Hayvanat bahçeleri ya da hayvan zindanları özünde hayvanların ne olduğunu değil, ne olmadığını anlatan esir kamplarıdır. Onları uçarken, koşarken, yüzerken, arkadaşları ile eğlenirken göremezsiniz. Hepsi birer cansız mankene dönüştürülmüştür
Bir soru ile başlayalım: Bir canlının bir mekana kapatılması ve onun yaşadığı büyük travma ve acıların zevkle izlenmesi nasıl bir ruh halinin göstergesidir? Ve bu durum kuşaktan kuşağa eğlenceli şekilde neden aktarılır? Cevapları yazımızın içinde arayıp bulmaya çalışacağız. Önce önemli bir noktanın altını çizelim; bir canlının acı çekmesini izleyen ve bundan zevk duyan insan, o acıyı yaratanlarla ortaklık içindedir ve suçludur! Bu suça ortak olması için illa ki hayvanat bahçesine gitmesi gerekmez, yaşananlara sessiz kalması da suça ortak olması için yeterlidir. Şimdi adım adım ilerleyip sorularımızın cevaplarını arayalım.
Genel kabul gören tanımlarla başlayalım. Bahçe “insan için önemli ve gerekli bitkilerin çevrelenmiş alan içinde yetiştirildiği yerlerdir.” Bu tanımda bizim için gerekli iki nokta var. Birincisi bu işlemin insan için yapılması, ikincisi çevresi belli, kapatılmış alan da yapılması.
Hayvanat bahçesi ise “hayvanların belirli bir alan içinde yaşaması, beslenmesi, korunması ve üremesinin sağlandığı mekanlardır.” Bu iki tanımı birleştirirsek bize ilk net veriler gelmeye başlar. İnsana hizmet için hayvanların sergilendiği, özgürlük ve diğer haklarının ellerinden alındığı mekanlara hayvanat bahçesi diyoruz.
Resmileştirilmiş ve kabul görmüş işkence mekanları olarak hayvanat bahçelerinin MÖ 1000’li yıllardan bu yana gelen bir hikayesi var. 16. yy.’da da Osmanlı saraylarında vahşi hayvanların terbiye edildikleri biliniyor. Günümüzdekilere benzer ilk hayvanat bahçeleri de 18.yy’da yani aydınlanma ile birlikte yaşamımıza girmekte. Yeri gelmişken değinelim; insanın merkeze konduğu, insana göre doğanın ve hayvanların dizayn edildişi ile aydınlanma düşünce ve pratiği arasında sıkı bağlar mevcut ve hayvanat bahçelerinin bu tarihlerde yaşamımıza girmesi tesadüf değil.
Normal şartlar altında görüşüp buluşmaları imkansız olan hayvanlarla insanın bir araya gelişi eşitsiz koşullarda gerçekleşmekte. Bir Bengay Kaplanı nı çok zor şartlar altında doğal yaşamı içinde görebilirsiniz ki bu sanırım pek mümkün değil. Ama bir Bengay Kaplanı nı tutsak edip, demir parmaklıklar ardına hapsederek görebilirsiniz ki, bu ne eşitlik ilkesine sığar ne de adaletlidir. Şu soru hayvanat bahçesine gidenler tarafından asla sorulmaz; ben Bengay Kaplanını görmeye gidiyorum, peki Bengay Kaplanı beni görmek istiyor mu? Cevabın olumsuzluğu hayvanat bahçelerinin, esir ve tutsakların para karşılığı sergilendiği yerler olduğunu belgemektedir.
Hayvanat bahçelerinin kurulduğu mekan olarak şehir merkezinde yada ona yakın bölgelerde olması kent ve hayvan ilişkisini göstermesi bakımından önemlidir. Kapitalizmin modern kentlerinin sokaklarında hayvanlara yer yoktur, onlar için iki seçenek mevcuttur. Para kazandırmayan hayvanlar barınaklara, para kazandıranlar ise bahçelere hapsedileceklerdir. Buradan hareketle eğlence ile ticaret arasında da bağlar olduğunu görmek mümkün.
Eğlencenin tanımı ile devam edelim: “Neşeli, hoş vakit geçirmek, mutlu olmak.” Eğlencenin günümüz toplumunda para harcamak ile de sıkı ilişkileri var. Alış-verişin üzerine kurulu bir eğlence anlayışı hakim. Hayvanat bahçelerini de bu kapsam da değerlendirmek ve birer AVM olarak görmek mümkün. Sergilenen hayvanları cansız bir bedene yani mankene indirgeyen, onları vitrinlerin içine hapseden hayvanat AVM’leri. Nasıl AVM’lerde ki cansız mankenlerin üzerinde etiketleri varsa, bir benzerini demir parmaklıklar önüne konan ve hayvanların künyesi durumundaki levhalar için de söylemek mümkün.
İşkence ise; bir canlıya eziyet etmek suretiyle bilinçli olarak cezalandırmak, onurunu kırmak demek. Yani hayvanat bahçelerinde olup bitenle onları izlemek işkenceye katılmak demek. Örneğin, Bengay Kaplanı esaret altındayken bizi gördüğünde eğleniyor olabilir mi? Yoksa yaşadığı acılar iki kat fazlalaşıyor mu?
Denilecek ki Bengay Kaplanını sadece sergilemek için değil neslinin devamı korumak için de orada tutuyoruz. Peki bu hayvanın neslini kim tüketti, yiyecek bulmasını kim engelledi?
Vereceğimiz cevaplar bizleri doğrudan kapitalist / emperyalist sistemin akıl almaz kötülüklerine götürecektir. Binlerce canlının gezegene veda ettiği bir ortamda “Bengay Kaplanını koruyoruz” demek laf salatasından başka bir şey değildir.
Hayvanat bahçeleri doğal ortam imajı verilen oyun sahneleridir. Örneğin neden Afrika’da yakalanan bir hayvan Amerika’nın büyük şehirlerinde sergilenir ve tersi (onaylamasak bile) gerçekleşmez? Bu kötü oyunun “sayın seyircileri” neden bunu düşünmeyi akıl etmez?
Hayvanların kapalı mekanlar içinde acıyla, üzüntüyle, ızdırapla yaşadıkları travmalar onlarda “zookoz” denilen ruhsal bir hastalığa da neden olmakta. İnsanlardaki “psikoz” benzeri acıları yaşatmakta. Tüm yaşamsal döngüleri alt üst olan hayvanlar tabuttan mekanlarda ölüm saatlerini beklemekte.
Yazı boyunca özetlemeye çalıştığımız gibi hayvanat bahçeleri ya da hayvan zindanları özünde hayvanların ne olduğunu değil, ne olmadığını anlatan esir kamplarıdır. Onları uçarken, koşarken, yüzerken, arkadaşları ile eğlenirken göremezsiniz. Daha önce de belirttiğimiz gibi hepsi birer cansız mankene dönüştürülmüştür.
Bu hayvan zindanları nihayetinde tabelası değiştirilmiş barınaklardır! Aralarındaki tek fark söylediğimiz gibi kâr olgusudur. Barınaklar kâr getirmeyen, hayvanat bahçeleri ise kâr getiren ölüm mekanlarıdır. Yaşanan bunca kötülüğü elbette yöneticilerinden ayrı düşünemeyiz ve bunu asla unutmamalıyız.
Yazımızın yolculuğu burada sona eriyor, fakat hayvan zindanlarından yükselen acı feryatlar dinmiyor, kulaklarımızda sürekli çınlıyor. Başladığımız gibi bitirelim: Hayvan zindanları, eğlence adı altında işkence yapılan tabuttan mekanlardır ve derhal kapatılmalıdır!
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.