SASA’da yönetim sendika yerine işçiye borsayı gösteriyor, SASA’nın kağıtlarını satıyor. Bunu bizzat işçiler anlatıyor. Çağrıya kulak verip borsada kağıt alan işçilerin, adeta elinin kolunun bağlandığını ise şu sözler özetliyor: Hisse alarak fabrikaya ortak oluyoruz. E artık hak istersek, grev yaparsak bizim kağıtların da değeri düşer!
Borsa…
Küçük tasarruf sahiplerinin, defalarca oyuna gelip hüsrana uğradığı bir ‘vurgun sahası’. Kazanç elde etme hayalinin kabusa dönüştüğü bir adres!
Borsada…
Her daim tuzaklar kurulu…
Manipülasyon (Yani ‘para babası’ kurtların ani alış ya da satışlarla avlama hamlesi) her daim hazır kıta.
Halk diliyle, ‘keriz silkeleme’ hiç eksik olmaz borsada. Hele de ülkemizdeki gibi derin (büyük) olmayan borsada bu çok daha kolay.
Borsanın açıldığı 1985 yılından bugüne, defalarca ‘keriz silkelendi’ nitekim!
***
Son dönem…
Yok Ukrayna’da savaş çıktı, yok seçimdi, yok kriz derinleşti…
Bulunan her bahane ile ara ara çalkanmalar yaşansa da şu soru hâlâ güncel: Büyük silkeleme ne zaman?
Soruluyor çünkü borsa şişmiş durumda!
Son iki-üç yıldır bir yandan şirketler, bir yandan insanlar koşa koşa borsaya geliyor.
Neredeyse her 10 kişiden biri borsa ‘yatırımcısı.’
Cebinde 3-5 kuruşu olan bile koştu borsaya; emeklisi, işçisi, memuru hatta öğrencisi…
Böylece borsadaki kişi sayısı 3.5 yılda 6 milyon arttı, 8 milyonu aştı!
Sadece kişiler değil küçük işletmeler de koştu borsaya…
Simitçi, kahveci, gazozcu… Şinanay da yavrum șina şinanay!(*)
Hatta…
‘Faizsiz’, ‘helal’ vurgulu ticaret yapan İslamcı şirketler de… ‘Faiz haramdır, Borsa kâr payıdır’ vaazıyla ikna olan müminler de daldı borsaya.
Müslümanı, Yahudisi, Urumu… Şinanay da şinanay hoppa şinanay!
***
Eldeki paranın durduğu yerde erimesi…
Alım gücünü kaybetmesi…
Tasarrufların daha riskli varlıklara kaymasına zemin sağladı.
Ayrıca…
Talep artıkça değeri artmaya başlayan hisse senetlerinden ‘Nasiplenebilmek’ isteyenler de koştu borsaya…
Coinlerde hayal kırıklığı yaşayan da…
Kur korumalı mevduattan çıkan da…
Borsaya akın bir sarmal oluşturdu!
Sermayesi düşük firmalar borsaya açıldıkça hisseler küçüldü. Hisse küçük talep büyük olunca da ‘değer’ler fırladı.
Hisseler tavan yaptıkça da daha çok firma borsaya açıldı; daha çok kitlenin iştahı kabardı.
Sonucunda öyle şirketler, öyle değerler kazandı ki…
Açıklanabilir karşılığı yok.
Örneğin Astor Enerji…
Cirosu, Sabancı Holdingin sadece enerji alanındaki cirosunun 10’da biri bile etmez!
Gel gör ki Astor Enerji’nin piyasa değeri, tüm Sabancı Holdinginden daha değerli hale gelebildi.
Bir başka örnek Söke Un…
Ulusoy Un’u 180 milyon liraya satın aldı. Aldıktan bir yıl sonra-bu yılın başında-halka arz etti.
Hem de 2.9 milyar TL’ye… Yani 16 kat daha yükseğine.
Şimdi halka satılandan da kat kat daha değerli gözüküyor; Söke Un’un piyasa fiyatı şu anda 7 milyar lira.
İş öyle bir noktaya vardı ki…
Borsaya açılan ‘şekerlemeci,’ dev rafinerilerden daha değerli hale geldi!
Hatta bir ilk bile yaşandı.
Bir patron, şirketinin piyasa değerinin artışından rahatsız olduğunu açık açık dile getirdi.
O kişi bünyesinde SASA’yı da barından Erdemoğlu Holdingin sahibi İbrahim Erdamoğlu idi.
Ve tam bir yıl önce şu sözleri sarf etti: SASA’nın borsada şu anda geldiği piyasa değeri beni rahatsız ediyor… Hissenin fiyatı 60 liradan 180 liraya neden yükseldi, bilmiyorum. Herkese, ‘Sasa hissesi çok yüksek, alınmaz’ diyorum.”
**
Yılbaşından bu yana her halka arz ilk haftasında her gün nerede ise yüzde 10 prim yaptı.
Ne bu uçuk değer sürdürebilirdir…
Ne de bu borsa 8 milyonu taşıyabilir bir derinliğe sahip.
Gerçeklerle yüzleşme zamanı gelmiş görünüyor: Ava gidenlerin av olma vakti!
Birkaç kuruşuyla, garanti getiri gözü ile borsada halka arzlara koşanların bir kısmı silkelenecek.
Tıpkı…
Bu aralar uyuşturucu, kara para karnavalına koşanların yaprak dökümünün yaşandığı gibi!
Ve bu silkelenme sonucunda şişen borsa, kendi normal ağırlığına dönecek!
TASA ARTIK SASA’DA…
2022…
Borsa için ‘Sasa yılı’ idi.
Sahibi İbrahim Erdemoğlu için de. O da SASA hisselerindeki korkunç artışla Forbes dergisinin dünya milyarderleri listesinde ilk sıraya yerleşmişti.
2023’e gelince…
SASA’nın piyasa değeri bir ara 20 milyar dolara fırladı. Sahibi, ‘Etmez bu kadar’ dediğinde geriledi.
Sonrasında…
Art arda gelen yeni yatırım açıklamaları… Holding hisse satışından gelen paraların SASA’ya aktarılması… Ve benzeri etkenlerle yükseldi.
Fakat ağustos ayından itibaren gerileme başladı. “Sasası olanın tasası olmaz” denilen dönemler geride kaldı.
En değerli şirketler listesinde, zirveden dördüncülüğe düşse de… Son 1 aya kadar SASA 300 milyar TL’ye yakın (11 milyar dolarlık) değeri ile borsada gözdeydi.
Son 1 ayda ise…
Şirketin değeri 233 milyar liraya geriledi; 70 milyar lira buhar oldu! Daha doğrusu birilerinin cebine aktı.
Tasa artık SASA’da…
SASA hisselerindeki artış öyle bir dalga yaratmıştı ki… Tüm dünyanın Sasa hissesi peşinde koştuğuna inanan ‘Sasaniler” olarak mizah konusu yapılan bir kitleyi var etmişti.
Ne yazık ki…
Söz konusu dalgaya SASA işçileri de katılmıştı.
Bir zamanlar 80 TL’yi hatta 180 TL’yi gören SASA hisseleri 60 TL ortalamalarda seyretmişti.
Geçen haftayı 44 TL’nin altında kapattı.
50 lira ve üzerinden fiyatla alan işçiler yüzde 20-30 arasında kayıptalar.
100 lira yatırdılarsa şimdi 70 liraları var. 30 liralarını kaptırdılar.
Soygun karabasını üzerlerinde!
SASA işçisi sadece borsada kaybetmedi. İşçiler için son halkası borsa olan kayıplar zinciri söz konusu.
Özetleyelim!
Fabrikayı satın alınca Erdemoğlu ilk iş; iş yerinde örgütlü 2 sendikayı tasfiye etti.
Taşeronlara, sendikasız işçilere (Sendikayı gereksiz hale getirinceye kadar) sendikalı işçilerin düzeyinde ücret ödemesi yaptı.
Sendikalardan kurtulduktan sonra da kaşıkla verdiğini kepçeyle geri almaya başladı. Şimdi ücretler asgari ücrete yakın.
SASA’da yönetim sendika yerine işçiye borsayı gösteriyor, SASA’nın kağıtlarını satıyor.
Bunu bizzat işçiler anlatıyor.
Çağrıya kulak verip borsada kağıt alan işçilerin, adeta elinin kolunun bağlandığını ise şu sözler özetliyor: Hisse alarak fabrikaya ortak oluyoruz. E artık hak istersek, grev yaparsak bizim kağıtların da değeri düşer!
Ne kadar hazin değil mi?..
***
Sendikayı kaybetmenin getirdiği kayıplar da var.
Mesai ücreti azalması, izin gaspı, daha çok çalışma…
Sendikalı işçilerin 47 gün üzerinden hesaplanan kıdem ücretlerinin düşmesi. Ve bunun üzerinden 30 yıl çalışan bir işçinin 300–400 bin liralık tazminattan mahrum kalması.
Hem borsada hem fabrikada, kayıp büyük yani!
***
İşçinin elini kolunu bağlayan, çalıştığı fabrikanın borsadaki hissesine yatırım, sendikacıları da bozuşturuyor.
Örneklerinden biri Erdemoğlu Holding bünyesindeki Dinarsu’da yaşandı.
Zonguldak Alaplı’daki iplik fabrikasında bir tekstil sendikası örgütlenmeye başlar. Profesyonel fabrika yöneticilerinden biri sendikacılara, ‘Siz bizim hisselere yatırım yapın, bizim hisseler coşacak’ der.
Nitekim öyle olur.
Lakin bir sorun var: Sendikacılar tüyo ile epey kazanır fakat örgütlenme biter!
Sanırsınız ki borsa patronların hayır işlediği bir yer.
Sanki patronlar, “Şirketim çok kazanıyor. Bunu arz edeyim, biraz da halk faydalansın” diye açılıyor borsaya.
Oysa sermaye birikimi yetersiz patronların… Bankalardan uzun vadeli kredi temin edemeyen şirketlerin… Ucuz ve hızlı para toplama yoludur borsa.
Ha bir de paradan para kazanmak isteyen, büyük sermayesi olanların av sahası!
***
Kumardır, bahistir!
Bir şirketin piyasa değeri bir anda 20 kat artıyor; ne üretimi ne yatırımı aynı düzeyde artmadığı halde!
Çünkü… ‘Şirketin gelecekte çok kazanacağına oynanmış’. Tam bir ‘Bul karayı al parayı’ kumarı.
‘İddaa’ oynamayan ‘hacı’, borsa oynuyor ama… “Şirket 2030’da şu kadar kazanacak” bahsi üzerinden, kâr payı aldığına inanarak.
Kaplumbağanın yarış atını geçtiğine inanılıyor; bir kırtasiye malzemesi firmasının değerinin koskoca TÜPRAŞ’ı sollamasına inanıldığına göre…
***
Borsa eşit şartlarda oturulan bir ganimet sofrası sanılır. Oysa hiç eşit değil.
Şu an bakmayın 8 milyon ‘yatırımcı’ gözüktüğüne… 200 bin yatırımcıdır belirleyici olan.
Onlar borsada işlem görebilen hisse senedi portföyünün yaklaşık yüzde 90’ına sahipler. Yatırımcının sadece yüzde 2.5’i eden bu kesim için temiz bir soygun sahası borsa!
***
Borsa…
Savaşı, krizi, afeti, salgını… Hepsini insani çerçeveden değil, ‘Hisse senedimin değeri ne olacak’ sorusu üzerinden değerlendirten bir bataklık.
Yani zenginleşme arzusunun, üç kuruş kazanmanın insanı çürüttüğü, yozlaştırdığı çamur deryası.
***
Borsa birileri batarken, diğerinin kazanabildiği bir kumar masası, kusursuz bir servet transferi bürosu!
EMEKÇİLER için bal kavanozu gibidir borsa; dışındayken içine girebilmek için arı gibi can attıkları…
İçine girdiklerinde ise…
Çıkmak için çırpındıkları, çok azının çıkabildiği, geriye kalanların boğulduğu bir bal kavanozu!
***
Emeği değersizleşen işçiyi…
Sattığı ürünü sudan ucuz hale gelen çiftçiyi…
Zanaatı para etmeyen zanaatkarı…
Elindeki üç kuruşun erimesi endişesi taşıyan esnafı…
Tatlı kazançların coştuğu bu dönemde borsa bal kozası gibi çekti. Birçok şirket ihya oldu; onların kasasına gidenler, birilerinin alın teri, birilerinin ‘kötü gün’ için sakladığı birikimi…
***
Ereğli Demir Çelik halka arz edildiği günlerde bütün bir kentin başına gelenleri psikolog hastaları üzerinden anlatmıştı…
“Rüçhan hakkımı kullanmadım. Fiyatlar artınca da kaçırdığım fırsatı düşünüp durdum, ruh sağlığım bozuldu”.
Oysa rüçhan hakkını kullananın da psikolojisi bozulmuştu: “Kullandım ve 15 bine gelince sattım. Şimdi 150 bin. Aklımı kaçıracağım.”
Satmayan yırttı mı peki? Ne gezer!
“Ben hâlâ tutuyorum. Fiyat 150 bini geçti. Stresten uyuyamıyorum”(**)
***
Bir iki ‘şanslı’ dışında ‘küçük tasarrufçuya’ düşen kayıp ve psikolojik yıpranmadır.
Oysa…
İşçinin güçlü olduğu yer, üretimden gelen gücünü kullanabildiği fabrikasıdır. Orada da tek tek güçlü değildir. Sınıf olduğunda yani birlik olduğunda güçlüdür.
Güçlendikçe de borsaya ihtiyacı yoktur, tıpkı bir zamanlardaki SASA işçisi gibi.
Şimdi elinde değerini kaybeden hisse senediyle mutsuz…
Sendikasını kaybettiği için örgütsüz…
Sınıf olduğunu unutmuş SASA işçisinin geldiği yeri, yine en iyi bir işçi anlatıyor: Eskiden bankalar kredi çekenlerden SASA işçisinin kefil olmasını isterdi. Şimdi bankalar SASA işçisine kredi vermiyor.
***
Yakın zamanda elindeki kağıtla, ‘Değerini kaybetmesin’ diye örgütlenmeyen SASA işçisi… Şimdi elindeki kağıt değersizleşirken senin değer kazanabilmen için örgütlenme vaktidir!
Seni aylardır örgütlenmeye çağıran BİRTEK-SEN’e kulak verme vakti gelmedi mi, ne dersin?
(*) Sezen Aksu’nun ‘Şinanay’ adlı şarkısının sözlerinden alıntı.
(**)1989’da finansman genel müdürü olan Zeki Döşlüoğlu’nun, Gazeteci Abdurrahman Yıldırım’a anlattığı psikoloğun tanıklıklarını aktaran Bahadır Özgür; Referans gazetesi, 25 Nisan 2009.
Kaynak: Evrensel
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.