Medyanın dili ve aklı, çok çok uzun yıllar “erkeğin dibi” oldu desem abartma olmaz. Son yıllarda, çalışanlar arasında kadın sayısı arttı, tartışma programlarını yöneten kadınlar var ama konuk alınan kadın sayısı hâlâ çok az. Uzun lafın kısası, para az, risk çok, cam tavan çok kalın. bugün, 10 ocak, çalışan gazeteciler günü. bütün bunlara rağmen, gazetecilik yapan, yapmak isteyen bütün kadınların yolu açık olsun
gazetecilik aslında bir iş, bir meslek olmanın ötesinde bir tür tutku. bu tutkuya bağlanan bir insan, çalışsın çalışmasın, ilginç biriyle tanıştığında röportaj yapmayı aklından geçirir, tesadüfen ilginç bir olayla karşılaştığında bunu haberleştirmek ister… ilkine değil ama ikincisine sosyal medyada sık sık rastlıyoruz; vatandaş gazeteciliği denen şey de böyle gelişti. devam etmeden, güncel siyasi gelişmeleri yorumlama arzusunun sadece gazetecilik mesleğinin sınırları içinde olmadığını söyleyeyim.
ancak şunu hatırlatmak istiyorum, gazetecilik kolektif bir iş. neyin aktarılacağına, nasıl aktarılacağına ortak karar vermek, her yazılanı ya da her görsel kaydı bir başka kişinin gözden geçirmesi, bunların bir tasarım içine oturtulması kolektif çalışmayı gerektiriyor. editör ya da “ikinci göz” iyi haberin, yazının en önemli koşullarından biri. bu olmadığı zaman, ortaya çıkan bir gazete ya da internet sitesi değil, ortak kullanılan bir blog olur ki birçok mecra biraz böyle.
bence ikinci önemli nokta, medyanın kelimenin olumsuz anlamıyla “uzmanlaşması”; geçmişte futbol haberleri için gazete alan biri, sayfaları çevirirken siyaset, magazin, kültür sanat haberlerine de rastlardı. şimdi siyaset için başka bir siteye ya da tv programına, futbol için başka bir kanala, kültür sanat içinse bir site bulabilirseniz oraya bakmak zorundasınız.
peki bu kadar site, yayın, kanal nasıl ayakta kalıyor? öncelikle reklam geliriyle ki çok uzunca bir süredir satılan gazetelerin dahi esas geliri kaynağı reklamdı. (bazı gazeteler zarar etmelerine rağmen, siyasal amaçlarla ya da patronun diğer işlerine yapılacak etki için yayınlanıyordu, hâlâ da öyle.) reklamverenlerin medya üzerinde ciddi bir baskısı var: bir gazetecinin çok reklam veren büyük bankalar veya coca-cola gibi, yine çok reklam veren şirketler hakkında haber yapması neredeyse imkânsız oldu hep. patronun şirketleri, ortakları vb. zaten haberden, eleştiriden muaf. ve medyaya devlet baskısının olmadığı ya da az olduğu ülkelerde de bu büyük ölçüde böyle. medyanın “yüzleri” çok konuşuluyor ama sermayesi, kârı ve gelirinin üzerinde düşünmeye değer bence.
internette her türden müziğin kolayca ulaşılır olmasıyla birlikte, 10-15 yıl önce müzik sektörü bugün medyanın yaşadığına benzer bir krize girmişti. müziğe bedava ulaşabiliyorsa, cd ya da plağa neden para verilecekti. bu endüstrinin gelir kaynaklarını kıstı. daha sonra müzik dinleyebileceğimiz platformlar, reklamlı veya ücretli hale geldi. meraklıları plak almaya devam ediyor. bu sürecin bir sonucu her müzisyenin dinleyiciye ulaşacak bir platform bulabilmesi ama genel olarak müzisyenlerin gelirinin azalması oldu.
benzer bir süreç medya için de söz konusu. internet yayın yapmayı kolaylaştırdı, daha ucuza yapılabilir hale getirdi, kimsenin yayınlamayacağı yazılarınızı dahi internette paylaşabiliyorsunuz. ama bunlardan para kazanmak çok zor. nitekim birçok yayın internet sitelerinin tamamını ya da belli bir kısmını ücretli hale getiriyor.
dönelim türkiye’ye. medyanın kâr etmeyen, esas olarak politik -ve zaman zaman ticari- etki için yürüyen bir sektör olması, yapılan işe gösterilen özeni de düşürdü, bir haberin iyi yapılmasına gerek duyulmuyor, yapılması yetiyor. dile falan dikkat eden de azaldı. geçmişte insanlar dili, dilbilgisini en çok gazetelerden öğrenirdi. şimdi en ciddi gazetelerin internet sayfalarında bile şaşırtıcı dil ve imla hatalarına rastlanıyor.
gazeteciler en güvenilir meslekler listelerinde alt sıralara böyle böyle düştü. geçmişte çok prestijli bir meslek olan gazetecilik artık öyle değil.
ve ücretler çok yetersiz, çalışma saatleri uzun, koşullar berbat, sendikalaşma oranı düşük.
ama bu mesleği seçmek isteyen idealist gençlerin hevesini kıracak şeyler içinde bunlar devede kulak sayılır. gerçek haber, eleştirel bakış açısı peşinde olan her gazeteci zaman zaman kurumun içinden gelen sansür talebi, çok sık da kovuşturma ve cezalarla karşı karşıya kalıyor.
ama keşke hepsi bu olsa diyeceğim. birkaç gün önce gazeteci metin göktepe’nin, 1996’da, dövülerek öldürülmesinin yıldönümüydü. ondan önce ve ondan sonra öldürülen gazeteciler uzun bir liste oluşturuyor. ama ahmet taner kışlalı’dan hrant dink’e, nazım daştan ve cihan bilgin’e uzayan bu gazetecilerin istisnasız hepsi, öldürülmelerinden sonra, en az katilleri kadar suçlandı!
adliyede dava takip ederken, sokakta bir gösteriyi izlerken dayak yiyen gazeteciler de işin cabası.
medyanın dili ve aklı, çok çok uzun yıllar “erkeğin dibi” oldu desem abartma olmaz. cinsel şiddetin ballandıra ballandıra anlatıldığı, seks işçilerinden hayat kadını olarak bahsedilen, gazetelerin birinci sayfasının sol üst köşesine mümkün olduğu kadar az giyinmiş, güzel bir kadının “dekupe”[1] fotoğrafının “çakıldığı” ve eşcinsellikten ve translıktan mutlaka aşağılayarak bahsedilen bir dünyadan yayın yapıldı. birinci sayfalarda fotoğrafı kullanılan güzel kadınlar, akp iktidarıyla birlikte daha mazbut giyinir oldu, o kadar.
son yıllarda, çalışanlar arasında kadın sayısı arttı, künyelerde kadınların adlarına rastlanıyor. ama “büyük” medyada[2] yönetici düzeyindeki kadınların sayısı iki elin parmaklarını bulmaz.
tartışma programlarını yöneten kadınlar var ama konuk alınan kadın sayısı hâlâ çok az; buna gerçekten muhalif olan medya da dahil.
uzun lafın kısası, para az, risk çok, cam tavan çok kalın. bugün, 10 ocak, çalışan gazeteciler günü. bütün bunlara rağmen, gazetecilik yapan, yapmak isteyen bütün kadınların yolu açık olsun.
Dipnotlar:
[1] Bir insanın fotoğrafın içinden ayrıştırılması işlemi, bir tür kağıt bebek haline getirilmek gibi düşünün.
[2] Bu ifadeyi, hem iktidar hem de ana muhalefet yanlısı medya için kullandım.
Kaynak: Kadın İşçi
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.