İnsanlık, artık “kurban” bayramlarına değil, özgürlük, eşitlik, yaşama ve yaşatma, doğa bayramlarına acilen ihtiyaç duymaktadır
İnsan kurban etmekten hayvan kurban etmeye geçiş, oğlu İshak’ı tanrı için kesmeye yeltenen tevratın İbrahim’inin çağı için pasifize edici ileri bir adım olarak görülebilir: Kurban isteyen tanrı koç göndererek insanı onurlandırmış, bundan böyle kendisine tapıldığının gösterisi için koç kesilmesini yeterli sayacağını ilan etmiştir. Kuran, mitosu alıp İbrahim’in oğlunun adını İsmail yapmıştır: Muhammed de İsmail’in soyundan sayılır. Yani tüm İsmail’ler kıl payı kurtulmuştur. Onları kurtaran hayvanların sayısı ise genişlemiştir: Koyun, koç, inek, deve…
İbrahim’in mitolojik çağı için ileri olan, artık düşünen vicdanlı insan için olumlu herhangi bir anlam taşıyamaz. İçinde yaşadığımız çağ, insan ve tüm canlıların doğal yaşam koşullarını hızla tahrip eden yıkıcı kapitalizm çağıdır. Dünyada her yıl binlerce tür, evet tek tek örnekleri değil, türler yok edilmektedir. İnsan kendisine Tevrat’ta, İncil’de, Kuran’da atfedilen “tanrının ayrıcalıklı kulu” özelliğini çoktan kaybetmiş ve şimdi hızla tüm yaşamı kendisiyle birlikte yok etme sınırında endişeyle dolaşmaktadır.
Günümüzde yaşam hakkı, sadece insan haklarının değil, hayvan ve bitki aleminin, insanın da parçası olduğu tüm doğanın can alıcı meselesidir. Yaşatmayı değil, kurban etmeyi baz alan tüm eski ve yeni ideolojiler, artık yaşamın değil halen aşılamamış sınıflı toplumların tahripkar ve ölümcül makinasının parçasıdırlar.
Denilebilir ki, kapitalizm hayvan üretimi ve katliamını fabrikalaştırmıştır, sorun Kurban “bayramı” mıdır? Doğru, bugün doğanın tahribinde hiçbir dini ideoloji kapitalizmle yarışamaz. Hatta kapitalizm bu dinlerin ritüellerini de değiştirmiş, kendisine uyarlamıştır, sömürü alanı yapmıştır: İslamcı sözde “sivil toplum kuruluşlarının” kurban satış reklamlarına rastlamışsınızdır: “Tam kurban şu fiyat, yarısı şu, üçte biri şu fiyat vs. Basın parayı keselim kurbanınızı.” “Sizin için dağıtalım” da demektedirler. Bu kısmı şüpheli olmakla beraber gerçektende özellikle islam dininin de kutsadığı kapitalizmin her gün yarattığı insan kurbanlarının düzen aşılmazsa her gün “sadakaya” ihtiyacı vardır. Dinler, yoksulluğa karşı değildir, yoksulluğu zengin dindarların vicdanlarını rahatlatmalarının, cenneti sadakayla satın almalarının zorunlu aracı olarak görürler ve yaşatırlar. Her ne kadar tarihte dine dayalı alt sınıf hareketleri olsa da kural olarak dinler egemenler lehine, onların baskı ve disiplin aracı ve “halkın afyonu” olarak işlev görmüştür. Kapitalizm ise savaşlarıyla ve gündelik işçi ruhu ve fiziği katliamlarıyla kurban kesmeye devam etmektedir. Bu katliamcı kurban pratiğini kutsamasının yol ve temaları da en az dinlerinki kadar sihirlidir.
Kurban “bayramı” kutlayan coğrafya, sistemin en vahşi katliam biçimlerinin halen uygulandığı coğrafyadır da. Milyonlar katledilmiştir Suriye’de, Irak’ta, Afganistan’da, Somali’de, Filistin’de. Özünde kaynak ve jeostratejik egemenlik rekabetlerinin yol açtığı bu savaşlara İslam’ın yeşil rengi katıldıkça daha da vahşileşmiş, adeta en modern teknoloji ile en arkaik katliam tarzları aynı anda yaşanır olmuştur. Savaş katliamcı kasapçılık olarak değil cennete gitmenin ve tanrıya kavuşmanın kutsal yolu olarak kutsallaştırılmıştır. Bu yoldan ise ne emperyalizmi ne kapitalizmi aşmak mümkündür. Cihat, emperyalist-kapitalist sitemin yöntemlerinin alternatifi değil, parçasıdır.
İnsanlık, artık “kurban” bayramlarına değil, özgürlük, eşitlik, yaşama ve yaşatma, doğa bayramlarına acilen ihtiyaç duymaktadır. Çocuk ve karınca bayramlarına, coşkulu emek bayramlarına, kendi varlık koşullarını bilince çıkaran bayramlara… Gerisi tüm insanlığı hızla kurban eden düzeni dolaylı kutsamaya hizmet eden sürü manipülasyonlarıdır.
Her ne kadar çocuklar İshak ve İsmail ile birlikte kesilmekten kurtulmuş olsalar da çocuklarınızı “kurban” bayramlarından gözünüzün nuru gibi saklayın: Ruhları incinmesin, katilliğe heveslenmesinler.
Yayın tarihi: 4 Ekim 2014
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.