Çalışma koşullarının ağırlaştığı, bir işte çalışıyor olmanın bile şans sayıldığı, kelimenin her anlamıyla fakirleştiğimiz bugünlerde, temsil edilen çizginin dününe ve alametifarikasına güvenilmeli. Bir yerlerden başlanacaksa geçen hafta yitirdiğimiz Keklik ablayı anlayarak başlanabilir. Yol arkadaşlığı, vefa, devrimcilikte ısrar…
‘Tarih biraz da ona sahip çıkanlarındır.’
Geçen hafta aramızdan sessiz sedasız bir kişi eksildi. Dikmen Halkevi mücadelesinin belki de tarihi sayılabilecek Keklik (Bolat) Abla’yı kaybettik. 1980 öncesi tüm imkanlarını devrimcilere açan özel bir insandı. ‘80 sonrasında ise Halkevleri’nin yeniden kuruluş sürecinde çok büyük emeği vardı. “Dikmen Halkevi’nin tapusu birinin üstüne yapılmalı, kim olabilir?” diye sorarsanız yanıtım Sümer anne, Şükran Eken, Keklik teyzeden biri olurdu herhalde.
Onun kaybı sonrası söylenen/söylenmeyenler beni bu yazıyı yazmaya yöneltti. 1990 sonrası memleketin birçok yerinde Halkevleri çatısı altında devrimci mücadeleyi örgütlerken yollarımızın kesiştiği “yerel” devrimcilere… Bizi güçlü kılan, devrimciliğimizin belki de sigortası olan sayısız isme…
Birileri dört duvar arasında sosyalizmin sırrına vakıf olurken biz biraz Ali Aslan, İsmet Gökdemir, Yusuf Sağlık, Salih Yıldırım, Erdem Şeker, Halime Aydın, Barış Köse, Erdal Yıldırım, Veysel abi, Ali Kaleci, Laz İsmail, Keklik teyze hakkında konuşalım.
Çünkü bizi bugüne getiren, sadece sosyalizmin güncel durumuna dair yaptığımız tartışmalar ve yazdıklarımız değil, fikrimizi örgütlediğimiz mahallelerde onu bizimle beraber ve hatta çoğu zaman bizden çok katkı ile örgütleyenler, bir parçaları bizde olan devrimci hareketin bu eşsiz emektarları dostlarımız yoldaşlarımız…
Neoliberalizm en çok belleklerimize saldırdı. Dünümüzü sadece örgütsel olarak değil, düşünsel olarak da iğdiş etti. Aktüel olan ile geçmiş devrimci hareket arasında ilişki kurmanın çok önemli olduğu böylesi bir tarihsel dönemden geçerken dünümüz ve bugünümüz arasında diyalektik bir bağ kuramamak, öncüllerinin mirasından bu kadar kopuş, ancak ideolojik ve örgütsel bir yenilginin ardından olabilirdi.
Yarına sesini bırakacak olan örgütsel çatışma ve her kritik dönemeçte yaşanan kırılmalar değil, mücadeleye kattıklarımız olacaktır. Bu katkı dar bir örgütsel katkı olarak değil, devrimci mücadelenin toplamına dairdir. Bu nedenle gücü yetenlerin gücü yettiklerinin adını silmeye çalıştığı bir tarih anlatısını da mahkûm etmeliyiz. “Neoliberalizm belleklerimize de saldırıyor” derken kastım biraz da budur.
Bu tarih, bir dostumun da dediği gibi “Tarih biraz da ona sahip çıkanlarındır” diye düşünerek tasfiyecilerin, içi boş hamaset sahiplerinin değil, memleketin dört bir yanında emeği ile mücadeleyi sırtlayan isimsiz neferlerinin tarihidir.
Misal Erdem Şeker, Ankara Altındağ’ın altın saçlı çocuğuydu.
2000’lerin başında yoksul mahallenin genç devrimcisiydi. Erdem ve arkadaşları bir akşam biz bölge dışında iken faşistlerle girilen çatışmada bölgenin namlı dört faşistini birisi kurşun yaralı olmak üzere hastanelik ettiler. Biraz geç haberimiz oldu. Gece bölgeye geldim. “Ne oldu arkadaşlar?” dedim. “Abi Fatsa’daki gibi mahalle komitesi olarak oturup karar aldık ve uyguladık” dediler. Faşistlerin işlettiği kahvehane kapandı, etkinlik alanımız biraz genişledi. Merkezi müdahaleler bir kadro ve ilişki kıyımına dönüşürken Altındağ faaliyeti fiili olarak dağıldı. Bu sürecin yereldeki karşılığı faşistlerin etkisini zayıflatıp bir devrimci çalışma örgütlerken yanımızda yer alan birçok genç arkadaşımızın yoksulluğun ve ‘sahipsizliğin’ etkisiyle savrulması, adli suçlardan cezaevine girmesi oldu. Erdem ile cezaevi çıkışı telefon ile konuştum yeni çocuğu olmuştu. “Abi biz devrimciyiz cezaevine girmeden konuştuğumuz her şey baki. Hayat bizi biraz savurdu sadece” dedi. Yüz yüze görüşmek üzere randevulaştık ama olmadı Ankara İskitler’de ‘adli suçtan’ kalan bir husumet yüzünden çapraz ateş altında infaz edildi. Erdem ailesi tarafından Kırıkkale’de toprağa verildi birçok arkadaşı ise arafta yaşamaya devam ediyor. Erdem Şeker, devrimci hareketin gözü kara bir emekçisi ‘bizim’ ortak tarihimizin ele avuca sığmayan devrimcisiydi.
2000’lerin ortasında Altındağ Halkevi çalışmasını Siteler[1] üstü Yeniyol bölgesine doğru genişletmek ve yeni Halkevi şubesi açmak üzere karar aldık. Yok denecek kadar az yerel ilişkimiz vardı. (Belki birkaç tanıdık demek daha doğru olurdu.) Çingen Nurettin ve Veysel abiyle orada tanıştık. Komşularımız ya Siteler’de işçi ya da torbacıydı. Namlı torbacılardan Çingen Nurettin’in (bir yılbaşı sabahı babası kafasına tek kurşun sıkarak öldürdü) devrimciler ile kurduğu hukuk başlı başına başka bir yazı konusu olmalıdır. Ulucanlar Cezaevi Operasyonu sırasında adli suçtan yattığı cezaevinde devrimcileri korumak üzere çatışmaya dahil olmuş, buna dair kendisine açılan davanın mahkeme celbini okuma yazması olmadığı için bize getirip okutmuştu. Böylesi bir isimle bile temas edecek kadar geniş bir mahalle çalışması deneyimlemiştik.
Veysel abi ise Almanya’da işçi olarak çalışmış emekli olunca Ankara’ya taşınmış Partizan geleneğinden gelen bir abimizdi. Veysel abi olanaklarını devrimci hareketin bölgede kök salması için bizlere açtı. Birbirimizi daha yakından tanıdıkça daha nitelikli siyasi sohbetler yapma olanağımız oldu. Belediyenin ücretsiz dağıttığı kömürleri fakirlik belgesi ile alıp tamamını bizim eve getiriyordu. Kendisi para ile kömür alıyordu. Ufak tefek eşyalarımıza evinde gözü gibi bakıyordu. 50 yaşından sonra Veysel Abi ‘Bizden’ olmuştu. Bir yandan da Yeniyol Halkevi’nin üç kurucu üyesinden biri olmuştu. 1 Mayıs sonrası şube genel kurulunu yapıp bir yürüyüş ve konser ile Halkevi şubesini açacaktık ama öncelik 1 Mayıs kortejiydi. İlk kez 1 Mayıs’a bölge faaliyeti olarak katılacaktık. Veysel abi başta olmak üzere hepimiz çok heyecanlıydık. Yılların yorgunluğu, belki birbirimizi geç bulmamız ya da özel hiçbir sebebi yoktu. 1 Mayıs öncesi ani gelen bir kalp krizi ile Veysel abiyi kaybettik. İç Anadolu’nun çorak toprağı Kırıkkale’ye cenaze için gittiğimizde ölmeden önce abisine bizim geleceğimizi söylemiş. (Günlük kullanımda cep telefonunu az kullandığımız için gece hastaneye kaldırıldığını bilmiyorduk) Veysel abi bilirdi ki ellerimizi hiç bırakmazdık. Abisi bizi aldı ve beraber Veysel abinin son arzusunu mezarı başında yerine yetirdik.
Yeniyol Halkevi’nin ilk çıktığı 1 Mayıs mitinginde pankartta, “Veysel abiyle yürüyoruz” yazıyordu. 120 civarı genç Siteler işçisi pankartın arkasındaydı. Sahi devrimcilik neydi? Biz kimdik? Bu soruların yanıtı benim için biraz da bu kortej ve onu yaratanlardı.
Devrimci hareketlerde ideolojik politik birliktelik, daha önemlisi yoldaşlık hareketin harcıdır. Ki politik birlik olmadan yoldaşlık sağlanamayacağı gibi salt politik birlik yoldaşlık hukuku için yeterli değildir. Olmadığımız bir şey olmaya çalışmayalım. Çatışma alanını tarif ettiğiniz yerde siyaset üretmek birçok sorunu halleder. Çalışma koşullarının ağırlaştığı, bir işte çalışıyor olmanın bile şans sayıldığı, kelimenin her anlamıyla fakirleştiğimiz bugünlerde, temsil edilen çizginin dününe ve alametifarikasına güvenilmeli. Bir yerlerden başlanacaksa geçen hafta yitirdiğimiz Keklik ablayı anlayarak başlanabilir. Yol arkadaşlığı, vefa, devrimcilikte ısrar… Kısaca Keklik teyzenin anısına sarılalım.
Bakılacak ve yürünecek yol bellidir. Yol yürümesini bilene her daim açıktır.
Keklik teyze şahsında devrimci harekete evini, kalbini açan, eşitlik, özgürlük ve barış mücadelemizin yapı taşı olan, elveda diyemediğimiz abilerimize, ablalarımıza kardeşlerimize saygıyla…
Dipnot:
[1] Siteler konut sitesi değil Türkiye’nin birkaç büyük mobilya üretim merkezinden Ankara’da olanın adıdır. Bölgede yoğun işçi nüfusu olması sebebiyle Halkevi çalışması dışında Emek Çalışmaları Merkezi faaliyeti de bulunmaktaydı.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.