İstanbul Trans Onur Haftası, 20 Kasım Nefret Suçu Mağduru Transları Anma Günü’nde İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubede basın açıklaması yaptı
İstanbul Trans Onur Haftası Komitesi, 20 Kasım Nefret Suçu Mağduru Transları Anma Günü’nde İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubede basın açıklaması yaptı.
Komite’nin açıklamasının tam metni şöyle:
Bugün 20 Kasım Nefret Suçu Mağduru Transları Anma Günü ve Haftası için buradayız.
Bugüne dair söyleyeceğimiz ve sizlerle paylaşacağımız çok şey var. Öncelikle aramızdan ayrılan bütün transları; katledilen, intihara sürüklenen ve transfobik şiddete maruz kalan bütün transları, içimizdeki sönmeyen mücadele arzusu ve onun oyunbozan inatçılığı ile anıyor hesap soracağımızı bildiriyoruz.
Patriyarkanın üzerimize attığı transfobiyi, korkuları, tacizleri, şiddeti ve ölümleri, cesarete dönüştüren ve tekrar onu büyük bir cesaretle patriyarkaya fırlatan translar olarak; dönmeliğimizden, zırıllığımızdan, gullümümüzden ve mücadelemizden bir adım dahi geri adım atmayacağımızı buradan haykırıyoruz.
Bizler; varoluşuna sahip çıkan, onu bunca devlet, toplum ve patriyarka şiddetinden koruyan, arzularının emekçileri olan translar ve kuirler olarak bastırılanın nasıl da sürekli ve inatla geri döndüğünü biliyoruz.
Biliyoruz Hande burada, biliyoruz Dilan burada, biliyoruz Eylül burada, biliyoruz Doski, Ecem, Utku burada. Çünkü biliyoruz varlığımızın sesi olmak istediğimiz yaşama dair olan biricik kavgamız ve inadımız burada.
Bugüne dair söylemek istediğimiz çok şey var: yaşadığımız bu coğrafyada son yıllarda devlet tarafından başta translara ve LGBTİ+’lara yönelik derinleşen patriyarkal-faşizan şiddet yaşamlarımızı elimizden alıyor ve bizleri toplum içinde yalanlarla yapay korkularla hedefleştiriyor.
Birçok arkadaşımızın evsiz, işsiz kaldığını ve aile içi şiddete maruz bırakıldıklarını biliyoruz. Bu yılın başında 14 Şubat’ta sokakta yaşamak zorunda kalan ve donarak yaşamını yitiren sevgili arkadaşımız Palmiye Deniz’i de anmadan geçemeyiz. Devlet, ısrarcı bir şekilde transları intihara sürüklerken bu umut kırma ve yalnızlaştırma metodunu kullanıyor. Sosyal ve ekonomik üretim ilişkilerinden transların dışlanmalarının sebeplerini de tabii ki biliyoruz, tıpkı yaşamın dışında niçin tutulmaya çalıştığımızı bildiğimiz gibi. Çünkü, normun dışında olanlar normu alt-üst ederler.
Göçmen trans ve lubunyaların durumlarının daha da ağır olduğunun da bilincindeyiz. Varlığı; doğduğu, büyüdüğü coğrafya için bir tehdit olarak görülen, yaşamına izin verilmediği için göçmeye zorlanan tüm transların daimi duygudaşlarıyız.
Yakın zamanda erişemediği sağlık hakkından ötürü yitirdiğimiz Azerbeycanlı sevgili trans arkadaşımız Dilan’ı da burada tekrar anıyoruz.
Tam da bu noktada patriyarka sadece transları ölümlerle yok etmeye çalışmıyor, aynı zamanda patriyarka toplum içinde transları hedefleştiriyor ve transların kendileri gibi özgürlük mücadelesi veren feminist-kadın özgürlük yapıları ve diğer sol, antikolonyal, devrimci yapılarla buluşmasına ve ortak bir mücadele hattı kurmasına, kendi aramızda ilişkilenmeler, bağlar kurmamıza aramıza bıraktığı korkularla, yarıklarla engel olmaya çalışıyor.
Bu çabanın nafile olduğuna, ötekileştirilenlerin birbirini her zaman bulduğuna ve bu korkuları boşa çıkardığına inanıyoruz. Bu yapılara gerçek anlamda ortak bir mücadele hattının patriyarkaya karşı ne denli kıymetli olduğunu, bu korkularla yüzleşmeleri gerektiklerini ve kesişimsel bir mücadelenin hayatlarımızı ne ölçüde olumlu etkileyeceğini ne denli kıymetli olduğunu hatırlatıyoruz ve bu doğrultuda translar ile beraber özgür bir yaşamı kurma çağrısında bulunuyoruz.
Bugün sadece bir damla olarak İstanbul’da değiliz, bizler okyanusun ta kendisiyiz ve her yerdeyiz.
Transfobinin kökünü kurutma mücadelemiz asla dinmeyecek. Öfkeliyiz ve yastayız ama aynı zamanda isyandayız da. Yaşamın bize dar edilen her yerinden sesimizi yükseltiyoruz:
Alışın ya da barışın bizler buradayız ve hiçbir yere gitmiyoruz.
Devletin ve patriyarkanın ortaya attığı korkularla değil gelin bizlerle ilişkilenin; arkadaş, sevgili, dost, yoldaş olun. Beraber özgür bir yaşamı kuralım.
Son olarak: katil İsrail Devletinin Filistin halklarına uyguladığı işgali ve zulmü de, TC’nin Rojava halklarına uyguladığı işgali de kabul etmediğimizi buradan duyuyoruz. Rojava’da ve Filistin’de lubunyalara ve direnişlerine bin selam yolluyoruz.
Transların bedenlerine uygulanan işgalle Rojava ve Filistin haklarına uygulanan işgalin bir olduğunu hatırlatıyoruz. Bedenlerimize, Rojava’ya, Filistin’e ve bütün arzu emekçilerine özgürlük!
Sendika.Org