bugün 24 kasım, nuriye’nin doğum günü, yarın da 25 kasım. tüm türkiye kadınlara yönelik erkek-devlet şiddetine karşı eylemlerle sarsılacak. bugün, nuriye’yi hatırlamanın tam zamanı. silivri soğuk değil ama kimsesiz de kalmasın
nuriye gülmen, alçakgönüllülüğü, bilgeliği, güler yüzü ve direnişiyle yakın tarihimizin kahramanlarından. aylarca, her gün, bir grup polis tarafından hırpalanacağını bile bile, kendi yazdığı döviziyle, günde iki kere tek başına ankara yüksel caddesi’ndeki insan hakları anıtı’nın önüne oturması, zamanla kalabalıklaşacak bir direnişi tek başına başlatması sadece cesaretini değil, cüretini de gösteriyor.
protokolü, bürokrasiyi bir kenara itip oturduğu o taşta son on yılın en önemli emek mücadelelerinden birini ördü. kitlesel mücadelelerin imkânsız göründüğü bir dönemde, kitlelerin desteğini, sevgisini kazanan bir direnişin önünü açtı.
khk’lerle işlerinden olanlar uzun ve zorlu bir hukuk mücadelesi verdi. daha sonra işlerine dönenler, en az o hukuk mücadelesi kadar, yüksel direnişi’ne, yüksel direnişçilerine borçlular bunu.
nuriye gülmen ve yüksel direnişçileri bir kuyrukluyıldız gibi geçti siyasi tarihimizden. nuriye 9 kasım 2016’da “işimi geri istiyorum” dedi. semih özakça, veli saçılık, acun karadağ, mehmet dersulu, nazan bozkurt, merve demirel, zaman zaman alev şahin eyleme katıldı. khk’lerin üzerinden bir yıla yakın bir zaman geçmişti, işinden edilmenin, yavaş işleyen bir ölüm cezası olduğunu gördüğümüz günlerdi. işsiz, parasız, çaresiz kalanlar arasında intihar edenler vardı. nuriye ve semih açlık grevi yaptı, onlara destek için dönüşümlü açlık grevi yapanlar oldu, ikisinin aydınlık yüzlerinin yer aldığı çıkartmalara her yerde rastlar olduk, tutuklandılar, salındılar, ohal inceleme komisyonu’nun işe iade başvurularına ret cevabı vermesi üzerine eyleme son verdiler. nuriye gülmen kararlarını açıkladıkları, basın toplantısında eylem boyunca “halkın ellerinden tuttuğunu ve kapılarını açtığını” söyledi. ama hiçbir iyilik cezasız kalmaz, nuriye gülmen, idil kültür merkezi’ne yapılan bir baskında, 11 ağustos 2020’de, türkiye’nin onu tanımasının dördüncü yılı bile dolmadan tekrar tutuklandı. iki yıl sonra, 25 mayıs 2022’de, on yıl hapis cezası aldı.
nuriye gülmen’in yargılanmasının ayrıntılarına girmeyeceğim, olağan milli hukuk süreçleri… sadece onunla aynı deliller gösterilerek tutuklananların şu an dışarıda olduğunu söyleyeyim. o artık silivri cezaevi’nde, yine adalet ve özgürlük peşinde.
geçtiğimiz günlerde ondan bir mektup aldım.
mektup, kısa bir durum değerlendirmesiyle başlıyor: “Toplumsal muhalefet gittikçe dar bir alana hapsoluyor. Seçimlerden sonra genel bir umutsuzluk, yılgınlık hakim olduğu söyleniyor. Buradan tahlil etmek çok mümkün değil ama herhalde söylendiği gibidir. Umudu yanlış yere bağlayınca, şimdi biraz umutsuzluk denizinde yüzmemiz normal. Ayaklarımız yerden kesilmişti, şimdi yere daha sağlam basma imkanı önümüzde duruyor.Polyannacılık gibi mi görünüyor, bilmiyorum ama ben böyle bakıyorum. Ah vah etmenin çok anlamı yok çünkü.”
bunun ardından kısaca dosyasının durumunu anlatmış. hücre cezası almış, o yüzden son gelişmelerden haberdar olmadığını söylüyor.
ardından yeni açılan hapishaneleri ve buralarda süren açlık grevlerini anlatıyor. yüksek güvenlikli olarak tanımlanan bu hapishanelerin f tiplerinden çok farklı olmadığını, en belirgin farkın hücrelerin içindeki kameralar olduğunu söylüyor. sürekli izlenmenin ne kadar korkunç bir şey olduğunu düşünebiliyor musunuz?
ama nuriye buraya mahsus tecridin her şeyden daha ağır olduğunu anlatıyor. bu cezaevlerinde, havalandırmaya, günde en fazla bir buçuk saat ve sırayla çıkıldığını anlatıyor. böylece hücreler arasındaki iletişim koparılmış oluyor. yani, onun anlatımıyla, “seni hücrenden alıp üstü açık başka bir alana hapsediyorlar.”
oysa başkalarıyla paylaşılan havalandırmanın, kendini yalnız hissetmemek, haberleşebilmek gibi sonuçları var. benim de kısacık cezaevi deneyimlerimde gözlemlediğim gibi, havalandırma yazın gün boyu açıktır, güneşlenmek, yürümek, çamaşır asmak, spor yapmak mümkündür. bakırköy kapalı kadın cezaevinde de, tecritte kalanlar için havalandırma günde iki kez ve birer buçuk saat olsa da, hücrelerin açıldığı havalandırma avlularına açılan pencerelerden haberleşmek, sohbet etmek mümkündür. insanı hücrede ayakta tutan bu insani ilişkilerin engellenmesi hedefleniyor belli ki.
nuriye’nin anlattığı cezaevleri üç katlı ve en alt kattaki hücreden gökyüzü çizgi halinde görülebiliyormuş ancak. “diri diri gömülmek” demiş nuriye.
sadece bu yeni tipler de değil, tüm cezaevleri mezarlara dönüşüyor. daha geçen gün, urfa cezaevi’nde madde sebebiyle hapis yatan bir mahkum öldü ve ailesi bedeninde morluklar ve kırıklar olduğunu açıkladı! her gün, tedavi hakkından yoksun bırakılanlar bazen tahliye olmadan, bazen tahliye olduktan kısa bir süre sonra hayatını kaybediyor.
insanı bir yere kapatmak zaten yeterli bir ceza ama bu ceza sebebiyle davalarından vazgeçmeyeceklere özel muamele, özel mimari layık görülüyor.
bugün 24 kasım, nuriye’nin doğum günü, yarın da 25 kasım. tüm türkiye kadınlara yönelik erkek-devlet şiddetine karşı eylemlerle sarsılacak. bugün, nuriye’yi hatırlamanın tam zamanı. silivri soğuk değil ama kimsesiz de kalmasın. kimse cezaevinde yalnız olmasın, en mütevazı biçimlerde de olsa, onlara elimizi uzatalım, kimseyi geride bırakmayalım, kimseyi unutmayalım.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.