1 Mayıs hazırlıkları sürerken, mücadele kararlılığını yansıtan bir açıklama da kültür cephesinden geldi. Kazım Koyucu Kültür Merkezi adına yayınlanan açıklamada, direnmeyi bir sanat haline getiren emekçilerin birlik, mücadele ve dayanışma günü selamlanıyor. Açıklamanın tam metni: Emeğin Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs’ı kutluyoruz 118 yıldır işçilerin birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs, […]
1 Mayıs hazırlıkları sürerken, mücadele kararlılığını yansıtan bir açıklama da kültür cephesinden geldi. Kazım Koyucu Kültür Merkezi adına yayınlanan açıklamada, direnmeyi bir sanat haline getiren emekçilerin birlik, mücadele ve dayanışma günü selamlanıyor.
Açıklamanın tam metni:
Emeğin Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs’ı kutluyoruz
118 yıldır işçilerin birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs, 2008 yılında ülkemizde yasaklarla tartışılıyor. Emeğin bayramı 1 Mayıs, tüm dünyada emekçilerin haklarını savundukları, taleplerini en kitlesel biçimde ifade ettikleri ve bunu, en görünür şekilde kentlerin en büyük meydanlarında ve alanlarında yaptıkları bir gün olagelmiştir. 1 Mayıs, dünyanın 135 ülkesinde resmi tatildir. Oysa ülkemizde tatil edilmediği gibi, emekçilerin 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlama isteği karşısında, bir şehri işgal yerine döndürme pahasına Taksim, emekçilere yasaklanmakta, üstelik bu yasak başbakan tarafından “ayaklar başları yönetirse kıyamet kopar” sözüyle açıklanmaktadır.
Bu söylem hiç şaşırtıcı değildir. Ezilenler, yoksullar ve emekçi sınıflar; yani halk; egemenler tarafından hep, “zayıflar”, “işe yaramazlar” ve en belirgin olarak “ayak takımı” olarak nitelendirilmiştir. Emekçiler ise, onlar ki bir nebze değer taşımazken dünyanın tüm değerlerini üretirler, tarih boyunca “ayak takımı”nın gücünü göstermekten hiç geri durmamışlardır. “Ayakların baş olması”, sınıf mücadelesinin sözlüğüne “üretenlerin yönetmesi” olarak yazılıdır.
İşte şimdi Türkiye emekçileri elleriyle ve tarihleriyle yarattıkları meydanlara, yarattıkları değerin gücüyle, birlik olmanın, yan yana olmanın, dayanışma içinde olmanın ve mücadele içinde olmanın gücüyle çıkma kararlılıklarını açıkladılar. 1 Mayıs olması gerektiği gibi 1 Mayıs alanında Taksim’de kutlanacak. Ülke halklarının tarihsel olarak geçirdiği dönem bu yan yana gelişin kritik önemini açığa çıkarıyor.
Çünkü,
Yanan çocukların parası olmadığı için hastane kapılarında acı içinde bekletildiği, emeklilik hakkının, iş güvencesinin, sağlık hakkının ortadan kaldırıldığı günlerden geçiyoruz,
Eğitimin ancak parası olanın yararlanabildiği “özel” hizmete çevrildiği günlerden geçiyoruz,
Kent rantından pay kapma kavgası içinde yoksulların her gün evlerinden, yaşam alanlarından sürüldüğü günlerden geçiyoruz,
Tersanelerde ekmekle ölümün yan yana anıldığı, hemen her gün işçi cinayetlerinin ya da ağır iş kazalarının haberini aldığımız günlerden geçiyoruz,
Kamyonlara doldurulan çoluk çocuk, yaşlı genç, kadın erkek mevsimlik işçilerin üç kuruş için haberlerde ölüm istatistiklerine dahil edildiği günlerden geçiyoruz,
Yeni istihdam paketlerinin ülkeyi tam bir ucuz emek cenneti haline getirmek hedefiyle hazır edildiği günlerden geçiyoruz,
Kadınların tecavüzle, tacizle, aile içi şiddetle, aşırı emek sömürüsüyle her an yüzyüze kaldığı günlerden geçiyoruz,
Ülkenin doğal güzelliklerinin daha fazla kar uğruna katledildiği, halka ait olan doğal kaynaklarının sermayenin emrine sunulduğu günlerden geçiyoruz,
IMF, DB ve DTÖ bağımlılığının gıda kuyruklarına dönüştüğü, yine yoksul halkı vuracak yaklaşan ekonomik krizin birilerinin ceplerini doldurduğu günlerden geçiyoruz,
Ortadoğu’nun emperyalistlerin, katliamları ve işkenceleriyle, bölge halklarının geleceğini talan eden uygulamalarıyla kan ve gözyaşı diyarına dönüştüğü ve ülkeyi yönetenlerin türlü işbirliği mekanizmalarıyla bu insanlığımızdan utandığımız vahşete ortak olduğu günlerden geçiyoruz,
Ülkede siyasal gericiliğin her tür biçiminin toplumsal alanda ilmek ilmek örüldüğü, tüm iktidar olanaklarının bu noktada seferber edildiği günlerden geçiyoruz,
Aynı topraklarda, aynı sorunları yaşayan Türkiye halklarının milliyetçilik ve şovenizm kıskacında birbirlerine düşmanlaştırıldığı günlerden geçiyoruz.
İşte bu nedenle “kanayan vicdanımız ancak özgürlükle dindirilebilir, onurumuz ancak eşitlikle onarılabilir”.
Bu ülke kentlerinin sokakları, meydanları, köyleri, tarlaları, atelyeleri, fabrikaları okulları özgürlüğe, eşitliğe, adalete; ekmek gibi su gibi ihtiyaç duyan emekçilerle dolu. 1 Mayıs 2008’de Taksim ve diğer tüm 1 Mayıs alanları, ezilenlerin toplumsal adalet, barış ve eşitlik taleplerine, insanca bir yaşam ve güvenli gelecek taleplerine, ülkenin ve bölgenin kaderini emperyalizmden bağımsız ve özgürce belirleme talebine ev sahipliği yapacak.
Kazım Koyuncu Kültür Merkezi olarak, kırdan kente tüm yoksulların, tüm emekçilerin, tüm işçilerin, tüm kadınların, öğrencilerin ve aydınların yani üretimde ve toplumsal yaşamdaki tüm etkinlikleriyle yaşamı yeniden ve yeniden üretenlerin, “kafadan başlayıp ayaklara ilerleyen” toplumsal özgürlük düşünü paylaşanların, direnmeyi tüm yaratıcılıklarıyla bir sanat haline getirenlerin birlik mücadele ve dayanışma gününü kutluyoruz.