AKP-MHP ilişkisinde şöyle bir çelişki ortaya çıkmaktadır: Anlık olarak iç politikada göreli olarak güçlü ama konjonktürel olarak aşılan bir AKP söz konusudur. Anlık politika olarak zayıf olan ama konjonktürel olarak giderek güçlenen bir MHP söz konusudur. AKP konjonktürel aşılırken, MHP konjonktürel olarak yükselmektedir. Devlet Bahçeli bu gerçeği çok iyi görmektedir
Devlet Bahçeli 21 Kasım 2023 tarihinde MHP’nin Meclis grup toplantısında, hakaretleri bir kenara bırakırsak, belki de son yılların en güzel konuşmasını yaptı. Konuşmada verilen üstü kapalı mesajlar, konuşmanın tonu, Erdoğan ve AKP’ye yaklaşımın düzeyi ve çerçevesi ile birlikte tarihsel, jeopolitik ve jeostratejik referanslar yoluyla değişik mesajlar verdi.
Bu konuşmada Devlet Bahçeli’nin üstü kapalı verdiği mesajların dışında, MHP’nin genel hareket tarzı ve amaçlarının da satır aralarında kendini hissettiren bir yanı vardı. Bu konuşma çok açık olarak Devlet Bahçeli ile MHP’nin “gizli bir plan” ile hareket ettiğini göstermiştir. Bu noktaya başka yazılarda zaman zaman değinmeye çalışmıştık.
Önemli bir politik tespit yapmak gerekirse, MHP’nin Gülen Cemaati’nin yerini doldurduğunu ve yine Gülen Cemaati gibi “gizli bir ajanda” ile hareket ettiğini belirtebiliriz. Gülen Cemaati ile kopuşmadan sonra ittifaksız kalan AKP hem Gülen Cemaati’nin devlet içinde tasfiyesinden sonra boşalan yerleri doldurmak hem de MHP’nin muhalefet cephesinde kalarak tehlikeli olmasının önüne geçmek için onunla ittifaka yöneldi. Elbette bu ittifakta MHP’yi Başkanlık rejimine geçmek için bir “koltuk değneği” gibi de kullandı.
Bu dönem aynı zamanda MHP’nin zayıf olduğu dönemdi. Ama bu dönemde Devlet Bahçeli ile MHP, AKP ile ilgili olarak bir şeyin farkına vardılar: Aslında AKP ile Erdoğan, MHP’nin uzun yıllardan beri gerçekleşmesini istediği totaliter sistemi hedefliyorlardı. Alparslan Türkeş’in Dokuz Işık’ta belirttiği devlet tipine yakın bir devlet tipini Erdoğan hedefliyordu ama bir farkla, ki Erdoğan bu totaliter devletin içeriğini İslamcı olarak dolduruyordu. Ama bir kez totaliter sistemin politik çerçevesi ortaya çıktıktan sonra içeriği daha sonra AKP’nin bir zayıf anında Türkçü olarak da doldurulabilirdi. Bunun için bu işbirliği süresince mevzilenip, devlet içine azami derecede kadro gönderip ve bunların kalıcı olmasını sağlayarak, “o gün”ün gelmesi için beklemek ve de ortaya çıkacak fırsatları ya da fırsatı iyi değerlendirerek bir gün iktidarın iplerini tamamen ele geçirmeye çalışmak en iyi strateji olarak belirlenmişti.
Totaliter sistemin ortaya çıkış sürecinde MHP’nin AKP’ye desteğinin iki önemli amacı bulunuyordu: Bunlardan ilki kısa dönemliydi. MHP içindeki politik krizi zaman kazanarak çözmek ve bu süreci sorunsuz atlatmak. İkincisi de uzun dönemli olarak, devlet içinde “darbe yapacak” bir düzeye ulaşacak bir kadro yapısı ve düzeyine ulaşmak. MHP AKP ile ittifakında hükümette yer almamış ancak devlet içinde kadrolaşmıştır ve desteğinin karşılığı da bu kadrolaşma olmuştur. Bu kadroların emniyette, yargıda, jandarma ve ordu içinde olduğu çok açık bir şekilde görülmektedir.
Burada bir başka tespit yine yapalım: Hem Erdoğan, Devlet Bahçeli’nin niyetini iyi bilmektedir hem de Bahçeli Erdoğan’ın niyetini iyi bilmektedir. Her iki taraf da bu ittifaka geçici yaklaşmış ve bu süreci karşı taraftan azami derecede yararlanarak ve de onun dengesini bozarak, kopuşma anında en güçlü pozisyonda olmak için kullanmak istemektedir. Erdoğan, Gülen Cemaati karşısında elde etmiş olduğu deneyime de güvenerek, MHP’yi de aynı şekilde kullanmak istemektedir ve tarikatlar içerisinde devşirdiği dinci kadrolar yetişinceye ve MHP’nin yerini alıncaya kadar MHP ile hareket edip ve de ihtiyaç kalmayınca tasfiye etmek istemektedir.
Ama MHP’yi tasfiye etmek Gülen Cemaati’ni tasfiyeye benzememektedir. Gülen Cemaati’nin en büyük zaafı bir kitle partisine sahip olamaması ve Erdoğan’ın seçimler aracılığıyla meşruiyet üretimine engel olamamasıydı. Devlet içindeki kadrolarını politik alanda geniş bir kitle ile korumaktan çok uzaktı ve Erdoğan onun bu zaafını çok iyi kullandı. Ama MHP öyle değildir ve politik alanda geniş bir manevra alanına sahiptir. Bu grup konuşmasında Meral Akşener ve İyi Parti’ye dokunmaması da manidardır.
Devlet Bahçeli satır aralarında Erdoğan’a seçeneksiz olmadığını dolaylı olarak belirtip, gerekirse ileride ondan önce İyi Parti ile birlikte hareket ederek onu tecrit edebileceğini dahi göstermiştir. Bir MHP-İyi Parti ittifakı CHP’yi de tarafsız hale getirerek Erdoğan ile AKP’yi meşruiyet krizine sürükleyerek yeni bir sürecin kapısını aralayabilir.
Erdoğan ile Bahçeli’nin işbirliğine yöneldiği dönemde her şey MHP aleyhineyken ilginç bir politik kırılma, MHP’nin izlediği politikayı güçlendiren ama AKP’yi zayıflatan bir durum ortaya çıkarmış ve zaman geçtikçe MHP’nin AKP için tehlikeli olmasına neden olmuştur. Bu politik kırılma ABD’de Trump’ın Başkan seçilmesi ve ABD dış siyasetinde köklü bir değişimin ortaya çıkmasıdır.
Trump, Türkiye’nin AB’ye girme politikasını bir kenara bırakarak, Türkiye’nin pan-
İslamist ve pan-Türkist olarak yani koyu faşist bir rejim olarak yoluna devam edebileceğini ama bunun karşılığında denge politikasını bırakmayı ve de Batı’nın yanında Rusya, Çin ve İran’a karşı birlikte savaşma önerisini getirmiştir. Bu politika artık giderek tek Trump’ın değil ama bütün ABD devletinin politikası olma yolundadır. İşte bu yeni durum MHP’nin konumunu tümden değiştirmektedir.
Giderek AKP-MHP ilişkisinde şöyle bir çelişki ortaya çıkmaktadır: Anlık olarak iç politikada göreli olarak güçlü ama konjonktürel olarak aşılan bir AKP söz konusudur. Anlık politika olarak zayıf olan ama konjonktürel olarak giderek güçlenen bir MHP söz konusudur. AKP konjonktürel aşılırken, MHP konjonktürel olarak yükselmektedir. Devlet Bahçeli bu gerçeği çok iyi görmektedir.
ABD’de gelecek başkanlık seçiminden sonra, ABD ile İngiltere’nin liderliğinde Batı ittifakının Erdoğan rejimini devirmek için Bahçeli ile MHP etrafında bir politik plan geliştirmesi kuvvetle muhtemeldir. İçeride MHP’nin farklı bir cephe yaratmaya yöneldiği bir durumda, Erdoğan’ın dış politikada daha da sıkıştırıldığı ve içeride sürekli bu MHP eksenli cepheye yarayan bir politikanın önünün açıldığı bir politikaya tanıklık edebiliriz. Bu politika AKP-Gülen ittifakının iktidara gelmesinin farklı bir versiyonu olacaktır ama darbe olasılığını da içinde barındıran bir politika olacaktır.
Böyle bir darbe 1913 yılında Bab-ı Ali baskınıyla darbe yapan Enver Paşa’nın iktidarı ele geçirmesine benzeyecektir. İktidarda kalmak ve pan-Türkist politikaları uygulamak, içeride muhalefetin tamamen bastırılmasına bağlı olacağı için, Batı emperyalist ittifakının yanında yer alarak İran ve Suriye ile direk, Rusya-Çin ile de dolaylı bir savaşa girişmek iktidarda kalmanın temel politik ekseni olacaktır. Kısacası bu politika ile Türkiye Ukrayna olacaktır.
İşte Devlet Bahçeli’nin kafasındaki plan budur yani ABD ile İngiltere’ye dayanarak içeride adım adım iktidara gelmektir. Onun için Erdoğan önce MHP’nin uzantılarını devlet içinde tasfiyeye yönelmiş ve bu tasfiyeden sonra MHP ile kopuşmaya geçmenin hazırlıklarını yapmaktadır. Korkusu dış dinamikler ile iç dinamiklerin birbirlerini tamamlayacak ya da destekleyecek şekilde sinerji oluşturarak kendi rejimini yıkmasıdır.
Bugün çok açık bir şekilde görülmektedir ki, MHP’nin ön-ayak olduğu “Türk Tipi Başkanlık Rejimi” aslında gelecekteki MHP iktidarı için tasarlanmış bir rejimdir. MHP bu rejime desteğini Erdoğan için verirken aslında gelecekteki kendi faşist iktidarının inşasını dolaylı olarak gerçekleştirmiştir. Devlet Bahçeli’nin bu işbirliğinde kazançlı çıkacağını sanması, onun MHP ile AKP arasındaki nitelik farkını Erdoğan’dan daha iyi anlamış olmasından kaynaklanmaktadır. MHP bir kadro hareketiyken, AKP bir lider hareketidir. Devlet Bahçeli’nin yokluğunda MHP kendisine yeni ve güçlü bir lider çıkararak yoluna devam etme kapasitesine sahipken, Erdoğan’ın yokluğunda AKP büyük oranda dağılacak ve küçük bir parti haline gelecektir. Çok yakında konjonktür hangi partinin daha dayanıklı olduğunu gösterecektir, ki MHP bu noktada AKP’ye göre daha şanslıdır.
Erdoğan’ın en büyük korkusu, MHP ile ittifak yaparken ve onun devlet içinde yayılmasına izin verirken, bu gücün ABD-İngiltere emperyalist ittifakı ile stratejik bir ittifaka yönelip bir darbe mekaniğini harekete geçirmesidir. Bundan dolayı MHP’nin devlet içindeki kadro ve uzantılarını etkisizleştiren bir politikayı dolaylı olarak devreye sokmuştur. Ama bu etkisizleştirme politikası yüzde 50 artı 1 seçim sisteminden dolayı yani MHP’ye bağımlı olunduğu için de etkili bir şekilde uygulanılamamaktadır.
Erdoğan sistemin değiştirilmesi için muhalefeti bu noktada yoklamış ve herkesten ret yanıtını almıştır, ki muhalefetin tümden bu sistemin değişimini reddetmesi gelecek tehlike ile karşılaştırıldığında yanlıştır (bu nokta başka bir makalede açılacak).
Devlet Bahçeli ve MHP devlet içinde gizliden gizliye bir darbe mekaniği kurarak bir darbenin çarklarını yavaş yavaş harekete geçirmiş durumdadır. Çarkların her dönüşü bir giyotini yavaş yavaş mekanizmanın tepesine doğru çıkarmaktadır. Bir kez giyotin tepeye ulaşınca, kurbanların başını uçurması için tek bir hareket yetecektir.
Bu tehlike karşısında yasal muhalefetin çok hızlı bir şekilde köklü bir politika değişikliğine gitmesi gerekmektedir. Aksi taktirde MHP iktidarı ile ortaya çıkacak olan felaketin boyutları asla AKP iktidarı ile karşılaştırılamayacaktır!
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.