Binlerce öğretmenin kendilerini siyasal olarak nasıl ifade ettiklerinden bağımsız olarak talebin muhatabının aslen kimler olduğu, atılmayan adımlara dair cesur ve meşru bir mücadelenin nereye ve kimlere karşı örgütlenmesi gerektiği, başta sendikalı öğretmenler olmak üzere yüz binlerce öğretmen tarafından artık onandı. Sınıfın temel ve yakıcı sorunu/çelişkisi etrafındaki ısrarlı mücadele, geniş bir kesimi de bu sorun etrafında saflaştırıp doğallığında politikleştirdi. İki aya yakın süren bu nöbeti ayakta tutan bu politikleşmiş ve birbirine güven duyan öğretmen kitlesiydi. Kanunun ertelenmesi de bu ısrarlı faaliyetin bir ara zaferi olarak görülebilir
Öğretmen Sendikası Milli Egemenlik Parkı’nda çok hızlı, ağır, yorucu, keyifli, sabırlı, serin, tez canlı, yakıcı 52 gün geçirdi. Henüz üç yaşını bile doldurmamış bir sendika için gurur ve elbette özeleştiriler biriktiren, Ankara’nın 3 farklı ayına ve mücadele ruhuna temas eden ve tüm emek kavgasına umut ve soluk katan ‘Eğitim Nöbeti’ 26 Mayıs’ta başlayıp 17 Temmuz’da sonlandı. Ne zaman biteceği belirli olmayan bir direnişin içinde ‘sayılı olmayan günler’ bile inanç ve kararlılıkla tez geçmiş oldu.
Sona bırakmadan başta açık edeyim, bu geç kalmış yazının başat niyeti tarihe not düşmek ve yalnızca yaşananları hatırlatmak değil. Asli niyet Ankara’nın merkezinde yükselen bir direniş ile aşılan eşiğin, “Geri adım atmak ve yerinde saymak yok” diyen sendikaya ve bir atağa ihtiyacı olan eğitim mücadelesine yeni dönemin getireceği sorumlulukları tartışabilmek. Ama yine de bu hedefle bağıntılı olarak varılan noktayı anlatabilmek adına yaşananları özce aktarmak gerek.
26 Mayıs’ta “Ekmek, memleket, gelecek için Ankara’ya” çağrısıyla Öğretmen Sendikası üyeleri ve dostları sendikanın Ankara Şubesi’nde buluştu. Önce Güvenpark’a, ardından Milli Eğitim Bakanlığı önüne devam eden yürüyüşün ardından yapılan açıklama ile planlanan Eğitim Nöbeti kamuoyuna da duyurulmuş oldu. Bakanlık önündeki barikatın aşılması ve Milli Egemenlik Parkı’na varılmasıyla Eğitim Nöbeti ve taban maaş direnişi başladı. Meclis’in yanı başında başlatılan nöbet sendikanın illerdeki örgütlülüğü ile tüm ülkeye yayıldı: İstanbul, Antalya, Mersin, İzmir, Samsun, Urfa, Diyarbakır, Çanakkale… Nöbetin ilk günlerinde eğitim-öğretimin sürmesi dolayısıyla mesaisi devam eden öğretmenler eğitim nöbetini bulundukları illere yaygınlaştırdı. Karnelerin dağıtılması ve yaz tatilinin başlamasıyla nöbetler, Milli Egemenlik Parkı’nda ortaklaştırıldı. 52 günlük nöbet sürecine Milli Egemenlik Parkı ve illerdeki nöbet alanlarında yüzlerce üye ve binlerce destekçi/ziyaretçi dâhil oldu. Dost sendikalar, gazeteciler, odalar, veliler, öğrenciler, sanatçılar, siyasi partiler, milletvekilleri, emek örgütleri, dernekler… Tüm ziyaretler ve tüm dayanışma hamleleri sürece güç kattı. Alanda geçirilen zaman elbette hem ziyaretçilerle sendika üyeleri arasındaki hem de üyelerin kendi aralarındaki etkileşimini artırdı. Örgütlü hareket etmek, birlikte eylem örgütlemek, uzun süre aynı yaşam alanını paylaşmak, aynı sofraya oturmak her birimize iyi geldi. Hem sendikayı hem birbirimizi daha iyi tanımış ve anlamış olduk. Sendikaya, sendikanın kararlarına ve birbirimize olan güvenimiz yükseldi. Sendikanın tavrına, yürüdüğü yola ve yürüyüş şekline dair birçoğumuzun aklındaki sorular azaldı, geleceğe dair fikrimiz ve aklımız berraklaştı.
52 güne ne sığdırdık? Bakanlık önünde ve hatta bakanlık bahçesindeki eylemler, alanın ve sürecin ihtiyaçları için oluşturulan komiteler, Ankara’nın en simgesel yerlerinden sallandırılan pankartlar, basın açıklamaları, gözaltılar, çağrılmadığımız toplantılara fiili katılımlar, 8 saat süren bir mücadele ile elde edilen bakan görüşmesi, eğitim komisyonundaki neredeyse tüm vekillerle onlarca görüşme, ÖMK komisyon toplantısına taşınan sözümüz, aynı döneme denk gelen hak gasplarına karşı kurum önü eylemleri, Ankara’nın tüm mahallerine ulaşan on binlerce afiş, eğitim çalışmaları, şarkılar/marşlar, büyüyen dostluklar, artan güven duygusu, tartışmalar ve daha nicesi.
Eğitim Nöbeti son 10 gününde Eğitim Sen ve Eğitim İş’in de dâhil olmasıyla daha da güçlendi. Tüm toplumun ve özellikle eğitimcilerin eğitim mücadelesine olan inancını yükselten nöbet, ÖMK’nin durdurulması/ertelenmesi ile sonlandı. Başkanlık sistemi içerisinde örneğine sık denk gelmediğimiz bir şekilde bir kanunun Meclis Genel Kurulu görüşmeleri yarıda kalmış ve ertelenmiş oldu. Bu kazanımla birlikte talebin an için ulaşabileceği tüm yetkili kurum ve şahıslara ulaşmış olması, parkın belirsiz süreyle kapatılması, ÖMK görüşmelerinin ve ÖMK dışındaki bir kanun değişikliğinin de ekim ayına kalacak olması nöbeti sonlandırma kararında elbette etkili oldu.[1]
Yaşananların özetiyle yetinmeyip başarılanın ne olduğunu gerçekçi ve kibirden uzak bir akılla tespit etmek oldukça elzem. Ankara’nın göbeğinde kitleselleşen, 2 aya yakın bir zamana yayılan, nöbetle beraber eylemleri ve yetkililerle görüşme/iletişim süreçlerini barındıran, Meclis çevresini bir direniş alanına çeviren, patronları sendikayı tanımak ve sürece dair devletten talepte bulunmak zorunda bırakan, basının ilgisini üzerine çeken, tabir yerindeyse diğer eğitim sendikalarına da güç, moral ve cesaret aşılayan, eylemlerini toplumun gözünde meşruluğunu koruyacak bir tarzda örerken kararlı tavırdan geri durmayan, talebi sendikanın adıyla bitişik hale getiren, mücadelesini salt bir ücret kavgası olmanın ötesine taşıyabilen bir direniş örmüş olmak kıymetli. Ama asıl zor ve değerli olan eğitimin piyasalaşmasına dair kurulmuş bir ittifakla mücadele etme cüretinin gösterilmesi.
Bu cüret tabii ki kendiliğinden ve birdenbire oluşmadı. Yakıcı bir talebin sistematik bir şekilde sürdürülen meşru militan bir hareketle politikleştirilebilmesi ve bu talebin geniş kesimlerce sahiplenilmesi; hak gasplarına karşı kurumlara yapılan denetimler/baskınlar, taban maaş talebi için yüz yüze kurum içlerinde toplanan binlerce imza, Ankara’da örgütlenen dirençli ve kararlı eylemler, Meclis’te birçok siyasi parti tarafından kanun teklifi ve soru önergesi verdirilmesini sağlayan kararlı ve güçlü bir görüntünün yaratılması, birkaç ilde sınırlı kalmayan hareketlilik ve örgütlülük, birçok işyerinde çalışma koşullarına karşı örgütlenen eylemler, hukukî kazanımlar bu cüreti oluşturan parçalar. Tüm bu birikim geniş bir öğretmen kitlesinde ana muhatabın yalnızca tek tek patronlar olmadığı ve kalıcı bir çözüm için mücadelenin bakanlığa ve Meclis’e de yönelmesi gerektiği fikrini olgunlaştırdı. Binlerce öğretmenin kendilerini siyasal olarak nasıl ifade ettiklerinden bağımsız olarak talebin muhatabının aslen kimler olduğu, atılmayan adımlara dair cesur ve meşru bir mücadelenin nereye ve kimlere karşı örgütlenmesi gerektiği, başta sendikalı öğretmenler olmak üzere yüz binlerce öğretmen tarafından artık onandı. Sınıfın temel ve yakıcı sorunu/çelişkisi etrafındaki ısrarlı mücadele geniş bir kesimi de bu sorun etrafında saflaştırıp doğallığında politikleştirdi.
İki aya yakın süren bu nöbeti ayakta tutan bu politikleşmiş ve birbirine güven duyan öğretmen kitlesiydi. Kanunun ertelenmesi de bu ısrarlı faaliyetin bir ara zaferi olarak görülebilir. Örgütsüz bir öğretmen topluluğunun üç yıl gibi kısa sürede ortak bir mücadele etrafında kol kola girmiş olması, Bakanı ve siyasi partileri kendisiyle muhatap kılan bir süreç örmesi bizler için hem en kritik kazanım ve ilerleme hem de gelecek döneme dair güçlü bir umut ve pusula.
Öğretmen Sendikası sadece iktidarın öğretmen emeğini görmezden gelen ve eğitimi yeniden dizayn etmek isteyen tavrı ile değil, aynı zamanda milyon dolarlık holdinglerle ve açıkça kollanmanın yarattığı güvenle öğretmeni iyiden iyiye köle olarak gören ve ağalaşan yerel sermayedarlar ile de mücadele ediyor. Bu mücadelenin tek bir işverene karşı verilen mücadeleyi aşmasının ve daha kapsamlı, güçlü bir hatla yürütülmesinin gereği budur. 52 günlük nöbet bize göstermiştir ki bizi güçlendiren fiili meşru eylemlerden vazgeçmeden ilkelerimizi koruyarak hedefi açıkça göstermeli, toplumsal desteği arkamıza almalı, mücadeleyi tek bir kulvara ve akla sıkıştırmamalıyız.
52 günlük süreçte elbette birçok eksiklik ve özeleştiri gerektiren çokça şey de yaşandı. Eğitim Nöbeti’nin sadece Öğretmen Sendikası’nın taban maaş talebini içermediğinin anlatılamaması, eylemin tüm üyelere ve eğitim bileşenlerine yayılamaması, alanda ve alan dışında geçirilen zamanın daha disiplinli ve verimli geçirilememesi, görüşmeler/eylemler dengesinin daha iyi kurulamaması gibi birçok konu özeleştiri ve değerlendirme gerektirir. Öğretmen Sendikasının dostları ve üyeleriyle birlikte böyle bir değerlendirmeyi tastamam yapması elbette en kıymetli sorumluluğu. Bu değerlendirmeyi yaparken geçmişe not verme aklıyla değil gelecek döneme katkı sunma kaygısını güderek hareket etmek en çok dikkat edeceğimiz nokta olmalı. Öncekinden ileri bir adım için bu tavır ve bu tavrı alışkanlığa dönüştürmek hem sendikal süreç hem eğitim mücadelesinin geleceği için bizlere bir ödev.
Gelinen noktada çok vakit kaybetmeden özlük haklarımız için verdiğimiz ve yükselttiğimiz mücadeleyi bir eğitim mücadelesi olarak dostlarla birlikte büyütmemiz gerektiğinin farkındayız. Çünkü tüm mücadelelere rağmen eğitime ve eğitimcilere yönelik saldırı işlemeye devam ediyor. Tesadüf olmayacak şekilde eş zamanlı olarak eğitim fakültelerinin sayısı arttı, öğretmen atamalarındaki sayılar düştü, taban maaş yasası kaldırıldı, özel okul oranı katlanarak arttı, kamu okulları parasız olmaktan çıkarıldı, patronlara belirli dönemlerde güçlü teşvikler verildi ve sonrasında bugün kamudaki öğretmenlerin görece güvenceli koşullarına göz dikildi. Şu an için ne özel öğretim kurumlarında sömürü durdu ne ÖMK’den tamamen vazgeçildi ne de nitelikli ve bilimsel bir müfredat yürürlüğe girdi.
Yeni dönemle birlikte temmuzda artış görmemiş asgari ücretin etkisiyle daha düşük maaşlarla, ÖMK tehdidi ve Maarif Eğitim Modeli ile ders başı yapılacak. Ama biliyoruz ki eğitimin tüm bileşenleri harekete geçirecek bir örgütlülük tüm bu olumsuzluklara rağmen mümkün ve tüm bu olumsuzluklardan dolayı şart. Eğitim Nöbetinin son 10 gününde hem parkta hem Ankara sokaklarındaki umut verici görüntüler bu örgütlülüğün potansiyelinin var olduğunu bize gösterdi. Eğitimin kamusal bir hak olduğunu, eğitimcilerin kamusal bir hizmette bulunduğunu dillendirirken talepleri somutlamak ve bu talepleri toplumun talepleri olarak inşa edebilmek, gerektiğinde anonimleşerek kitleselleşebilmek, özgün karakterlerimizi korurken kendimizi dayatmayan ittifaklar kurabilmek bugün hepimizin görevi ve dönemin ihtiyacı.
Kararda akılcı ve sabırlı, eylemde aceleci ve coşkun olmalıyız. ÖMK’yi durdurarak, direnerek kazanabileceğimiz göstererek çok şey başardık. Başardıklarımız ile umudu ateşleyerek sorumluluğumuzu ve görevlerimizi de arttırmış olduk. Mesafe kat etmiş olmakla gururlanıp, morallenip bununla yetinmeyelim. Sadece tepkiyi, protestoyu değil eğitimin ve eğitimciler için mücadelenin çok sayıda başlığını gündemine alan odağı örgütleyelim. Çağrısına kulak verilen, yalnız refleksif ve geçici yanıtlar üretmeyen, çizdiği yolun düz olmadığı bilinen bir güç odağına eğitim hareketinin ihtiyacı var. Temel çelişkiyi gösteren, istikrarlı, doğru dil ve iletişime sahip, fiili-meşru-militan bir hattı büyütmek zorundayız. Ancak böyle bir sendikal hareket güven verebilir. Böyle bir güven planlı ve olgun bir çalışma ile inşa edilebilir. Bunun için ortak akla sahip çok sayıda sendikal kadroya ve mücadelede kurulacak gerçek ittifaklara ihtiyacımız var. Eğitimin geleceği ve eğitimcilerin hakları için eğitim mücadelesini örgütleyelim. Eylül yaklaştı, sayılı günler tez geçer.
* Hüseyin Aksoy, Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası Genel Sekreteri
[1] Sendikamızın konuya dair açıklaması:
https://x.com/ogretmensendika/status/1816718465798947087
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.