Umudu sosyalist hareketin “hareketine” bağlamak gerçekçi gelmeyebilir; doğrudur, durumun içindeki “muhalefetin” gerçekliğine uygun değildir. Çünkü o gerçeklik, liderliğinin hangi dünya görüşü (ideoloji+program+vizyon) ile bir arada durduğu belirsiz, tarihini, geleneğini dolayısıyla kimliğini çoktan yitirmiş bir CHP’den ve bu “cesedin” üzerine üşüşmüş, şoven milliyetçilerden, siyasal İslam’ın liberal artıklarından, tükenmiş liberallerden oluşuyor!
Mustafa Balbay, cumartesi günü, AKP Türkiye’sinde halkın umuttan, değişim olasılığından yoksun bir varoluş içinde, kime güvenebileceğini bilemeden, adeta “1984” romanındaki “prols” (proletarya) gibi yaşamaya başladığını anlatıyordu. Acı ama gerçek!
Umudun olmadığı bir durum içinde, maddi temeli olmayan bir umut inancı (“umutperestlik”), hareket olasılıklarını felç eder. Dahası iktidar/güç ilişkileri, bu umutsuz durumdan çıkmak için hareket etmesi gerekenleri manipüle ederek bu umutsuz durumu korur. Bir durumun yapısının bileşenlerinin verili dizilişi içinde, eğer umut yoksa, bunu bilmek, açıkça söylemek gerekir. Bu bilme ve söyleme, umutsuz durumun bileşenlerinin verili dizilişini bozarak umudu yeniden yeşertmek için gereken hareket biçimlerini aramaya ilişkin bir başlangıç yaratabilir. Hareket, belirlenmiş ilişkiler alanını aşarak “Özgürlük alanına girmenin, yeni olasılıklar yaratmanın, geleceği şekillendirmenin tek yoludur.” (Arendt)
Son seçimlerden önce, “durum” muhalefet açısından umutsuzdu! Buna karşılık, sürekli umudun pompalanması, Balbay’ın işaret ettiği “umutperestlik”, bir umut ışığının parlama olasılığını öldürdü ve halkın (prols) umudunu, düzeni güçlendirecek yönde manipüle etti.
Düzenin güçlenmesi, şimdi yalnızca seçimlerin “yıkıcı” sonuçları üzerinden ilerlemiyor. Muhalefet kendi içine doğru çökerken rejime yeni zaferler getirecek bir yerel seçimler ortamının hazırlanmasına alet oluyor. Rejimin, kültür savaşlarını hızlandırmasıyla, laik Cumhuriyetçi seçmenin moral bozukluğu, umutsuzluğu, hatta değersizleşme duygusu daha da derinleşiyor. Sağlıklı düşünmeyi zorlaştıran bir hızlı yoksullaşma, ekonomik güvensizlik duygusu, birbirini yalanlayan iddialar, komplo teorileri eşliğinde daha da derinleşiyor. Bugün ve daha bir süre durumun, çok ağır ve acı gerçeği budur.
Durumun içinde, umudu yeşertmek için ilk önce, bu durumun içinde umudun olmadığını saptamak, sonra da durumun yapısının bileşenleri, arasındaki “yeğinlikler skalasını” (dengeleri) bozmak gerekir. Durumun, yeğinlikler skalasının en düşük düzeyindeki bileşenleri içinde, arzulanan umuda ilişkin hareket kapasitesi en yüksek olan “şey” yeğinliğini artıracak yönde hareket etmeye başlamadan, yeğinlikler skalası bozulmaz, umut yeşermez!
Laik Cumhuriyetçi kümenin arzuladığı yönde bir umut olasılığı açısından bakınca, varoluş alanında yeğinliği en düşük bileşenin sosyalist hareket olduğu görülür. Öyleyse, sosyalist hareketin, yeğinlikler skalasını bozacak, durumun dışına çıkabilecek yönde hareket ederek kendi varoluşunun yeğinliğini yükseltmeye başlaması gerekiyor.
Sosyalist hareketin, dünyada derin tarihsel kökleri, gelenekleri, ülke içinde ihmal edilemez bir kitle desteği, siyasi deney ve entelektüel birikimi var. Öyleyse, tüm bu özelliklerine karşın varoluşunun yeğinliği neden bu kadar zayıf? Bu sorunun cevabı, sosyalist hareketin, hemen her parçasının birbirine benzer pratikler içinde yaşamasına, benzer hedeflere sahip olmasına karşın, geleneklerini, deneylerini ve kadrolarını tek bir yapı içinde toplamayı başaramamış olmasıyla yakından ilgilidir.
Muhalefetin, diğer laik Cumhuriyetçi ve özgürlükçü unsurlarıyla bir araya gelmenin olasılıkları üzerinde ancak o zaman düşünülebilir. Geçmişte, birçok yerde, “ilkelliği” aşmadan, sosyalist hareketin, dışındakilerle ittifak aramak için acele edenler, en iyi olasılıkla düş kırıklığına uğradılar, çoğu kez yok edici risklerle karşılaştılar, hatta imha edildiler.
Umudu sosyalist hareketin “hareketine” bağlamak gerçekçi gelmeyebilir; doğrudur, durumun içindeki “muhalefetin” gerçekliğine uygun değildir. Çünkü o gerçeklik, liderliğinin hangi dünya görüşü (ideoloji+program+vizyon) ile bir arada durduğu belirsiz, tarihini, geleneğini dolayısıyla kimliğini çoktan yitirmiş bir CHP’den ve bu “cesedin” üzerine üşüşmüş, şoven milliyetçilerden, siyasal İslamın liberal artıklarından, tükenmiş liberallerden oluşuyor!
“Durumun gerçekçiliğine” kapılmadan, bu “kronik ilkellik” döneminin hızla aşılması gerekiyor: Gerçekliği reddet, imkânsızı iste!
Kaynak: Cumhuriyet
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.