Ekrem İmamoğlu’nun, kayyum tarihinin dün süreçlerinde görevden alınan her belediye başkanına bu denli yakın durmadığını hepimiz biliyoruz, Ahmet Türk de biliyor, DEM’den bu durumu izleyenler de ama, ülke dinamiklerinin bir şekilde omuzladığı bir ismin “olası” Cumhurbaşkanlığı sürecinin de önemli bir parçası olma halinin sunacağı fırsatlar da, kazan-kazan dengesi de göz ardı edilemiyor!
Kürt siyasetinin yaşadığı kayyum hikayesinin Mardin adresindeyiz bugün…
Mardin’deki İstanbul’da!
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı mı desem, yoksa Cumhurbaşkanlığı yolunda her fırsatı kullanıp sahne alan mı desem, bilemedim ama, Ekrem İmamoğlu, bir süre önce görevden alınarak yerine kayyum atanan Mardin Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Ahmet Türk’ü evinde ziyaret etmiş…
Ama ne ziyaret, ne ziyaret!
Havaalanında özel karşılama, onlarca arabalık dev bir konvoy, sayısız oğlağın kesildiği mükellef bir sofra ve “samimi” diye ifade edilen bir dertleşme anı…
Bakıldığında, kayyum hali yeni değil, ki 2019’dan bugüne DEM’in tepesinde Demokles’in kılıcı gibi sallanıp duruyor… Ama eldeki gerçeğin tarihi 2016’ya kadar iniyor… Tabii herkesin merak ettiği ve sorduğu soru aynı! Madem birçoğu örgüt (PKK) üyeliği ve propagandası üzerinden suçlanıyor, o zaman nasıl oluyor da Yüksek Seçim Kurulu’nun adaylık kriterleri onları bir noktada elemiyor ya da “Dur kardeşim olmaz” demiyor?
Burada iki olasılık var…
İlki şu:
Yüksek Seçim Kurulu, araştırma/tarama/analiz noktasında işini gerektiği gibi yapmıyor ve yasal sorumluluklarını yerine getirmiyor, o halde başkanı da bu konudaki yöneticileri de istifa etmeli, hatta yarattıkları bu sorun yumağı yüzünden yargılanmalı!
İkinci olasılığımız da şu:
Yüksek Seçim Kurulu, kayyum süreçleri öncesinde seçime adaylıklarını koyanların örgüt (PKK) üyeliği ve propagandası dosyalarını elinin altında tutuyordu, ama gerekeni yapmayarak, aslında siyaseten oynanan kirli bir oyunun bir parçası oldular… Aday olma kriterlerine kanunen sahip olmayanların aday olmasına bile isteye izin vererek, bölgedeki satrancın hamleleri arasında üstlerine düşen görevi istenildiği gibi yerine getirdiler… Bugün Kürt siyasetinden verilmesi istenen bazı tavizler için karşılığını alamayanlarsa, o gün görülmeyen, bilinmeyen ve duyulmayan her şeyi bugün görülür, bilinir ve duyulur yaptılar…
Hangisindeyiz?
Konu hem bu hem de o bol oğlaklı sofranın “kardeşim Kürt” hikayesi!
Bu arada, Ekrem İmamoğlu’nun bu ziyaretini hiç kimse CHP ile karıştırmasın… Alakası bile yok! Aksine, CHP cephesinde, sahneye konan bu “tek kişilik oyuna” tepkili çok kişi var… Kim ne derse desin, bu ziyaret, İmamoğlu’nun kendi PR çalışması! İmamoğlu, bir gün Erdoğan’ın yerine geçmesi adına CHP’de ondan daha fazla destekçisi olan Mansur Yavaş’a karşı, elindeki en güçlü kartı oynuyor aslında, ki Yavaş’ın en zayıf olduğu bu alandan üçlük basketler atıyor, hem de ardı ardına! Mardin’de Ahmet Türk’ün onu karşılama şekli de, onun hepimize ısrarla vermeye çalıştığı, özenle hazırlanmış bir seçim afişi gibi! İstanbul’da Erdoğan’a karşı her defasında kazanmış, güçlü biri olarak, hep göz ardı edilmiş Kürtlerin bu en önemli ismi ile kendi isminin bu denli iç içe geçmesini o yüzden özenle parlatıyor, belki de tablonun eksik, ama en önemli parçasını da o seçim afişine yerleştiriyor…
Kimileri, “Kürtler çabuk inanıyor” diyor da, aslında kazan-kazan dengesinde genelde kaybeden ya da kazanmak için hep çok bekletilen taraf oldukları için, o kazan’a yakın durma fırsatını es geçmek istemiyor hiçbiri… Bu, inandıkları için değil, ama kazanmak için ne yapılması gerekiyorsa ya da kiminle masaya oturulması gerekiyorsa, hali! Erdoğan’la yaşanan tüm o fırtınalı ve gitgelli ilişkiye rağmen, Dolmabahçe görüşmelerine yüklenen anlam, biraz da buna dair…
Peki, ne olur?
Ekrem İmamoğlu’nun, kayyum tarihinin dün süreçlerinde görevden alınan her belediye başkanına bu denli yakın durmadığını hepimiz biliyoruz, Ahmet Türk de biliyor, DEM’den bu durumu izleyenler de ama, ülke dinamiklerinin bir şekilde omuzladığı bir ismin “olası” Cumhurbaşkanlığı sürecinin de önemli bir parçası olma halinin sunacağı fırsatlar da, kazan-kazan dengesi de göz ardı edilemiyor!
İmamoğlu mu?
Mutlu!
İstanbul’dan yola çıkan bir belediye başkanı olarak, Mardin’de o olasılığı görkemli bir şekilde karşılayan Kürtlerden dolayı çok mutlu! En büyük rakibi olarak gördüğü Mansur Yavaş’ın bu en zayıf olduğu alandan attığı üçlükleri potaya sokarken en çok da!
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.