Halk özünde birleşme eğilimindedir. Halk bunu 15-16 Haziran eylemlerinden, Zonguldak grevine, Gezi eylemlerine kadar birçok eylemde defalarca kanıtladı. Sorun Türkiye solundaki yanlış eğilimler ve bu eğilimlerin halkın devrimci mücadelesini bölmesi
Türkiye solunun on yıllardır yaptığı en büyük yanlışlardan birisi, kitle çalışması ile, parti çalışması arasındaki farkı karıştırmaları. Daha doğrusu, örgüt çalışmasını kitle çalışması sanmaları. Bunun sonucu ise oldukça dramatik; Türkiye solu, dünyanın en fedakâr sollarından birisi olmasına rağmen ne devrimci örgütler gelişiyor ne de devrimci bir halk hareketi yaratılabiliyor.
Bu durum asıl olarak1970’lerde başladı ve bence 12 Eylül yenilgisinin de en önemli nedenlerinden biriydi. Halk örgütlenmesi adı üzerinde, halkın içindeki her eğilimden emekçilerin, kadınların gençlerin vb. yer aldığı örgütlenmelerdir. Mesela 68 Dev-Genç’i bir kitle örgütlenmesi idi. TİP’li, CHP’li, Kemalist, sosyalist, Kürt, Türk her eğilimden ilerici, demokratik, anti-faşist, anti-emperyalist genç bu örgütlenmede yer almıştı. 70’lerde ise süreç çok farklı ve yanlış gelişti.
Sanırım 1974-75 yıllarında ilk gençlik örgütleri kurulmaya başlandı ve tüm gençliğin merkezi kitle örgütü olan yeni bir Dev-Genç yerine, çeşitli sol siyasi hareketlerin kendi gençlik örgütleri kuruldu. TKP’lilerin İlerici Gençlik Derneği (İGD), Devrimci Yol’cuların Dev-Genç, Kurtuluş Sosyalist Dergi’nin (KSD) Dev-Gör, Halkın Kurtuluşu (şimdiki ardılı EMEP) çevresinin Yurtsever Devrimci Gençlik Federasyonu (YDGF), TSİP’lilerin Sosyalist Gençlik Derneği (SGD) vb. başta olmak üzere her örgüt kendi gençlik örgütünü oluşturdu ve yanlış olarak, herkes kendi gençlik örgütünü gençliğin merkezi örgütü ilan etti. Bunlar kitle örgütü değil, devrimci örgütlerin gençlik kuruluşları idi sadece. Birincisi hiçbiri gençlik içindeki ilerici sol demokratik kesimleri kapsamıyordu, sadece o sol hareketin sempatizanlarının üye olduğu siyasi yapılardı. İkincisi, hiçbirisi demokratik değildi; bu derneklerin politikaları gençlik tarafından değil ama ona hâkim olan sol yapılar tarafından oluşturulmuştu. Öyle ki, bu gençlik örgütleri o dönem faşist saldırılara karşı mücadele çerçevesinde (ki o dönemin en yakıcı sorunlarından birisiydi) kendi örgütleri tarafından çizilen politikalara hapsolmuştu. 1980’e gelindiğinde gençlik mücadelesi anti-faşist mücadeleye sıkışmış ve değişik sol örgütler arasında bölünmüş durumda idi.
Bu örgütlerin bazıları oldukça büyüktü ama tüm gençlik eğilimlerinin olduğu bir kitle örgütlenmesi değildi. Kitlesel bir gençlik örgütünde gençlik içindeki her türlü sol ilerici devrimci eğilimin, gençliğin demokratik, politik tüm taleplerinin kendisini ifade edebilmesi, o örgütlenme içinde var olabilmesi gerekir. Yani bir gençlik örgütü demokratik-politik haklarını korumak isteyen tüm gençleri kucaklayabilen, burada vurguluyorum, demokratik bir kitle örgütü olmak zorunda idi. Demokratik kitle örgütlerinin kurulmasında sol örgütler elbette önemli bir rol üstlenirler ama bunlar sol örgütlerin yukardan aşağıya kurduğu yan örgütler olmamalı, tam tersine gençliğin ortak devrimci mücadelesi üzerinde yükselen, gençliğin demokratik-politik talepleri temelinde mücadele eden, aşağıdan yukarıya örgütlenen demokratik kitle örgütleri olmalıydı. Aksi takdirde bu örgütler tüm kitleyi kucaklayamaz, onların birleşik mücadelesini yaratamazdı. 1970’lerde olan da ne yazık ki bu idi.
Bu durum halkın devrimci mücadelesini bölen bir işlev gördü o zamanlar. Bu yaklaşımın hala halkın mücadelesini bölen bir fonksiyonu var. Halkın birleşik devrimci mücadelesi o zaman da başarılamamıştı ama kurulan her derneğin hızla kitleselleştiği, sosyalist dergilerin satış rakamlarının sürekli yükseldiği bir ortamda sosyalist örgütler bunu pek sorun etmedi. DİSK, TÖB-DER, Tüm-Der gibi sendika ve meslek örgütleri fazla bölünmese de sol içi ayrılıklar bu örgütleri de büyük oranda tıkamaya başlamıştı. Birçok sendikal yapı ve işçi hızla DİSK dışına itiliyordu.
12 Eylül faşizmi karşısında yenilginin en önemli sebeplerinden birisi buydu. 12 Eylül, karşısında birleşik devrimci bir halk hareketi yerine, bölünmüş, bazıları biraz irice, onlarca parçaya ayrılmış bir halk muhalefeti buldu. Bu bölük pörçük halk hareketini ezmek onun için hiç de zor olmadı. Önce kendileri için en büyük gördükleri örgütlerle işe başladılar, onların işi bitince sıra diğerlerine gelmişti ve daha darbenin birinci yılı dolmadan tüm sol yenilmiş, önder kadrolarını yitirmiş durumda idi. Öyle hızlı bir yenilgiydi ki sol uzunca süre başına ne geldiğini anlayamadı bile.
Devrimciler örgütü, kitle örgütünden, kitle çalışmalarından çıkar. Geçmişte biz bunu en geniş kitle çalışması içinde en dar kadro çalışması diye ifade ediyorduk. Yani devrimciler, üniversitelerde, mahallelerde, fabrikalarda halkın mücadelesine sahip çıkarlar, onların örgütlenme eğilimlerini destekler, onların taleplerini anti-faşist anti-emperyalist bir demokrasi mücadelesi temelinde birleştirir, halkın birleşik mücadelesini yaratmak için mücadele eder ve kadrolar bu mücadele içinde çalışan sosyalistlerden çıkar. Devrimci örgütler halkın birleşik devrimci mücadelesinin bir ürünü olarak ortaya çıkar. Bu diyalektik ilişki kavranmadan ne devrimci örgütler ne de halkın devrimci mücadelesi gelişebilir.
Solda sözünü ettiğimiz yanlış anlayış hâlâ hâkim ve ne yazık ki doğal olarak bu anlayış hem halkın örgütlenmesinin hem de devrimci hareketlerin gelişmesinin önündeki en büyük engellerden birisi. Her örgüt kendi kitle örgütünü yaratmaya çalışıyor. Gençlik içinde tüm sol örgütler kendi devrimci yapılarını oluşturuyor, bu yapılar ise geniş gençlik kesimleri ile bile bağ kurmakta zorlanıyor. Dahası ayrı örgütlenmelerin yarattığı rekabet, genel gençlik kitlesini hızla solun dışına itiyor ve bu gençleri İslamcı-Türkçü-faşist gerici bir sürü oluşumun etki alanına itiyor. Daha da kötüsü, neden birleşilemediğini anlayamayan sol örgütler, sol içi çatışmanın daha da kötüleşmemesi adına ideolojik mücadeleyi tamamı ile bıraktığı için, burjuva, liberal, hatta doğrudan gerici görüş ve ideolojiler solda hızla yayılıyor, yılgınlık eğilimleri tüm sol örgütlerin CHP’nin, hatta son seçimlerde altılı ittifakın peşine takılmasına, tüm demokrasi umutlarını onlara bağlamasına sebep oluyor. İdeolojik mücadele solun yeşerdiği en verimli topraklardır, ne yazık ki sol, birleşemememin ve sol içi çatışmaların yarattığı düşmanlığın yarattığı travma ile sol içi ideolojik mücadeleyi neredeyse terk etmiş durumda.
Bakınız Antakya’da deprem karşısında yalnız bırakılan hatta malları yağmalanan halk muhalefeti birkaç parçaya bölünmüş durumda. TKP, TİP, Halkevleri vb. birçok sol hareket özellikle halkın ilerici oldukları bölgelerde kendi derneklerini kurmuş durumdalar ve mücadeleyi geliştirmeye çalışıyorlar. Ama bu şekilde orda bırakınız deprem karşısında yalnız kalmış tüm halkı bölge düzeyinde birleştirmeyi, Antakya gibi şehirlerdeki ilerici halk kesimlerini birleştirmek bile mümkün değil. Nitekim, bir yandan TİP bir eylem başlatıyor ama sadece TİP ve ona yakın duranların eylemi olarak kalıyor, diğer tarafta Halkevleri bir şeyler yapıyor ama kendisi ile sınırlı kalıyor. Asıl hedef Antakya’dan Maraş’a, Adıyaman’a, Malatya’ya kadar sosyalist, CHP’li, AKP’li, Dem Partili, Alevi, Sünni, Kürt, Türk tüm depremzede halkın ortak devrimci mücadelesini örgütlemek iken, bu şekil bölünmüş bir mücadele ile bunu başarmak mümkün değil.
Halk özünde birleşme eğilimindedir. Halk bunu 15-16 Haziran eylemlerinden, Zonguldak grevine, Gezi eylemlerine kadar birçok eylemde defalarca kanıtladı. Sorun Türkiye solundaki yanlış eğilimler ve bu eğilimlerin halkın devrimci mücadelesini bölmesi.
Son yıllardaki gençlik eylemlerini ele alalım. Boğaziçi eylemlerinden, yurt sorununa, yemekler meselesinden, asansör sorununa kadar birçok sorun gençliği en gerici şehirlerde bile sokaklara döktü ancak sol hareketler bu kesimlerle bile bağ kurmakta yetersiz kaldı. Bunun sebebi sol örgütlerin kendi gençlik yapılanmalarını örgütlemeye çalışmaları. Tüm gençliğin ortak devrimci mücadelesini hedeflemeden, gençlik içerisindeki tüm ilerici, demokratik, sosyalist eğilimleri aşağıdan yukarıya örgütleyen demokratik kitle örgütleri olmadan bir gençlik mücadelesi yaratmak mümkün değildir. Bu durum şehirler, mahalleler, fabrikalar vb. hayatın her alanı için geçerlidir. İşte ancak o zaman ilk kez DEV-GENÇ gibi geçmişin devrimci kitle örgütleri tekrar hayata geçmiş olacaktır.
Aslında sol örgütler bu durumun uzun süredir farkında ama sorunu çözmek için buldukları yol ise halkın mücadelesini birleştirmek yerine sol örgütler arası ittifaklar peşinde koşmak oldu. Bu ise atın önüne arabayı koşmak gibi bir şeydi. Yanlış bir yöntemdi ve yanlışlığı tüm bu ittifak denemelerinin hüsranla sonuçlanması ile sayısız kez ispatlandı. Onlarca kez denenen bu ittifaklar, (Kuruçeşme toplantılarından ÖDP’nin kuruluşuna, Haziran Hareketi’nden en son seçimler öncesi gelişen sol birliklere kadar) sol içi rekabeti yoğunlaştırmaktan, sol içi düşmanlığı geliştirmekten başka bir işe yaramadı. Sol halkın birliğini sol hareketlerin birliğinde gördü ve her seferinde, bu yoldaki her çabada duvara çarptı. Sol şunu kavramalı. Sol içi birlik emekçilerin birliğinden geçer. Bunun en önemli kanıtı, tüm solu aynı eylemde bir gecede toplayan halkın Gezi direnişidir.
Devrimciler ancak halkı örgütleyerek, tüm halkın örgütlenmesini hedefleyerek devrimci örgütler oluşturabilir. Tersi mümkün değildir. Halk her zaman kendi sorunları, özellikle sınıfsal sorunları çerçevesinde örgütlenme eğilimindedir. İster bir işçi grevi, madenlere karşı bir mücadele, herhangi bir öğrenci eylemi olsun kendiliğinden de olsa halk örgütlenme eğilimindedir. Devrimciler halkın bu eğilimlerini devrimci bir tarza kavrayarak, onların kendiliğindenci yönlerini devrimcileştirerek, onları gelecekteki halk iktidarının, halk demokrasisinin, sosyalizmin nüveleri haline gelmesini sağlayacak bir anlayış ile, anti-faşist, anti-emperyalist demokratik bir halk hareketi yaratmalıdırlar. Sol sosyalist örgütlerin birliği de ancak böyle bir politik yaklaşımın sonucu sağlanabilir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.