Yakın bir zaman önce, emperyalizm ve proleter devrimleri çağının sona erdiğini öne sürüp ”tarihin sonu” söylentilerini yayanlara karşın hayatın gerçekleri bizlere gösteriyor ki, emperyalist-kapitalist sisteme karşı mücadele kaldığı yerden devam ediyor
Dünyadaki olgular gösteriyor ki, artık yeni bir dönemeçteyiz. Bu dönemeç, yirminci yüzyılın başlarında Lenin’in saptadığı emperyalizm ve proleter devrimleri çağının yeni bir dönemecidir. Yakın bir zaman önce, emperyalizm ve proleter devrimleri çağının sona erdiğini öne sürüp ”tarihin sonu” söylentilerini yayanlara karşın hayatın gerçekleri bizlere gösteriyor ki, emperyalist-kapitalist sisteme karşı mücadele kaldığı yerden devam ediyor. Bu, birinci emperyalist paylaşım savaşında da böyleydi, ikincisinde de böyleydi, 68’de de böyleydi, bugün de böyle…
7 Ekim 2023’ten bugüne, Filistin halkının emperyalizme ve siyonizme karşı savaşı devam ediyor. Filistin halkı, tüm ağır bedellere rağmen, tüm ağır acılara rağmen, tüm ağır koşullara rağmen İsrail’in sonunu yaklaştırıyor!
7 Ekim atılımını İsrail’in istihbarat servisi MOSSAD’ın Gazze’yi tamamen yerle bir etmek için planladığı bir komplo olarak gören ukala bir toplam bile vardı. Bu ukalalara göre, MOSSAD, Filistinli direnişçi örgütlerin İsrail’e sızmalarını sağlayarak İsrail’in Gazze’nin tamamını ele geçirebilmesi için bahane yaratmıştı! Oysaki bu ukalalarımız ya bilmezler ya da bilirler ama dile getirmek istemezler, İsrail’in Filistin’e saldırması için küçük bir vurdulu kırdılı eylem bile yeterlidir! Neden kendi üst düzey komutanlarını, şeflerini Filistinli direnişçi örgütlere kaçırtsındı ki İsrail! ”Onlara yarar” gevezeliklerine çok alışkınız. Dünyanın her yerinde ne zaman ezilen uluslar ve ezilen sınıflar, egemenlerin moral motivasyonunu altüst edecek bir atılıma ya da küçücük bir eyleme girişseler, konfor alanlarından bunun aslında egemenler tarafından planlanan bir komplo olduğunu, komplo olmasa bile ”onlara yaradığını” öne süren gevezeler asla eksik olmaz. Oysaki 7 Ekim’den bu yana süren mücadele, siyonistler ve emperyalistler için kelimenin olumsuz anlamında bir dönüm noktasıydı. ”Keşke bir rüya olsaydı” diye düşünmeden edemiyor o kan emiciler şuan…
7 Ekim, İsrailli kan emicilerin başındaki zat olan Netanyahu’nun deyişiyle ”kara bir gün”dü. Filistinli direnişçi güçler, İsrail’in içine kadar sızarak onun askeri ve istihbarat gücünün ne kadar da kof olduğunu tüm dünyanın gözleri önünde sergilemişlerdi. Ne olduğunu anlayamayan İsrail devleti, bu bozgunu dağıtmak için Filistin halkına karşı en büyük katliamları gerçekleştirdi 7 Ekim’den bugüne kadar. Gazze’de kan gölüne dönmeyen yer bırakmadı, yıkılmadık ev bırakmadı. Ama tüm bunlara rağmen İsrail kaybediyor. Eski bir MOSSAD Başkan Yardımcısı olan Ram Ben Barak, bakın ne demişti:
Bu, hedefi olmayan bir savaş ve bunu açıkça kaybediyoruz. Uluslararası sahnede de kaybediyoruz. ABD ile ilişkilerimiz ciddi bozulmaya sahne oluyor. Gazze savaşını kaybettik ve İsrail ekonomisi çöküyor.
7 Ekim sonrası tüm dünyada demokrasi ve sosyalizm güçleri, Filistin için meydanlara aktı. Küba ve Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti gibi sosyalist ülkeler Filistin’in yanında durdu. Birçok ülke İsrail ile ilişkisini kesti. Birçok ülke Filistin’i bir devlet olarak tanıdı. Avrupa’da ve hatta emperyalizmin karargahı ABD’de devrimci gençler sokakları doldurdu Filistin için. İsrail siyonizminin tüm barbarlığını teşhir ettiler meydanlarda. Üniversite kampüslerini işgal ettiler. Emperyalizmin ve siyonizmin bekçisi devletler de polis jobuyla ve gazıyla sindirmeye çalıştı bu gençleri. 68’den bu yana bir kez daha güçlü bir anti-emperyalist eylemler dalgası başlamıştı…
Anti-emperyalist mücadelenin bir diğer alanı Kenya’daydı. Kenya’da emperyalizmin işbirlikçisi Ruto hükümeti, 2022 yılında seçimlerde aldatıcı halkçı şiarlarla işbaşına gelmişti. Ancak o zamandan bu yana bir dizi vergi getirmiş, vergileri arttırmış ve IMF direktiflerine uyarak ABD emperyalizmiyle işbirliği yapmıştı. Ruto hükümetine karşı toplumsal destek günden güne eriyordu. Halkın sabrı iyice taşıyordu.
Ruto hükümeti, IMF’nin yaptığı anlaşma uyarınca devlet borçlarını milyar dolarlık ek vergi tasarılarıyla Kenya’nın emekçi halkının sırtına yüklemeye çalıştı. Bunun karşılığını Kenya halkı sokaklarda verdi; parlamento binalarını burjuvaların başlarına yıktı. Burjuva parlamenterler halk selinin ortasından arabalarını son hızla sürerek kaçtılar. Halkın bu cevabı karşılık da buldu. İşbirlikçi Ruto hükümeti, yasa tasarısını geri çekmek zorunda kaldı. Halk, işbirlikçi burjuva hükümete geri adım attırmıştı.
Eylemlerde yer alan Mo Kasuku adındaki Kenyalı bir eylemci, CGTN Türk’te gazeteci Erkin Öncan’a bakın neler söylüyordu:
Biz Kenya’daki aktivistler olarak mücadelelerimizin birbirine bağlı olduğunun bilincindeyiz. Filistin’de olanlar, özellikle cumhurbaşkanımız Batı ile ittifak yapmaya karar verdiği ve Batı’nın Filistin’de terör estirdiği şu dönemde, kolayca Kenya’da da olabilir. Ayrıca hükümetimizin yakın zamanda İsrail’den silah satın almak istediğini biliyoruz ve Kenya hükümetinin, vatandaşlarını gözetlemek için İsrail tarafından geliştirilen Pegasus casus yazılımını kullandığının farkındayız. Hükümetin, İsrail’den silah almak için parası varsa ama Kenya halkına hizmet etmek için parası yoksa, işte bu yüzden birlikte mücadele ediyoruz. Mücadelelerimiz birbirine bağlı. Bu yüzden Afrikalılar olarak Filistin’le dayanışma içindeyiz çünkü onların da bizimle dayanışma içinde olduklarını biliyoruz.
Bu ifadelerden de anlıyoruz ki, dünya emperyalist-kapitalist sistemine karşı başkaldırı zincirinin bir ayağı Filistin’deyse, bir ayağı da Kenya’daydı. Hem Filistin halkı hem de Kenya halkı, bu enternasyonal bilincin farkındaydı. Emperyalizme karşı mücadeleye atılanlar, kendi mücadelelerinin arasında karşılıklı bağlantı olduğunun bilincine de varırlar…
O sıralar Bolivya’da da bir şeyler oluyordu…
Hemen hemen aynı günlerde, Amerikancı ve İsrail yanlısı bir darbe girişimi yaşandı Bolivya’da. Bu darbenin nedeni, Bolivya’daki hükümetin Rusya ile Çin’le kurduğu ekonomik ilişkiyle birlikte İsrail’in soykırımına karşı Filistin’in yanında olması ve İsrail’le tüm ilişkilerini kesmesiydi.
Evo Morales, 2019’a kadar başında kaldığı Bolivya’da ülkenin doğal kaynaklarını yöneten şirketleri kamulaştırmıştı. ABD ilk darbeyi 2019’da, Bolivya Çin ile çok önemli bir lityum anlaşması imzalayınca yapmıştı. ABD, bu darbede başarılı oldu. Morales devrildi. Ancak Morales’in devrilmesi sonucu iktidarı ele geçiren Amerikancı cuntanın Jeanine Anez hükümeti, bir yıl sonra halka ve Morales’in Sosyalizme Doğru Hareket Partisi’ne yenildi. 8 Kasım 2020’de Luis Arce hükümeti işbaşı yapmış, Morales de 9 Kasım 2020’de Bolivya’ya dönmüştü. Bolivya, bu yıl Çin’le yeni bir lityum anlaşması daha imzalamıştı. Bolivya bu yıl ayrıca Rusya’yla da lityum anlaşması yapmıştı.
26 Haziran 2024 günü ABD emperyalizmi, işbirlikçisi General Carlos Zuniga’ya darbeyi yapması için harekete geçirtti. Darbeci askeri birlikler, hükümet binalarını kuşatma altına aldı. Ama darbeciler başaramadılar. Bolivya İşçi Merkezi, darbeye karşı süresiz grev ilan ederek, sosyalistler militan bir tutum takınarak, halk alanlara çıkarak bu Amerikancı ve İsrail yanlısı darbe girişimini önlemiş oldu.
Efsanevi devrimci Ernesto Che Guevara, şanlı Vietnam Savaşı esnasında şöyle demişti:
Eğer yeryüzünde ödedikleri kan borçlarıyla ve müthiş trajedileriyle, her günkü yiğitlikleriyle, dünya halklarının artan nefretinin saldırısı karşısında emperyalizmin güçlerini paramparça etmek için indirdikleri bitmek tükenmez bilmez darbelerle iki, üç, daha fazla Vietnam yaratılabilseydi, gelecek bize nasıl da aydınlık ve yakın görünecekti!… (Ernesto Che Guevara, Sosyalizm ve İnsan & Savaşçıya Pratik Öneriler, Yar Yayınları, s.202)
İşte geleceği kazanmak da bugün daha fazla Filistin’le, daha fazla Kenya’yla, daha fazla Bolivya’yla mümkündür. Elbette daha ileri giderek…
Emperyalist-kapitalist sistemin başı ABD, sistemin çöküşünü önleyebilmek için 11 Eylül’de tüm dünya halklarına karşı bir savaş açtı. Irak’ı, Afganistan’ı, Libya’yı, Suriye’yi kana buladı. İleri karakolu İsrail’e alan açmaya çalıştı. Ukrayna’da ”renkli devrim” yaparak burayı bir NATO karargahı haline getirmeye çalıştı. Rusya ile Çin’i kuşatmaya çalıştı. Ama Rusya-Çin-İran bloğunun direnişiyle birlikte bu emperyalist kuşatma, en azından önlendi. Evet günümüzde SSCB’nin başını çektiği eski sosyalist blok yok; ama burjuva sınıf karakterlerinden ve iradelerinden bağımsız olarak emperyalist-kapitalist sisteme karşı koymak zorunda kalan bölgesel güçler var. Bugün SSCB önderliğindeki sosyalist blok var olsaydı, emperyalistler ne bu dünya ölçeğindeki savaşı başlatabilirlerdi ne de İsrail Filistin’e karşı bu topyekün soykırımı gerçekleştirebilirdi. Bugün gerekli olan şey, emperyalizme karşı direnişlerde tüm dünya komünistlerinin bu direnişlerdeki aktif öncülüğüdür.
Emperyalist-kapitalist sisteme karşı mücadele, ancak ve ancak komünistlerin bu savaşlarda doğru bir politik hatla mücadeleye girişmesiyle sonuna kadar götürülebilir ve bu sistem ancak bu şekilde yıkılabilir. Neticede Rusya-Çin-İran bloğu bugün sadece ulusal çıkarlarının basıncı nedeniyle emperyalizme karşı koymaktadır ve emperyalizme karşı mücadelede bu yeterli değildir. Filistin’de de, Kenya’da da, Bolivya’da da ya da emperyalizme reaksiyon gösteren dünyanın herhangi bir ülkesinde de daha ileri gidebilmek, komünist önderlikle mümkündür. Bugün Filistin’den Kenya’ya devrim, komünistleri çağırıyor. O çağrıya kulak verilmeli…
Bu çağrıya kulak verebilmenin yolu da, 91’den sonraki ideolojik saplantılar toplamından kurtulmaktadır. Herkesin malumu, 91’de sosyalist bloğun dağılmasıyla birlikte sosyalist çevrelerde ideolojik sapmalar baş göstermişti. Sosyalist çevreler sınıf savaşımından da, proletarya diktatörlüğü hedefinden de, emperyalizme karşı mücadeleden de uzak durmuş, liberalleşmiş ve böylece emperyalizme ideolojik teslimiyeti gerçekleştirmişlerdi. Bu öyle bir ideolojik teslimiyetti ki, emperyalist ülkelerden ithal edilen en saçma sapan konular ve kavramlar bu sosyalist çevreleri tamamiylen etkisi altına alarak yalnızlaştırmış ve marjinalleştirmişti. Zamanında Rusya’da, 1905 Devrimi’nin yenilgisi sonrasındaki ideolojik atmosferin tüm dünyaya yayılmış hali gibiydi her şey:
Karşı-devrimin saldırısı, ideolojik cephede de başladı. Sahneye Marksizmi ‘eleştiren’, onun ‘işini bitiren’, devrime kara çalan ve onu alaya alan, ihaneti yücelten, ‘kişiye tapma’ maskesi altında cinsel taşkınlıkları göğe çıkaran bir sürü moda yazar çıktı. (J. V. Stalin, Eserler Cilt 15, İnter Yayınları s.122)
Şimdi, devrimin çağrısına hakikaten kulak veren dürüst komünistlerin, ideolojik sağlamlığı esas alarak mücadeleye atılmasının zamanıdır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.