Eğitim emekçilerinin en geniş kitlesi ile birebir temas ve iletişim içinde güncel somut taleplerin açığa çıkarılıp örgütlendiği yerlerde katılımcıların daha kitlesel, örgütlü ve disiplinli hareket ettiği gören gözler için yadsınamaz. Bu fark hem eğitim emekçileri yürüyüşlerinde hem de 1 Mayıs alanlarında açığa çıkmıştır
Uzun bir süredir ekonomik kriz içerisinde olan ülkemizde eğitim emekçileri de bu krizden payına düşeni fazlasıyla almakta. Büyükşehirlere yeni atanan emekçiler tek başına kiraya bile çıkamıyorlar, emekli olmaya hak kazananlar geçim sıkıntısından emekli olamıyor, yaş haddini bekliyorlar.
İktidar gayet bilinçli bir biçimde seçimi kaybetmeyi bile göze alarak emekçilerin krizini daha da boğucu hale getirecek Şimşek programını uygulamaya koydu. 1 Mayıs’a uzanan bir dönem bu programa uygun bir biçimde eğitim emekçilerinin Öğretmenlik Meslek Kanunu (ÖMK) ile derinleşen eşitsizlik, mesleki itibar kaybı, vasıfsızlaştırma krizi ve bunların sonucu artan öğretmene yönelik şiddet vakalarıyla geçti.
Şimşek programı esasen sermayeye kaynak aktarmaya odaklanır, göçmenliği her anlamda sömürüyü derinleştirme aracı olarak kullanır, hak talepli hareketleri şiddetle bastırarak halkı yoksulluğa mahkûm ederken, yığınların tepkilerini manipüle etmeye çalışıyor. Ancak evdeki hesap çarşıya uymuyor, emekçiler de isyan ve tepkilerini örgütleyip eyleme dökmeyi öğreniyor ve mahirleşiyor. Nitekim Türkiye’nin hemen her yerinde pek çok işyerinde iş yavaşlatma, iş bırakma, fiili grev sesleri yükselmekte uzunca bir süredir. Migros Depo işçileri, Özak Tekstil işçileri, Denizli Şişecam işçileri, İstanbul Enerji işçileri, özel sektör öğretmenleri, ÖMK ile üzerindeki ölü toprağını silkeleyen kamudaki eğitim emekçileri, belediyelerdeki taşeron işçileri bir yenilenmenin, yeniden öğrenmenin işaretlerini veriyorlar. Geleceği elinden alınmaya çalışılan emekçiler kendilerine dayatılan kaderi parçalamanın yollarını arıyor ancak bu arayış henüz ülke genelinde birleşik bir emek mücadelesine de dönüşmüş değil.
2023 1 Mayıs’ında “Maltepe’de bu son 1 Mayıs, seneye Taksim’deyiz” diyen DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu’nun, bunu yaygınca algılanan haliyle Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığı seçimi kazanması beklentisine bağladığı düşünülse de, esas nedenin kitlelerde gelişen tepkilerin artık Maltepe 1 Mayıslarıyla zapturapt altına alınamayacak olmasına dair sezgileri olduğu ortadadır. Yıl boyunca gerçekleşen pek çok işçi direnişiyle bırakalım ilerletici bir ilişki kurmayı temsili düzeyde dahi birlikte görüntü vermeyen DİSK Genel Merkezi, işçi sınıfı hareketindeki yenilenme ve canlanma arayışları karşısındaki konumlanışını daha nasıl anlatabilirdi?
KESK ve bağlı sendikalar geçen sonbaharda genel kurullarını gerçekleştirdi. En geniş emekçi kesimlerin taleplerini örgütleme iradesinin henüz sınırlı ölçüde savunulması, yenilenme umudunun önümüzdeki döneme havale edilmesi sonucunu doğurdu. KESK ve bağlı sendikaların ana bileşenleri olan gruplar hem politik olarak daha kısırlaşmış hem de kadro olarak iyice daralmış durumda. Ancak kamunun tasfiyesi ve piyasalaşması, vasıfsızlaştırma ve buna bağlı olarak kamu emekçilerine karşı geliştirilen itibarsızlaştırma saldırıları nesnel zeminde çelişki ve çatışmaları büyütüyor ve yenilenmeyi mücadelenin bu alandaki tüm öznelerine dayatıyor.
Kısa süre önce bir öğretmenin öğrencisi tarafından öldürülmesi sonrasında ülke çapında gerçekleşen iş bırakma eyleminde kendini açığa vuran tepki salt şiddet karşıtı bir refleks olarak açıklanamaz. Binlerce öğretmen Eğitim Sen başta olmak üzere yedi eğitim sendikasının çağrısıyla başkentte Meclis’e, ülkenin diğer kentlerinde de il milli eğitim müdürlüklerine yürüdü. Sokağa taşan öfke sendikaların dar örgütsel sınırları ile ya da bir öğretmen cinayetine karşı beklenen bir tepki eylemi ile açıklanamaz. Eğitim emekçilerinin çalışma ve yaşam koşullarında yaşanan dönüşüme ve artan yoksullaşmaya duydukları öfkenin bir yansıması ortaya çıkmış, ayrım gözetmeksizin herkesi tepkisine ortak etmeyi başarmıştır.
Dışardan gözleyenler için ülke genelinde umut veren bir hareketlenme olmuştur ve bu gözlem doğrudur da. Ancak eğitim emekçileri hareketini yakından takip edenler, on yıllar içinde oluşmuş ezberlere ve mevcut sendikal kalıplara sığmayan pratik çabaların fark yarattığını bilmektedir. Eğitim emekçilerinin en geniş kitlesi ile birebir temas ve iletişim içinde güncel somut taleplerin açığa çıkarılıp örgütlendiği yerlerde katılımcıların daha kitlesel, örgütlü ve disiplinli hareket ettiği gören gözler için yadsınamaz. Bu fark hem eğitim emekçileri yürüyüşlerinde hem de 1 Mayıs alanlarında açığa çıkmıştır. Henüz genel görüntü içerisinde varlığı çok da öne çıkmayan bu örgütlenme ve hareketlenme deneyimleri yenilenme ve direniş umudunu taşıyan yeni bir çizgi mayalandığını müjdeliyor.
KESK 1 Mayıs için yaklaşık bir ay önceden hem DİSK hem de diğer emek ve demokrasi güçleriyle görüşmeler yapmaya başladı. Sosyalistlere ve diğer emek-meslek örgütlerine mesafe koyan DİSK’in tavrı en baştan ortada olmasına rağmen, KESK de mevcut yetersizliklerinden dolayı bunu baştan bozacak bir inisiyatif geliştiremedi. Beşiktaş’ta toplanma kararı, DİSK’in ve CHP’nin Saraçhane’ye yönelmesi ve Beşiktaş’a ulaşmanın fiziken imkansız hale gelmesi nedenleriyle sonuna kadar savunulmamış, DİSK ve CHP hattında örgütlenen sürecin arkasından sürüklenilmiştir. 1 Mayıs nasıl ki sadece bir gün değilse, Taksim ısrarı da sadece bir alan ısrarı değildir. Bozdoğan Kemeri’ne kurulan barikat da sadece fiziki bir barikat değildir. Maalesef Türkiye sınıf mücadelelerine dair bu güçlü simgeselliklere uygun bir mücadele iradesi ortaya konamamıştır.
KESK’in alternatif geliştirememesi o gün orada tertip komitesinin basiretsizliği ya da beceriksizliğinden ziyade KESK ve onu oluşturan unsurların 1 Mayıs’ın güncel dinamiğini kavrayabilecek genişlik, donanım ve kadro birikiminden uzak olduğunu bir kez daha ortaya çıkarmıştır. DİSK genel merkez yöneticilerinin, bir mizansen bile denemeyecek gösterisi, barikat önünde polisle yaptıkları sohbetin hemen ardından geri çekilmeleri ile sonuçlanmış, KESK MYK’sı ise daha geride durup “biz alanın misafiriydik” diyerek çekilme kararı almış, alanda kalan üyelerine de özel görevlileri aracılığıyla “alanı terk edin” çağrısı yapmış, otobüsten inip alanı koşar adım terk etmiştir. Bu hareketleri, Şimşek programı ile savaş açılan emekçilerin gündemiyle, emeğin etkin mücadelesini örgütlemekle pek de alakadar olmadıklarını, Bozdoğan Kemeri altındaki barikat karşısında direnilen her anın Temmuz’da emekçilerin ücret pazarlığındaki değerini de anlayamadıklarını göstermiştir.
DİSK ve KESK’in boş bıraktığı barikat önü sorumluluğunu sosyalistler, devrimciler, direnişçi sendikalar ve kendilerini kamu emekçilerinin güncel taleplerini örgütleme çabası içerisinde örgütleyen bir grup aldı. Barikat bir kez daha sınıf savaşının taraflarını ortaya serdi. Emek hareketi 1 Mayıs’ta kendi gerçekliğiyle ve değişim zorunluluğuyla yüzleşti. KESK ancak pratik karşılığı olan bir özeleştiri yaparak yüzleşebilir bu durumla. Özeleştiri; sorumluların istifası, tüm birikim ve kadroların yürütme, liste vb kaygılar gütmeksizin tüm emekçilerin ortak çıkarları mücadelesinin neferleri olmasıyla mümkündür. Hareket ve pratikle örgütlenmeyen hiçbir çaba, umut olamaz. Emekçilerin taleplerini birleştirmek, onlara güç vermek, onlarla dayanışma içerisinde olmak yerine geride durma tercihini yansıtan “çekiliyoruz” ifadesi, önümüzdeki dönemin metaforu olmaya aday. Çünkü bu çekilme sadece Saraçhane’den değil emeğin bağımsız çıkarlarını savunma ve emekçileri temsil etme iradesinden de çekilme şeklinde ifade edilebilir. Elbette şunu belirtmek gerekir; emek hareketi dinamik bir yapıya sahiptir, sınıfın güncel gerçekliği içinde yükselen eleştiri ve yeniden inşa çabaları yakın gelecekte sendikal ve siyasal bütün düzlemleriyle sınıf hareketine yön veren yeni bir yol açacaktır. Emeğin talepleri ile konfederasyon yöneticilerinin politikası arasında açılan makas başka türlü kapatılamaz. Makas açılmaya devam ettiği sürece olgunlaşan nesnel koşullar ve 1 Mayıs’ta barikat önünde öne çıkan çizgi etkisini KESK içinde de gösterecek, makası başka türlü kapatmanın yolunu bulacaktır.
1 Mayıs günü eylem alanında başlayan tartışma, şimdi polis operasyonlarının KESK ve DİSK üyesi sendikacıları da hedef aldığı bir noktada, konfederasyonları yeniden sınamaktadır. Konfederasyonlar kendi 1 Mayıs çağrılarına, bu çağrıya uyup alana gelen ve önce polis saldırısına, sonra operasyonlara, baskın, gözaltı ve tutuklamalara hedef olan emekçilere, üyelerine, kendi temel varlık nedenleri olan sınıf mücadelesine sahip çıkacak mıdır, çıkmayacak mıdır? Sınıf hareketinin önemli bir parçası olarak tarihsel ve güncel görevlerinin farkında olan devrimci öğretmenler, günün eğitim emekçileri hareketi gerçekliği içinde özeleştirel bir yeniden inşa iradesi ile okul okul gezerek, on binlerce eğitim emekçisine temas ederek, 1 Mayıs meydanlarında, Bozdoğan Kemeri’nin altında, Milli Eğitim Bakanlığı, il milli eğitim müdürlükleri ve Meclis önünde direniş iradesini ortaya koyarak çıktıkları yolda yürümeye, seslerini yükseltmeye, örgütlenmeye, mücadeleye devam edecektir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.