Evet, Sayın Yayman, konu deprem kenti olarak anılmak değilmiş sadece. Ama depremin ardından biriken sorunları dile getirmekmiş. Birkaç saniyede yok olan bir geleceği bugün yeniden imar etmek isteyenlerin çığlığını aynı yerlerde yüksek sesle duyurmakmış! Aradan geçen bunca süre sonra bile hâlâ çalışamayan, üretemeyen insanların biriken borçları için, içinde olduğunuz ve her kararına onay verdiğiniz hükümete baskı yapmakmış!
Adı Kahramanmaraş ya da Hatay, kim için ne fark edecek bilmiyorum ama… Hatay’ın Ankara’ya gönderdiği milletvekillerinden Hüseyin Yayman, sık sık bu durumu gündeme taşıyor! Hatay’ın bu depremde daha çok yıkıldığını, çok şeyini kaybettiğini, o yüzden depremin de bu kentle anılması gerektiğini söyleyip duruyor… Kimi zaman TBMM kürsüsünde, kimi zaman sosyal medyasında, kimi zaman da vatandaşlarla bir araya geldiği anlarda!
Diyelim ki hükümet bir karar aldı ve 6 Şubat depremi Hatay Depremi diye anılmaya başlandı!
Bu durumun bizlerin hayatına katacağı fark ne olacak, merak ediyorum…
Kayıplarımızı geri getirecek mi?
Kaybettiklerimizi toparlayacak mı?
Biriken borçlarımızı ödeyebilecek mi?
Anladığım kadarıyla, Yayman’ın bu konudaki sıkıntısı, durumun manen bu şekilde anılması da… Bu yetmiyor! Hayat, o manen denenle geçmiyor! Depremin ardından madden yaşanan kayıplar, o manen deneni silindir gibi ezip geçiyor!
Bir örnek ister misiniz, sevgili Hatay Milletvekili?
Bakın, aşağıda sizle ve herkesle paylaştığım mesaj henüz gelmiş bir arkadaşıma, o da hemen ilgili yerlere iletmiş, belki yetkililer duyar ve “çözüm” bulur diye! Açıkçası, benim duymasını istediğim kişi sizsiniz, Sayın Yayman! Zira konuyu ha bire “Hatay depremi” isimlendirmesi üzerinden götüren sizin, bu başlığı artık daha farklı bir aşamaya çekme zamanınız geldi de geçiyor bile!
Nasıl mı?
Bakın, önce o mesaj gelsin, ardından o “nasıl”ı tartışalım, olmaz mı?
İşte, Hatay’dan gelen, depremin ardından yaşananları anlatan o mesaj…
Merhaba,
…ben, Antakya’dan yazıyorum!
Depremde, dükkânımız ve evimiz yıkıldı… Fakat bugün öğrendik ki, yıkılan dükkânımızın depremden bu yana birikmiş vergi borçları çıkıyor.
Yıkılmış yahu, yıkılmış!
8 aydan fazla süredir, yerinde yeller esiyor bu dükkanın! İşlemeyen, oturulmayan bir yerden hâlâ ve hâlâ vergi istemek nedir ?
Babamın kolu kesildi ve uzun süredir çalışamıyor. Çok zorluk çekiyoruz. Üstüne bir de bu vergi borcu vs saçma sapan şeyler geliyor.
Boğuluyoruz artık!
Sizden ricam, biz duyuramadık!
Belki siz sesimizi yetkililere duyurursunuz…
Evet, Sayın Yayman, konu deprem kenti olarak anılmak değilmiş sadece. Ama depremin ardından biriken sorunları dile getirmekmiş. Birkaç saniyede yok olan bir geleceği bugün yeniden imar etmek isteyenlerin çığlığını aynı yerlerde yüksek sesle duyurmakmış! Aradan geçen bunca süre sonra bile hâlâ çalışamayan, üretemeyen insanların biriken borçları için, içinde olduğunuz ve her kararına onay verdiğiniz hükümete baskı yapmakmış! Evini, işini, sağlığını kaybeden binlerin, on binlerin ruh sağlığını korumak için öncelikleri iyi belirlemekmiş! Konu, depreme isim bulmak değilmiş, ama o ismin enkazı altından çıkamamışların sorunlarını Ankara’ya taşımakmış!
Eğer bugün hala bu mesajların kalabalığı koca bir dağ gibi birikiyorsa hayatlarımızda, Sevgili Yayman, demek ki geçen o 8-9 ayda yapıklarımız yetmemiş!
O yüzden de artık o isim koyma telaşınızı bir kenara bırakın…
Biz, isim değil, çözüm istiyoruz!
Artık rahat bir nefes almak istiyoruz!
Evimizi, işimizi, umudumuzu geri istiyoruz!
Dilerim, anlatabildik…
Anlatma sırası, şimdi sizde!
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.