“Bizim kentimizin sesi duyulmadı. Kentimizin ünlüsü olmayınca altıncı günden sonra kamuoyu Adıyaman’ı öğrenebildi. İnternet daraltıldı. Yerel medya yeterince yayın yapamadı”
İhmallerde birlikte “ben geliyorum” diyen depremin üzerinden geçen bir yılda gelinen son tabloyu görmek amacıyla 6 Şubat’tan bu yana Adıyaman’dayım.
Küresel Gazeteciler Konseyi’nin (KGK) organize ettiği bir dizi anma etkinliği çerçevesinde geldiğim kentin sokaklarında epeyce zaman geçirdim. Adıyamanlılar’la konuştum. Dertlerini dinledim.
Kentin iki üst yöneticisi Vali Osman Varol ve Belediye Başkanı Süleyman Kılınç’la bizzat görüştüm.
Notlarımı, kentin son durumunu yansıtan fotoğraflar eşliğinde Büyüteç aracılığıyla aktarıyorum.
Kentin günlük yaşamından notlarla başlayım öncelikle.
Aradan geçen bir yıllık süreye rağmen, yerel halk henüz travmayı atlatabilmiş değil.
Depremin kentte yarattığı hasarın izleri, havalimanını merkeze bağlayan Atatürk Bulvarı’nın şehre giriş noktasıyla birlikte başlıyor.
Havalimanı yolu üzerindeki inşası tamamlanan TOKİ konutları göze çarpıyor hemen. Devamında inşası tamamlanan ancak açılışı deprem nedeniyle ertelenen Adıyaman Emniyet Müdürlüğü’nün yeni hizmet binası önüme çıkıyor. Binanın dış cephesinde ortaya çıkan ufak çaplı hasarların onarımı devam ediyor halen.
Aynı güzergahtan devam edince Saat Kulesi’ne kadar olan bölgede sağlı sollu inşaat alanları var. Adıyaman halkı, enkazı temizlendikten sonra inşaat başlatılan arsalarda kullanılan fore kazık makinelerinin yüksek sesleriyle güne başlıyor. Güçlü fore kazık makinesi seslerine, dozer ve kepçeler ile harç kamyonları ile hâlâ enkazlardan çıkarılan demirleri taşıyan ağır tonajlı kamyonların sesleri karışınca, insan kendisini değişik bir atmosferde hissediyor doğal olarak.
Ana caddelerdeki trafikteki ağır tonajlı araçlar, süratle giderken arkalarında depremin yarattığı ve halen ortadan kalkmayan toz bulutlarını peşlerine takıyor. Enkaz artığı veya beton taşıyan her kamyon, deprem ve sonrasında yaşananları her defasında hatırlatıyor, ister istemez.
Gerek ara sokaklarda gerekse ana caddelerde kimi arsalarda zemin etüdü yapan makineleri de görmek mümkün. Şehir içi trafiğinde günün her saatinde vızır vızır bu araçlar ve makineler.
Esentepe ya da İndere olarak bilinen kayalık bölgede TOKİ adeta yeni bir kent inşa ediyor.
Güçlü zemin yapısı nedeniyle tercih edilen ormanlık alanda başlatılan TOKİ inşaatlarında çok sayıda vinç ve çalışan iş başında.
Hak sahiplerine dağıtılacak 16 binden fazla konut bu bölgede inşa ediliyor.
Kent merkezini dolaşırken, 6 Şubat depreminin Adıyaman’da en çok etkili olduğu Bozbey, Hastane Caddesi ve Karapınar semtlerindeki ara sokaklarda pek çok hasarlı binalar var halen. Aradan geçen bir yıla karşın söz konusu binaların yıkılmamasının gerekçesi devam eden yargı süreci. Hak sahiplerinin kendi aralarında yaşadıkları davalar nedeniyle yüzlerce bina ağır / orta / hafif hasarlı haliyle ayakta duruyor.
Geçmişte kentin zeminin sulak olmasının yanında mevzuat dışında kalan uygulamalarla inşa edilen binaların bir de yeterli denetimden geçmemesi, depremdeki can ve mal zararının katlanmasına sebep yarattığını söylemek yanlış olmaz.
Şöyle ki, depremin en fazla etkili olduğu üç ana bölgede eski ve yeni kimi binaların ayakta kalmasının mucizesi, en fazla üç katlı olması. Çok katlı binalar, depremden 1 – 5 yıl öncesinde inşa edilmiş olmasına rağmen enkaza dönüşmüş halde. Kentin hemen her bölgesinde inşası tamamlanmış ancak taşınılmamış pek çok çok katlı lüks konutlu binaların ağır hasarlı hale geldiğini görmek mümkün.
Yıkılan lüks sitelerden yüzlerce can kaybının yaşanmasını Adıyamanlılar doğal karşılıyor!
6 Şubat sabahı geldiğim kentte aynı gün, depremde yitirilen canların anması vardı Bahçecik Mezarlığı’nda.
Depremde yaşamını yitiren yaklaşık 8 bin 500 yurttaşın büyük bölümünün cenazeleri bu mezarlıkta.
Ortaya çıkan tablo sonrasında belediyenin mezarlığının sınırlarını genişletmek zorunda kaldığını söylemeye gerek yok sanırım.
Depremin birinci yılın anmasının aynı zamanda Miraç gününe rastlaması, katılımın beklenenden daha çok olmasını sağladı.
Mezarlığa giden yolda trafik kilitlendi. Araçlarıyla gelenler mezarlığa uzak mesafede araçlarını park edip yürüyerek mezarlığa gidebildi.
Mezarlığa girişle birlikte ağıtların yükseldiğine tanık olmak fazlasıyla dramatikti. 1992’deki Erzincan ve 1999’daki Marmara depremlerini izleyen bir gazeteci olarak 6 Şubat depremi sonrasında bölgeye gelmeye cesaret edemediğimi itiraf edeyim.
Bir yıl sonra mezarlıkta gördüğüm tablo, bir yıl önceki depremde yaşananların boyutunun ne kadar büyük, trajik ve vahim olduğunun kanıtı gibiydi.
Mezarlık alanının yeni açılan bölümünün hemen hemen tamamı aile kabristanına döndürülmüş. Kimisinde tek, pek çoğunda ise birden fazla kabir var. Adıyamanlılar, kaybettikleri yakınlarının kabirleri başında Kuran okuyup, dua ettiler gün boyu.
Adıyaman Belediyesi başta birçok sivil toplum örgütü, mezarlığa gelenlere destek oldu.
Aradan bir yıl geçmesine karşın henüz yaralarını tam olarak saramayan Adıyaman’ın ara sokaklarında dolaşıyorum.
Gündelik yaşam nispeten dönmüş durumda. Fakat yaşanan travmayı yüzlerden okuyabilmek mümkün.
Karşılaştığım Adıyamanlılar’a “merhaba, geçmiş olsun” demek bile insanı zorluyor. Nasıl tepki vereceklerini tahmin etmek çok zor.
Günlük yaşam, 6 Şubat öncesine göre epeyce değişmiş. Araç sahibi olanlar, bagaja içinde giyecek ve yiyecek olan birer çanta ile bolca su istifliyor.
Fırınlar tam kapasiteyle çalışıyor.
Hatırlatayım; Cumhurbaşkanı Erdoğan 2023 genel seçimleri döneminde deprem bölgesindeki mitinglerinde sadece Adıyaman’dan helallik istemişti. Bu isteğin anlamı, “bir şeylerin eksik yapıldığı ve kentin depremden sonraki ihtiyaçlarının tam karşılanamadığı” şeklinde değerlendirilmişti o günlerde.
Ayak üstü konuştuğum Adıyamanlılar devletten ve siyasi iktidardan “üvey evlat” muamelesi görmekten yakınıyor.
2023’teki son genel seçimde depremdeki tüm olumsuzluklara rağmen Adıyaman; AKP’den 4, CHP’den bir milletvekilini Meclis’e gönderdi. Oy oranı yüzde 63’tü. Buna karşın Adıyamanlılar, Hatay ve Kahramanmaraş’a kıyasla deprem sonrası süreçte “kendilerinin yalnız bırakıldığı” kanaatinde. Özel sohbetlerde bunu sıkça dillendiriyorlar.
Kentteki gerek genel, gerekse yerel seçilmişlerin deprem sonrasında sorunların çözülmesinde yeterli katkıyı vermediklerini vurguluyor. Özellikle milletvekillerinin deprem sonrasında sosyal medya yoğun paylaşım yapılmamasından dolayı Adıyaman’daki hasarın yeteri kadar ülke gündemine giremediğinden dert yanıyor.
Adıyaman Faal Gazeteciler Cemiyeti Başkanı İbrahim Arslan, bu görüşü açıkça hemen her ortamda seslendirmekten geri kalmıyor. Kentte kaldığım süre boyunca sohbet ettiğim Arslan, ulusal medyanın da konuya yeterince eğilmediğine dikkat çekti.
Arslan, “depremden sonra Adıyaman’la ilgili ilk alt yazı haber altıncı günde yayımlandı. Adıyaman, Hatay ve Kahramanmaraş’la birlikte depremin en yoğun yaşandığı üç kentten birisiydi. Bizim kentimizin sesi duyulmadı. Kentimizin ünlüsü olmayınca altıncı günden sonra kamuoyu Adıyaman’ı öğrenebildi. İnternet daraltıldı. Yerel medya yeterince yayın yapamadı. Kentte koordinatör konumunda görevlendirilen dönemin Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu, internetin daraltılması talimatını verince Adıyaman’daki depremi duyuramadık” dedi.
Adıyamanlılar’la dertleşme sırasında ilginç bazı iddialar ve görüşlere de tanık oldum.
Mesela bir yurttaş, depremden evi sağlam çıkan bazı mülk sahiplerinin evlerini kiraya verdiğini, kendilerinin ise konteynerlerde yaşadığının oryaya çıktığı iddia etti. Biraz araştırmayla anlatımın doğruluğuna ulaştım.
Valiliğin yapılan tespitler sonrasında benzeri aileleri konteynerlerden çıkardığı belirtiliyor.
Diğer ilginç bilgi ise; deprem yardımları sonrasında yaşanan bir ticaret şekli. Başka bir Adıyamanlı, deprem sonrasında kente devletten ya da sivil toplum kanalıyla gelen maddi yardımların dağıltılması sonrasında kentteki kuyumcuların eşi benzeri görülmemiş biçimde altın satışı yaptıklarını anlattı.
Bir de konut inşası konusu var. Görüştüğüm bazı Adıyamanlılar, kentte inşa edilen binaların açıklandığı tarihte teslim edilmediğini vurguluyor.
Kentteki yaşam çerçevesinde biraz da üniversite çevresinde söz etmek gerekir kanımca. Adıyaman Üniversitesi, kampüsündeki binaların depremde hasar görmesi sebebiyle halen uzaktan eğitime devam ediyor. Rektör Prof. Dr. Mehmet Kelleş, eldeki imkanları son sınırına kadar kullanıp uzaktan da olsa öğrenimin devam etmesini sağlıyor.
Üniversite gençliği, kentin Altınşehir bölgesindeki kafelerde bir araya gelip zaman geçiriyor. Kent merkezinde benzeri işletmeleri bulmak zor. Sadece Altınşehir bölgesine toplanmış kafelerde öğrenciler zaman geçirmeye çalışıyor.
Sıra geldi kentin üst yönetiminin değerlendirmelerine.
Vali Osman Varol’un açıklamalarıyla başlayım. Varol, deprem sonrası sürecinde İçişleri Bakanlığı’nca koordinatör vali olarak görevlendirildi.
Sonrasında kente vali olarak atandı. Geçen haziran sonunda asaleten Adıyaman Valisi oldu. O gün bugündür görev başında.
KGK heyetindeki meslektaşlarla birlikte ziyaret ettiğimiz Varol’un süreçle ilgili değerlendirmelerin satır başları şöyle:
Adıyaman, depremin etkilediği şehirlerden birisi. Yeteri kadar anlatılamadı. Kırsalda çok yıkım var. Genel yapı stoğunun yüzde 28’i hasarlı. İnşaat faaliyetlerinde yüklenici bulmakta zorlanıyoruz. Sürecin başından beri, devletin yanı sıra sivil toplumun ve vatandaşların, yadsıyamayacağımız katkısı var. Mağduriyetler azaltılıyor.
Kayıpları yerine koyamayız. Söyleyecek bir şey yok. Fakat yaşananlardan, yapılması gerekenler için ders çıkartılmalı. Deprem coğrafyasındayız. Yine karşılaşacağımız depremlere hazırlıklı olmak zorundayız.
İl genelinde kırsal dahil 44 bin 352 konut yapılacak. Kentin kuzeyinde 34 bina yapıldı. Bin 136 konutun bu hafta kurası çekilecek. İndere bölgesi, tek bölgede en çok inşaat yapılacak bölge olacak. 16 bin 433 konut yapılıyor. Gölbaşı, Besni, Kahta’da devam eden inşaatlar var. Yılın sonuna kadar konutların tamamen teslim edilmesiyle ilgili süreç devam ediyor.
İndere bölgesi kayalık olması nedeniyle kayalar patlatılarak temeller atıldı. Şu anda 7 bin işçi çalışıyor. İnce işçiliğe geçildiğinde 15 bin işçi çalışacak. Hak sahiplerinin ihtiyaçlarını karşılayacak kadar konut üretiyoruz. İnşaatlar, geçerli imar planları neyse ona göre yapılmalı.
Afetin ölçeği çok büyük. Deprem anında 5 binin üzerinde bireysel bölümün 3 bininde insan yaşıyordu. Her bağımsız bölüm için bir arama kurtarma ekibi gerekir. Üç bin arama kurtarma ekibi istihdam etmek mümkün değil maalesef.
Depreme dayanıklı kentsel alanlar inşa etmek gerekir. Yasalar ve yönetmelikler aslında yeterli. Fakat, zemin, proje ve projenin uygulanması konuları önemli. Devletin mevzuatı kağıt üzerinde yeterli. Denetleme mekanizmasını çalıştırmak gerekiyor.
Vali Varol’a, yaşanan süreçte ihmali olan kamu personeliyle ilgili işlem yapılıp yapılmadığını sordum. Varol, “Haklarında ön inceleme devam eden kamu görevlileri var. 4483 sayılı yasaya göre süreç belli. Haklarında soruşturma izni verilenlerle ilgili adli süreç başlayacak” dedi.
Varol, kentin farklı bir bölgeye taşınması gibi bir durumun olmadığının altını çizdi.
Vali Varol’un ardından KGK heyeti olarak Belediye Başkanı Süleyman Kılınç‘ın konuğuydum. Kılınç, beyin cerrahı. Adıyaman’ın yerlisi. 2019’daki yerel seçimde belediye başkanı seçildi. Görüştüğüm Adıyamanlılar’ın büyük bölümü Kılınç’ın başkanlığından memnun. Tek eleştirileri, Kılınç’ın iyi bir ekip kuramadığı. Kılınç, 29 Mart için AKP’nin adayı olamadı. Yerine Ziya Polat, iktidarın adayı olarak seçime girecek.
Kılınç, randevusuna kısa süre gecikerek geldi. Önemli bir gerekçesi vardı kanımca. Sabah başladığı beyin ameliyatını tamamladıktan sonra aramız katıldı.
Hekim olmasının verdiği rahatlık ve özgüvenle sohbet etti.
Depremin ilk bir – iki günü Adıyaman’ın sesinin durulmadığı eleştirisine Kılınç da katıldı. Kahramanmaraş ve Hatay’ın ekosisteminin güçlü olmasının her iki kentin sesinin duyulmasına katkı verdiğini söyledi.
Dikkat çektiği bir başlık önemliydi: “Toplum olarak çok hızlı aksiyon alıyoruz ama planlama noktasında iyi değiliz.”
Japonya’ya yaptığı ziyaret sırasında kendilerine anlatılan Kobe depremi örneğini özetledi.
Kılınç’a, deprem sonrasında kamuoyunda en çok eleştirilen belediyelerin inşaatlara verdiği ruhsat konusundaki eleştirileri hatırlattım.
Yanıtında; “bizim ruhsat verdiğimiz dönemde vefat yok. Daha önceki süreçle ilgili sorun var” diyerek kendisinden önce belediye başkanlığı koltuğunda oturan başkanları işaret etti.
Şöyle devam etti, Kılınç: “Böylesi dönemlerde ilk akla gelen yerel yönetimler oluyor. 1999’dan sonra Adıyaman 4. derece deprem bölgesiydi. Yeni yeni 2. derece deprem bölgesi olabildi. Kimse bize hikaye anlatmasın. Öncelik devletin noktalarının imara açılmasıdır. Süreçte bir sürü paydaş var. Meclis var. Son dönemde yapı denetim firmaları var. Herkesin az / çok sorumluluğu var. Kimse bana günahsız olduğunu söylemesin.”
Özeleştiri yapılmasının faydalı olacağını savunan Kılınç, “Ruhsatta taviz vermedik. Ben babama heyet raporu vermemiş adamım. Hem de heyet başkanıyken. Toplum neyse, siyasetçi odur. İmar affının çıkmaması lazım” dedi.
Belediye olarak altyapıya yatırım yaptıklarını anlatan Kılınç, “Vatandaşın temiz suya ihtiyacı var. Hastalıktan ölen çok oldu” dedi.
Kılınç’ın şu değerlendirmesi de önemliydi, kanımca:
Deprem simülasyonları etkisiz kalıyor maalesef. Deprem anında kimseye ulaşılamıyor. Ulaşım ve iletişim problem. Kıyamet senaryosu. Belediye ekipleri ya öldü ya da yakınlarını kurtarmaya çalıştı. AFAD ekipleri ya enkaz altındaydı ya da yaralı yakınlarına ulaşmaya çalıştı. Etrafımız büyükşehir. Fakat dışarıdan gelenler kenti iyi bilmiyor. Planlama yapılması çok önemli. Gelen yardımlar yolda kesildi. Dünyanın hiçbir ülkesi yardım için bu kadar organize olamaz ama planlama yok.
Adıyaman’a kısa ziyarette edindiğim izlenimler böyle. Yazıyı kaleme aldığım dakikalarda Cumhurbaşkanı Erdoğan kente geldi. Hem yerel seçim kampanyası çerçevesinde miting yaptı. Hem de inşası bitmiş evleri hak sahiplerine teslim etti.
Kentte ilginç bir seçim mücadelesi yaşanacağını da ekleyim son olarak.
Kaynak: T24
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.