Erkek adaletin cezasızlık politikaları uyguladığı ve kadınlara yönelik saldırılarının arttığı, gericiliğin Diyanet, tarikat ve devlet üçgeninde kurumsallaştığı, kadınların varlıklarının yok sayıldığı, her türlü sömürü altında emeklerinin değersizleştirildiği bu dönemde kadınlar olarak umudun sesi olacağız
“…Karayı kaldırın mavi koyun umudumu yitirmedim
Beni çağırın gülümserken uykunun bir yerinde
Eliniz beyazken uzatın isterim
Karayı kaldırın sevgi koyun umudumu yitirmedim…”
Deli Kızın Türküsü / Gülten Akın
Kentlerin yıkıldığı, karanlığın hakim olduğu, umutsuzluğun hüzünle harmanlandığı bu dönem aynı zamanda kentlerin yeniden inşa edildiği, isyan ateşinin geceleri aydınlattığı, umutsuzluğun krallığını direnişin sarsıcı neşesinin yıktığı bir dönem olarak tarihe yazılıyor.
Kadınlar olarak yüzlerce yıllık bir direnişin tarihsel öznesi olarak bizi nefessiz bırakmak isteyen patriyarkaya karşı yaşamak için örgütleniyoruz. Erkek adaletin cezasızlık politikaları uyguladığı ve kadınlara yönelik saldırılarının arttığı, gericiliğin Diyanet, tarikat ve devlet üçgeninde kurumsallaştığı, kadınların varlıklarının yok sayıldığı, her türlü sömürü altında emeklerinin değersizleştirildiği bu dönemde kadınlar olarak umudun sesi olacağız.
Çünkü yaşamı örgütlemekten asla vazgeçmedik. Tırnaklarımızla kazıyarak kazandığımız ve koruduğumuz haklarımıza kadın düşmanı Erdoğan rejimi tarafından sürekli olarak saldırı gerçekleştiriliyor. İstanbul Sözleşmesi Erdoğan iktidarı tarafından kararnamelerle yok edilmeye çalışılsa da bugün hâlâ kadın mücadelesinin bir kazanımı olarak bize güç vermeye, referans olmaya devam ediyor. 6284 sayılı yasaya, Medeni Kanun’a dair edilen sözler, verilen önergelerle haklarımız daha da tırpanlanmak isteniyor. Kadınların nafakalarına göz koyan, şiddete karşı korumasız bırakmak isteyen, kendi makbul kadınını oluşturmaya çalışan iktidarın karşısında birlikteliğimizi büyütüyoruz. Yaşamak için örgütleniyoruz.
ÇEDES projesi ile, karma eğitime yönelik saldırılarla, şeriat söylemleri ile kışkırtılan dinci gericilik memlekette kurumsallaşmış durumda. Kadınlar olarak bulunduğumuz her yerde gericiliği teşhir etmeye, gözümüzü budaktan sakınmamaya devam ediyoruz. Kamusal alanın tamamında feminist laiklik mücadelemizle dinci gericiliği yok etmeden, kaynağını kurutmadan durmayacağız. Bazen Diyanet’i mühürlemeye giderek bazen gericileri mahallelerimizden tekme tokat göndererek ve çoğu kez de dinci gericiliğin baskısı altında yaşayan, varlığı sadece ailenin bir parçası olarak kabul edilen kadınlar olarak birbirimizi özgürleştirerek, evlerden çıkartarak, yan yana gelerek yani örgütlenerek feminist laiklik mücadelemizi sürdürüyoruz.
Orta Vadeli Program’da gördük ki yine kadınların varlığı yok edilmek isteniyor. Toplumsal yaşamdan kadınları koparmak isteyen, daha esnek, ucuz ve güvencesiz işlere kadınları mahkum edecek olan bu programlar ve üç kuruş sosyal yardımla kadınların bakım emeğini gasp edecek uygulamalar Erdoğan rejiminin adeta imzası olmuş durumda. Çalışan kadınlar en güvencesiz, düşük ücretli, en esnek işlere sürüklenirken toplumsal cinsiyet eşitsizliği evdeki bakım yükünü de üzerine yükleyerek sömürüyü katmerlendiriyor. Kadınların direnişi ise bulunduğumuz toprakların dört bir yanında filizleniyor. Bazen sokak sokak dolaşıp kreş hakkımız için afişler asıp, bildiriler dağıtarak, bazen işyerimizde patronumuzla kıyasıya mesai kavgası vererek, sendikalaşmaya giderek mücadelemizi sürdürüyoruz. Ege’de Agrobay işçisi kadınların sesi yankılanırken, Marmara’da ÖZAK tekstil işçisi kadınların sesi ona katılıyor. Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası’nı, kadın direnişinin sloganı “Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz” sloganı ile Meclis’in önünde barikatları yıkarken görüyoruz, ki her yerdeyiz. Kadınlar olarak biliyoruz ki biz varsak ve birbirimize sarılmışsak umut var.
Depremle birlikte yıkılan kentleri yeniden kurma iddiasında olan kadınlar var. Yıkıntıların arasında filizlenen umudun tohumu kadınların bu iddiasıydı. Deprem bölgesinde halkı ölüme terk eden AKP-MHP iktidarına karşı yaşamak için örgütlenen, direnişin defnelerini meydanlardan toplayan kadınlar olarak bazen temiz su için bidonlarla kurumların önlerini işgal ederek, bazen yıkılan yolların düzenlenmesi için trafiği keserek bazen de bir meydanı kadın kahvesi ilan ederek derdimizi, neşemizi paylaşarak umudu büyütmeye devam ediyoruz.
Şimdi geçmişten aldığımız ilhamla geleceği inşa etmeye bulunduğumuz her yeri kuşatmaya kararlıyız. Kadınların varlık yokluk mücadelesinin bu tarihsel anında kadınlar olarak taleplerimizi her alanda yükseltmeye; en ücra mahalle aralarından kentin en merkezi yerlerine kadar her günümüzü 8 Mart ilan edeceğiz ve alanlarda olacağız. Hepimizin 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kutlu olsun. Buradaydık, buradayız, burada olmaya devam edeceğiz. Kadınlar varsa direniş var! Kadınlar varsa umut var! Yaşamak için örgütlenelim!
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.