Kaos GL Derneği’nin her yıl yürüttüğü araştırma bu sorunun peşine düşüyor. Türkiye’de kamu ve özel sektörde LGBTİ+’ların durumunu ortaya koyan araştırmaların sonuçları kamuoyuna açıklandı
İstihdamda ayrımcılık ve nefret söylemi, LGBTİ+’ların çalışma hakkının yanı sıra; tüm temel hak ve özgürlüklerini engelliyor. Peki, bu nasıl gerçekleşiyor? Kaos GL Derneği’nin her yıl yürüttüğü araştırma bu sorunun peşine düşüyor. Türkiye’de kamu ve özel sektörde LGBTİ+’ların durumunu ortaya koyan araştırmaların sonuçları bugün (14 Aralık) kamuoyuna açıklandı.
2023 sonuçları “Türkiye’de Kamu Çalışanı LGBTİ+’ların Durumu” ve “Türkiye’de Özel Sektör Çalışanı LGBTİ+’ların Durumu” başlıklı iki raporda kamuoyu ile paylaşıldı. Prof. Dr. Mary Lou O’Neil, Dr. Reyda Ergün, Dr. Selma Değirmenci, Dr. Kıvılcım Turanlı, Doğancan Erkengel ve Öykü Deniz Aytemiz’in hazırladığı raporların editörleri ise Kaos GL İnsan Hakları Programı’ndan Murat Köylü ve Defne Güzel.
Araştırma sonuçlarına göre, özel sektörde kimliğini açıkça ifade edebilen LGBTİ+ çalışanların oranı yaklaşık yüzde 21. Kamuda ise bu oran sadece yüzde 3. Raporda bu durum şöyle yorumlanıyor:
“Çalışılan kurumda cinsiyet kimliği, cinsel yönelim ve cinsiyet özellikleri yönünden açık olma oranlarının her yıl kamuda özel sektöre kıyasla belirgin biçimde düşük çıkması, LGBTİ+ çalışanların ayrımcılık ve nefret söylemiyle karşılaşma riskinin kamuda özel sektörden çok daha yüksek olduğunu düşündürtmektedir. 2023 araştırması da cinsiyet kimliği, cinsel yönelim ve cinsiyet özelliklerine dayalı ayrımcılığın kamuda istihdama erişimde ciddi bir engel olduğunu ortaya koymaktadır. LGBTİ+ çalışanlar istihdam edilmeme riskini bertaraf etmek için zorunlu bir kapalılık stratejisi izlemektedir. Ayrımcılığa uğrama riski göreve başladıktan sonra da devam ettiğinden, aynı strateji LGBTİ+ çalışanların çalışma hayatlarının tümünü belirlemektedir. Kapalılık, özel sektöre oranla kamuda daha da zorunlu hale gelmektedir.”
Özel sektörde her beş LGBTİ+ çalışandan üçü işe alım süreçlerinde veya çalıştığı işyerinde ya ayrımcılığa maruz kaldı ya da kimliğini gizlemek zorunda bırakıldı. Kamuda ise bu oran daha yüksek. Her dört LGBTİ+ çalışandan üçü işe alım süreçlerinde ve her beş katılımcıdan dördü çalışma hayatında ya ayrımcılığa maruz kaldı ya da kimliğini gizlemek zorunda bırakıldı.
Araştırmalarda, ayrımcılığın yanı sıra işyerinde nefret söylemi ile karşılaşma oranlarına da bakılıyor. Anket kapsamında katılımcılara ayrıca “Çalıştığınız kurumda LGBTİ+’lara yönelik herhangi bir nefret söylemiyle karşılaştınız mı?” sorusu yöneltildi. Özel sektör çalışanı LGBTİ+’ların yüzde 32,5’u bu soruya evet yanıtını verirken; kamuda oran yüzde 54,2’ye çıkıyor.
İşini kaybetme, ayrımcılığa uğrama ya da nefret söylemiyle karşılaşma risklerinden dolayı cinsel yönelim ya da cinsiyet kimliğini açıklayamamanın kendisinin bir ayrımcılık olduğunu hatırlatan araştırma raporlarında bu durumun etkisi şöyle açıklanıyor:
“Katılımcıların paylaşımlarından, cinsiyet kimliği, cinsel yönelim ve cinsiyet özelliklerine dayalı ayrımcılığa uğramanın, nefret söylemiyle karşılaşmanın ya da ayrımcılık ve nefret söylemiyle karşılaşma riskinin ve sürdürmek zorunda kaldıkları kapalılık stratejisinin, LGBTİ+ çalışanların çalışma arkadaşlarıyla yakın ve gerçek ilişkiler kuramamalarına, çalıştıkları kuruma aidiyet hissedememelerine, umutsuzluk, mutsuzluk, kaygı, endişe, öfke gibi duyguları yoğun olarak yaşamalarına, performans ve motivasyon düşüklüğüne, depresyon, stres ve gerginliğe, psikolojik ve fiziksel olarak aşırı zorlanmadan kaynaklanan tükenmişlik sendromuna neden olduğu anlaşılmaktadır. Bunun da işyerindeki verimliliği ve iş doyumunu düşürdüğü sonucu ortaya çıkmaktadır. Günümüz toplumlarında işyerlerinin hayatlarımızın büyük bir kısmını geçirdiğimiz mekanlar olduğu düşünüldüğünde, bu olumsuz etkilerin boyutları çok daha belirgin hale gelmektedir.”
Her iki raporda da, katılımcıların ayrımcılık ve nefret söylemi deneyimlerine yer veriliyor.
Kaynak: Kaos GL