Sağlık emekçisi kadınlar-hastanelerde stant açtı. İbniSina’da yemekhane önünde SES’li kadınlar ve Dev Sağlık İş’ten kadınlar stant açarken Hacettepe Hastanesi’nde kadınlar eylem yaptı
Ankara’da 8 Mart’ta sağlık emekçisi kadınlar hastanelerde stant açtı. İbni Sina Hastanesi’nde stant açan SES’li ve Dev Sağlık-İş’ten kadınlar ve sağlık emekçisi kadınlar işyerlerinde karşılaştıkları sorunlar üzerine sohbet etti.
Hacettepe Hastanesi önünde buluşan SES’li kadınlar eylem yaptı, eylemin ardından stant açıldı.
Eylemde okunan basın açıklaması ise şu şekilde:
Son yıllarda Ülkemizde ve dünyada yaşanan tüm krizlerin bedelinin kadınlara ödetilmeye çalışılmasına tahammülümüz kalmadı.
İktidarın ekonomik, siyasal ve sosyal politikaları kadınların ev içindeki ve emek piyasasındaki konumunu olumsuz etkiliyor. Esnek, kısmi ve evden çalışma yaygınlaştırılıyor. Kadınların hane içindeki bakım görevlerini aksatmadan istihdam edilebilmelerini sağlayacak bir yöntem olarak kadınlara ataerkil anlayış ile kapitalizmin çıkarlarını kesiştiren bir çalışma alanı yaratılıyor.
100 yılda bir yaşanan pandemide sağlık ve sosyal hizmet alanında çalışan bizlerin emeğinin nasıl görmezden gelindiğini ve çok zor koşullarda yaşam mücadelesi verdiğimizi biz çok iyi biliyoruz. Pandemi ile birlikte ekonomik krizlerin faturasının biz kadınlara ödetildiğini. Yönetenlerin bu süreçte hiçbir sorumluluk almadığını ama buna rağmen mış…mış politikalarla kadın emeği üzerinden siyaset yaptıklarını unutmadık.
6 şubat depremlerinde öldük ve sakat kaldık. Yaşayan kadınlar olarak yine popilist politikaların kurbanı olduk. Kadına yönelik şiddetin katmerleştiğine tanık olduk.
Yakınlarını kaybetmenin ağır travmasını yaşayan kadınlar bir taraftan da güvenlik endişesini yaşamakta, göçe, yoksulluğa, salgın hastalıklara ve şiddet riskine karşı en savunmasız bırakıldık. Büyük bir felakete ve insanlık dramına sebep olan iktidar ve kurumları ise kadınlara ve çocuklara reva gördüğü gerici politikalarını hemen uygulamaya koymaktan geri durmadı. Diyanet İşleri Başkanlığı depremzede çocukların evlat edinenle evlenme engeli bulunmadığına dair tecavüz ve istismarı meşrulaştıran fetvalar verirken, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, kimsesiz çocukları yurtlarda ve okullarda adları taciz, tecavüz, istismar ve şiddet ile anılan tarikat ve cemaatlere teslim etmekten utanmadı.
Diğer taraftan Kamu da Özelleştirmeler şehir hastaneleri ve kamuda personel reformu ile personel sayısının azaltılması, kamu hizmetlerinin görece az sayıda emekçiyle yürütülmesi iş yükümüzün artmasına ve güvencesizleşmemize neden olmakta. Kamusal hizmetler taşeron şirketler üzerinden taşeron işçiler aracılığıyla yürütülüyor. Bu yolla örgütlenme ve hak arama olanaklarımızı kısıtlanıyor. İşyerlerimizde mobbing, şiddet ve taciz yaygınlaşıyor ama örgütlenme ve hak arama olanaklarımız kısıtlanıyor.
İstihdamdaki engelli emekçilerin çok büyük bölümü diğer hizmetler sınıflarına göre pek çok haktan mahrum bırakılan yardımcı hizmetler sınıfında istihdam ediliyor. Engelli kadın kamu emekçileri işyerlerinde sağlamcı ve cinsiyetçi söylemler ile katmerli bir ayrımcılık ve emeklerinin görünmemesi durumuyla karşı karşıya kalıyor.
Her geçen gün yoksullaşıyoruz, Türkiye’de ve dünyanın hemen her yerinde kadınlar büyük ölçüde herhangi bir sosyal güvence olmadan, kayıt dışı çalıştırılıyor, ucuz emek gücü olarak görülüyor ve eşit değerde işe eşit ücretten yoksun bırakılıyor.
Kamusal hizmet kapsamında devletlerin sorumluluğunda olması gereken çocuk, hasta, yaşlı, engelli bakımı sosyal destek politikalarının geliştirilmemesi, metalaştırılan hizmetlerin fiyatlarının çok yüksek olmasıyla kadına yükleniyor. Kadınlar bu nedenle istihdamdan kopuyor ya da istihdam alanına giremiyor. Tüm bunlar hane içi emeğimizi görünmez kılıp, değersizleştiriyor.
Emeğimizin görünür ve değerli olmasını sağlamaya yönelik herhangi bir düzenleme de yapılmıyor. Kadınlar kamusal alandan, sosyal yaşamdan, üretimden her geçen gün uzaklaştırılıyor. Var olan haklarımız torba yasalar ile her gün yok ediliyor.
Kadına Karşı Şiddetin ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin İstanbul Sözleşmesi’nden hukuksuzca çıkıldı. 6284 Sayılı Kanun’un yerli ve milli olmadığını her fırsatta dillendiren gerici anlayış kadın ve LGBTİ+ düşmanlığını, nefret söylemini yaygınlaştırıyor. Medeni Yasada yer alan kadınların lehine maddeleri hedef alan iktidar, yanına tarikat ve cemaatleri de alarak mücadele ederek elde ettiğimiz haklarımızı gasp ediyor.
Her gün en az 3 kadın katlediliyor. Faillerse cezasızlık, korumasızlık ve hukuksuzluk nedeniyle etrafta gezmeyi sürdürüyor. Ama siyasi erk ataerkil kapitalist sistemin ihtiyaçlarına uygun biçimde, fiili kürtaj yasakları ve nüfus politikalarıyla kadın bedenleri üzerinden, kadın cinselliği ve doğurganlığını denetlemeyi sürdürüyor.
İktidar, dinin siyasallaştırılması ve siyasetin de dinselleştirilmesiyle toplumsal cinsiyet eşitsizliğini doğallaştırılmaya, bizleri evlerimize kapatmaya çalışıyor. Bu politikalar cinsiyetçilik ve hali hazırdaki eşitsizlikle birleştiğinde de içinde bulunduğumuz koşullar daha da ağırlaşıyor.
Kesintili eğitim sistemi ve MEB yönetmeliklerinde yapılan değişiklikler özellikle kız çocuklarını evlilik adı altında istismara maruz bırakarak eğitimden koparıyor; ÇEDES gibi projelerle bilimsel eğitim yok ediliyor; çocuklara çok küçük yaştan itibaren katı cinsiyetçi iş bölümünü yeniden üretecek pratikler öğretiliyor. Fetvalarla, Diyanet’le bu sistem destekleniyor. Erkek egemen sistemin yeniden üretilmesi ile cinsiyetçi politikalar müfredata giriyor.
Savaş politikaları ile asgari ücretin açlık sınırının dahi altında kaldığı gerçeğinin, açlık ve yoksulluk nedeniyle gerçekleşen intiharların üstünü örtmenin aracı haline getiriliyor.
Anayasa’yı, temel hak ve özgürlükleri askıya alan iktidar, en küçük hak arama taleplerimiz bile baskı, gözaltı ve tutuklamalarla engellenmeye çalışıyor. Bizler kadın mücadelesine dönük tüm bu baskı ve şiddet politikalarının dönemsel değil stratejik ve ideolojik olduğunu farkındayız. Tüm bu olumsuz tabloya, faşizmin ve köktendinciliğin kendisini kurumsallaştırma girişimlerine rağmen, kadınların yaşamın her alanına eşit ve özgür katıldığı, gerçek anlamda demokrasinin ve barışın, laik bir yönetim biçiminin inşa edildiği bir ülke yaratmanın mümkün olduğunu biliyoruz.
Kapitalist ataerkinin rantı önceleyen insanı ve doğayı hiçe sayan politikalarına karşı olduğumuzu söylüyoruz, ve söylemeye devam edeceğiz.
“Emeğimiz, bedenimiz, kimliğimiz bizim; mücadelede kararlı, özgürlükte ısrarcıyız”
Kadınlar taleplerini şu şekilde sıraladı:
Öfkemizle isyanımızla kadın dayanışmasını örüyor, yaşamı yeniden kuruyoruz.
Sendika.Org