Asgari ücretin 22 bin 104 TL yani açlık sınırında olduğu koşullarda kadınların üretim ve yeniden üretim alanındaki emeğinin daha fazla sömürülmesi için tabii ki patriyarkal güç ilişkileri sistemin imdadına yetişiyor. Patriyarkal güç ilişkileri üzerine kurulu ailenin daha da güçlendirilmesi, daha korunaklı hale getirilmesi sermayenin çıkarlarını garanti altına almakla sorumlu iktidarın birincil görevleri arasında yer alıyor
Yoksulluk her geçen gün derinleşirken erkek şiddeti de aynı oranda artıyor. Kadın cinayetlerine her gün yenileri ekleniyor. Aileyi güçlendiren politikalar kadınları güçsüzleştiriyor. Milyonları açlığa, yoksulluğa, sefalete mahkum eden iktidar Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın öncülüğünde neredeyse tüm kurumlarını ailenin korunması ve güçlendirilmesi için seferber ediyor. Çünkü sermaye düzeninin kutsal aile içerisinde daha fazla sömüreceği karşılıksız emeğe ve ucuz iş gücü üretimine ihtiyacı var. Asgari ücretin belirlenmesinin hemen ardına ‘Aile Enstitüsü’ ve ‘Nüfus Politikaları Kurulu’ oluşturulması yoksullaştırma politikaları ile aile politikaları arasındaki ilişkiyi gün gibi ortaya çıkarıyor. Tam da buradan asgari ücret meselesi feminist mücadelenin konusu oluyor.
24 Aralık günü asgari ücret 22 bin 104 lira olarak belirlendi. 25 Aralık’ta ise Aile Enstitüsü kurulması ve Nüfus Politikaları Kurulu oluşturulmasına dair Cumhurbaşkanı kararnameleri Resmi Gazete’de yayınlanarak ışık hızıyla yürürlüğe girdi. Sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda kadınların emeğini ve bedenini daha fazla sömürmenin eylem planı bir bir hayata geçiriliyor. Bu saldırıların her biri 15 Mayıs’ta Aile Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş’ın açıkladığı Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesi Vizyon Belgesi ve Eylem Planının bir parçası olarak karşımıza çıkıyor. Bu eylem planı ile kadınların emeği ve bedeni üzerindeki baskı politikaları artırılırken bir yandan da sistemin “makbul” sınırları dışında kalan LGBTİ+’lara yönelik ayrımcılık körükleniyor. Çünkü bu düzenin çarkları geleneksel aile yapısı içinde kadınların karşılığı ödenmeyen emeği ile dönüyor. Asgari ücretin açlık sınırına dayandığı koşullarda daha fazla ev içi emek harcayarak sistemi ayakta tutan kadınlar aynı zamanda ailenin ve sermayenin ihtiyaç duyduğu anda imdadına koşacak yedek iş gücü ordusunu oluşturuyor.
Asgari ücretin miktarı kadınların toplumsal yeniden üretim alanındaki koşullarını da belirliyor. Asgari ücretin hanenin ihtiyaçlarını karşılamaya yetmediği koşullarda kadınlar bu ihtiyaçları daha fazla emek harcayarak karşılamak zorunda kalıyor. Ucuz gıdaya ulaşmak, ucuza yemek çıkarmak için kadınların ekstra emek harcaması gerekiyor. Bakımın zaten kamusal olarak karşılanmadığı, para ile karşılamanın daha fazla zorlaştığı koşullarda kadınların bakım emeği yükü daha fazla artıyor. Tabii ki zor koşullarda aileyi ayakta tutmak, aile fertlerinin psikolojisini düzeltmek gibi birçok şey de kadınlardan bekleniyor. Bunca yükü ‘fedakarca’ taşımak ise ancak ‘güçlü aile’ ile mümkün oluyor.
Birçok kadın o “kutsal” ailelerdeki bakım yükümlülüğünü yerine getirmek zorunda kaldığından çoğu zaman ücretli bir işte çalışamıyor. Evde bakmak zorunda olduğu çocuk, hasta, yaşlı varsa ya bakım konusunda ailedeki başka kadınlardan destek alarak ya da ücretli olarak bakım alabildiği koşullarda istihdama katılabiliyor. Asgari ücretli bir kadının çocuğunu kreşe göndermesi mümkün olmuyor. İki asgari ücretli ebeveynin okul çağından küçük çocukları varsa işten çıkmak zorunda kalan genelde kadınlar oluyor. Bakım yükümlülüğünden dolayı pek çok kadın önce bakım sorumluluğunu yerine getirmek için güvencesiz esnek işlerde, yarı zamanlı işlerde çalışıyor. Ya da ev eksenli işlerde parça başı çalışarak aynı zaman diliminde hem ücretsiz bakım hizmetini gerçekleştiriyor hem de sermayeye sigorta masrafı dahi olmadan ucuz emek sunuyor. Hafta içi sabahtan akşama kadar sigortalı, asgari ücretli bir işte çalıştığında okula giden çocukları ile ilgilenemeyeceği için sabaha karşı çocuklar uyurken tarlaya gidip onlar uyanmadan eve dönen ve ailenin tüm ihtiyaçları için gün boyu çalışan kadınlar var. Tabii bir de pandemiden sonra kalıcılaşan evden çalışma yöntemi ile hem çocuğuna bakıp hem ofis işlerini yürüten kadınlar var. Bir yandan aile bir yandan sermaye tarafından sömürülen muazzam bir emekten bahsediyoruz. Kadınların istihdama katılımı sermayenin ve ailenin ihtiyaçları doğrultusunda belirleniyor. Evdeki bakım emeği sorumluluğundan dolayı hiçbir zaman istihdama katılmamış kadınlar da düzen açısından ciddi bir ucuz emek gücü potansiyeli barındırıyor. Şöyle ki bugün olduğu gibi asgari ücretin alt sınırlara çekildiği, ücretlerin hane ihtiyaçlarını karşılamadığı, işsizliğin arttığı koşullarda kadınlar ücretli emek piyasasında ucuz iş gücü olarak yerini alıyor. O zamana kadar iş deneyimi olmayan kadınlar en güvencesiz, en düşük ücretli işlerde çalışmaya mecbur bırakılıyor.
Patriyarka kadınların ev içi emek süreçlerindeki konumunu belirlerken aslında bir yandan da bu süreçle iç içe geçen bir biçimde ücretli emek alanındaki konumlanışını da belirliyor. Ev içi bakım rollerini de içeren toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri kadınların ücretli emek alanındaki konumlarını ve ücretlerini de belirleyici oluyor. Erkeklere oranla kadınların daha düşük ücretli ve güvencesiz çalışmasında ev içi bakım yükümlülüklerinin etkisi olduğu kadar, cinsiyet eşitsizliğinin kadınların ücretli emek alanındaki emeğini değersizleştirmesinin etkisi de oluyor. Aslında hem evde hem işte kadınların emeğinin görünmezliği emeğimizin kat be kat sömürülmesine neden oluyor. Bu koşullar altında asgari ücretin düşük seviyelerde olması kadınlar için daha fazla yoksulluk ve emek sömürüsü anlamına geliyor. DİSK-AR’ın 2024 raporuna göre kadınların çok büyük bir bölümü asgari ücret ve daha altında ücretlerle çalışıyor. Tahmini 7 milyon kadın çalışanın yüzde 61,4’ü asgari ücretin altı ve asgari ücretin yüzde 20 fazlası ücretler ile çalışıyor.
Asgari ücretin 22 bin 104 TL yani açlık sınırında olduğu koşullarda kadınların üretim ve yeniden üretim alanındaki emeğinin daha fazla sömürülmesi için tabii ki patriyarkal güç ilişkileri sistemin imdadına yetişiyor. Patriyarkal güç ilişkileri üzerine kurulu ailenin daha da güçlendirilmesi, daha korunaklı hale getirilmesi sermayenin çıkarlarını garanti altına almakla sorumlu iktidarın birincil görevleri arasında yer alıyor. Tabi güçlü aile içerisinde doğum oranlarının artırılarak sermayenin ihtiyacı olan işçinin üretilmesi için de ailenin güçlendirilmesi kapsamında nüfus politikalarına başvuruluyor. Erkek şiddetine karşı hiçbir önlem alınmazken kadınların canları pahasına aile korunup güçlendiriliyor. Aile politikaları Cumhurbaşkanlığı himayesinde Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı öncülüğünde, başta Diyanet olmak üzere Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’ndan Milli Eğitim Bakanlığı’na, Sağlık Bakanlığı’ndan Gençlik ve Spor Bakanlığı’na, Adalet Bakanlığı’ndan İçişleri Bakanlığı’na, üniversitelerin ve pek çok kurumun dahil edildiği çok geniş bir işbirliği içerisinde ilerliyor. Hayatlarımıza, bedenimize ve emeğimize yönelik çok katmanlı yapısal bir saldırı ile karşı karşıyayız. İktidar yoksullaştırma politikasını sürdürebilmek için aile politikalarına sığınıyor. Güçlendirilen ailede kadınlar güçsüzleşiyor ve erkek şiddetine açık hale geliyor.
Asgari ücreti en alt sınırlara çekebilmenin patriyarkal güç ilişkilerine yaslandığı bu manzarada asgari ücrete dair mücadele feminist mücadelenin konusudur. Elbette yaşadığımız sömürünün kaynağı neoliberal kapitalist sistemdir. Ancak bu sistemi besleyen can damarı patriyarkadır. Dolayısıyla tüm sömürü biçimlerinin ortadan kaldırılması mücadelesi sınıf mücadelesi içerisinde aynı zamanda patriyarkaya karşı mücadeleyi yani feminist mücadeleyi gerektirir.
Asgari değil, eşit, özgür ve güvenceli bir yaşam için feminist mücadeleye.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.