Solda, 1970’li yılların en büyük örgütsel yapılarından çoğu dâhil olmak üzere, 1980’li ve 1990’lı yıllarda sol liberalizmin yayılması karşısında suskun kalanlar da, bu akımın 21. yüzyılda AKP karşısında izlediği gerici politikanın geniş çevreler üzerinde etkili olmasının sorumluğunu taşımaktadır. 11. Tez’i ve onun işlevini üstlenen başka teorik-politik yayınları “aşırı” tepki vermekle suçlayanlar, AKP’ye desteğe kadar giden siyasi cinayetle karşılaşınca durumun ne kadar vahim olduğunu nihayet (maalesef çok geç!) anlamışlardır
Geçtiğimiz günlerde agorakitaplığı yeni bir kitap yayımladı: 11. Tez Dergisi – Liberalizme Karşı Marksizm başlığını taşıyan bu kitabı derleyenler Zümray Kutlu ve E. Ahmet Tonak. Kitap bir yanıyla düşünce tarihine sözlü tarih tekniğiyle katkıda bulunuyor. Ama esas olarak sol içinde 1980’li yıllarda başlayan ve hâlâ devam etmekte olan bir tartışmanın köklerine inmesi bakımından önemli. Kutlu ve Tonak, 1985 yılından 1991’e kadar yayımlanan Marksist teori dergisi (formel anlamda bakıldığında kitap dizisi) 11. Tez’i mercek altına alıyor. Bunu yaparken sözü dergiyi sürüklemiş olan Yayın Kurulu’nun (yaklaşık 40 yıl sonra hayatta olup bu konuda konuşmayı kabul eden) üyelerine veriyorlar. Yapılan görüşmeler (bizimki de dâhil olmak üzere) kitabın belkemiğini oluşturuyor.
Bu kitabın Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın Türkçeleştirme çabasına uyarsak “susuş kumkuması”na getirilmesi ihtimali yüksektir. Bu yüzden biz okurlarımıza kitabın “mana ve ehemmiyeti”ni kısaca tanıtmak istiyoruz.
Kitabın başlığı aslında 11. Tez dergisinin ana varoluş nedenini okura duyuruyor. Derginin yayımlandığı dönem okurun hemen fark edeceği gibi 12 Eylül’ün hemen ertesi. Bu dönemde Türkiye solu dünyada bazı ülkelerde 1970’li yıllardan itibaren yayılmaya başlayan bir akımla ilk kez tanışacaktı. 1 Mayıs 1984 tarihinde yayımlanmaya başlayan Yeni Gündem adlı bir dergi bu akımı Türkiye solunda yaymak amacıyla sistematik bir faaliyet başlatıyordu. Bu akım solda derhal “sivil toplumculuk” akımı olarak kodlandı. 11. Tez işte bu teorik-ideolojik atağa karşı harekete geçerek ilk sayısı 1985 Kasım ayında olmak üzere yayımlanmaya başladı. 11. Tez bu akımın daha doğru olarak “sol liberalizm” olarak nitelenmesi gerektiğini öne sürdü. Bu solda genel kabul gördü ve “sol liberalizm” kavramı yerleşti.
Neydi sol liberalizm? Belirttiğimiz gibi, bu akım bazı başka ülkelerde 1970’li yıllarda doğduğuna göre, Türkiye’de ne ifade ettiğini görmeden önce dünya solundaki genel duruma bir göz atmamız gerekiyor. Sol liberalizm, teorik ve politik alanlarda Marksizme yönelik bir genel taarruzun parçası olarak yükselen bir ideolojik akımlar ailesinin bir boyutudur. Marksizme reddiye emperyalist ülkelerde (en başta Fransa’da, sonra Amerika’da, daha sonra diğerlerinde) postmodernizm biçimini almıştı. Postmodernizm, “büyük anlatı” adını verdiği kapsayıcı ve bütüncül düşünce sistemlerini reddederken aslında esas olarak Marksizmi hedef alıyordu. Politik olarak ulaştığı en önemli sonuç sınıf politikasının yerine kimlik politikasını koymaktı.
Başka sosyo-ekonomik iklimlerde Marksizme taarruz farklı kılıklarda ortaya çıktı. Bizim gibi emperyalizme bağımlı orta derecede gelişmiş kapitalist ülkelerde hâkim olan “sol liberalizm”di. Birazdan Türkiye’ye döndüğümüzde zaten değineceğimiz için bunu şimdilik tanımlamıyoruz. Eski sömürge ülkelerde (en başta Hindistan’da) “madun teorisi” ya da “postkolonyal teori” öne çıktı. Sosyalist inşa süreci yaşamakta olan ülkelerde ise aynı genel taarruzun büründüğü biçim “piyasa sosyalizmi” oldu (Berlin Duvarı daha çökmemişti). Tabii, teorik alanda bunları bir sentezde birleştirmeye girişen eski Marksist aydın çoktu. Bunlar arasında en etkilisi, İtalyan otonom Marksizminin önde gelen isimlerinden Antonio Negri ile genç kuşak Amerikan aydını Michael Hardt’ın ortak çalışmaları (en başta İmparatorluk (2001) kitabı) oldu. Ernesto Laclau ve Chantal Mouffe ise Hegemonya ve Sosyalist Strateji başlığıyla yayımladıkları kitaplarında (1985) sosyalizm yerine “radikal demokrasi” olarak andıkları bir politik programı savundular ve “post-Marksizm”in sözcüleri olarak anılmaya başladılar. Bir İtalyan, bir Amerikalı, bir Arjantinli, bir Fransız. Taarruzun ne kadar evrensel olduğunu bu küçük kümede bile görebiliyoruz.
İşte bütün bu gelişme içinde sol liberalizm Türkiye’ye 1980’li yıllarda “giriş yaptı”. 11. Tez, bu evrensel dalganın Türkiye’deki cisimleşmesi olarak bu akıma karşı bir Marksist barikattır.
Sol liberalizm daha eski kuşaklarda gayet iyi tanınıyor. Bu yazının amacı daha ziyade genç kuşak sosyalistlere seslenerek onları 11. Tez’in öyküsünü öğrenmeye teşvik etmek. Zira 11. Tez’in varlığı, tam da dünya çapındaki bu taarruzun gücü ve Türkiye’de yarattığı ağır etki dolayısıyla Türkiye sosyalist hareketinin son dönemine ilişkin bir kilometre taşıdır.
Sol liberalizm, Marksizmin tarihi kavrayışına (“yazılı tarih sınıf mücadelelerinin tarihidir”) karşı bir alternatif getirmeye çalışır. Bu yeni bakışa göre, tarih en azından Türkiye’de (ama aslında bütün dünya için geçerli olarak düşünülmüştür bu tez) devlet ile sivil toplumun mücadelesiyle biçimlenir. Türkiye’de Osmanlı toplumunun, özel mülkiyeti tanımayan ve hantal bir bürokratik yapıya yaslanan karakteri (“ceberut devlet”) dolayısıyla sivil toplum bastırılmış ve güdük kalmıştır. Oysa demokrasinin gelişmesi sivil toplumun canlılığının ve serpilip gelişmesinin ürünü olabilir ancak. Bu tarih teorisinden (ya da felsefesinden) çıkarılan politik sonuç, devlet dışı alan olarak tanımlanan sivil toplumun (aile, dernekler, kulüpler, kimine göre şirketler, kimine göre tarikatlar) birlik içinde devlete karşı direnmesi, kendine alan açmasıdır.
Buradan ulaşılacak politik strateji elbette sınıflar arasında bir işbirliğidir. Burjuvazi sivil toplumun asli bir öğesidir. Sosyalistler bu aşamada burjuvazi ile işbirliği içinde demokrasiyi sağlamaya çalışmalı, devleti geriletmek için her türlü burjuva akımla, ama en başta “çevre” olarak anılan unsurlarla bir arada yürümelidir. Buna çok önemli bir noktayı eklemek gerekir: Türkiye’de sivil toplum/demokrasi uğruna mücadele, aynı yolu daha önce geçmiş olan “demokratik” ülkelerle ittifak içinde yürütülmelidir. Yani sol liberalizm sadece sınıf mücadelesini yadsımaz, aynı zamanda emperyalizm yanlısıdır.
Sol liberalizmin Türkiye’nin solunda (buna Kürt solu da dâhildir) yarattığı tahribat yalnızca “yetmez ama evet” skandalıyla anılıyor. Oysa mesele çok daha derindir. Bunları başka yerlerde ayrıntılı olarak tartıştık, daha da tartışacağız. Burada şu kadarını söyleyelim: Solda, 1970’li yılların en büyük örgütsel yapılarından çoğu dâhil olmak üzere, 1980’li ve 1990’lı yıllarda sol liberalizmin yayılması karşısında suskun kalanlar da, bu akımın 21. yüzyılda AKP karşısında izlediği gerici politikanın geniş çevreler üzerinde etkili olmasının sorumluğunu taşımaktadır. 11. Tez’i ve onun işlevini üstlenen başka teorik-politik yayınları “aşırı” tepki vermekle suçlayanlar, AKP’ye desteğe kadar giden siyasi cinayetle karşılaşınca durumun ne kadar vahim olduğunu nihayet (maalesef çok geç!) anlamışlardır. 11. Tez bu anlamda pratiğin doğrulamasından da geçmiş bir teorik çabadır.
Bu akım, sivil toplum kavramının “teorik” sisteminde tuttuğu merkezî yer dolayısıyla solda genel olarak “sivil toplumculuk” olarak adlandırılıyordu. Yeni Gündem dergisi bu görüşleri sistematik biçimde işliyordu. Ondan bir buçuk yıl sonra yayımlanmaya başlayan 11. Tez, önce 1. sayısında kendi teorik-politik temellerini ortaya koyduğu “Başlarken” yazısında bu akımı “sivil toplumculuk” yerine “sol liberalizm” olarak adlandırdı. Ardından bizim 2. sayıda (Şubat 1986) yayınlanan “Sol Liberalizm: Maddeci Bir Eleştiriye Doğru” yazımızda bu akımın neden tarihî olarak bir burjuva ideolojisi niteliğiyle yükselmiş olan liberalizmin bir sol versiyonu olduğu ayrıntısıyla izah edildi. (Bu yazı, Türkiye’de Sınıf Mücadeleleri kitabımızın, çok yakında Yordam Kitap tarafından yayınlanacak olan 2. cildinde bir belge olarak yayınlanıyor.)
İşte 11. Tez, son 40 yıldır Türkiye solunda (ve aynı zamanda farklı saiklerle Kemalist solda) en önemli tartışma konularından biri olan sol liberalizme karşı kurulmuş ilk barikattır. Başka birçok ülkeden farklı olarak, sol liberalizm Türkiye’de Marksizme karşı taarruzunu solun elleri bağlı, hatta gözleri bağlı ve işkence altında olduğu bir dönemde başlatmıştır. 11. Tez ideolojik tartışma yapabilecek koşullara sahip Marksistlerin sosyalist solun tarihî temellerine sahip çıkması için verilen bir ideolojik muharebedir. Müsademe-i efkâr (fikirler çatışması) da bir sınıf savaşıdır.
11. Tez yaklaşmakta olduğumuz 2025’te 40. yıldönümünü idrak edecek. O zaman üzerinde tekrar konuşuruz. Ama Türkiye’nin genç sosyalistlerinin 11. Tez Dergisi – Liberalizme Karşı Marksizm kitabına hak ettiği değeri vermeleri geleceğe hazırlanmak için büyük yarar getirecektir. Tehlike devam ediyor!
Bu kitabı hazırlayan Zümray Kutlu ve E. Ahmet Tonak’ı tebrik etmek, agorakitaplığı’na da yayımını üstlendiği için teşekkür etmek gerekiyor.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.