nasıl ki kürt özgürlük hareketi’nin tarihsel toplumsal etkisini anlamak, onun siyasal hattını benimsemeyi gerektirmiyorsa, aynı şey filistin direnişi için de geçerli, onun tarihsel toplumsal etkisi de lafzından bağımsız. nitekim, bugün dünyanın her yerinde sokakları dolduranlar sadece insani amaçlarla hareket etmiyor, filistin direnişine destek vermenin, bir halkın imhasına karşı çıkmanın yanı sıra abd egemenliğini, en azından bu bölgede kırmanın bir anahtarı olduğunu görüyor
bu yazı zor koşullarda çıktığını bildiğim yeni yaşam gazetesinin -özellikle de kâğıda basılan- sayfalarını işgal etmek istemediğim için sendika.org’da.[1]
kendinden bahsetmek tatsız bir şey ama saldırılar kişisel olunca, insan ister istemez kendi politik pozisyonunu açıklamak zorunda kalıyor. bir yandan da bunun anlamlı bir tartışma olduğuna inanıyorum.
ne kürt halkına ne de filistin halkına bağlılığım var, bağlılığım emperyalizm ve sömürgecilik karşıtı mücadeleleredir. bu topraklarda, kürt meselesinin sık sık bir kimlik meselesi olarak ele alınması da bence işin özünü gölgeleyen bir çarpıtma. ulusal kurtuluş mücadeleleri çok uzun bir zamandır, tarihin akışını belirleyen bir güce ve etkiye sahip.
yirminci yüzyılın proleter devrimler çağı olduğu söylenir. bu büyük ölçüde doğru olmakla birlikte şunu unutmamak gerek; sadece rusya’da bir proleter devrim için yola çıkıldı ve sscb kuruldu. diğer birçok ülkede ulusal kurtuluş mücadeleleri için yola çıkan hareketler üretim ilişkilerini de değiştirdi. bunda sosyalizmin o dönemdeki ideolojik hegemonyası ve ama daha önemlisi sscb’nin pratik desteği etkili oldu. bunun olmadığı bir dönemde, ulusal kurtuluş mücadeleleri çeşitli devlet bloklarının arasındaki dengelerden yararlanıyor ve uluslararası düzeyde aralarında ideolojik bir ortaklığın olduğunu söylemek de mümkün değil.
bu somut güncel durumdan bağımsız olarak, bir politik hareketi lafzıyla değil, toplumsal ve tarihsel etkisiyle değerlendirmek gerektiğine inanıyorum. diğer yandan, özellikle kitlesellesebilmiş hareketlerin içinde birden fazla eğilim olabileceğini, farklı eğilimlerin farklı dönemlerde güç kazanabileceğini görmek gerek.
bundan da bağımsız olarak, kürt özgürlük hareketinin toplumsal tarihsel etkisini görmekle birlikte politik hattını benimsemek gerektiğini de düşünmüyorum, en azından ben benimsemedim ve benimsemiyorum.
diğer yandan uzun zamandır kdp yanlısı kürtler arasında, israil’e karşı bir sempati olduğunun farkındayım. yine de bunun, israil bu yüzyılın en kanlı soykırımını gerçekleştirirken filistin halkına düşmanlık şeklinde tezahür etmesini fikirlerden bir fikir olarak açıklamak mümkün görünmüyor bana.
bazıları politikanın inşasında da etkili olan kimi kürtlerin suriye’de, abd ile konjonktürel ortaklığı içselleştirdiklerini de gözlemlemek mümkün. ama bu da eleştirilerin ağırlıklı olarak israil’e değil, filistin direnişine yönelmesini açıklamakta yetersiz. bütün bunların bu kadar sık karşımıza çıkmasına sebep olan nedir?
oysa nasıl ki kürt özgürlük hareketi’nin tarihsel toplumsal etkisini anlamak, onun siyasal hattını benimsemeyi gerektirmiyorsa, aynı şey filistin direnişi için de geçerli, onun tarihsel toplumsal etkisi de lafzından bağımsız. nitekim, bugün dünyanın her yerinde sokakları dolduranlar sadece insani amaçlarla hareket etmiyor, filistin direnişine destek vermenin, bir halkın imhasına karşı çıkmanın yanı sıra abd egemenliğini, en azından bu bölgede kırmanın bir anahtarı olduğunu görüyor.
devam etmeden şunu söylemek zorundayım. filistin’e, 7 ekim’den itibaren ve tarihine dair bilgi kırıntılarıyla bakmakla yetinenler, orada olup biten her şeyi siyonizmi destekleyen medyadan, göz ucuyla okumuş olup, birçok iddianın daha sonra somut delillerle çürütüldüğünü görmeye ilgisi yetmemiş olanlar filistin’in gerçekliğini anlamakta yetersiz kalıyor. kısa bir hatırlatma yapmak istiyorum.
israil’in soykırım savaşı 7 ekim’de başlamadı, etnik temizliğin 1948’den, hatta daha öncesinden beri sürmesi bir yana, son yıllarda ivmesi atan bir saldırganlık söz konusu. filistin direnişinin silahlı mücadeleden ibaret olduğu da doğru değil, örneğin 30 mart 2018’de başlayan ve bir yılı aşkın bir süre devam eden, barışçıl bir eylem olan büyük dönüş yürüyüşü[2] sırasında işgal gücü 46’sı çocuk olmak üzere, aralarında gazetecilerin ve sağlık personelinin de bulunduğu 223 filistinliyi öldürdü, 9 bin küsur filistinliyi yaraladı, bunlardan bir kısmı keskin nişancıların mermileriyle bacaklarını kaybetti, ömür boyu engelli kalacaklar.
netanyahu hükümeti saldırıları artırdı ama sadece artırdı. aksa tufanı operasyonu bütün bunların karşısında gelişti. israil’in yürüttüğü soykırım, türkiye’nin adeta gazete manşetleri kadar hızlı değişen gündeminde gerilere düştü, solun, muhalefetin gündemindeki yeri de daha fazla değil. ve daha sorunlu olan şu ki, çok geniş bir kesim tarafından türkiye’nin siyasi hatlarıyla parallellikler kurarak anlaşılmayı çalışılıyor. iktidar ve türkiye islamcılığı, biraz da bundan yararlanarak, hamasi söylemlerle, filistin direnişinin hem içini boşaltmaya hem iktidarın israil ile süren işbirliklerini unutturmaya hem de bir biçimde bu harekete el koymaya çalışıyor. oysa türkiye islamcılığı, özellikle müslüman olmayanlarla ilişkiler konusunda filistin direnişi içindeki islami kanatlarla benzer tutumlar içinde değil.
ama adeta simetrik bir biçimde filistin direnişini, hamas üzerinden karalamaya çalışanlar var. ve direnişi karalamaya yönelik yalanlara cevap vermek de direnişe desteğin bir parçası, benim için.
malumu bir kere daha ilan edeyim, filistin direnişi islami gruplardan ibaret değil. birleşik bir hareket, içinde farklı örgütler, eğilimler var.[3] filistin’de yaşasaydım ve direnişe katılacak cesaretim olsaydı, sol örgütlerden birinde yer alırdım. ama dünyanın pek çok yerindeki emperyalizm ve sömürgecilik karşıtları gibi, o örgütlerin kendi topraklarında olup bitenle ilgili kararlarını dikkate almak, ittifak politikalarına saygı duymak gerektiğine inanıyorum; tarihin bu aşamasında bir kere daha uluslararası bir hareket kurabilmenin bir yolu da buradan geçiyor bence. enternasyonalizmden anladığım, dünyanın her yerindeki işçi sınıfının ve ezilen halkların kardeş olduğu. bunun içinde, farklı halkların mücadelelerini karşı karşıya getirmeye yer yok.
[1] yeni yaşam‘daki yazıma gelen tepkiler üzerine yazıyorum.
[2] 30 mart 2018-27 aralık 2019 arasında, her cuma, gazzeliler kalabalıklar halinde israil sınırına yürüdü.
[3] kaldı ki bu bu döneme ve filistin’e özgü değil. örneğin cezayir bağımsızlık savaşı sırasında da haraketin içinde islami gruplar vardı.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.