Otistik çocuğunun yanında olabilmek için TIR şoförlüğünü bırakıp kuryelik yapan Göçer’in ailesine intihar ettiği bilgisinin verilmesine kadar uzanan büyük bir zalimlik
Somali Cumhurbaşkanı Hasan Şeyh Mahmud’un oğlu Muhammed Hasan Şeyh Mahmud’un İstanbul’da karıştığı ve motokurye Yunus Emre Göçer’in hayatını kaybettiği kaza ile ilgili tartışmalar sürüyor.
Mahmud’un kazadan sonra itinayla kaçırıldığı ortada. Düzenlenen tutanakta Göçer’in suçlanması, olayın nasıl meydana geldiğinin anlatılmasına rağmen Mahmud’un serbest bırakılması ve ülkesine kaçmasına fırsat verilmesi, birilerinin kazadan hemen sonra bunları organize ettiğini gösteriyor.
Ancak ortada sadece usulsüzlük, ihmal söz konusu değil. Büyük bir zalimlik de var.
Otistik çocuğunun yanında olabilmek için TIR şoförlüğünü bırakıp kuryelik yapan Göçer’in ailesine intihar ettiği bilgisinin verilmesine kadar uzanan büyük bir zalimlik.
Kazanın tanıklarından biri, ilk anda yaşananları şöyle anlatıyor:
Biz gittiğimizde kaza olmuştu. En az 20 dakika bekledik. Ambulans sonra geldi. Önce normal polis ekipleri geldi, ardından trafik polisleri geldi. Arabanın ve motorun resmini çektiler. Kamera kayıtlarını aradılar ve oradaki insanlara kazanın nasıl olduğunu sordular. Biz ilk geldiğimizde kuryenin bilinci açıktı. Ambulans gelene kadar çok kustu. Kaza anını görmeseniz de arabanın arkadan vurduğunu anlıyordunuz zaten. Plaka düşmüş, darbe izi belli. Yeşil plakalı bir araçtı. Orada şöyle bir konu oldu. Kazayı yapan Somalili, kaskı yoktu demiş. Ama kaskı vardı. Polisler de gelir gelmez kameranın yerine bakıp, onu sordular. Çarpan kişi bu esnada kenarda duruyordu. Kimse yoktu yanında. İntihar, hiç konuşulmadı. Orada da öyle bir şey olmadı. Tanıklar nasıl olduğunu anlatıyordu zaten… Kazayı yapanla da o esnada konuşmadılar.
Peki intihar iddiası nereden çıktı? Bu iddianın ailesine söylenmesine kim karar verdi?
Mesele, öyle “kaza” denilerek geçiştirilecek gibi değil. Bir Türkiye manzarası var karşımızda… Sadece iki polis hakkında soruşturma açılarak geçiştirmek de mümkün değil. Belli ki o iki polisle sınırlı değil bu planlama… Tutanağın gerçeğe aykırı olarak tutulmasını isteyenden, aileye yalan söylenilmesi talimatı verene kadar uzanan bir zincir var.
Devletin kutsallığından, vatanperverlikten durmadan söz edenlerin iki çift sözü vardır elbet bunların karşısında. Umalım da esirgemesinler sözlerini…
Ankaragücü Başkanı Faruk Koca’nın yumrukla, yanındakilerin de yere düştükten sonra tekmelerle saldırdığı hakem Halil Umut Meler’in yaşadığı saldırı, aslında bir turnusol…
Küçük internet taramalarıyla saldırıya en sert tepkileri gösterenlerin bu ateşe durmadan odun atanlar olduğunu görmek mümkün…
Öyle bir tablo var ki, ligi bitirtmemekle tehdit edenden, her hafta hakemleri hedef tahtasına oturtanlara, hakemlerin takip edilmesini isteyenden hakemi soyunma odasına kilitleyenlere, yan hakemi dövenden otobüs kurşunlanmasına göz yumanlara kadar hemen herkes bir anda barış elçisi haline geldi. Sürekli mağdur olduğunu söyleyen üç büyüklere yakın hesapların birbirlerini suçlayarak, yine en mağdur pozisyonu almaları yarım saat sürdü.
Amedspor yöneticileri protokol tribününde linç edilirken gülerek izleyenler, yine aynı takım Bursa’da sahaya çıktığında JİTEM’le, Yeşil’le tehdit edilirken ağzını açmayanlar da dahil “barış elçisi” gibi davrananlara…
Sorunlardan biri de spor kulübü yöneticilerinin kendilerini dokunulmaz sanması. İstediklerini söyleyip, istediklerini yapabiliyorlar. En çok bağıranın haklı sayıldığı bir ülke burası. Ve herkes ölümüne bağırıyor.
Aslında tek sorun var ortada! Bu rezilliği dünyanın da görüyor olması. Görmeseler sorun değil, inanın hiçbiri için değil.FLİN
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Yunanistan ziyareti çok konuşuldu.
Ancak konuşulmadığı kesin olan başlıklar da var. Bu ülke yurttaşlarının “eşit” olmadığını gösteren başlıklar.
Barış Büyüksu, 22 Ekim 2022’de Yunanistan üzerinden Fransa’ya geçmek isterken yakalandı. Kos Adası’nda yakalanan Büyüksu’nun elektrik verilerek işkence ile öldürüldüğüne dair adli tıp kayıtları mevcut.
Ailesi uzun bir süredir farklı işkencelere de maruz kaldığı anlaşılan Büyüksu için Yunanistan’ın hesap vermesini istiyor. Öldürüldükten sonra yine işkence gördüğü anlaşılan 16 Filistinli ile Türkiye karasularına itilen Büyüksu’nun öldürülmesine ilişkin dosyanın akıbeti de uzun zamandır belirsizdi.
Dosyanın izini aylardır ne Türkiye’de ne Yunanistan’da bulmak mümkün oldu. Dosyanın yeri bile belirsizdi. İki ülkeden Çağdaş Hukukçular Derneği ile Legal Centre Lesvos üyesi avukatlar bir türlü dosyanın izini bulamıyordu.
Türkiye, dosyanın Yunanistan’a gönderildiğini, Yunanistan ise Türkiye’den dosya gelmediğini söylüyordu.
Bodrum Cumhuriyet Başsavcılığı’nın açtığı ilk dosyada açık biçimde Büyüksu’nun işkence ile öldürüldüğü belirtiliyor.
Ancak resmi makamlar, Yunanistan’la sürekli görüşen yetkililer, Cumhurbaşkanı’ndan bakanlara siyasiler bir türlü işkence ile öldürülen yurttaşları ile ilgili ne yapıldığını sormak istemedi bugüne kadar.
Büyüksu’nun öldürülmesi ile ilgili dosyanın izi nihayet kısa zaman önce avukatlar tarafından bulundu. Rodos’taki dosyanın içeriği şu anda meçhul. Devlet de vatandaşının işkence ile neden öldürüldüğünü sormuyor. Barış Büyüksu nasıl öldürüldü, nerede işkence gördü, işkenceyi kim yaptı ve haklarında hangi işlemler yapıldı? Ailesi ve arkadaşları yanıt bekliyor.
Kaynak: T24
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.