Türkiye’de ortalama ücreti asgari ücret seviyesine indiren ve bunu daha da dibe çekmeyi planlayan AKP iktidarı, eğer Aralık ayında bunu gerçekleştirir ise, artık sadece asgari ücretin ortalama ücrete dönüşmesinden değil, sömürge tipi bir ücret rejiminden de söz edilmesi gerekecektir
Yoksulluğun derini olur da asgari ücretin dibi olmaz mı? AKP’nin mali kurmayları 2025 yılında geçerli olacak asgari ücreti dip seviyelere indirmenin planını yürürlüğe koymuş durumda. Her ne kadar Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan “asgari ücret zam maratonu” ifadesini kullanarak Aralık ayını işaret etse de, asgari ücreti dip ücret yapma startı çoktan verilmiş durumda. Enflasyona asgari ücret artışının neden olduğu yönünde olgusal dayanaklardan yoksun son derece tartışmalı bir önermeyi ön-kabul kılan Saray idaresi, Aralık’taki pazarlık masası üzerinde şimdiden hakimiyet kurmaya çalışıyor. Bu maksatla şimdilik üç öneri dolaşıma sokuldu: İlki yönteme, ikincisi miktara, üçüncüsü stratejiye ilişkin. 2025 asgari ücret zam oranı belirleme yöntemi, gerçekleşen değil hedef enflasyonu esas almalı, görüşü dolaşımda. Bu yöntemin sayıya dönüşmüş halini Merkez Bankası Başkanı ABD turunda ifade etti, buna göre yüzde 25’i aşan her oran enflasyonla mücadele hedefini zaafa uğratacaktır. Strateji ise beklendiği gibi İMF’den geldi; IMF, asgari ücret zammını düşük tutun ama sosyal yardımları arttırmayı ihmal etmeyin buyurdu. İstihdama dayalı ücret geliri ile sosyal yardımlar arasındaki negatif korelasyonu faş eden bu strateji, AKP’li yılların sosyal politika özetidir.
Türkiye yıllardır evlere şenlik bir asgari ücret politikası yürütüyor. Avrupa Birliği’nin Temmuz 2014 – 2024 dönemine ait asgari ücret istatistikleri bu konuda çok şey söylüyor: 30 yıllık asgari ücret serisinin 2024 Temmuz’u itibarıyla ücret seviyesine bakıldığında Türkiye 568 Euroluk rakamla Avrupa Liginin amatör kümesinde yer alıyor. Öte yandan yıllık ortalama artış oranı söz konusu edildiğinde 3.9’luk puanıyla süper lig takımlarını fazlasıyla andırıyor. Bir başka ifade ile işçisine Sırbistan kadar (568 Euro) asgari ücret verirken, yıllık artışı oranını, işçisine ayda 2146 Euro asgari ücret veren İrlanda seviyesinde tutabiliyor.
Türkiye’nin hem aylık miktarı hem de yıllık artış oranı düşük seyreden asgari ücret politikası,2025 itibarıyla daha da dibe çekilmek isteniyor; bu plan gerçekleşirse, aylık miktarda Arnavutluk, yıllık artış oranında da Lüksemburg olmamız pek mümkün.
Türkiye’yi asgari ücret konusunda kendi coğrafi bölgesinden farklılaştıran bir başka gösterge, asgari ücretlinin ücretli istihdam içindeki payı ile ilgili. AB ülkeleri yüzde 0,8 ila yüzde 15 bandı arasında dağılan oranlara sahip, AB ortalaması ise yüzde 7 civarında. DİSK-AR’ın 2024 Asgari Ücret Araştırma Raporunda Türkiye’de asgari ücretlilerin ücretli istihdamdaki payları yüzde 50’yi bulmuş durumda. Üstelik resmi verilerde yüzde 25’lere ulaştığı söylenen ve çok sayıda geçici sığınmacı işgücü de barındıran kayıt dışı istihdamdaki ortalama ücretin, asgari ücret seviyesinin de altında yer aldığı bilinmektedir. Asgari ücret olgusunun garabeti bunlarla sınırlı değil; asgari ücret, asgari geçim indiriminden işsizlik ödeneğine 13 ayrı kalemin hesaplanmasında da referans ücret konumunda. Dolayısıyla adı minimum olup etkisi maksimum olan bir ücret kalemi ile karşı karşıyayız. Öyle ki sayıları 20 milyonu bulan ücretli/maaşlı/yevmiyeli çalışanların önemli bir bölümü ile 16 milyon emekli ve 5 milyon kadar da ölüm, malullük, işgöremezlik vb aylığı alan nüfusun gözü kulağı Aralık ayında gerçekleşecek asgari ücret tespit komisyonunda olacak. Komisyon toplantı masası, nesnel olarak ulus ölçeğindeki bir toplu pazarlık masasını fazlasıyla andıracak olsa da orada bir “sermaye monoloğu” (kendileri sosyal diyalog derler) yaşanacak.
Asgari ücret, adı üstünde, ücretli istihdamın sadece yüzde 5 civarındaki bir öbeği ilgilendirmesi beklenen bir ücret kalemidir. Ama emek-karşıtı politikalarda yarışan iktidarlar eliyle Türkiye’de ipin ucu kaçmış durumda. İşgücü arzında geçici sığınmacılarla sağlanan anormal şişkinlik, istihdamda kamu payının azalması ve güvencesiz istihdam ile işçi sınıfının örgütsüzlüğü gibi etkilerle genel ücret seviyesi aşağıya doğru çekilirken, asgari ücretin kapsamı ve etkisi her geçen yıl genişlemeye devam etti. Bugünkü koşullarda ‘asgari ücret hedeflenen enflasyon oranında arttırılsın’ gibi bir önerinin bırakın uygulanmasını ülkeyi idare eden çevrelerce telaffuz edilmiş olması bile dehşet vericidir. Zira kamu idaresinin varlık nedeni, halkın müşterek ve genel ihtiyaçlarını karşılamaktır. Eğer bir ücret rejimi, halkın müşterek ve genel ihtiyaçları ile refahını tümüyle dışlayan bir esasa dayanıyor ise onu şu veya bu siyasi rejime sahip modern bir devletle değil sadece sömürge tipi bir idare ile anmak gerekecektir. Zira sadece sömürge idaresi ücret politikasında ne çalışanlarına ne de sömürülen ülke halkına karşı sorumluluk taşır. Türkiye’de ortalama ücreti asgari ücret seviyesine indiren ve bunu daha da dibe çekmeyi planlayan AKP iktidarı, eğer Aralık ayında bunu gerçekleştirir ise, artık sadece asgari ücretin ortalama ücrete dönüşmesinden değil, sömürge tipi bir ücret rejiminden de söz edilmesi gerekecektir.
Kaynak: BirGün
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.