“Narin cinayeti, aslında yıllardan beri bu ülkeyi nefret, gerilim ve şiddet politikaları ile yöneten siyasi iktidarın şiddet dilini ve kültürünü bu topluma hakim kılmasının sonucudur”
Sivas Emek ve Demokrasi Güçleri, Narin için eylemdeydi.
Eylemde bir basın açıklaması yapıldı.
Açıklamada şunlar söylendi:
Ülkenin karanlık dehlizlerle dolu yakın tarihinde, toplumun önüne konulan trajik gündem maddelerinden biri daha, bütün yakıcılığı ve bütün sırları ile duruyor orta yerde. Diyarbakır Bağlar ilçesine bağlı Tavşantepe Mahallesinde, 21 Ağustos günü Kuran Kursundan evine dönerken kaybolan ve avuç içi kadar mahallede 19 gün arandıktan sonra, evine sadece birbuçuk kilometre mesafede bir derede, ustaca gizlenmiş şekilde cesedi bulunan Narin kızımız, ölümünün üzerine örtülen sis perdesi nedeniyle, ülkenin yüreğini kanatmaya devam ediyor.
Biz, Emek ve Demokrasi Güçleri, elbette olayın adli ve polisiye yönü hakkında ahkam kesmek ve bu cinayeti soruşturmakla mükellef değiliz. Ancak, sonuçları itibari ile, yeterli bir bilgi paylaşımı yapılmayan her olay gibi, toplum vicdanını kanatan Narin olayının sebep sonuç ilişkisini sorgulamak zorundayız.
Toplumsal çürümenin, politik çürümeden bağımsız olmadığı gerçeğinden hareket edilmesinin önemini bir defa daha hatırlatırken, tüm toplumu şok eden Narin cinayeti, aslında yıllardan beri bu ülkeyi nefret, gerilim ve şiddet politikaları ile yöneten siyasi iktidarın şiddet dilini ve kültürünü bu topluma hakim kılmasının sonucudur. Kirli siyasetin, zehirli dili, malum vakfın yurdunda erkek çocuklara tecavüz edildikten sonra, “bir kereden bir şey olmaz” seviyesine indiği, mafyatik ortaklarınızın kan gölü tehdidi karşısında hiçbir adli girişimin yapılmadığı, Hopa Cankurtaran’da doğasına sahip çıktığı için öldürülen Reşit Kibar’ın katilinin sorgusunun bile tamamlanmadığı düşünüldüğünde işimiz her zamankinden daha zor.
- Yıllardır, doğamız, yaşam alanlarımız, meralarımız, su kaynaklarımız, yer altı zenginlikleri ile birlikte topyekün toprağımız talan edilirken,
- Tekirdağ’da 2 yaşındaki Sıla bebek uğradığı cinsel istismar sonunda yoğun bakımda yaşam mücadelesi verirken,
- Tarikat yurtlarında sistematik olarak çocuklarımıza tecavüz edilirken,
- Yaşam ortağımız sokak köpekleri güpe gündüz toplanıp, adına barınak denilen ölüm kamplarına tıkılırken,
- Kadınlarımız öldürülürken, dilinden, dininden, mezhebinden, politik aidiyetinden veya cinsel tercihinden dolayı insanlar ötekileştirilirken susan toplumun, bu olaydan sonra artık kaybedecek tek bir günü dahi kalmamış, yaptırım gücü yüksek bir tepkiyi örgütlemesinin zamanı gelmiştir.
Sebebi ne olursa olsun, faili veya failleri kim olursa olsun, hiçbir çocuğun ölümü hak etmediği, var oluşundan kaynaklı yaşam hakkının son derece saygıdeğer olduğu, uçurtma uçurmaya ve koşup oynamaya layık oldukları bu toprağın üzerini değil de, toprağın altını reva gördüğünüz çocuklarımıza verilecek bir hesabımız var.
Ufacık ölü bedenlerine layık görülen tabutlarının üzerine, okul forması yerine gelinlik örtülmesinin utancını ifade etmeye yetmeyecek cümlelerimiz var.
Gerici ve feodal yapıların tahakkümü altında değil de, özgürce ve çağın gereksinimlerinden azami ölçüde ve eşit koşullarda yararlandırmaya mecbur olduğumuz çocuklarımız var.
“Narin” bedenlerin bir un çuvalı içinde, bir derenin kuytuluğunda yarı çürümüş halde bulunmasının yarattığı tramvaya değil, yeni Narin’lerin aynı sona maruz kalmaması için alınacak ciddi önlemlerimiz, önerilerimiz ve umutlarımız var.
“Hepiniz biliyordunuz, hepiniz susuyordunuz” dediğimiz bir köy ahalisinin, neredeyse tümünün eline bulaşan Narin kana değil, barışa, toplumsal ahlaka, sosyal çürüme karşısında dimdik durma kararlılığına, eşit yurttaşlığa olan ebedi ihtiyacımız var.
Açıklama Nazım Hikmet’in Kız Çocuğu başlıklı şiirinin “Çocuklar öldürülmesin şeker de yiyebilsinler” dizesiyle sona erdi.
Sendika.Org