Kamulaştırma, laiklik ve kadın haklarının sendikal hareketin vazgeçilmez talepleri arasına girdiği günümüzde, dönüşen çalışma ilişkilerini kavrayabilen, bu dönemin çalışanlarına ulaşabilecek dil ve araçlarını geliştirebilen, umut ve güven verebilen bir sendikal hareket yaratma görevi ortada duruyor
Kamu çalışanlarının mücadele örgütü KESK bir genel kurulunu daha geride bıraktı. Enerji-Sen ile birlikte DİSK’e bağlı olmayan birçok sendikanın militan direniş örnekleriyle sınıf hareketinde yenilenme olanaklarını zorladığı bir dönemde toplanan KESK Genel Kurulu, birçok sendikal grubun yeniden inşa gibi söylemlerde bulunmuş olmasına rağmen bu ihtiyacı görmeyen tüzük değişikliklerinin dışına çıkmadan gerçekleşmiş oldu. Kamu çalışanları hareketinde bir dönemin kapandığını kabul etmek istemeyen bu anlayış, doğal olarak yeni bir dönemi açma niyetinden uzak olduğunu da göstermiş oldu.
Geçtiğimiz dönem itirazlara yol açan ve bazı grupların çekildiği Genel Meclis’in oluşum biçimiyle ilgili tüzük değişikliği kongrede öne çıkan başlıktı. Geçmişteki sorunlu yapısından arınan Genel Meclis bu kez bağlı sendikaların MYK üyelerinden oluşturularak tabandan kopuk bir organa dönüştürüldü. Böyle bir sonucun ortaya çıkmasında önerge hazırlanırken KESK çoğulluğunu kapsamak yerine dar alanda kısa paslaşmaların yapılması etkili oldu.
İşçi sınıfının ve sınıf hareketinin parçalılıkla malul olduğu günümüzde var olan sendikaların yetersizliği bir yandan yeniye dair arayışı ifade eden bir yandan da parçalılığı derinleştiren yeni sendikaların ortaya çıkışına yol açmaktadır. Muhalif emekçilerin farklı mecralara yöneldiği bir ortamda, 3. büyük konfederasyon olma özelliğini burun farkıyla koruyabilen KESK, atılım yapma ya da büyüme hedefinin çok uzağına sürüklenerek var olanı korumayı önüne koymuş görünmektedir. Kongrelerde grupların ayrımları keskinleştirmek için öne sürdüğü argümanların üstüne nispi temsil sistemi de eklenince KESK’in bir mutabakat örgütü olması giderek zorlaşmaktadır.
Piyasalaştırma saldırısının sonuçları ekonomik kayıpların çok ötesine varan boyutlara ulaşırken vahşi kapitalizmin hayatı alt üst ettiği günlerden geçiyoruz. Özellikle büyük şehirlerde görev yapan genç kamu çalışanları yüksek kiralar karşısında barınma sorununu apart otellerde kalarak, taşraya tayin isteyerek çözmeye çalışmaktadır. Çözümü görevinden istifa etmekte bularak özel sektörde çalışmayı göze alanların varlığı kamu çalışanlarının yoksulluk sınırı altında kaldığını acı biçimde açığa vurmaktadır. Ulaşım giderleri emekçilerin bütçesini zorlayan başka bir mesele olarak kendini göstermektedir.
Tarikatların gönderdiği listeye göre yapılan atamalar çalışma hakkı ve kariyer yapma olanaklarının önünde bariyer gibi yükselmektedir. Niteliksiz yöneticilerin, müşteriye dönüşen vatandaşların, muhbir rolünü üstlenen yandaşların mobbing, şiddet ve tacizine maruz kalan kamu emekçileri çalışma acısı içerisinde kıvranmakta, sağlığını kaybetmektedir.
Yurtdışına gitmeye zorlanan hekimlerin bir yüzünü oluşturduğu tabloya ülkemizde hayatına devam etmekte olanların intihar haberleri eklenmektedir. Hayal kırıklığı ve karamsarlık deryasına dönüşen kamu işyerlerinde zaman zaman kendisini gösteren öfke dalgası karşısında tansiyon düşürücü yöntemler lütuf gibi sunulmakta, mesleğin itibarsızlaştırılması, yoksullaşma ve güvencesizleşmeyi aynı anda yaşayan kamu emekçilerinin kayıpları taban aylığına yansımayan maaş artışlarıyla emeklilik günlerine ötelenmeye çalışılmaktadır.
90’lı yılların hak bilincine sahip kamu çalışanlarından farklı özelliklere sahip günümüz çalışanları yaşadığı yıkımın farkında olsa da örgütlü mücadeleye yabancı olduğundan bireysel yaşama tutunma stratejileri geliştirmektedir. Yandaş sendikalara üye olmak da bu stratejinin bir parçası olarak ortaya çıkmaktadır. Bu durum mücadele örgütleriyle kamu çalışanları arasındaki açının artmasıyla sonuçlanmaktadır.
Kamulaştırma, laiklik ve kadın haklarının sendikal hareketin vazgeçilmez talepleri arasına girdiği günümüzde, dönüşen çalışma ilişkilerini kavrayabilen, bu dönemin çalışanlarına ulaşabilecek dil ve araçlarını geliştirebilen, umut ve güven verebilen bir sendikal hareket yaratma görevi ortada duruyor. Bugünün devrimci görevi bir dönemin bittiğine gözlerini kapatmaktan değil, yeni bir dönemi açmak için ilk adımları atmaktan geçiyor.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.