İstiklal Caddesi’ni eylem yasağına rağmen dolduran kalabalığa dokunulmazken, Saraçhane’ye gitmek isteyen gençlerin yine yerlerde süründürülüp, darp edilmelerine tanıklık ettik. Kendine hassasiyet bekleyenlerin zerre hassasiyet göstermemelerini, insanların yakılarak öldürüldüğü Madımak anımsatıldığında bile kin kusmalarını ne yapacağız
İstanbul’da İstiklal Caddesi’nde yaşananlardan sonra özellikle sosyal medyada AKP sözcülüğü yapan, laik düzen nedeniyle zulüm gördüğünü sürekli söyleyen bir kesim çok mutlu. Sadece yazanları, konuşanları esas alarak mutluluğu hemen görebiliyoruz.
Aslında hakikati söylemek gerekirse, hemen herkesin bir gecede 180 derece dönebildiği bir ortamda, bu kadar net insan bulmak güç!
Açık açık şeriat düzeni istediğini söyleyen, bunu savunan ve bu konuda tutarlı davrananları gölge boksu yapan eyyamcı kesimden ayırmak lazım.
Ancak sürekli zulümden bahseden bu kesimin, başkasına yapılan zulme dair tek kelam etmemesi de zulümle dertlerinin ne olduğunu gösteriyor, özenle not etmek lazım.
* * *
Uzun yıllardır biliyoruz ki tekbir getiren bir kalabalığa, zaman zaman istisnaları olsa bile, polis dokunmaz.
Saraçhane eylemleri sırasında da farklı kentlerde, başlangıçta polisin kafa karışıklığı yaşamasının nedenlerinden biri gençlerin bir bölümünün tekbir getirmesi, bir bölümünün bozkurt işaretleri yapmasıydı. Alışmadıkları bir tablo vardı karşılarında.
Ancak kısa zamanda neyi ve kimi ayırt etmeleri gerektiğini öğrendiler.
Bu nedenle bir gece arayla, İstiklal Caddesi’ni eylem yasağına rağmen dolduran kalabalığa dokunulmazken, Saraçhane’ye gitmek isteyen gençlerin yine yerlerde süründürülüp, darp edilmelerine tanıklık ettik.
* * *
LeMan dergisinde yayımlanan karikatür nedense aniden gündeme geldi.
Karikatürü görmeyenler de kutsala saygısızlık edildiği söylemi üzerinden harekete geçti.
Ama asıl mobilize olan, binayı kuşatan kalabalık tanıdık!
LeMan, kutsala saygısızlık etmediğini açıkladı, kimileri “edilmiş olsa bile” diyerek bir katliam provasının olası sonuçlarını anımsattı ancak polis nedense oralı olmadı.
Bina taşlandı, binaya girildi…
Bir katliam yaşanmadıysa bunun nedeni binada kimsenin olmamasıydı.
Bu arada eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya büyük haksızlık edildiğini de fark ettik!
Soylu, uyuşturucu satıcılarıyla mücadele edilirken gerekirse bacaklarının kırılabileceğini söylemişti. İşkenceye izin anlamına geliyorsa da en azından söylem düzeyindeydi ifadeleri… Öyle umuyoruz.
Soylu’nun yerine gelen İçişleri Bakanı ise polise mukavemeti olmayan, kaçmayan, karikatürle ilgili sorumluluğu bile belirsiz LeMan çalışanlarının ters kelepçeyle gözaltına alınışlarını büyük gururla paylaştı.
Zulme karşı duyarlı olduğunu iddia eden, sadece kendisine ve desteklediği tarafa yönelik zulüm yapıldığında sesi çıkan kalabalık bu görüntüleri alkışladı.
Ters kelepçe de merdivene insanları yatırarak kötü muamelede bulunmak da suç ama burası Türkiye. Suç ve ceza duruma göre belirlenir.
* * *
O geceye dair soru işaretleri de sürüyor.
26 Haziran’da basılan LeMan dergisinin farkına ne oldu da o gün varıldı? Birkaç dikkatli göz mü gördü karikatürü sadece?
Dergiye savunma hakkı bile tanımadan linç organizasyonuna kim izin verdi?
Polis, yanı başındaki ölüm çağrılarını neden kayıtsızca dinledi?
Savcılar, basın savcıları, tamamı kayıt altına alınan, yayınlanan bu ölüm çağrıları konusunda harekete geçti mi?
* * *
Küçük bir detay daha… Çifte standardı göstermesi açısından mühim. Türkiye’nin kimileri için ne kadar özgür bir ülke olduğunu göstermesi bakımından…
T24 yazarı Candan Yıldız, yazısında, LeMan dergisinin karşısındaki binaya Tevhid Bayrağı adı verilen bayrağın asıldığını sosyal medyadan duyuran Muş Alparslan Üniversitesi Öğretim Üyesi Alparslan Şen’in o gece kalabalığa yaptığı konuşmayı anımsattı. “Müslümanlar dik durun, karşınızda leşler var” diyordu Şen.
Binada bulunsalar, linç odaklı bir kitleye karşı kendini savunma olanağı da olmayan birkaç karikatürist için ne büyük laflar.
Aynı lafları nedense farklı ve daha cesaret gerektiren olaylarda göremiyoruz!
Varsa yoksa kendini savunamayacak kadar az olanlara karşı, büyük kalabalıklarla…
* * *
Ancak sorun şu ki, kendini mutlak haklı, mutlak sahip, mutlak güçlü gören Şen’in ilk icraatı da değil bu.
Türkiye kimileri için bir özgürlükler ülkesi dedik ya…
Şen, birkaç yıl önce de Suriye iç savaşı ile ilgili öfkesini paylaşırken Alevileri hedef alarak, sosyal medyadan şu mesajları verdi:
– Suriye direnişi başarısız olursa Anadolu’da Şah İsmail’in mezhepçi vahşileriyle yaşanacak. Herkes hesabını buna göre yapsın.
– Ey Halep’te çocukları, kadınları, sivilleri, sivilleri korkakça bombalayan rejimi savunan mezhepçiler: Sizi bu coğrafyada yeni Malazgirtler bekliyor. Bu coğrafyanın her köşesinde yeni Malazgirt yaşanacak. Şah İsmail’in bağnaz mezhepçi piçleri hesap verecek. Şahlaştınız, Yavuzlaşacağız.
– Cem Evi, Ali, insana saygı, Madımak, hoşgörü diyen ne kadar namussuz mezhepçi varsa Halep’te katillerle beraber. Lanetliler topluluğu…
Şen, 2016’da bu mesajlara gelen tepkilerin ardından, “Halep’te yaşanan katliam ve tecavüzlerin ve bunların faili Esad rejimini destekleyen mezhepçi kesimlere yönelik paylaşımlarım çarpıtılmıştır” diyerek mesajlarını kaldırdı. Muş Alparslan Üniversitesi, Şen hakkında idari soruşturma başlatıldığını ve Şen’in açığa alındığını duyurdu.
* * *
Aleviler için katliam çağrısı yapılması hassasiyet gerektirmiyor demek! “Leşler” diye ölüm çağrısı yapılması da…
Aynı yıl, 2016’da, binlerce kamu görevlisi, “FETÖ iltisaklı”, “sol iltisaklı”, “terör iltisaklı” denilerek ekmeklerinden edildi. Kararlarda, “devlete sadakat” vurgusu yapıldı ve kamu görevlilerinin devletin anayasal kurallarına sadık olması gerektiği vurgulandı.
Bu sadakat yükümlülüğü kimler için geçerli?
Şeriat çağrısı dahil, şiddet içermeyen her türlü düşünceyi özgürlük kapsamında değerlendirebiliriz elbette ama bu kararları ne yapacağız, bu şiddet çağrılarını ne yapacağız?
Kendine hassasiyet bekleyenlerin zerre hassasiyet göstermemelerini, insanların yakılarak öldürüldüğü Madımak anımsatıldığında bile kin kusmalarını ne yapacağız?
* * *
Yeri gelmişken kalabalığın arkasına sığınmadan ezber bozan, özgürlük havarilerine de ders veren CHP Genel Başkanı Özgür Özel’den söz etmek gerekir.
Bu ülkede siyasetçi olmak, kuyruğa girmeyi gerektirir.
Belli konularda hamaset yaparsanız başınıza iş gelmez, risk almadan yolunuza devam edersiniz.
Özgür Özel, insanların inançlarına saygının mutlak olduğunu, kutsala saygının zorunluluk olduğunu anımsattıktan sonra, “Hz. Muhammed’e saygısızlığa da izin vermem ama yapılmamış bir saygısızlık üzerinden yapılan linçe de izin vermem” sözleriyle ezber bozdu.
Linç ayıp, insanlık tarihine geçecek kadar ayıp bir davranıştır. Çok kusurlu davranılan anlarda bile…
Kendini savunma gücü olmayan insanları linç etmek istemek de öyledir.
Zulme karşı sessiz kalmak da…
Zulmü alkışlamak da…
Kaynak: T24
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.