Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Narin için eylem yaptı. Sakarya Meydanı’nda açıklama yapan KESK; Narin cinayetinin münferit olmadığını, yaşananların siyasal İslamcı politikaların toplumsal kültüre, ülke sosyolojisine yayılımının sonucu olduğunu söyledi
Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Narin ve kaybedilen tüm çocuklar için Sakarya Meydanı’nda eylem yaptı. İçişleri Bakanlığı’nın verilerine göre Türkiye’de her yılda on bin çocuk kaybolduğunu belirten KESK TÜİK’in ise 2016’dan bu yana kaybolan çocukların verilerini açıklamadığını belirtti. Narin cinayetinin münferit olmadığını belirten KESK yaşananların siyasal İslamcı politikaların toplumsal kültüre, ülke sosyolojisine yayılımının sonucu olduğunu belirtti.
Basın açıklamasının tamamı şu şekilde:
Bu ülkede önce kayıp olduğu için aranan, sonrasında ise katledildiği anlaşılan çocuklar için bir kez daha buradayız!
Katledilen Narin’in ve kayıp çocukların hesabını sormak için bir kez daha alanlardayız.
Narin Güran’ı karanlık zihniyetinizden cesaret alanlar öldürdü.8 yaşındaki Narin Güran kaybolduktan tam 19 gün sonra evine 3 km uzaklıktaki dere yatağında cenazesi bulundu. Yetkililer henüz soruşturmanın 5. gününde, “sona yaklaştık iyi haberler vereceğiz” diye kamuoyunu bilgilendirdikten hemen sonra, biz iyi bir haber beklerken, maalesef dosyaya yayın yasağı getirmeyi tercih ettiler. Soruşturmanın şeffaf yürütülmeyeceği bu aşamadan sonra bizim için aşikardı.
Kaybolan çocukların sayısı giderek artıyor, veriler açıklanmıyor!
İçişleri Bakanlığının 2019 verilerine göre Türkiye’de yılda ortalama 10 bin çocuk kayboluyor. Bakanlık, kamuoyuna kayıp hiçbir çocuğun olmadığını söylüyor ama Deprem Mağdurları ve Kayıp Yakınlarıyla Dayanışma Derneği’nin verilerine göre en az 38 çocuğun akıbeti halen bilinmiyor. Kayıp çocukların sayısı son yıllarda üç kat artarken, Adalet Bakanlığı Adli Sicil İstatistik Genel Müdürlüğü verilerine bakıldığında çocuğa karşı işlenen suçların 8 yılda ikiye katlandığı görülüyor. TÜİK kaybolduktan sonra bulunan çocuk sayısını açıklıyor ama toplam kaç çocuğun kaybolduğunu 2016’dan bu yana açıklamıyor.
Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesine göre her çocuk temel yaşama hakkına sahiptir ve taraf devletler, çocuğun hayatta kalması ve gelişmesi için mümkün olan azami çalışmayı göstermek zorundadır. Ama çocuğu koruma çalışmalarının, çocukların hakları ihlal edildiği zaman değil bu ihlaller yaşanmadan yapılması gerekmektedir.
Maalesef Türkiye’de devlet yetkilileri ve ilgili bakanlıklar ancak çocukların hakları ihlal edildiğinde, çocuklar istismara uğradığında, çocuklar kaybolduğunda veya yaşamlarını yitirdiğinde yükselen toplumsal baskı karşısında yalnızca anlık, işlevsel olmayan ve geçici tepkiler geliştirmektedir.
Narin Güran hayattan koparılan ilk çocuk değil; Müslime Yağal, Leyla Kandemir, Ufuk Tatar, Eylül Yağlıkara, Gizem Akdeniz, Eylül Umutlu katledilen çocuklarımızdan sadece birkaç tanesi…Hikâyeleri ve soruşturma süreçleri ise benzer. Değişen, sadece katliamların yeri ve zamanı oldu ama katledilen çocuklarımızın acı sonları aynı…
Narin’in dosyasında hassasiyetleri gözetilenler kim ya da kimlerdir?
“Bildiklerimiz var bilmediklerimiz var, her şeyi konuşamayız” derken, kimi ya da kimleri koruyorlar?
Biz o hassasiyetleri de kimlerin korunduğunu da çok iyi biliyoruz.Karaman’daki Ensar vakfında 45 çocuğa tecavüz edildiği ortaya çıktığında, çocuklarımızı korumak ve suçluları cezalandırmak için gerekenler yapılsaydı, Aladağ’daki cemaat yurdunda çocuklarımız yanarak ölmeyeceklerdi. Aladağ’da çocuklarımız yanarak öldüğünde, gerekenler yapılsaydı, adını sayamadığımız yüzlerce çocuğumuz bu gün hayatta, aramızda olacaklardı. Narin’in acısı içimizi yakmaya devam ediyorken daha dün Tekirdağ’da 2 yaşındaki Sıla bebeğin cinsel istismar ve şiddet nedeniyle hayatını kaybettiğini öğrendik.
Yaşanan istismar ve katliamlar, kadını, çocukları ve özel gereksinimli bireyleri koruyan İstanbul Sözleşmesi’nden bir gecede çıkılmasının, etkin soruşturmaların yürütülmemesinin, tarikat-cemaat ilişkilerinin sümenaltı edilmesinin, patriyarka ve kutsal aile eleştirisinin susturulmasının ve en önemlisi de cezasızlık politikalarının sonucudur. Bu nedenledir ki; kadın ve çocuk cinayetleri politiktir.
Bu güne kadar yaşanan kadın ve çocuk istismarı ve cinayetleri gibi Narin’in katledilmesi de sadece bir çocuk cinayeti olarak değerlendirilemez. Bu yaşananlar siyasal İslamcı politikaların toplumsal kültüre, ülke sosyolojisine yayılımının sonucudur. Biz biliyoruz ki; topluma ataerkil ve “kutsal aile” yapısını dayatan Siyasal İslam rejiminin kadın ve çocuk katliamlarına giden yolun taşları 12 Eylül 1980’de döşenmeye başlandı. Gelinen noktada; karşımızda, kodlarını 12 Eylül 1980 askeri darbesinden alan cumhuriyet ve eğitim devrimleri ile hesaplaşma üzerine kurulmuş bir siyasi iktidar var. Bu iktidar, kamucu bir eğitim modelini yok edip çocuklarımızı, gençlerimizi tarikat ve cemaatlerin eline teslim etti. Çocuklarımız ve gençlerimiz cemaat yurtlarında, Kuran kurslarında, şiddete maruz kaldı, istismara uğradı, katledildi ya da intihara sürüklendi.
Narin’in katledilmesi, Sıla bebeğin, istismar edilip darp edilerek öldürülmesi bir kez daha gösterdi ki; çocukların toplumda bir özne olarak görülmemesi, yasal haklarının korunmaması, çocukların tüm bakımının, gelişiminin sorumluluğunun sadece ailelerin inisiyatifine bırakılması, çocuk haklarını koruma sisteminin etkin işletilmemesi, İstanbul Sözleşmesi’nden bir gecede çıkılması, çocuk istismarı davalarında cezasızlık politikaları, çocukları cinsel istismardan koruyan Lanzarotte Sözleşmesinin hedefe konması failleri cesaretlendiriyor, çocuklar için yaşamın her alanını daha da güvencesiz hale getiriyor. Çocuklarımızı ve geleceklerini kurtarmak ve korumak için bu zihniyete karşı hep birlikte mücadele etmek zorundayız. Çocuklarımızın şiddetten uzak, güvenli bir ortamda yaşamaları için sırtımızı birbirimize yaslamak zorundayız. Çocukları koruyacak mekanizmaların oluşturulması, etkin şekilde işletilmesi, çocuklarımızın güvenle büyüyebileceği bir yaşam için mücadeleyi yükseltmek zorundayız.
*
Bizler, Narin’in faillerinin tespit edilip hak ettikleri cezayı almaları için davanın takipçisi olacağımıza,
Çocuklar için, yaşanılabilir ve güvenli bir dünya kurmak için iktidarın çocuk düşmanı, çocuğu hayattan koparan tüm politikalarına karşı mücadele etmeye devam edeceğimize kamuoyu önünde söz veriyoruz.Adalet, Narin için!
Adalet, Sıla Bebek için!
Adalet, tüm çocuklar için!
Öfkeliyiz, susmuyoruz, korkmuyoruz!
Çünkü çocuklar ölürken susulmaz!
Sendika.Org