Bizim birliğin ve odaların durumu için bu bakımdan “aman” deme vakti sanki. Öyle görünüyor ki elleriyle işledikleri cinayetten kalan cenazeye imam, mevtaya gassal bulma çalışmasına geçivermiş kozmik odalarda toplaşan mühim abiler…
Tuhaf alışkanlıklar vardır şu hayatta: Açıklanması güç, rasyonelin dışında, eli götünde gezip duran, en azından öyle görünen ve de algılaması, ardını anlaması zaman alan… Şöyle bir bakalım bakalım.
Misal, bir yerde örgütlüsündür. Ne olsun, ne olsun? Meselaaa TMMOB! Misalen yani! Birazcık sevilmeyen birisindir, muhalefet falan eylemişsindir. Gene misal! Yellehçilik bekleniyordur senden; halbuki sen eleştirelci, akılsallıkçı, nesnelleşmecilikçi ve sair tenkit uğraşısında olmayı mühimseyenlerdensindir. Sanıyorsundur ki sen de içeridesindir, başka türlü seviliyorsundur, yoldaşsındır, uğraşıp didiniyorsundur, işe yarıyorsundur; şunun şurasında minnak bir kritikçisindir. Lakin kenardan ve sessizce; derin kozmikler, odalarında seni, suç ve ceza ile aynı potada çoktan eritmeye başlamışlardır. Sadece haberin yoktur; gel gör ki bunun sıkıntılı hissi yavaştan başlamıştır seni de basmaya.
Ama, fakat, lakin; bir gün… Allah Allah o da ne! Sana aşırı iyi davranılmaya başlanır. Şaşırırsın; önce anlamazsın, herhalde düzeliyor, beni anladılar, falan bile dersin. Bir müddet sonra bazı başka bakışlarda bir acıma, bir “yazık oldu Süleyman efendiye” mısraının nağmelerini duyumsarsın. Düşünür durursun; evet, gerçek şu ki; ölüyorsundur. İpin çekilmiştir de sen daha tam idrak edememişsindir. Çünkü anlaman veyahut çözmen zor olsun diye -bir de tabii ki topluca ve zaman içinde işlenen bu cinayetin tetikçiliğini kimin üzerine yıkacaklarına henüz karar verememiş oldukları için- civarını, yamacını ve mahalleni en üst düzey abiler ve onların yellehçileri sevgi dolu sözcükleri, sıcaklıkları ve gülümsemeleri ile dolduruvermişlerdir. Ancak ziyadesiyle ve defaetle ipi çekilmiş olan herhangi biri bilir. Kural çok basittir: En iyi davranandır en katil, sahneye katil diye ittirilecek olansa en ezik!
Buna paralel bir diğer tuhaflık da “ölmekte olana kim imam olsun”da baş gösterir. Diğer bir ifade ile mevtaya gassal kim olacaktır? Bu sefer ölüm dışarıdan gelmiştir. Yapı çöküyordur. Maazallah bizim TMMOB’nin Allah gecinden versin ölümü gibi. Misal olarak yani! (Yoksa gerçek şu ki öyle bir şey söz konusu bile değil elbette. Her daim faşizme karşı omuz omuzayızdır ki biz, evvel Allah ve vesselam!) Bu azıcık daha karmaşıktır çünkü yavaş yavaş olmaktadır her şey. Halk arasında “itelediler”, “elimde patladı” gibi deyişler, bu tür konuları inceden ima etmesi bakımından özenle seçilmiş argocuklardır. Ezcümle cenazeyi kaldıran imam, mevtayı yıkayan gassal, bunlar bir ölümün son elvericileri olarak miraslandırılma gerçeği ile karşı karşıyadırlar. Misal, şöyle bir sohbet:
Biri der ki yanındakine:
– Yav şu Ahmet var ya?
Yandaki hatırlayamıyordur bir türlü:
– Hangi Ahmet yav?
İlkinin yüzü buruşur:
– Yahu nasıl hatırlamazsın, odayı faşistlere kaptıran Ahmet.
– Ha o mu? Yahu bırak şunun bahsini…
Cenazeyi kaldıran imam, mevtayı yıkayan gassal işte odur. Her kimse o artık, bizim misalî Ahmet sözgelimi diyemez bile “biz beraber yürümedik mi teee nerelerden buralara”. O Ahmet’tir ki sırtında görünmez bir “faillerlerlerler çuvalı” taşıyan son cisim, son nesne, son aparattır artık. Off; durum aşırılı feci.
Aman dikkat beyler! (Hanımlar dememem bile isteye; zira yok!)
Bizim birliğin ve odaların durumu için bu bakımdan “aman” deme vakti sanki. Öyle görünüyor ki elleriyle işledikleri cinayetten kalan cenazeye imam, mevtaya gassal bulma çalışmasına geçivermiş kozmik odalarda toplaşan mühim abiler… Buradan sesleniyorum: Ey onların civarındaki yellehçiler[*], size refikten, dosttan, yoldaştan bir tavsiye; aklınızı başınıza alınız. Maazallah bir bakmışsınız ki kapanış sahnesinde şubesini/odasını/birliğini faşizme teslim edecek zındık kişi olarak seçilivermişsiniz. Hem de nefis gülümsemeler, muhteşem övgüler, can ciğer kuzu sarması yoldaşlar ve coşkun sloganlar ile sarılıp sarmalanarak. Aman aman, benden söylemesi!..
[*] Urfalı Mehmet Emin Kutluay Hoca’dan alıntı. (https://www.youtube.com/watch?v=6fu5BDebk-Q)
* Erkal Tülek, sözde inşaat mühendisi
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.