Bağımsız Maden-İş, iki aya yakın süredir direnişte olduğu Fernas Madencilik’teki işçi sağlığı ve iş güvenliği açıklarına dair bir rapor hazırladı. Sendika rapor hakkında “Bir daha 301 olmasın, hiçbir yer Soma gibi katliamın adıyla anılmasın diye mücadele ediyoruz” dedi
AKP milletvekili Ferhat Nasıroğlu’nun sahibi olduğu Fernas Madencilik’te iki aya yakın süredir çalışma şartlarının iyileştirilmesi ve ücretlerinin artırılması talebiyle direnişi sürdüren Bağımsız Maden-İş, Soma’daki madene dair işçi sağlığı ve iş güvenliği raporu yayımladı.
Raporda alınmayan önlemler nedeniyle madende biriken su içinde elektrik akımına kapılarak yaşanabilecek toplu ölüm risklerine, hava sirkülasyon sistemlerinin yetersizliğine, buna rağmen yeraltında kullanılmaması gereken araçlarla karbonmonoksit yoğunluğunun artırıldığına dikkat çekildi. Ayrıca gaz ölçümü konusundaki yetersizlik ve ihmaller de raporda yer aldı.
Kâr güdüsüyle yeterli işçinin istihdam edilmediğine dikkat çeken raporda, işin hızlandırılması adına ortaya çıkan sorunların çözülmekten imtina edildiğine ve gelecekte daha büyük sorunlara sebebiyet verebileceği belirtildi.
Bağımsız Maden-İş’in rapora dair açıklaması ise şöyle:
Bu raporu; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve Enerji Bakanlığı’nın, Fernas yetkililerinin, Ferhat Nasıroğlu’nun ve tüm kamuoyunun dikkatine sunuyoruz. Bir daha 301 olmasın, hiçbir yer Soma gibi katliamın adıyla anılmasın diye mücadele ediyoruz. Burada anlatılan sorunların, bütün taraflarca dikkate alınırsa çözülebileceğini ve Fernas işçilerinin güvenli bir çalışma ortamıyla işinin başına dönebileceğini düşünüyoruz. Bu çok önemli konu hakkında bütün tarafları sağduyulu ve sorumlu hareket etmeye bir kez daha davet ediyoruz.
Raporun tamamı şöyle:
2019’da ilk kurulduğunda inşaat olarak gösterilmiş olan çalışma alanında 6. irtibat (yani 2300 metreye kadar) günde 12 saat ve asgari ücret düzeylerinde işçi çalıştıran Fernas yönetimi, bu sebeple cezai yaptırıma maruz kaldığı için günde 8 saat ve 3 vardiya sistemine geçmiştir. Ancak çalışma sistemi değişmemiş, Fernas’ın asıl alanı olan inşaat sistemleriyle hazırlık faaliyetleri sürdürülmüştür.
NATM (New Austrian Tunneling Method) olarak bilinen yöntemle ilerlenmektedir. Soma havzasının özgün koşulları düşünüldüğünde, bu yöntemin uluslararası ilkelerine uygun hassasiyette ölçümler ve sınıflandırmalar yapılması hayati önem arz etmektedir. Tünel işleri ile yeraltı kömür madenciliğinde galeri açma işleri teknik ve güvenlik olarak birbirinden farklı çalışmalardır. Yeraltı kömür işletmelerinde galeri açma dahil tüm çalışmalarda havalandırma, tahkimat, nakliyat, delme-patlatma, kazı işleri tekniğine uygun yapılması gereken çalışmalardır. Tünel açma işleri ise yeraltında daha farklı teknikle hızlı ve sağlam ilerleme esasına göre yapılan çalışmalardır. Ortaya çıkan işçi sağlığı ve iş güvenliği sorunlarının temelinde; yeraltı madenciliğine hakim olmayan bir anlayış ve işletmede yer alan işveren vekillerinin deneyimli, usta madencilerin uyarılarını dikkate almadan sürdürdüğü sorunlu sistem yer almaktadır.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından çıkarılan Maden İşyerlerinde İş Sağlığı Ve Güvenliği Yönetmeliği’ne göre: “Kömür ve kükürt ocaklarında, benzinli lokomotiflerin ve benzinle çalışan araçların kullanılması yasaktır. Dizel lokomotiflerde egzoz gazlarının tehlikesine karşı, uygun sistemler kullanılması zorunludur.” Maden Yönetmeliğine göre de ocak, hazırlık galerileri ve kazıları dahil olmak üzere yeraltında yapılan tüm işleri kapsamaktadır. Galeri kazı işleri de aynı kömür üretimi gibi madenciliğin bir parçasıdır ve ayrılamaz.
Tablonun anlaşılması için bilinmesi gereken nokta, Fernas’a ait maden ocağında taşıma işlemlerinin konveyör bant sistemiyle değil; loder, kamyon vb. araçlarla yapıldığıdır. Bu araçlar mazotla çalışmaktadır ve yeraltında kullanılabilmesi ancak egzoz sistemlerinin antigrizu tertibatlı, sulu olması ve böylece siyah egzoz dumanını çalışma ortamına salmaması şartıyla, çok sıkı denetime tabi tutulması ile mümkündür. Ancak burada kullanılan araçlarda böyle bir filtre sistemi, daha önce paylaştığımız görüntülerde de açıkça görüldüğü üzere, yoktur. Yani kullanılan araçlar dahi yeraltında çalışmaya uygun değildir ve bununla ilgili soru soran işçilere “Biz bunları özel izinle kullanıyoruz.” cevabı verilmiştir. Böyle bir izin mekanizması hiçbir yönetmelikte öngörülmemekle beraber, doğru olsaydı dahi, kömüre 150 metre kalmış bir galeride böyle bir iznin güvenlik şartlarında sürekliliğin kontrolü teknik olarak mümkün değildir. Egzoz dumanına uzun süre maruz kalan işçilerde, buna bağlı göz yanması, nefes almada zorluk ve baş dönmesi şikayetleri ortaya çıkmaktadır. Zaten bu sebeple, heyetimizin daha önce tespit ettiğini duyurduğu üzere, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın denetime geleceği öğrenildiğinde ilgili araçlar yerüstüne çıkarılarak saklanmaktadır. Aynı zamanda 8. irtibat başta olmak üzere, irtibatlar açılamadığı ve hava sirkülasyonu sağlanmadığı için egzoz dumanı çalışma sırasında içeride birikmektedir.
Toplu ölüm riski ortaya çıkaran etkenlerin başında elektrik sistemleri ile yer altı suyunun bir arada bulunmasından dolayı gerekli tedbirlerin alınmaması gelmektedir. Yeraltındaki robot ve jumbo enjeksiyon makineleri 400 V elektrikle çalışmaktadır. Bu makinelerin bağlantı jakları suyun tahliyesi aşamasında yer altında kullanılmaya uygun değildir. Araçlarla benzer şekilde, denetime gelineceği öğrenildiğinde bu bağlantı jakları, üstüne branda geçirilerek vb. yöntemlerle saklanmaktadır. Normalde 400 V yol vericinin, toprak kaçak ve kısa devre hataları olduğunda kendini korumaya alması gerekirken, Fernas’ta bu hataları dahi göstermeyen yol vericiler kullanılmaktadır. Galeride yoğun su geliri olduğundan ve hemen her nokta suyla temas ettiğinden, böyle bir kaçak anında o vardiyada çalışan işçilerin tamamı için elektrik akımına kapılarak toplu ölme riski ortaya çıkmaktadır.
Bir elektrikçinin tanıklığı da riski ortaya koymaktadır. İşçi, yol vericide iki defa yazılımsal arızayla karşılaştığını, bu arıza sebebiyle yol vericinin kendi kendine kapanıp açıldığını aktarmıştır. Yine bu konuda işçinin uyarısı; o yol vericiden çıkan boş hat ya da bir motor bakımı esnasında olursa bakım yapan mekanikçi açısından ya da boş hat sonucunda galeriye elektrik gitmesi durumunda vardiyadaki bütün işçiler bakımından ölüm sonucunun kaçınılmaz olduğudur.
Amasra, Kozlu, Karadon grizu patlamalarında gaz izleme sensörlerinin kazı aynasından uzakta olması ve/veya temiz hava çıkışında olması nedeni ile sensörler biriken gazı geç algılamış ve havalandırmanın da yetersiz olması nedeni ile katliamlar yaşanmıştı. Burada da en önemli sorunlardan biri gaz izleme ve ölçümdeki manipülasyondan kaynaklanmaktadır. Galeride ilerlemenin yapıldığı noktada (en fazla 10-15 metre uzaklıkta) olması gereken gaz algılama sensörleri (metan, karbonmonoksit) en az 250-300 metre geride yer almaktadır. Böylece esas riskin olduğu sondaj çalışmasının yapıldığı bölgede ölçülmesi gereken metan gazı, havayla seyreltilmiş olarak kayda geçirilmektedir. Yani metan gazı ile ilgili risk metan sensörü üzerinden tespit edilene kadar çoktan iş işten geçmektedir. Bunun asıl metan değerini gizlemek dışında bir diğer sebebi; teftişleri gaz izleme merkezinin kağıt üzerindeki verilerini dikkat alarak yapan müfettişlerin yanıltılmasıdır. Böylece metan gazı ve monoksit oranı olduğundan daha düşük gösterilmektedir. Benzer şekilde sensörlere istim havası (yani pompalar aracılığıyla gelen temiz hava) hortumla bağlanarak boğucu-patlayıcı gazların doğru ölçümü engellenmektedir. Çünkü hazırlık galerileri de dahil olmak üzere, maden havasında % 19’dan az oksijen, % 2’den çok metan, % 0.5’ten çok karbondioksit, 50 ppm (%0.005) den çok karbonmonoksit olması yasaktır.
Metan sensörlerinin trafolara bağlı olması ve değer olarak 1’i geçtiğinde bu trafolar aracılığıyla elektrik enerjisinin de kesilmesi gerekmektedir. Ancak burada sensörler trafoya bağlı değildir. Çünkü metan sensörlerinin tespit edebileceği gerçek bir risk anında elektriğin kesilmesi su pompalarının çalışmasını da engelleyeceğinden ocağı su basmasına sebep olacaktır. İşveren vekilleri, işçilerin tekli ve toplu ölüm riski yaşamasını, böyle bir zarar doğması ihtimaline tercih etmektedir. Normalde biri sondaj makinesinin üstünde sabit, biri de sondajcının elinde olmak üzere iki adet olmak üzere, mutlaka bulunması gereken gaz ölçüm cihazları da hiç bulunmamaktadır.
Madende işlerin organizasyonu hızlı ilerlemeye bağlanmış durumdadır. Henüz üretim aşamasında olmayan bir maden olduğundan, kömür çıkarılan madenlerdeki üretim baskısı hazırlık aşamasında kendisini bu şekilde göstermektedir. Bu amaçla; kaynak ve kesim yapılacak yerlerde yapılması gereken gaz ölçümleri yapılmadan çalışma sürdürülmektedir. Normalde bir amirin ilgili ölçümü yaparak “Ateşil Çalışma İzni” olarak imzaladığı bir kağıt olmadan kaynak-kesim yapmak iş güvenliğinin riske atılması demektir ancak bu Fernas’ta olağan uygulamaya dönüşmüştür. Çünkü amirin bu ölçümleri yapması, örneğin 400-500 metre ileriden ölçüm yapılacak bölgeye gelmesi ve geri dönmesi demek olduğundan; bu işlemin işi yavaşlattığı düşünülmektedir. Üstelik, bu “Ateşli Çalışma İzni” olmadan işlem yapmaktan kaçınan işçilere baskı yapılmaktadır ancak bir sorun yaşandığı zaman imzalı kağıdı almadığı için tüm sorumluluk işçinin üzerine kalmaktadır.
Anlatımlardan rahatlıkla anlaşılabilir ki, işin hızlandırılması arzusunun aksine yeterli düzeyde işçi çalıştırılmamaktadır. Örneğin elektrikçi sayısı çok az olduğundan, trafo bağlanması ya da kaldırılması gerektiğinde elektrikçi olmayan işçiler bu işi yapmaya zorlanmaktadır. (Sondajcılara monoray rayı döşetilmesi, enjeksiyon yaptırılması vs. gibi yalnızca elektrikçilerle ilgili değil her işçiye uzmanlığı olup olmamasına bakılmaksızın her işin yaptırılması olağan bir çalışma haline getirilmiştir.) Her vardiyada 3 elektrikçi, 1 mühendis ve 1 nezaretçi bulunmaktadır ancak beklenen hızda ilerleme yapılabilmesi için bu sayının en az iki katı olması gerekmektedir. Kaldı ki Fernas’ın devlet desteği ve teşvikler kapsamında “Sigorta Primi İşveren Hissesi 7 Yıl, Vergi İndirimi %80, YKO %40, Gümrük Vergisi Muafiyeti, KDV İstisnası, Faiz Desteği” aldığı belgede 1100 işçi istihdam edeceği görünmektedir. Fernas’a ait maden ocağında güncel sayı ise 500’ün altındadır.
Jumbo, loder, manito, GAM (Galeri Açma Makinesi) gibi araçların üzerinde yüksekte (Yeraltı madenciliği açısından “Kot farkı olan her yer yüksektir.” ilkesi geçerlidir ancak buradaki yükseklikten kastedilen 1 metreyle 8 metre arasında değişen yüksekliklerdir) çalışılmaktadır. Normalde bu araçların (GAM hariç) zaten anlattığımız üzere yeraltında olmaması gerektiğinden iskele kurulup tahkimata bağlanan emniyet kemeriyle çalışılması gerekmektedir. Burada püskürtme beton kullanıldığından açık bir iskele sistemi yoktur ve bunun sonucunda işçiler emniyet kemeri gibi önlemler alınmaksızın çalışmaya zorlanmaktadır. Kaldı ki, emniyet kemeri verilse dahi ancak bazı araçlara yine de risk taşıyarak bağlanabilecektir, kullanılan sistem sebebiyle emniyet kemerinin bağlanacağı bir yaşam halatı bulunmamaktadır. Benzer şekilde normalde ağır malzemelerin asılması için kullanılması gereken ağır hizmet zincirleri yerine bant zincir kullanılmaktadır. Yapılan püskürtme betonlarda tahkimatla zemin arasındaki boşluk işveren vekillerinin talimatıyla tam doldurulmadığı için baskı ve kabarmadan dolayı çatlaklar oluşmakta, yapay kavlaklar düşmektedir. E3 cebi girişinde ve 7. irtibat girişinde örnekleri yaşanmıştır.
Yeraltı kazı tahkimat çalışmalarında kullanılan GAM araçlarının üzerinde CFT olarak bilinen toz emici bulunup tozu çekmesi ve arkasında bulunan tankın içindeki suya verip ortamdaki tozlu havayı temizlemesi gerekmektedir. Ancak burada toz emici hiç yoktur. Daha önce görüntülerini paylaştığımız göz gözü görmeyecek düzeyde tozlu ortam bu tedbirsizlik sebebiyle meydana gelmektedir. Bu tozun, insan vücudu açısından kömür tozundan daha az tolere edilebilir olduğunu düşünen uzmanlar vardır ve işçiler açısından silikozis riskini çok artırmaktadır.
Burası aynı zamanda tehlikeli kimyasal madde ile çalışılan bir maden ocağıdır. Tehlikeli kimyasalın solunum, sindirim ve cilt yolu ile vücuda girmesi engellenmelidir. Yasal olarak işveren vekillerinin sorumluluğu kimyasaldan işçilerin toplu olarak korunmasını sağlayacak yapısal önlemleri ve bunun yetersiz kalması ihtimaline karşı tamamlayıcı olarak kişisel koruyucu önlemlerinin de uygulanmasını sağlamaktır. Ancak kimyasalcılara pahalı olması sebebiyle yeterli kişisel koruyucu donanım dahi verilmemektedir, verilenler de KKD standartlarına uygun değildir. Kimyasal eldiveni yerine bulaşık eldiveni benzeri bir eldivenle kimyasal işlemler yapılmaktadır. Kullanılan eldivenler yırtılarak kimyevi maddeleri sızdırmaktadır. Çoğu zaman gözlük, tulum vb. ekipmanlar İş Sağlığı ve Güvenliği yöneticileri tarafından aynı gerekçelerle sipariş edilmemektedir. Daha önce paylaştığımız fotoğraflarda görülen cilt yanıkları ve diğer tahribatların sebebi bu tutum sebebiyle kimyasalcıların kimyevi maddeyle doğrudan temas haline olmasıdır. Benzer şekilde; kimyevi madde uygulanan alanın kapatılması amacıyla kullanılan malzemelerin kalitesizliği sebebiyle açılma yaşanmış, madde kimyasalı uygulayan işçinin üzerine dökülerek saçlarına yapışmıştır. Bu işçi, işyeri hekimine ve yöneticilere danıştığında “Gözünde bir şey yoksa devam.” cevabını almıştır ve iş kazası raporu düzenlenmemiştir. Paylaştığımız videolarda ve fotoğraflarda da görüldüğü üzere bir çok madencinin kollarında, kasık bölgelerinde, ayaklarında ve saç bölgelerinde yapı kimyasalları, çimento katkıları nedeni ile cilt yanıkları meydana geldiği açıkça görülmektedir.
İş kazaları ile ilgili bu tutum tekil değildir. İş kazası geçiren işçilerin tedaviye başlanmadan işten çıkarılması, tutanak tutmakta ısrar ederse tehdit edilmesi gibi hususlar onlarca işçinin deneyimiyle sabittir. Bu sebeple kayda geçen iş kazası oranıyla gerçek arasında çok açık bir fark vardır. Halihazırda eylemlerde bulunan arkadaşların önemli bir kısmı iş kazası geçirmiş ve tutanak tutması ve şikayetçi olmaması yönünde tehdit ya da teskin edilmiştir.
Delinene deliklere kimyasal madde basılırken, normalde 10-15 metre gerisinden şerit çekilerek alanın boşaltılması gerekmektedir. Ancak burada, kimyasal basma esnasında aynı zamanda jumbo ile delik delinmeye devam edilmekte, jumbonun deleceği yerleri ölçen topograf dahil birçok işçi aynı yerde bulunmaktadır. Pompaları takip eden mekanikçiler, elektrikçiler vs. herkes o alanda çalışmaya devam etmektedir.
Normalde kimyasalların uygun ısıda soğuk hava depolarında saklanması gerekmektedir. Ancak burada uygun koşullarda saklanmadığı için tortulaşma olmaktadır. Kimyasallar yeraltında muhafaza edilmektedir. Tarihi geçen veya kullanılamayacak hale gelen kimyasalların çok büyük çoğunluğu toprağa dökülmektedir. Normalde kimyasal atıkçılar tarafından kurallarına uygun olarak toplanması gereken bu atıklar burada toprağa ve suya karışacak şekilde imha edilmektedir.
Yeraltına insan nakli kamyonla veya pikaplarla yapılmaktadır. Bu araçların yer altında yarattığı risk yukarıda anlatılmıştır. Buna ek olarak, araçlarda da önemli sorunlar vardır. Araçların genelde fren sistemlerinde sorunlar olduğundan yeraltında trafik kazaları olmaktadır. Bu araçları kullanan usta şoförler sırf kimseye zarar vermeden aracı durdurabilmek için sık sık duvarlara vurarak ve sürterek durmak zorunda kalmaktadır. Bu izler duvarlarda ve araçlarda rahatça görülebilir. Yeraltındaki trafiği düzenlemek için ise sadece hız tabelaları vardır, yön ve araç geçiş güzergahlarını gösteren tabelalar yoktur. Kamyonların gösterge panelinde “Acil kademe, servis, bakım” gibi uyarılar vardır ancak hiçbir işlem yapılmadığından bu uyarılar hiç düzelmemektedir. İş makinelerinin ve kamyonların üzerinde “25 metreden fazla yaklaşma” uyarıları vardır ancak hemen dibinde işçiler sürekli olarak çalıştırılmaktadır.
Yeraltında kullanılan bütün makine ve ekipmanların ATEX (alev sızdırmazlık) belgeli olması gerekir. Bu, metan ya da parlayıcı herhangi bir gazla temas halinde patlama olması riskini ortadan kaldırır. Ancak burada kullanılan enjeksiyon makinelerinin motorları ATEX sertifikalı değildir. Örneğin sondaj yapılırken hangi zemin formasyonundan geçildiğini görüntülü kayıt altına almak gibi işveren vekilleri tarafından verilen görevler için telefon gerekmekte ancak bu görevlerin verildiği işçilere ATEX sertifikalı telefon veya kamera verilmemektedir, işçilere kendi telefonlarıyla yer altına inmesi söylenmektedir. Aynı zamanda işveren vekili müdür Serkan Güncü de her sabah vardiya başlarında arın ve sondaj bölgesine giderek ATEX sertifikasız telefonuyla görüntü çekip genel merkeze göndermektedir. Bütün vardiya amirleri de Serkan Güncü’yü bilgilendirmek için cep telefonlarıyla yeraltına inmektedir. (İş Sağlığı ve Güvenliği Baş Mühendisi Osman Emin Doğan da dahil.)
Yeraltında ilerleme sırasında galeride bazı noktalarda baskı ve kabarma olmaktadır. Bu noktada hızlıca ve daha kuvvetli bir tahkimat alınması gerekir. 7. irtibatın altında (2860. metrede başlayıp 2910. metreye kadar olan alanda) baskı, kabarma ve su sebebiyle tahkimat acilen dar kesit olarak alınmıştır. Bunun düzeltilmeden ilerlenmesi göçük riski doğurmaktadır. İşçiler bu konuda işveren vekilini uyarmıştır ancak sonuç alamamıştır. Aynı zamanda bunun düzeltilmemesi su patlaması ve hava sirkülasyonunun zayıflaması nedeniyle ciddi risk taşımaktadır. İş programının hızlı ilerlemeye odaklanmış olması, bu gibi ciddi risklerin görmezden gelinmesi sonucu doğurmaktadır. Örneğin, burada bir göçük oluşması halinde ilerisinde çalışan işçilere saatlerce ulaşılamaması, ölüm riski taşımaları anlamına gelse de sorunlar çözülmemektedir.
Yumuşak zeminde açılan boşluğun tahkimatı hemen yapılarak (genelde 1 metre) ilerlenmesi gerekirken 5 metre tahkimatsız ilerleme yapıldığından göçük oluşmuş ve yoğun pasa (şlam) ve su geliri olmuştur. Buraya tahkimatın geç kurulmasından dolayı gelen pasa ve su, ocağı 4 kez su basmasına sebep olmuştur. İşçilerin tanıklığı ilerlemedeki bu tedbirsizlik sebebiyle, tahkimat alınan yerde bir kişinin kalması halinde, o kişinin cenazesine dahi 3 ay sonra ulaşılabileceği yönündedir. Çünkü bu su baskınının temizlenmesi dahi 3 ay sürmüştür. Bu şekilde çalışmanın tek sebebi, daha önce ifade ettiğimiz üzere işin hızlandırma arzusudur.
Normalde 4 bar olan su basıncı, suyun galeri etrafında sıkıştırılarak ilerlenmesi ve başka yere su gideri olmaması sebebiyle 15 bara kadar gelmiştir ve yükselmeye devam etmektedir. Normalde 7 bardan yukarısı risk taşımaktadır. Suyun havuzlara akıtılıp pompalarla dışarı atılması ve bu yolla tahliye edilmesi gerekirken, enjeksiyonla baskılandığı için bu sorun yaşanmaktadır. Göçük veya ani su baskınlarına sebep olabilecek bu durum, tekil ve toplu ölüm riskinin en kolay tespit edilebileceği noktalardan biridir.
Sendika.Org