Bugün patronlar yeni yeni oyalama biçimleri bulmuş olsa da asıl çelişki devam etmektedir. Suni düşmanlar yaratarak, mesela en masumları, insan dışı canlıları (köpek ve kedileri) katlederek emekçi halklardan asıl tehlikeyi gizlemektedirler. Güvenli sokaklar diyerek, yüzlerce işçi cinayetinin üzerini sis bulutlarıyla kapatabilmektedirler
Robert Tressell’in (Croker) Baldırı Çıplak Hayırseverler romanı uzun bir aradan sonra Alfa yayınevi tarafından yeniden işçi edebiyatı dünyasına kazandırıldı. Tam da ihtiyacımız olan “sınıf mücadelesinin” geri plana itildiği kavramları yerine “kimlik”, radikal demokrasi, liberal hezeyanlar ve popüler muhalif kimliklerin öne çıktığı ve popüler kişiliklerin halk temsilcisi olarak meclise aday gösterildiği dönemde “Baldırı Çıplak Hayırseverleri” yeniden hatırlamak, örgütlü mücadelenin ve sistemin çelişkilerinin önemi üzerine düşüncelerimizi yazmasak olmazdı.
Her anlamıyla ateş çemberinin içinden geçtiğimiz bu günlerde yoksulların kendi dertlerine kafa yormaktan ziyade başka dertlere kafa yormasını, en ağır şartlarda çalışıp kilise-patron ittifakıyla nasıl sömürüldüklerini, öğretilmiş çaresizliğe nasıl gönüllü birer asker olduklarını anlatan en iyi işçi edebiyatı romanlarındandır Baldırı Çıplak Hayırseverler. Kitabın yazarı Robert Tressell de bir işçidir. Bilineniyle hayatı inişli ve çıkışlı birçok olaylarla geçmiştir ama biz yazarın hayatını değil, yazdıkları üzerine kafa yoracağız. Patronlar işçilerin elleriyle çalışmasından korkmazlar, patronları korkutan bir gün işçilerin akıllarıyla çalışmasıdır. Eğer işçiler de tıpkı patronlar gibi akıllarını kullanmaya başlarsa “dünya bir felakete sürüklenir”. (Ayaklar baş olursa) O zaman ne yapmak gerekir? Elbette işçilerin akıllarını çalıştırmalarına izin verilmemeli. Onları önce uzun saatler boyunca en düşük ücrete çalıştırıp kafalarını geçim derdiyle meşgul etmek gerekir. Ancak bu kadarı yeterli olmayacaktır. Onları her an işten atılabilecek endişesiyle korkutmalı bunun içinde sırada bekleyen milyonlarca işsiz yaratmalı. Ancak bunlar patronlar için yeterli değildir. Onlara bir çoban tutmalı. Bunun için de en ideal araç kilisedir. Her pazar kiliseye gitmeliler. Sadece kendilerinin gitmeleri de yetmez. Çocukları da gitmelidir ki gelecekte efendi-hizmetkâr ilişkisi değişmemelidir. Üstelik kiliseye gidenler ne kadar fakir olursa olsun ne kadar ağır şartlarda çalışırlarsa çalışsınlar “kiliseye sadece dua ederek değil, az da olsa bir ücret ödeyerek” hayır işlerine katkı sağlamalıdırlar.
İşçiler arasında öğretilmiş çaresizlik öyle egemendir ki; başlarına gelen tüm kötülüklerin nedeni olarak makineleri, kitapları, kadınları suçlarlar. Yoksulluklarının kendi hataları ya da yaratılışın bir gereği olarak düşünürler. Böyle düşündükleri için de hiçbir zaman sistemin değişeceğine inanmazlar. Hatta aralarından bazıları o kadar ileri gider ki sistemin değişmesini asla istemez. Mevcut sistemde ne kadar yoksul ve bir çare de olsalar daha çok çalışarak zamanla hayatlarının düzeleceğine inanırlar. Aksini iddia eden herkes onlar için düşmandır.
Tüm bunlar olurken işçiler arasında başka bir yaşamın mümkün olduğunu düşünenler de vardır. Papazın yalan söylediğine, patronun ve işbirlikçilerin kendilerini devamlı aldattığına inananlar da vardır. Bir kedi yavrusunu yoksul işçi evine götürüp besleyen, yemek artıklarını kumrulara veren işçiler de vardır. Ancak tüm bunların ötesinde romanın kahramanı Frank Owen bir sosyalisttir. En çok da etrafta olup bitenin o farkındadır. Çalıştığı tadilat evinde işçilerle tartışmaya girer. Onları en çok Owen etkiler ya da tam tersi olarak Owen kızdırır. Yetenekli bir dekorasyon işçisi olarak çalışan Owen’ın patronları işten kovamaz çünkü dekorasyon işinde ellerini kullandığı kadar resim yeteneğini de kullanır. Owen işçilere fakirliğin nedeni olarak paranın var olmasını gösterir. (Ücretli kölelik) Düşünme yetisini yitirmiş işçiler Owen’ın böyle düşünmesini son derece saçma bulurlar. Böyle düşündüğü için onun bir kaçık olduğundan emindirler. “Öyle ise tüm patronlar fakir ve zavallı durumunda” diyerek alay ederler Owen’la. Owen’ı destekleyen işçiler bile bu konuda Owen’a hak vermezler. Ama yine de onun bilgilerinde doğruluk payı olduğunu söylerler. Kitap çok daha derin anlatımlarla, tartışmalarla sürüp gider…
Emek mücadelesine kafa yoran tüm dostlarımızın okuması gereken bir kitaptır Baldırı Çıplak Hayırseverler. Daha da önemlisi sendikal ve toplumsal mücadele içinde yer alan bu alana kafa yoran tüm emekçilerin baş ucu kitaplarındandır. Bugün patronlar yeni yeni oyalama biçimleri bulmuş olsa da asıl çelişki devam etmektedir. Suni düşmanlar yaratarak, mesela en masumları insan dışı canlıları (köpek ve kedileri) katlederek emekçi halklardan asıl tehlikeyi gizlemektedirler. Güvenli sokaklar diyerek, yüzlerce işçi cinayetlerinin üzerini sis bulutlarıyla kapatabilmektedirler. Televizyon ekranlarında alevlerin ve dumanların arasında köpeklerin yanan ormanlardan daha tehlikeli olduğunu söyleyecek derecede akıl tutulması insan tipolojileri yaratmaktadırlar. Meslek lisesi dedikleri liselerde çocuk işçiliğinin önünü açmakla çocuk cinayetlerine sebep olunmaktadır. Sermayelerini korumak için patronların yapmayacağı şey yoktur. Yeter ki emekçiler ellerini ve kafalarını birlikte kullanmasınlar. Maazallah kafalarını ve ellerini kullanırlarsa kan ve sömürü üzerine kurulu refahları yerle bir olabilir.
Bu yazı yazılırken her taraftan köpek katliamları haberleri gelmeye devam ediyordu. Sistemin ikonu olmuş tüketim tanrılarının kızı Dilan Polat serbest bırakılmıştı. Eleştiri hakkını kullanan Dilruba ise tutuklanmıştı. Akıl karıştırıcılar sosyal medya platformlarında ipe sapa gelmez şeyler yazmaya devam ediyorlardı. Can Atalay hâlâ cezaevindeydi ve muhalefet partileri kendi konfor alanları içinde siyaset yapmaya kararlı gözüküyorlardı. Ve ormanlar yanıyordu.
Diğer taraftan ise çiftçiler yollara dökülmüştü, kimi fabrika önlerinde kararlı direnişler vardı. Yemeğinden solucan çıkan işçiler yemekhane masalarını deviriyordu. Orman yangınlarına karşı halk dayanışmayı örgütlüyordu, yaşam savunucuları sokakları adım adım arşınlayıp canlara derman oluyordu. Hatta ülkenin en gerici sendikası Hak-İş “Meydanlardayız” sloganıyla eylemlere başlama kararı almıştı…
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.