındaki olaylarda,ABD’deki savaş karşıtı harekette ve farklı Latin Amerika ülkelerindeki diktatörlüklere olan direnişlerde önemli rol oynadılar.Dördüncü Enternasyonal,Ekim devriminin mirasını Stalinist feleketten kurtarıp,Ernest Mandel,Livio Maitan,Hugo Blanco,Raul Pont,Alain Krivine ve Daniel Bensaid gibi militanları ve liderlerinin yardımıyla devrimci Marxizmin kuramını ve pratiğini yenilemeyi amaçladı.
Bu yazının yazarının bağlı olduğu Dördüncü Enternasyonal,son yıllarda güçlense de ,gerek sayısal açıdan gerek kaynakları açısından zayıf bir örgütlenme durumunda.Filipinler ve Sri Lanka dışında,çoğu güçler Avrupa ve Latin Amerika’da yoğunlaşmış halde.Bu Enternasyonal’in militanları örgütlü bir akım olarak, İtalya’daki PRC,İngiltere ve Galler’deki Sosyalist İttifak,Portekiz’deki Sol Blok,Uruguay’daki Frente Amplio ve Brezilya’daki İşçi Partisi gibi daha geniş yeniden gruplanmaların kurulmalarına katıldılar.Trotskyizm ile özdeşleşen diğer örgütlerin aksine Dördüncü Enternasyonal kendini tek devrimci öncü olarak görmüyor,onun hedefi kendisinin yalnızca bir bileşeni olacağı kitlesel boyuttaki yeni bir enternasyonalin oluşumuna katkı sağlamak.
Sermayeye karşı ortaya çıkan enternasyonalist direniş sorunu günümüzde yakıcı bir gerçeklik kazandı.Sermaye daha önce gezegen üzerinde hiç böylesine mutlak ve sınırsız bir güç kullanmamıştı. Eskiden, bugün olduğu gibi kurallarını,dogmalarını ve çıkarlarını dünyadaki bütün uluslar üzerine bu şekilde hiç dayatamadı .Daha önce ,insanlığın yaşamını kapitalist serbest piyasanın ve serbest karın katı kurallarına göre denetleyen,yöneten ve idare eden Uluslararası Para Fonu(UPF),Dünya Bankası(DB),Dünya Ticaret Örgütü(DTÖ) gibi uluslararası kurumların böylesine yoğun bir birlikteliği hiç baş göstermedi. Daha önce çokuluslu şirketler ve finansal piyasalar hiç bu kadar kaba bir şekilde küresel diktatörlüklerini açığa çıkarmamışlardı.Son olarak,tek bir emperyalist devletin,yani ABD’nin gücü hiç böylesine yaygın ve küstah olmamıştı. Bugün sub commander Marcos’un ‘Avrupalı Zapatista’lara yazdığı çağrıda görüldüğü gibi(28 Ağustos 1995),paranın ve uluslararası finans kapitalin insanlara,insanlığa,kültüre ve tarihe açtığı gerçek bir savaşa şahit oluyoruz .
Sermayenin ve onun hizmetindeki 1980’lerde Ronald Reagan ve Margaret Thatcher’la başlayan neoliberal hükümetlerin saldırısı en üst seviyesine Berlin Duvarı’nın yıkılmasının ve Doğu Avrupa devletlerinin restorasyonundan sonra ulaştı. Bütün Batı ülkelerinde ‘Ütopyanın Ölümü'(ya da devrimin ya da Marxizmin) ve ‘tarihin sonu’ muzaffer bir şekilde ilan edilmişti.
İşte tam da bu yenilgi ve solun yönelimsizliği bağlamında,Zapatistaların 1994 yılındaki ayaklanması karanlıktaki bir ışık kıvılcımı gibi belirdi. İki yıl sonra,Chiapas dağlarında İnsanlık için ve Neoliberalizme karşı Birinci Kıtalararası Buluşma gerçekleşti.Kuzey’den ve Güney’den,Latin Amerika’dan,ABD’den veAvrupa’dan farklı eğilimlerden militanları,aktivistleri ve entelektüelleri geçen yıllarda ilk kez bir araya getirmesi itibariyle bu olayın dünya çapında etkisi olmuştu.Bu toplantıdan,”neoliberalizmin temsil ettiği uluslararası teröre karşı”,enternasyonali inşa etme umudunun tarihsel çağrısı yükseldi.La Realidad’ın İkinci Bildiri’sinin de ortaya koyduğu gibi,”bu görev bütün mücadelelerimizin ve özgül direnişlerimizin kolektif bir iletişim ağını yaratması anlamında çok büyük bir görevdir. Neoliberalizme karşı kıtalararası bir iletişim ağı,insanlık için kıtalararası bir iletişim ağı. Bu kıtalararası ağ,farklılıkları ve benzerlikleri tanıyarak dünyadaki öteki direnişlerle bağlantı kurmayı amaçlayacaktır. Bu ağ,farklı direnişlerin birbirinden farklı ş
eyler öğrenmelerinin aracı olacaktır.”
1996’daki Chiapas buluşması,şu an dünyanın her köşesinde kendini gösteren neoliberalizm karşıtı hareketin ilk eylemi olarak düşünülebilir.Her ne kadar bu girişimin ardından herhangi başka bir adım atılmasa da,-Avrupa ve Latin Amerika’da Zapatista örneğinden esinlenen,bu türden buluşmaları düzenleme çabaları başarısızdı-Chiapas buluşması neoliberalizm karşıtı ve emperyalizm karşıtı yeni bir enternasyonalizmin kalkış noktası,doğuşuydu.
Birkaç yıl sonra,Seattle’daki büyük protesto gerçekleşti(1999) ve bu yeni enternasyonalizmin,yani Küresel Direniş Hareketi’nin ana taşıyıcısı haline geldi. Bu hareket,sağcı basın tarafından yanlış bir şekilde ‘küreselleşme karşıtı’olarak nitelendi.Bu ‘hareketler hareketi’, Prag, Stockholm,Brüksel,Bangkok,Washington,Barselona,Genoa ve daha yakın zamanda Floransa’da, onlarca,sonra yüzlerce ve şu an milyonlarca göstericinin katılımının sağlandığı eylemleri,ayrıca Porto Alegre’deki Dünya Sosyal Forumu(2001,2002,2003),Avrupa Sosyal Forumu(2002) ve diğer yerel ve kıtasal toplantıları tetiklemiş oldu.
Başka bir dünya isteyen bu hareket geniş ve ister istemez heterojen bir mahiyette. Ancak,doğrudan dünya çapında,uluslararası ve enternasyonalist bir özellikle ortaya çıktı. Çeşitliliğine rağmen,bazı temel ilkelerde anlaşma görülüyor: “dünya satılık değil”; ” başka bir dünya mümkün”; ” savaşa hayır” . Bunlar genel ilkeler,fakat ciddi bir biçimde savunulduklarında,derin bir yıkıcı potansiyele sahipler.Yine bazı somut talepler etrafında da bir bütünlük var:Güney ülkelerinin borçlarının silinmesi; vergi cennetlerinin önüne geçilmesi ve finansal işlemlere vergi yüklenmesi;transgenik ürünlere moratoryum konması vs.(liste şimdiden çok uzun) Kısacası,düşmanın kimliğinin saptanmasında geniş bir fikir birliği mevcut:neoliberalizm,UPF(IMF),Dünya Bankası,DTÖ,ABD imparatorluğu.Egemen düzene karşı sunulan alternatifler arasında da,sistemin ‘düzenlenmesinden’ devrimci (sosyalist) dönüşümüne varan geniş bir dizi yanıt görüyoruz.
Bu çeşitlilik bir engel de oluşturabilir,ama bir güç kaynağı da olabilir.Küresel Direniş Hareketi, sendikaları,feministleri,anarşistleri,ekolojistleri,kurtuluşçu Hristiyanları,farklı türden sosyalistleri,köylüleri,yerel hareketleri,STK’ları,entelektüelleri,herhangi bir örgütsel bağlılığı olmasa da protesto etmek,yürümek,savaşmak ve tartışmak isteyen birçok genç insanı,kadını ve işçiyi içine alıyor.Söz konusu oluşum,buluşmalar,tartışmalar ve karşılıklı öğrenmeler için,her katılımcının kendi görüş ve kanaatlerini bırakmadan,başkalarının fikirlerini keşfettiği ve onları kendi düşünce ve pratiğiyle bütünleştirmeye çalıştığı kültürel bir alışveriş sürecinin eşsiz bir fırsatını sunuyor. Bütün bu etkenlerin karışımı ve birleşmesi patlayıcı bir kokteyl yaratıyor,Küresel Direniş Hareket’inin enternasyonalist kültürünü.Bu süreç henüz başlangıç aşamasında,ortak bir doğrultudan uzaktayız;fakat,hareketin önünü tıkamaya çalışan kurumsal çabalara radikal,mücadele edici ve hasmane bir tutum alan ortak bir ruhun oluşumunu sezebiliyoruz.
Küresel Direniş Hareketinin,ya da en azından en örgütsel ifadesiyle Dünya Sosyal Forumunun(DSF),şimdiden bir noktaya kadar uluslararası bir örgütlülüğü var.Uluslararası İcra Komitesi şu an mevcut ve Parlamento Forumu da geçen sene Porto Alegre’de kuruldu.Ancak bu organlar,Forum’un kendisi gibi çok heterojen ve uluslararası politik bir güç şeklinde işlemiyor. Hedefleri çok sınırlı;Dünya Sosyal Forumu’nun ve kıtasal forumların düzenlenmesi. Daha önemli olanı, DSF’deki ana gücü oluşturan,emperyalizm ve neoliberalizm karşıtı ve ortak proresto girişimleri için bir çağrıyı içeren bazı politik analizlerin yer aldığı bir belge yayınlamış olan Via Campesina,Brezilya’daki Topraksız Köylüler Hareketi ve CUT,ATTAC vb. toplumsal hareketlerin iletişim ağı.
Peki bunlar ‘Beşinci Enternasyonal’ anlamına geliyor mu?İki bariz sebep yüzünden hayır:1Toplumsal hareketlerden bahsediyoruz,politik örgütlerden ya da küresel bir toplumsal dönüşüm projesinden değil. 2 Hala düzenlenmiş, insancıllaştırılmış, ulusal ve demokratik bir kapitalizme inanan grupları kapsayan Küresel Direniş Hareketi ve onun kurumları ,olmaları gerektiği gibi, çok heterojen bir yapıya sahip. Aynı heterojenlik Uluslararası Parlamenter Forum’da da mevcut.
Eksik olansa,kapitalizmin ötesine geçerek,ne ezen ne de ezilenin olduğu yeni bir toplum perspektifini,Hareket içinde alternatif bir proje olarak sunabilecek partiler,cepheler ve hareketler gibi politik örgütlerin bir iletişim ağı. Buna benzer bir şey Avrupa’da bulunmakta-PRC(İtalya),LCR(Fransa),Sol Blok(Portekiz),Sosyalist İttifak(İngiltere ve Galler),Kızıl Yeşil İttifakı(Danimarka) ve başkalarının dahil olduğu,Avrupa Kapitalizm karşıtı Sol Konferansı.Bu akımlar farklılıklarına karşın, kapitalist küreselleşme,neoliberal politikalar ve emperyalist savaşı benzer bir noktadan kabul etmiyorlar.Ayrıca, kapitalizm karşıtı,erkek egemenliğine karşı,ekolojik ve enternasyonalist ‘olumlu’bir alternatifi paylaşıyorlar:” emeğin sömürüsünün olmadığı,kadınların ezilmediği,sürdürülebilir bir kalkınmaya dayalı sosyalist ve demokratik bir toplum-aşağıdan,kendi kendini yöneten bir sosyalizm”(Avrupa Kapitalizm Karşıtı Sol Konferansı’nın Haziran 2002 Bildirisi)
Eğer bu deneyim, en geniş anlamda ,bu büyük Küresel Direniş Hareketi’ndeki en radikal politik konumları da içerecek bir iletişim ağı oluşturacak şekilde öteki kıtalara yayılabilirse,bütün akımlar işçilerin tarihiyle ve geçmişteki sosyalist Enternasyonallerle özdeşleşeceğinden,’Beşinci’olarak adlandırmak zorunda olmadığımız bir ‘Yeni Enternasyonal’ oluşabilir.’ Uluslararası Kapitalizm Karşıtı Sol Konferansı’ , ‘Yeni Enternasyonal Eğilimi’ ya da katılımcıların yaratıcı imgelemlerince uydurulmuş başka bir isimle çağrılabilir.
Bu yeni enternasyonal dört proleter enternasyonalinin olumlu katkılarını ayırıcı bir biçimde bütünleştirebilir.Böylece,Babeuf ve Fourier,Marx ve Bakunin,Blanqui ve Engels,Rosa Luxemburg ve Lenin,Emma Goldman ve Buenaventura Durruti,Gramsci ve Trotsky,Emiliano Zapata ve Jose Carlos Maria’tegui,Augusto Caesar Sandino ve Farabunda Marti,Ernesto Che Guevara ve Camilo Torres,Ho-Chi-Minh ve Nazım Hikmet,Mehdi Ben Barka ve Malcolm X ve daha pek çoğunun mirasçısı olabilir.Ancak,ana nirengi noktası ise varolan toplumsal hareketler ve başta neoliberalizme yönelen Küresel Direniş Hareketi olacaktır.
Günümüzdeki politik koşullar besbelli ki tamamiyle farklı olsa da geçmişteki enternasyonaller arasında belki de en ilham verici olanı,farklı politik görüşlerin düşünce ve pratikte birbirine yaklaşabildiği çoklu, çeşitli ve demokratik bir hareket olan Birincisi olacaktır.Bu demek değildir ki UIB’nin kurulduğu ve işlediği bugün tekrar edilebilir.Bu yeni enternasyonalist gücün ne gibi örgütsel biçimlerinin olabileceğini öngörmek mümkündür-ademi merkeziyetçi bir federasyon,örgütlü bir iletişim ağı ya da basitçe,periodik olarak toplanan bir konferans- fakat, bu güç her ne olursa olsun esnek ve yenilikçi olmalı,resmi bürokratik yapılardan uzak durmak zorunda olmalıdır. İdeal olarak,yalnızca partileri,cepheleri değil,sol dergileri,araştırma gruplarını,toplumsal hareketlerin örgütlerini ve entelektüelleri de kapsamalıdır.
Bu yeni enternasyonalin sınırlarını nasıl belirleyebiliriz? Bana açıkça öyle geliyor ki,emperyalizm karşıtlığı ve kapitalizm karşıtlığı-yani,toplumsal adaletsizliğin,sömür