Bu makale kadınların ezilmesiyle kapitalizm arasındaki ilişkinin bazı yönlerini tartıştı. Bu analiz tamamlanmamış olmasına ve teori pratik için basit bir formül sağlayamazsa da bazı genel siyasal/stratejik sonuçlar çıkarmamıza yardım edeceğini düşünüyorum
Tam da kadınlar ücretli işgücü içinde artan bir şekilde önem kazanırken (ABD’de yüzde 43)[1], teorik tartışmanın merkezinde aile içindeki işlerinin olması çarpıcıdır. Kadınların ev içi emeği hakkındaki tartışmanın bir kısmı çalışma hayatlarındaki dramatik değişimden şaşırtıcı bir şekilde kopuk görünüyor. Ev içi emeğe “kadın işi” denmesi bu farkındalık eksikliğini gösteriyor. Buna rağmen, pek çok feministin güçlü bir şekilde ileri sürdüğü gibi, kadınların hayatları hâlâ aile içindeki rollerinin tahakkümü altındadır, ücretli çalışanlar olsalar bile. Ortaya çıkan soru, bunun değişip değişemeyeceği ve nereye kadar değişebileceğidir. Kadınlar işgücüne erkeklerle eşit temelde entegre edilebilirler mi? İşgücü içindeki eşitlik aile içindeki rollerine nasıl bir etkide bulunacak? Kapitalizm altında aile ortadan kalkabilir mi?
Bu soruların herhangi birine cevap vermeden önce, ailenin kapitalizm içindeki rolünün anlaşılması lazım. Örselenmiş ve değişmiş olsa da ailenin var olmaya devam etmesinin sebebinin bir şekilde kapitalizme yararlı olduğu yaygın bir şekilde varsayılıyor olsa bile. Ama bunun tam olarak nasıl olduğu ve buradan nereye varılacağı açıklığa kavuşmadı. Kapitalizmin aile ile ilişkisine dair merkezi bir yanı ev içi emeğin sermaye ile ilişkisi sorusudur. Bu makalede birincil olarak sorunun bu yanı üzerinde duracağım. Ailenin ve ev içi emeğin sermaye ile ilişkisi hakkındaki sorular kadın hareketleri ve sosyalist hareketler içindeki ciddi siyasal/stratejik anlaşmazlıkların altında yatar ve dolayısıyla da teorik ilgiden daha fazla anlamı vardır.
Bu makale, kadının ev emeğinin kapitalizm için kritik olduğu kadar toplumdaki rolü açısından da kritik olduğuna ve ailenin var olagelmesinin anahtar sebeplerinden birinin ev içi emeğin kapitalizme yarar sağladığı görüşünü paylaşır. Ancak, başkalarının da yaptığı gibi, ev içi emeğin değer ve artık değer üreterek kapitalizme yararlı olmadığını tartışıyorum ve bu kavramları ev içi emeğe uydurma gayretinin neden yanlış olduğunu ve insanların bu yanlış görüşlere nasıl yönlendirildiklerini açıklıyorum. Ev içi emek, daha ziyade, işgücünün değerini düşürerek kapitalizme yarar sağlar. Her ne kadar bu, kadınların tam zamanlı olarak evde kalmasının kapitalizme en çok yararlı oldukları anlamına gelmese de, işgücüne tamamıyla entegre edilebilme derecesini kısıtlar. Aileyi devam ettiren diğer bir faktör kadınların ücretli çalışanlar olarak süper sömürülmelerinin önemi ve bunun kapitalizme sağladığı açık yarardır[2]: Aile içinde artık değer üretmemelerine rağmen, kadınların, Marx’ın bu terimden anladığı şekilde, genel olarak erkeklerin de bir dereceye kadar bu sömürüye ortak olmalarına rağmen, birincil olarak sermaye tarafından sömürüldüklerini ileri sürüyorum. Diğer yandan, bu terimlerden Marx’ın anladığı şekilde, ne hane bir üretim tarzını oluşturur ne de kadınlar bir sınıf oluştururlar ve bu kavramları revize etmenin makul nedenleri yoktur. İlerledikçe bu konuların siyasal/stratejik sonuçlarına işaret edilecektir.
***
Geçtiğimiz yıllarda kadınların aile içindeki üretiminin sermaye için önemine ve kapitalizm içindeki pozisyonlarına değinen ilk yazarlardan birisi Margaret Benston’dır.[3] Benston’a göre, çekirdek ailede devasa bir miktarda toplumsal olarak gerekli emeğin bedavadan harcanıyor olması, geleneksel sosyal/cinsel düzenlemenin kapitalizme ne kadar yararlı olmasının birincil yollarından birisidir. Benson, bu üretimin değişimden ziyade kullanım için yapılması gerçeğini kadınların kapitalist toplumdaki düşük statüsünün maddi temeli olarak tanımlar. “Paranın değeri belirlediği bir toplumda, kadınlar para ekonomisinin dışında çalışan bir gruptur.”[4]
Bazı feministler bunun sadece görünüşte böyle olduğunu ileri sürerler. Mariarosa dalla Costa[5] ve bu görüşün[6] diğer taraftarları, ücretin olmamasının ev kadının kapitalist toplumdaki gerçek yerinin üstünü örttüğünü ileri sürerler. Aslında, derler, “… ev içi iş sadece kullanım değerleri üretmekle kalmaz, artık değerin üretilmesinde asli bir işleve sahiptir…” Çünkü ev kadınlarının emeği, günlük ve kuşak bazında, kullanımı artı değer üreten meta olan “emek-gücünün yeniden üretimine hizmet etmektedir.”[7]
Eğer Marx’ın üretken emek tanımına sadık kalırsak bu yazarların kullandıklarını iddia ettikleri pozisyon tek kelimeyle yanlıştır.[8] Üretken emek, genel anlamda, kullanım değerlerinin üretimidir. Bu anlamda ev içi emek kesinlikle üretkendir. Ancak Marx der ki, “üretken emeği sadece emek sürecinden bakarak yapan bu belirleme yöntemi, kapitalist üretim tarzına katiyen doğrudan uygulanamaz.”[9] “Üretken emek, kapitalist üretimdeki anlamıyla, … sadece kendi emek gücünün değerini yeniden… üretmekle kalmayıp… ek olarak kapitalist için artık değer üreten ücretli emektir.”[10] Sadece doğrudan sermaye ile mübadele edilen emek artık değer üretebileceği için, ev içi emek üretken emek olamaz.
Dalla Costa ve onun pozisyonunu paylaşanlar, yanlış bir şekilde, eğer artık değerin üretilmesi için emek gerekiyorsa, onun dolayısıyla artık değer ürettiğini varsayarlar.[11] Halbuki Marx, “dolaylı olarak artık değer üreten” emek düşüncesini reddeder. Marx’ın üretken olmayan diye sınıflandırdığı emeğin çoğu artık değerin üretimi için gereklidir, örneğin denetleyici emeğin çoğu. Marx’a göre, işlevleri işçiler üzerinde despotik bir kontrol uygulamak olan insanlar ordusu olmasa artık değer üretilemezdi. Bu demek değildir ki denetim artık değer üretir. O daha ziyade, “dolaşım sürecinde ihtiyaç duyulan ‘emeğin’ 9/10’u gibi, üretimin arızi harcamalarına aittir.”[12]
Marx, herhangi bir sistemde ihtiyaç duyulan, bazı emekleri de üretken olmayan diye dışlar. Örneğin, özel bir kişi tarafından istihdam edilen bir aşçının emeği üretken değildir; çünkü kişi onun emeğini “değer üreten bir unsur olarak değil, sadece kullanım değeri yüzünden” satın alır.[13] Bir kere daha söylersek, kapitalizm bağlamında emeğin üretken olması için sermaye ile değiştirilen ücretli emek olmalı ve dahası “sadece sermaye üreten ücretli emek üretici emektir.”[14] Şu ya da bu sistemde ihtiyaç duyuluyor olması, başka bir sorudur. Rosa Luxemburg bu durumu sermayenin bakış açısından iyi açıklıyor:
Proleter kadınların ve annelerin dört duvar arasına sıkışmış evdeki çilesi üretken olmayan iş addedilirken, bacaklarıyla patronuna kâr ettiren, bir kafedeki dansçı üretken bir çalışan kadındır. [Bu] kaba ve inanılmaz geliyor ama bugünkü ekonomik düzenin kabalığının ve saçmalığının doğru bir ifadesidir…[15]
Ev içi emeğin üretken olduğunu ileri sürenlerin bazıları Marx’ın üretken emekten neyi kastettiğinin farkındadırlar ama bu kavramın ev işini de kapsayacak şekilde genişletilmesine inanmaktadırlar. Bazen, Marx’ın şemasındaki ‘kadın işinin’ üretken sayılmamasının cinsiyetçiliğin bir işareti olduğu söylenir. Bazıları, Marx’ın teorik çerçevesi içinde kalmayı arzu etmelerine rağmen bu ayrımın ortadan kaldırılması gerektiğini ileri sürerler.[16]
Marx’ın kavram üzerindeki kısıtlamalarının nedenlerini düşünürsek, hiçbir şekilde cinsiyetçi olmadığı ve çerçeveyi tutarken kavramı değiştirmenin lüzumsuz bir iş olduğu açık olmalı. Apolojist diye adlandırdığı, kapitalizmde her emeğin üretken emek olduğu görüşünü, bir suçlunun üretkenliği üzerine komik bir tartışma ile gülünç duruma düşürür.[17] Kapitalizmi anlamak, spesifik bir üretim tarzı olarak kapitalizmin bakış açısından üretkenin ne olduğunu anlamayı gerektirir. Her ne kadar kapitalizmde malların bazı kullanım değerlerinin olması gerekiyorsa da üretilmelerinin nedeni bu değildir. Kapitalizmde üretimin amacı artık değeri, değerin kendi kendine genişlemesini yaratmaktır ve bunun kaynağı da emek gücüdür. Bu nedenle, Marx der ki:
Üretken emek, emek gücünün kapitalist üretim süreci içinde aldığı yerin bütün ilişkisi, biçimi ve tarzı için kullanılan sadece özlü [conscise] bir terimdir. Ama, diğer emek cinslerinden ayrımı en büyük öneme sahiptir, çünkü bu ayrım tam da bütün kapitalist sistemin ve sermayenin kendisinin dayandığı spesifik emek biçimini ifade eder.[18]
Üretken emek kavramının Marx’ın teorisinin bütünü içindeki merkezi konumundan hareketle, üzerine koyduğu kısıtlamalar keyfi değil, elzemdir. Ayrımı ortadan kaldırırken çerçevenin geri kalan kısmını tutmak olanaksızdır.[19] Bu nedenle, Marx’ın anladığı şekilde emeğe üretken olmayan emek demek, onun hakkında küçümseyici bir şey söylemek anlamına gelmez.
Ev içi emeğin üretken olmaması bir şey üretmediği anlamına gelmez. Sermaye olarak para ile doğrudan değiştirilen emek üretken emektir; gelir ile yani ücretler ve kârla doğrudan değiştirilen emek üretken olmayan emektir.[20] İkinci cinsten olanı dolaşım alanında,[21] kamu istihdamında ve birisinin hizmetini, o hizmet için, satın aldığımızda vardır.[22] Üretken ya da üretken olmayan emek, sermaye ile belirli bir ilişki içinde olmalıdır. Ev kadınlarının emeği her ikisi de değildir, çünkü ne sermaye olarak para ile ne de para olarak para ile değiştirilir.[23]
Bazı yazarlar, örneğin Secombe,[24] ev kadınlarının sermaye ile bu ilişkiye sahip olduklarını, ama bunun saklı olduğunu ileri sürerler. Görünüşe rağmen, ücretin hem ev kadınının hem de işçinin ücreti olduğunu savunuyor. Dolayısıyla kadının emeği gelir olarak para ile değiştirilmekte ve o da üretken bir işçidir. Ancak, sadece ücretli işçiler emek güçlerini para ile doğrudan değiştirirler ve bu üretken emek olmanın gerekli koşuludur. Ev kadını ve emeği bir ücretle desteklenir, ancak onlarla aynı şeyleri yapmasına rağmen, bir hizmetçi, aşçı ya da fahişe değildir. Ekonomik ve toplumsal ilişkiler (“değiştirmeler”) çok farklıdır. Evde harcanan emek söz konusu olduğunda, işçi, “… kendisine aittir ve gerekli yaşamsal işlevlerini üretim sürecinin dışında ifa eder.”[25] Dolayısıyla, ne üretkendir ne de bir şey üretmiyor değildir.
Bir başka bakış açısına göre, ev içi emek artı değer üretmese de (yukarıda verilen nedenlerden dolayı), emek-gücü metasını ürettiği için sadece kullanım değeri değil, değer de üretmektedir.[26] Bu metanın değeri, emek gücünün üretilmesi ve yeniden üretilmesine harcanan, bir kısmı yiyecek ve giyecek gibi metalarda gömülü, basit, soyut, toplumsal olarak gerekli emek miktarıdır. Ancak, çoğu durumda, bu metaların emek gücünün yeniden üretimine katkıda bulunabilmesi için ek emek harcamak gerekmektedir. Örneğin, yiyeceği pişirmek ve servis etmek gerekir. Bu emek “emek-gücünde somutlaşan geçmiş emeğin yoğunlaşmış kütlesinin bir parçası haline gelir. [Ev kadınının] yarattığı değer emek gücünün bir meta olarak satıldığında elde ettiği değerin bir parçası olarak gerçekleşir.”[27]
Emek gücünün üretimi ve yeniden üretimi için gerekli olduğu için, ev işi “sermayenin üretimi ve yeniden üretiminde bir faktör”dür.[28] Ama, buradan ev işinin bu metanın değerinin bir parçası olduğu anlamı çıkmaz. Marx’ın teorisine göre, sadece emek gücünün üretimi ve yeniden üretimi için gerekli mallarda gömülü olan emek, emek gücünün değerini meydana getirir. Bu malları yaşam araçlarına dönüştürmek için sıklıkla ihtiyaç duyulan ev emeğini değerin parçası saymamasının nedeni kapitalizmi sermayeyi bakış açısından analiz etmesidir. Kapitalizm artık değer üretmeye adanmış bir sistem ise, anahtar kategoriler bu süreçle ilişkileri içerisinde anlaşılmalıdırlar. Emek gücünün değerinde sermayeyi ilgilendiren işçilere ne kadar ücret ödeneceğidir. Bu, satın almak zorunda oldukları metalarda gömülü emeğe bağlıdır. İşçilerin yemeğinin hazırlanmasına on beş dakika mı yoksa üç saat mi harcandığı, televizyon önünde alelacele yenen bir yemek mi yoksa bir gurme yemeği mi olduğu kapitalist için önemsizdir; çünkü bu emek artık değeri etkilemez. Bu nedenle de emek gücünün parçası değildir.[29]
Diğer yazarlar, ev kadınlarının basit meta üreticileri[30] ile kıyaslanabileceğini ileri sürdüler -onlar da ne üretken ne de üretken olmayan değildirler.[31] Basit meta üreticileri, sonradan götürüp pazarda sattıkları metaları üretirler ve içlerinde gömülü emek miktarı değerlerini belirler. Basit meta üreticileri gibi ev kadınları de emek güçlerini kapitalistlere satmazlar. Ama, anoloji burada biter. Basit meta üreticilerinden farklı olarak, ev kadınları bir meta üretip sonra da onu pazarda satmazlar. Onlar ücretli çalışanların (yeniden) üretimine ve çalışma kapasitelerine katkıda bulunan kullanım değerleri üretirler. Emek gücü sadece pazarda kapitaliste satıldığı zaman bir meta olur. Ev kadınını emek gücünün üreticisi kabul etsek bile, onu pazarda satmak için ürettiğini söyleyemeyiz; ne de onun sahibi olduğunu ve basit meta üreticilerinin yaptığı gibi sonra gidip kapitaliste sattığını söyleyebiliriz. Ve sadece “üretmek” kelimesini makul olmayan bir şekilde bükerek ev işinin emek gücünü ürettiğini söyleyebiliriz. Gough ve Harrison’ın tartıştıkları gibi, bu, “işçilerin tükettiği yiyecek ve giyeceği üreten kapitalistin aslında emek gücünü ürettiğini söylemek gibidir. Bunun savunulacak bir yanı yoktur.”[32]
***
Buraya kadar aslolarak negatif bir bakışla tartıştım. Ev içi emek ile kapitalizm arasındaki ilişkiye dair açıklamaların başarısız olmasının nedeni Marksist terimleri yanlış kullanmalarıdır. Bu önemsiz bir skolastik laf çevirme değildir. Ele aldığımız şey bilim felsefecilerinin “teori-yüklü” terimler dediği şeyin paradigmatik örnekleridir. Dolayısıyla, onları teoriden çekip çıkarmak veya onları değiştirmek ama diğer yanıyla teoriyi değişmeden tutmaya çalışmak teorik tutarsızlık olmadan yapılamaz. Buna rağmen, şimdiye kadar yapılan analizlerde yapılan önemli beyanların geçerliliği vardır ve ev içi emeğin kapitalizme nasıl yararlı olduğuna dair daha doğru açıklamalara işaret ederler.
Evde yapılan iş gereklidir, kullanım değerleri üretir ve artık değerin üretimine katkıda bulunur. Buraya kadar açıklanan nedenlerden dolayı, bu artık değerin üreticisi olmakla aynı şey değildir. Ama bu faktörler ev içi emeği kapitalizme yararlı kılar. Çünkü ev içi emeğin varlığı, kapitalist için yeniden üretimin maliyetini düşürerek emek gücünün değerini düşürür. Eğer evde yapılan bütün emek pazardan satın alınmak zorunda olunsaydı, sermaye emek gücünün yeniden üretiminin sosyal maliyetinin daha yüksek bir yüzdesini ödemeye zorlanmış olacaktı. (Yeniden)üretimi için gerekli zaman değişmemiş olsa bile, emek gücünün değeri daha yüksek olacaktı. Emek gücünün değeri, emek gücünün bakımı ve yeniden üretilmesi için gerekli metalarda cisimleşmiş emek zamanından oluşur. Bu nedenle, ev içi emek emek-gücünün değerinin bir kısmını bile oluşturmamasına rağmen, onun varlığı artığın gerekli emeğe oranının yükselmesi anlamına gelir. Ev içi emek daha yüksek bir artık değer oranına yol açar, çünkü sosyal olarak gerekli olan bu emek ya parasız ya da çok ucuzdur. Kapitalistlerin elde ettiği benzer bir başka kazanç, işçilere makinaların bakım ve tamirini kendilerine ait zamanda yaptırmalarıdır. Eğer kapitalistler işçilere makinaların temizlenmesi ve bakımı için ödeme yaparlarsa üretim araçlarının yeniden üretimi daha yüksek olur ve bu yüzden artık değer oranı azalır. Ev içi emek, aynı zamanda, ücretin emek gücünün değerinin altına düştüğü zamanlarda bir destek sağlar. Ev kadınları yenisini almak yerine giyecekleri dikerler, tamir ederler, bütün yemekler evde yenir ve daha az hazır yiyecek kullanırlar vb. Ev içi emeğin ekonomik koşullara göre genişleyip daralabilmesi ve farklı biçimler alabilmesi gerçeği, dramatik toplumsal sonuçlar olmaksızın ücretin esnekliğine müsaade eder.[33]
Buradan, kadınların tam zamanlı ev emekçileri olduğu bir sistemin kapitalizm için mutlaka en kârlı olduğu anlamı çıkmaz. Tersi de öyledir, kocanın tek ücretli işçi olduğu geleneksel çekirdek aile kapitalizm için en yararlı olan değildir. Eğer kadınlar tam zamanlı ev işçileri olurlarsa ücretlerin daha yüksek olması gerekir; çünkü emek gücünün değeri bir yetişkinin değil, iki yetişkinin bakım ve yeniden üretim (bunun için gerekli malların) maliyetini içermelidir. Bu durumda ücret aile ücretidir. Eğer kadınların çoğu ve erkekler ücretli işçilerse, emeğin değeri düşer. Ücret gereksinimi sadece ailenin bir kısmını destekler. Bunun anlamı evde daha az toplumsal olarak gerekli iş yapılabileceği ve bu eksikliğin pazardan alınacak metalarla karşılanması gerektiğidir. Bu emek üzerinde yukarı doğru bir baskı uygular. Buradan, kadınların ücretli işçiler olmasının emek gücünün değeri üzerinde birbirine zıt iki baskı kurduğu görülüyor. Ama, kadınların tam zamanlı ücretli işçiler olması halinde bile ailenin ihtiyaçlarının çoğu ev içi emek tarafından karşılanır. Kadınlar tam zamanlı ücretli işçi oldukları için tam zamanlı ev işi yapamadıklarında ücret üzerindeki yukarı doğru baskı, ücretin artık bütün aileyi desteklemesi gerekmediği için aşağıya doğru baskı tarafından fazlasıyla karşılanır. Dolayısıyla, ABD’de kadınların işgücünün yüzde 43’ünü oluşturmasının kanıtladığı gibi, kapitalistler kadınların hem ücretli işçiler hem de ev işçileri oldukları zaman daha çok kâr ederler. Kapitalizmin derinleşen krizi aile ücretinin yeniden yürürlüğe konmasını zorlaştırmaktadır. Ayrıca, bugün hem kadının kurtuluşu hareketi hem de değişen demografik kalıplar nedeniyle daha çok kadın ücret karşılığı çalışmak istemektedir. Bugünün ekonomisindeki artan sayıda “kadın işi”yle de birleştiğinde kadınların işgücünün artan ve sürekli bir parçası olmaları muhtemeldir.
Bu gerçek ve çalışan kadınların ihtiyaçlarını karşılamak üzere tasarlanan fast food gibi sektörlerin büyümesi, ev içi emeğin gelecekte tamamen ortadan kaldırılıp kaldırılamayacağı sorusunu gündeme getirmekte ve şu anda evde yapılan sosyal açıdan gerekli emeğin tamamının ya da neredeyse tamamının piyasadan satın alınmasına neden olmaktadır. Bundan kapitalist sınıfın sosyal olarak gerekli mallar üreten sektörleri yararlanacaktır. Ama bu sektörler bir bütün olarak kapitalist sınıfın ne en yaygın ne de en önemli sektörleridir. Bunu anlamak için iki soruyu ayırmak gerekir. Sorulardan biri tam zamanlı ev emekçilerinin sayısının azalıp azalmayacağı ve azalma hızının ne olacağıdır. Bu, özünde, kapitalizm altında tek ücretli çekirdek ailenin ortadan kalkıp kalkamayacağı sorunudur. Diğer soru ise ev içi emek miktarının azalıp azalmayacağı ve ne kadar azalacağıdır – diğer bir deyişle, ev içi emeğin tamamen sermayeleştirilip sermayeleştirilemeyeceği ve meta biçiminde satın alınıp alınamayacağıdır. Son soruya benim cevabım ev içi emeğin ne kadar azaltılabileceğine dair önemli kısıtlar olduğudur. Ama bu gerçek aynı zamanda tam zamanlı ev içi emekçilerinin sayısının ne kadar düşürülebileceğini de kısıtlar. Kadınların hem ücretli iş yapmaları hem de ev içinde emek harcamaları işgücünün değerini düşürür. Ama eğer ev içi emeğin tamamı kaldırılırsa bu işgücünün değerini yükseltecektir. Daha önce parasız olan mallar ve hizmetlerin pazarda satın alınabilmesi için ücret çok daha yüksek olmalıdır. Bu kapitalistin yeniden üretim için harcadığı miktarı arttıracak ve dolayısıyla da artık değerin oranını düşürecektir. Dolayısıyla, ev içi emeğin kadınların da ücret karşılığı çalışmalarını mümkün kılmanın ötesinde azaltılması kapitalistlerin çıkarına uygun değildir.
Dahası, kapitalistleşmeye şiddetli engeller yaratan önemli bir alan var -çocuk bakımı.[34] Çünkü bu [çocuk bakımı] çok pahalıdır. Çocukların gündüzleri bakıldığı merkezlerdeki çalışan/çocuk oranı evdekinden çok farklı olamaz, özellikle de eğer bu merkezlerden annenin evde yaptığı bakım ve verdiği eğitimin tamamını vermesi bekleniyorsa; kaldı ki sunulan olanakların ek masrafları da vardır. Dolayısıyla çocuğa evde bakmanın maliyeti daha azdır. Kapitalizm altında ev içi emek ortadan kaldırılamayacağı için, tam zamanlı ev emekçilerinin bütünü de ortadan kaldırılamaz. Genel olarak okul öncesi çocuklar tam zamanlı olarak ev emekçileri tarafından bakılmak zorundadırlar. İşgücü içerisindeki annelerin çoğunun okula giden çocuklarının olması da bu gerçeğe işaret etmektedir.[35]
Bu argümanlar ev içi emeğin ve bazı tam zamanlı ev emekçilerinin kapitalizme nasıl hizmet ettiklerini açıklar; sonuç olarak bunların kapitalizm altında nasıl ortadan kaldırılabileceğini görmek zordur. Argümanlar ev içi emeğin çoğunun neden kadınlar tarafından yapılması gerektiğini açıklamıyor. Burada görünen açıklamanın kadınlardan çok erkeklerin yararına olduğudur. Görünen o ki, açıklama kapitalizme yararlarından çok erkeklere yararlarıyla ilgili.[36] Tabii ki ailede işi kimin yaptığı kapitalistlerin umurunda değildir ama erkeklerin umurundadır. Evde işi kimin yaptığının erkeklerin umurunda olduğu ve soyut olarak kapitalistlerin ise umurunda olmadığı doğrudur. Ancak bu noktada kadınların aile içindeki rolü ile işgücü içindeki pozisyonları arasındaki ilişkiye bakmalıyız. Bu, tam zamanlı ev içi emekçilerinin olduğu bir ailenin erkeklerin değil, kapitalistlerin yararına olduğunun diğer bir yönünü gösterecektir.
Her ne kadar kadınların işgücünün artan ve sürekli bir parçası olmaları muhtemel ise de işgücüne erkeklerle eşit olarak entegre olacakları anlamına gelmez. Şu anda ABD’de kadınlar erkeklerin kazandığının yüzde 57’sini kazanmaktadırlar. 1955’ten beri cinsiyetler arasındaki kazanç farkı aynı süre içinde kadınların işgücü işindeki yüzdesinin çarpıcı bir şekilde artmasına rağmen önemli ölçüde arttı.[37] Eşit işe karşılık bu eşit olmayan ücret durumunun sürmesine yardım eden şey ve daha da önemlisi, kadınlar için eşit olmayan iş, onların aile içindeki rolüdür. Dolayısıyla, ailenin kapitalizme nasıl yaradığının diğer (ve belki de en önemli) yönü ücretli işçiler olarak kadınların süper sömürülmesine yardımcı olmasıdır. Bunu pek çok yolla yapar: İşgücü içinde uğradıkları ayrımcılığa ideolojik meşruiyet sağlamak için ailenin kullanılması; aile nüfusun yarısının işsizliğini veya eksik istihdamını saklar; aile kadınların işgücüne eşit katılımını hem objektif hem de psikolojik yollarla kısıtlar -buna “kadın” ve “erkek” işlerine uygun kişilik yapılarının oluşturulması da dahildir.[38]
Kadın veya erkekler tarafından doldurup doldurulmadığına bakılmaksızın, kapitalizme yarayan şeyin düşük ücretli işler olduğu ileri sürülebilir. Bu şüphesiz doğru -soyut olarak- ve kadınlar tek düşük ücretli işçiler kategorisini oluşturmaz. Ama soru şu: Belirli bir grubu en kötü iş kategorilerine itekleyen nedir? Her ne kadar soyut olarak eşit olmayan işlerin ve eşit olan işler için eşit olmayan ücretin tamamen rasgelelik temelinde dağıtılması mümkün olabilse de, böyle bir eşitsizliği örtmek ve haklı göstermek zor olacaktır. Ayrımcılık bir ideoloji ve geleneksel aile gibi karmaşık bir sosyal roller sistemiyle birlikte yürütüldüğünde daha kolay. Bugün giderek daha az sayıda aile tek maaşlı “ideal” aile modeline uyuyorsa da modelin varlığı ve pek çok insanın en azından hayatlarının bir kısmında böyle bir ailede olmaları, kadınların aslında ücretli iş dünyasına “ait olmadıkları” fikrinin sürmesine yardım eder.
Dahası, ailenin özelleştirilmiş ve hiyerarşik yapısı kapitalist toplumun bireyci yapısıyla eşleşiktir. Aile hem geniş toplumu yansıtır hem de insanların ona uymasını daha kolay hale getirir.
Bir kere daha: Bu cinsiyetçiliğin kapitalizme faydalı olduğu için ortaya çıktığı anlamına gelmez. Cinsiyetçiliğin kesin kökenleri bu makalenin kapsamının dışında olan bir konudur ama elbette kapitalizmden önce gelir. Kısa bir zaman öncesine kadar bir grup olarak kadınlar üretken yaşamlarının büyük bir kısmını hamile olarak ya da küçük çocuklarla geçirdiler, “doğal”dır ki kapitalizmdeki o toplumsal rolü oynayacak olanlar erkekler değil, bir grup olarak kadınlar olacaktır.[39]
Dolayısıyla aile ve ailedeki cinsel roller kapitalizmin yararınadır, ama aynı zamanda da sermayenin kadın işgücüne olan ihtiyacı tarafından baltalanırlar. Kapitalizmdeki bu birbirine zıt eğilimlerin kısa süreli etkileri görünürdür; bunların nasıl çözüleceklerini göreceğiz.[40]
***
Buraya kadar ev içi emeğin artık değer ve değer üretmediği tartışıldı ve ev içi emekle ailenin kapitalizmle ilişkisinin başka bir açıklaması tasavvur edildi. Şimdi, insanların bu düşüncelere nasıl yönlendirildiklerini ve aynı teorik hataları yapmadan bazı içgüdülerine ve içgörülerine itibar edip etmemeyi düşünmek uygun olacaktır. İnsanların ev içi emeğin artık değer ya da değer ürettiğini ileri sürmesinin bir nedeni ev içi emeğin kapitalizm için vazgeçilmez ya da en azından hayli yararlı görünüyor olmasıdır ve artık değer veya değer ürettiği iddiası tam da bunun niye böyle olduğunu açıklama teşebbüsüdür. Ev içi emeğin kapitalizme nasıl yararlı olduğunu Marx’in temel kavramlarını revize etmeden açıklayabileceğimizi gördük. Eğer önerilen revizyonlar doğru olsaydı, ev kadınları sosyalizm için mücadelede daha merkezi bir yerde olurlardı (hatta belki sanayi işçileri kadar önemli); çünkü önceden düşünüldüğünden daha çok toplumsal öneme ve güce sahip olacaklardı. Bu belki de ev işi için ücret hareketinin teorik temelidir.
Marx’a göre, devrimci stratejiye kılavuzluk edecek teorik bir toplumsal düzen analizi elzemdir. Ancak teori ile strateji arasındaki ilişki bu kadar doğrudan değildir. Marx’ın toplumsal devrim anlayışında nüfusun ezilen her grubu toplumsal düzenin dönüşümüne katkıda bulunabilir. Ama, ev kadınlarının emeği artık değer üretseydi bile, buradan onların sosyalizm için mücadelede sanayi işçileri ile eşit öneme sahip olacakları anlamı çıkmaz. Artık değer üreticisi olmak, geleneksel olarak Marksistler tarafından sosyalist bir devrimi yaratmada önder roller oynayacak işçi sınıfı gruplarını belirlemekte kullanılan faktörlerden sadece bir tanesidir. Her ne kadar bu karakteristiklere dair tartışmasız bir liste yoksa da şunların kritik olduğunu söyleyebiliriz: Yapılan işin ekonomideki merkeziliği; işyerlerinin ölçüsü, yoğunluğu ve mahalli; sendikalaşmanın derecesi; militanlık gelenekleri; diğer baskı çeşitleriyle kesişmesi. Ev içi emek sadece sonuncu kriteri karşılar; diğerlerinin hiçbirini minimal olarak bile karşılamaz. Dolayısıyla, teorik öncüller doğru olsa bile, buradan ev işine ücret talebi etrafında ev kadınlarını örgütlemeye öncelik verilmesi stratejik sonucu çıkmaz.
Teorik kafa karışıklığının yanı sıra, ev işine ücret talebi stratejisine başka itirazlar da vardır. Emeğin cinsel bölümünü kabul ettiği için gericidir; maddi destek için devlete bakması emeğin cinsel bölümünü kuvvetlendirecek ve sermaye ve devletin insanların hayatlarındaki nüfuzunu daha da uzatacaktır. Bu stratejide kadınları ezilmişliklerinden ve ev içi emeğe hapsolmalarından çıkmaya yönlendirecek hiçbir şey yoktur. Aslında ev işi için ücret talebinin taraftarları kadınların ücretli işgücüne entegre olmaları ve ev içi emeğin toplumsallaştırılması yönündeki geleneksel sosyalist taleplere karşı çıkmaktadır. Kapitalizm altında bu değişimlerin kısıtlarına işaret etmeleri doğru olmakla beraber, kapitalizm öncesi üretim tarzlarını yüceltme eğilimindedirler.
Tartıştığımız teorik pozisyonların bir başka temeli, ev kadınlarının bir anlamda “kazıklandıkları”na dair kuvvetli ve doğru sağduyudur – Marksist terimlerle söyleyecek olursak, sömürüldükleridir. Soru şudur: Bu ne demektir ve nasıl haklı gösterilebilir? Ev içi emekçilerin durumunu ücretli işçilerinkine eşitlemek bir hatadır. Buradan sıklıkla yapılan çıkarsama ev kadınlarının Marksist anlamda sömürülmedikleridir; James ve dalla Costa ile tartışan Secombe şöyle diyor: “Ev kadını, Marksist terimlerle, sömürülmemektedir çünkü onun emeğinden artık değer çıkarılmamaktadır… Ev kadını kapitalizm altındaki çekirdek ailede yoğun bir şekilde ezilmekte ama sömürülmemektedir.”[41] Secombe haklıdır, ev kadınları ezilmektedirler ve dalla Costa ve James’in düşündüğü gibi sömürülmemektedirler. Ama buradan Marx’ın anladığı gibi sömürülmedikleri anlamı çıkmaz. Bu nedenledir ki, dalla Costa’nın pozisyonu gereksiz olduğu gibi yanlıştır da. Her ne kadar Kapital’de Marx sömürü kavramını önce sermayeye referansla açıklıyorsa da sömürünün sadece kapitalizme özgü olduğunu söylemiyor. Aslında şöyle diyor, “Örneğin kölecilik üzerine kurulu bir toplumla ücretli emek üzerine kurulu bir toplum arasındaki asli fark artığın her bir durumda üreticiden, [yani] emekçiden alınma tarzıdır.”[42] Serflerin, karşılığı ödenmeyen ve ürünlerinin üzerinde kontrol sahibi olmadıkları, fazladan emek harcamaya zorlandıkları feodalizmin tersine kapitalizmde sömürü gizlidir ve bilim ile keşfedilmesi gerekmiştir, özellikle artık değerin keşfi yoluyla. Dolayısıyla, ev kadınları, eğer karşılığı ödenmeyen ve ortaya çıkan ürünün kendi kontrolleri altında olmadığı bir fazladan emek sarf etmeye zorlanıyorlarsa, artık değer üretmemelerine rağmen sömürülmektedirler.[43] Ev içi emeğin çoğunun bu sömürü koşullarına tabi olduklarını düşünüyorum.
Marx’a göre işçilerin kendi bakımları için gerekli olan iş, işçilerin kendileri içindir ve zorlandıkları söylenemez.[44] Bakacakları kimse olmayan bekar ücretli işçiler minimum ev içi emekten biraz fazlasını harcarlar. Çünkü ev içi emeklerinin ürünlerini kendileri kontrol ederler ve tüketirler, karşılığının “ödendiği” söylenebilir.[45] Ürünlerden birinin, emek güçlerinin, kontrolünü sadece onu kapitaliste satınca kaybederler. Bu nedenledir ki, bakacakları kimse olmayan bekar işçilerin ev içi emeği sömürülmüş emek koşullarını karşılamaz.
Ancak ev içi emeğin çoğunun doğası bundan çok farklıdır. Tam zamanlı ev kadınını düşünün; harcadığı emeğin bir kısmı kendi emek gücünü yeniden üretmek için gereklidir. Ama daha fazlasını yapar. Kocasının ve gelecek nesil ücretli emekçilerin yeniden üretimi için gerekli işin çoğunu yapar. Bu artık emektir, dolayısıyla sömürünün bir koşulu buradadır. Evli, çocuklu, ücretli kadın işçiler, çeşitli nedenlerle, tam zamanlı ev kadınlarından daha az ev işi yaparlar ama kendi yeniden üretimleri için kesinlikle gerekli olandan fazlasını yaparlar. Ama bu artık emeğe zorlanmış denebilir mi? Nihayetinde ev kadınları ailelerini severler (en azından öyle varsayılır), halbuki ücretli işçiler nadiren işverenlerini severler. Ama ailesi hakkındaki duygularının önemi yoktur, çünkü ekonomik ve toplumsal gerçeklikler kişisel eğilimlerinin ne olduğuna bakmaksızın ona bu işi empoze ederler. Birisi o işi yapmalı ve ideoloji, gelenekler ve evdeki güç ilişkileri bu işin çoğunu kadının yapmasını dikte eder. Bazı ülkelerde yasa da bunu gerektirir. Dolayısıyla fazladan işi yapmaya zorlanır.[46] Emeğinin ürünlerinin bir kısmını kontrol etse de (en azından bir ücretli işçinin emeğinin ürünlerini kontrol edebildiğinden fazlasını) ekonomik olarak en önemli olan (dolaylı) ürünü kontrol edemez: Kocasının ve daha sonra da çocuklarının emek gücünü. Çünkü emeğinin bir kısmını destekleyen kocasının ücreti ödenmiş emektir. Ancak, ücret onun [ev kadınının] sadece gerekli emeğini karşılar (ek olarak ailenin geri kalanı için harcanan emeğin maliyetini, örneğin yiyecek masrafı vb.). Harcadığı fazladan emek ücret tarafından karşılanmaz.[47]
Dolayısıyla, ev emekçilerinin çoğunun durumu için gerekli olan sömürü koşulları karşılanmış olur. Ürününü kontrol etmedikleri fazladan emeği harcamaya zorlanırlar. Ne kadar sömürüldükleri değişir (aynen ücretli emekteki sömürü oranın değiştiği gibi). Her ne kadar ev kadınlarının ne kadar sömürüldüğü kesin olarak ölçülemezse de ne kadar sömürüldükleri ailelerinin olup olmadığına, ailelerinin büyüklüğüne, başkalarından ne kadar yardım aldıklarına, gelirlerine vb. bağlıdır.
Sömürülen ücretli emeğin çoğunun tersine, kapitalizmde kadınların harcadığı artık ev içi emek toplumsal olarak gerekli emektir. Marx’a göre sosyalizmde bile bir miktar artık emek olacaktır.[48] Kendilerinin bireysel yeniden üretimi için gerekli olana ek olarak, insanlar toplumsal yeniden üretim için gerekli işi de yapmak zorundadırlar. Ortaya çıkan soru şudur: Ev içi emeğin durumu sosyalizmde çok farklı mıdır? Eğer değilse, kapitalizmin bu yönüne yapılan eleştiri zayıflar. Ancak kritik fark şudur ki, sosyalist toplumda sömürünün kriterleri gerçekleşmez.[49] Emek ve ürünleri, emeklerine göre ödenen işçilerin bilinçli kontrolü altında oldukları için, işçilerin bilinçli kontrolü altında oldukları için, sömürü koşullarının bazıları yoktur. Ek olarak, hangi cinsten olursa olsun herhangi birinin harcadığı artık emeğin miktarı büyük ölçüde azalır; çünkü sadece toplumsal olarak gerekli emeğe ihtiyaç vardır. Ama, şu anda tek tek evlerde harcanan artık emek toplumsal olarak gerekli olduğu için, toplumsal olarak örgütlenmesi kaçınılmazdır. Aksi taktirde, tutumları değiştirmek çok uzun zaman alacağı için, kadınların toplumun işinin paylarına düşenden fazlasını yapmaya devam etmeleri muhtemeldir. Bu nedenle, Marksistler toplumsal olarak gerekli emeğin toplumsallaşmasını kadının kurtuluşunun asli koşulu olarak telakki etmişlerdir. Buna ulaşıldığı zaman, kadınlar erkeklerle aynı miktarda mecbur edilmedikleri artık emek harcayacaklardır. Bir süre için bazı cinsel işbölümü devam etse ve kadınlar emek gücünün yeniden üretimi alanındaki işlerde orantısız bir şekilde temsil edilseler bile sömürünün koşullarından hiçbiri olmayacak.[50]
Ev içi emekçiler kapitalizm altında sömürüldüklerinde onları kim sömürür? Cevap onları kimin işe zorladığında, kimin bu işten yararlandığında ve ürünlerini kimin kontrol ettiğindedir. Herhangi bir belirli kapitalistle bir ilişkileri olmadığı için, öyle görünüyor ki belirli bir kapitalist onları sömürmemektedir. Buna rağmen biliyoruz ki, kapitalizmde sömürenlerle sömürülenler arasındaki ilişkiyi (daha önceki sınıflı toplumların tersine) ayırt eden şey bireyler arasındaki ilişkilerin daha az önemli olduğudur. Köleci ve feodal toplumlarda çalışanlar belirli bir kişiye bağlıdırlar, halbuki kapitalizmde böyle değildir: İşçiler bir sınıfın köleleridir. Bir işçi bir kapitalistle kontrat yaptığında, Marx, onun “toplumsal koşullar tarafından [buna] itildiğini” söyler. Ev içi emekçiler de aynı şekilde toplumsal koşullar tarafından ödenmeyen artık emek harcamaya itilirler. Bu toplumsal koşullar, gördüğümüz şekilde ev içi emekten istifade eden, kapitalistler tarafından kontrol edilir. Dolayısıyla, ev içi emekçilerini artık, ödenmemiş, ürünlerini kontrol edemedikleri işi yapmaya zorlayan sermayedir (kapitalist üretim tarzı). Bu nedenle de sermaye tarafından sömürülürler.
Kocaları tarafından da sömürülürler mi? Kocalar ve genel olarak erkekler kadınların ezilmesinden bazı yararlar elde ederler, özellikle kadının çekirdek ailedeki rolünden. Her ne kadar bu yarar yüzeysel ve uzun dönemde yararlı olmaktan daha çok zararlıysa da kısa dönemde erkeklerin kadınların ezilmesinden yarar elde ettikleri doğruluğunu muhafaza eder. Ancak bana öyle görünüyor ki, erkeklerin ev kadınlarının sömürüsündeki rolü minimaldir. Kadının ev içi emeğinden yararlanırlar ama bu onları sömürenler yapmaya yetmez -tabi eğer, “çocuklar ebeveynlerini sömürürler çünkü ebeveynlerinin emeğinin hem nedeni hem de yararlanıcısıdırlar” iddiasında değilseniz. İstihdamda olmayan kadınların kocalar ve çocuklar için bunu yapmak zorunda olmalarının nedeni yapacak başka kimsenin olmamasıdır: Para kısıtlıdır ve erkekler tam zamanlı ücretli iş yapmaktadırlar. Ev işine harcanması gereken zaman miktarını ölçmek çok zordur. Ücretli iş gibi doğrudan kontrol altında değildir ve mekanizasyona, ailenin büyüklüğüne ve diğer faktörlere göre büyük ölçüde değişir. Bazı çalışmalar ev içi emek zamanının ücretli iş zamanından daha fazla olduğunu tahmin etmektedir.[51] Ama ücretli işte çalışanlar işe gidip gelmek zorunda oldukları için, ailenin diğer üyeleri de genellikle evde bazı işleri yaptıkları için, ev işi yapanın kontrolünde ve daha az yoğun olduğu için, tam zamanlı ev kadınlarının kocalarından daha az mı yoksa çok mu artık emek harcadıklarını ölçmek zordur.
Diğer yandan, ücretli işte çalışan kadınlar ev işinin çoğunu yapmaya devam ederler ve böylece kocalarından toplam olarak daha çok emek ve daha çok artık emek harcarlar. Hem daha çok çalışırlar hem de kocalarından daha çok sömürülürler. Kocalarla kadınların emekleri arasındaki bu farklar basitçe cinsel/toplumsal işbölümü ile açıklanamaz. Bunlar aile içindeki cinsiyetçilik ideolojisinin ve güç ilişkilerinin sonucudur. Ücretli kadın çalışanların ev içi artık emeğinden hem hemen yanı başındaki nedeni hem de en çok yararlananı erkeklerdir. Eğer ev işi eşit olarak paylaşılsaydı, erkekler ilk kaybedenler olacaktı. Ama uzun dönemde, kapitalistler daha çok kaybedecekti ve sonucunda erkekler kazanacaktı. Bunun nedeni, daha önce tartıştığımız, kadının aile içindeki rolü ile ücretli işteki aşırı sömürülmelerinin arasındaki ilişkidir. Kadının ücretli işindeki eşitsizliğini sürdüren aile içindeki rolüdür ve ücretli işte eşitsiz oldukları sürece aile içindeki ilişkileri eşitlemek zordur.[52]
Dolayısıyla benim çıkardığım sonuç, kadınların yapmaya zorlandığı ev işinin çoğunun kocalar ne birincil nedeni ne de birincil yararlanıcısıdırlar[53], sömürülen emeklerinin bir kısmının nedeni bir kısmının da yararlanıcısıdırlar -en azından evli olup ücretle çalışan kadınların durumunda böyledir. Bu erkeklerin aileden yararlanmalarının yollarından biri ve evli erkeklerin bekar erkekler ve evli kadınlardan daha mutlu olmalarının nedenlerinden birisidir.[54] Bütün bunlara karşın, hem ev içi emeğin hem ücretli emeğin birinci dereceden sömürücüsü sermayedir. Kadınların ezilmesinden erkeklerin elde ettiği daha önemli yararların başka yerdedir (her ne kadar karşılıklı dengelense ve kayıplar ağır gelse de) ve bu makalenin kapsamı dışındadır.
***
Burada tartışılan ve diğer noktalar temelinde, Sheila Rowbotham[55] ve John Harrison[56] ev işinin bir üretim tarzı olduğunu ileri sürüyorlar. İkisi de farklı ama aile veya hanehalkı üretim tarzı denilen üretim tarzına tabi bir üretim tarzı olduğunu iddia ediyorlar. Şüphesiz bu sorun kısmen üretim tarzı kavramından ne anladığımıza bağlıdır ama bunun bu kavramı anlamanın en sarih ve faydalı yolu olmadığı kanısındayım.
Argümanları emeğin koşulları ve ev içi emeğin toplumsal koşulları ve kapitalizmde tipik olanın, yani ücretli emeğin koşulları arasındaki farklılıklara dayanıyor.[57] Ev işinde düşük derecede toplumsallaşma, işbölümü, uzmanlaşma ve (nispeten) az mekanizasyon var. Üretim kullanım içindir, değişim için değil ve üreticiler emekleri ve üretim araçları üzerinde dolaysız kontrole sahiptirler. Kadın ve koca arasındaki ilişki, münhasıran “nakit üzerinden” değil, adetler, duygular ve evlilik kontratı tarafından uzlaştırılırlar. Bu, Gough ve Harrison’ın işaret ettiği gibi, “üretimin içinde yer aldığı herhangi bir sosyal ilişkiler setinde” bir üretim tarzının tarifidir. Böylece tipik “kapitalist” toplum gerçekte kapitalist ve ev içi olmak üzere iki üretim tarzından oluşur, ancak kapitalist olarak adlandırılır çünkü bir bütün olarak toplumsal formasyonu en çok belirleyen bu üretim tarzıdır. Oysa ev içi/hanehalkı üretim tarzı, “sermayeyle ilişkisi alışılmadık biçimde karmaşık ve simbiyotik olan, budanmış bir üretim tarzıdır.”[58]
Kapitalist üretim tarzıyla bu karmaşık ve ona tabi olma ilişkisi veriliyse, ev işini ayrı bir üretim tarzı olarak adlandırmanın kazancı nedir? Sadece bu ilişkiyi örtbas eder ve Marx’ın kavramı kullanımından sapar.[59] Sadece Harrison’ın baskın iş ilişkileri seti diye sözünü ettiği şey Marx’ın kullanımıyla bir üretim tarzıdır. Sadece bu üretim ilişkilerinin özgün gelişme yasaları vardır ve bir üst yapı yaratarak sosyal formasyonun geri kalanını belirlerler.[60] Diğer cinsten iş ilişkileri verili bir üretim tarzı içinde genellikle daha önceki tarzların kalıntıları olarak var olurlar. Aslında bir üretim tarzı, “üretim araçlarının belirleyici tipte bir sahipliğiyle bağlantılı, entegre olmuş karmaşık sosyal üretim güçleri ve ilişkileridir.”[61] Aksi taktirde, baskın üretim tarzı diğer iş ilişkileri setlerinin otonomisini ve üst yapılarını baltalarlar. Saffiotti’nin tartıştığı gibi:
Kapitalizm öncesi üretim tarzlarının hukuki-siyasal ve ideolojik durumları [instances] bir kere imha edildiğinde, bu tarzlar o halleriyle varlıklarını sürdüremezler. Geriye kalan, şimdi farklı çağrışımları olan, kapitalizm öncesi iş ilişkileridir… Yeniden tanımlanan kapitalizm öncesi iş ilişkileri böylece kapitalist toplumsal formasyonun entegral bir parçası olurlar ve böylece birikim sürecini ilertletirler.[62]
Aile böyle bir iş ilişkileri setini oluşturur -daha önceki bir ev içi üretim tarzının tarihsel işaretlerini taşır ama kapitalist üretim tarzıyla tamamen bütünleşmiştir.[63]
Az gelişmiş ülkeler kapitalist üretim tarzı ve kapitalizm öncesi iş arasındaki ilişkilerin çok ilginç karmaşık ve “diyalektik” örneklerini sunarlar. Ama ileri kapitalist ülkelerde bile, eğer Harrison’ın üretim tarzı tanımını takip edersek ikiden fazlasının olacağı notunu düşmeye değer. Serbest çalışan profesyonellerin, devlet memurlarının, küçük üreticilerin iş koşulları ve ilişkileri de ücretli emekçilerinkinden çok farklıdırlar. Eğer bu iş ilişkilerinin hepsine üretim tarzı diyecek olursak ortaya çok karışık bir resim çıkar. Dahası, kapitalizmle olan ilişkilerini gizler. Gough ve Harrison’ın işaret ettiği gibi, hanehalkını tanımlarken hangi kelimelerin kullanıldığı değil, kapitalizmle ilişkisine dair tözsel [sunstantive] sorudur, ki birincil öneme sahip olan budur. Ama onların [Gough ve Harrison] terminolojisi bu tözsel soruya cevabı gizlemektedir.
***
Bu sorunun önemli bir diğer siyasal/stratejik sonucu vardır. Eğer ev işi ayrı bir üretim tarzıysa, o halde ev kadınları bir sınıf oluştururlar. Gough ve Harrison pozisyonlarının sonucunu bu olduğunu kabul ederler, Rowbotham etmez ama bu onun pozisyonundaki sıkıntılı bir tutarsızlıktır. (Ayrıca kocaların kadınları sömürdüğü anlamına da gelir ama ne Gough ne Harrison ne de Rowbotham analizlerinin bu sonucunu kabul etmezler -en azından üzerinde durarak.) Gough ve Harrison daha da ileri giderler ve ev işinin bir üretim tarzı olduğu pozisyonunun sonucu değilse de, kadınların bir sınıf oluşturduklarını ileri sürerler. Benston, hatırlarsak, kadınları, “aileyle bağlantılı alanda basit kullanım değerleri üretmekle yükümlü grup” olarak tanımlar. Kadınların bir sınıf olduğu görüşü çoklukla radikal feministlerle bağlantılıdır; bir Marksist için kafa karıştırıcı, karışık ve tehlikeli bir pozisyondur.
Radikal feminist perspektifin siyasal/stratejik sonuçları açıktır: Düşman erkeklerdir; sosyo-ekonomik ve diğer farklılıklar cinsel farklılık kadar kökten değildirler. Bu nedenle bütün kadınlar bütün erkeklere karşı mücadele etmeli. Tabii ki bu, tartıştığımız yazarların görüşü değildir. Onların kadınların bir sınıf olduğu analizi bir sınıf sistemi olarak kapitalizm analizleri ile bütünleştirilmelidir. Fakat bu tam olarak nasıl yapılabilir? Eğer “aile üretim tarzı” kapitalizmin altında, ona bağlı ise, o zaman sosyo-ekonomik sınıflar cinsiyet sınıflarına göre daha köktendirler. Ama ikisi arasındaki ilişkinin tam olarak ne olduğu ve aslında tutarlı bir sentezin mümkün olup olmadığı belirsizdir. Hanehalkına bir üretim tarzı demek onun kapitalizmle ilişkisini örtmektir; ev kadınlarına veya kadınlara bir sınıf demek kapitalizmle ilişkilerini örtmektir. Marx’ın anladığı anlamda sınıfta ev kadınları ve kadınlar bütün sınıflarda vardır.[64]Bütün kadınlar kadınlar olarak baskı altındadırlar ama bu baskıya ne aynı şekilde ne de aynı derecede katlanırlar. İşçi sınıfı kadınları ücretli işlerinde süper sömürüldükleri gibi ev işinde de sömürülürler.[65] Cinsiyetçilikten başka yollarla da orta ve üst sınıf kadınlarından daha çok çekerler. Kürtaja, doğum kontrolüne ve çocuk bakımına daha az erişimleri olduğu için daha az yeniden üretim özgürlükleri vardır ve sıklıkla kısırlaştırma tacizine maruz kalırlar. Evde de sokaklarda da daha çok cinsel tacize maruz kalırlar. Dolayısıyla işçi sınıfı kadınlarının çıkarları kapitalizmin olduğu gibi cinsiyetçiliğin de orta ve üst sınıf kadınlarının çıkarlarından daha tutarlı bir şekilde karşısındadır.
Ev işinin bir üretim tarzı olduğu analizinin teorik kafa karışıklığı düşünülürse, bu pozisyonun siyasal/stratejik sonuçları da bulanıktır. Gough ve Harrison’ın daha kuvvetli bir versiyonunda, yani radikal feminizm ve Marksizmin bir karışımında, bütün (sosyo-ekonomik) sınıflardan kadınların bir hareketine çağrı yapılıyor gibidir ama kapitalizme karşı bir hareketle –ki büyük olasılıkla o da gerekli varsayılır- nasıl ilişkileneceği belirsizdir. Rowbotham’a göre pozisyonunun siyasal/stratejik sonucu, kapitalizme karşı birleşik bir işçi sınıfı hareketinin bir kanadı olarak bağımsız bir işçi kadın hareketinin gerekli olduğudur. Ama her ne kadar pozisyonunun bazı sonuçlarından geri adım atmışsa da onun ev işinin bir üretim tarzı olduğu analizi böyle bir gelişmenin olasılığı hakkındaki iyimserliğin temellerini zayıflatmaktadır.[66]
Bu makale kadınların ezilmesiyle kapitalizm arasındaki ilişkinin bazı yönlerini tartıştı. Bu analiz tamamlanmamış olmasına ve teori pratik için basit bir formül sağlayamazsa da bazı genel siyasal/stratejik sonuçlar çıkarmamıza yardım edeceğini düşünüyorum. Kadınların ezilmesi kapitalizmle başlamadı ve kapitalizmin sona ermesiyle bitmeyecek.[67] Ama, Marx’a göre sömürü de kapitalizmden önce vardı.[68] Bu genel tarihsel ötesi doğruların verili bir toplumda kadınların ezilmesinin ya da sömürülmesinin doğasını ve kaynağını anlamamızda pek bir kıymetleri yoktur. Bunu yapabilmek için o [verili] sistemde nasıl işlediklerini anlamalıyız. Kadınların ücretli işçiler olarak süper sömürülmesi ve ailede ve geniş toplumda sömürülmeleri ve ezilmeleri [bunların] birbirinden izole edilmeleriyle veya kapitalizmden izole edilmeleriyle anlaşılamaz. Bununla birlikte, bir sosyalist hareketin başarısı otomatik olarak kadınların ezilmesini sonlandırmayacaktır (ya da kadınlar mücadelenin eşit katılımcıları olmadan başarılı olabileceği) iyimserliğine kapılamayız. Babasının ünlü deyişinin uzantısı olarak Eleanor Marx’ın dediği gibi, “kurtuluşları kendilerinin eseri olmalı.”[69] Dolayısıyla, birleşik bir işçi sınıfı hareketinin bir kanadı olarak işçi sınıfı kadınlarının bağımsız hareketine ihtiyacımız var.[70]
Öyleyse stratejik ve taktiksel sorun, böyle bir kadın hareketini nasıl inşa edileceği ve onun kapitalizme karşı birleşik işçi sınıfı hareketi ile nasıl ilişkilendirileceğidir. Kadınların toplumsal üretime yeniden bütünleşmesine dair geleneksel sosyalist destek ve ev kadınlarından ziyade kadın işçilere yapılan stratejik vurgu hâlâ doğrudur. Bu sadece ev kadınları artık değer üretmedikleri için değildi; ücretli çalışan bütün kadınlar da üretmezler ve ev kadınları [artık değer] üretselerdi bile, yukarıda tartıştığımız gibi bu onları stratejik olarak merkezi konuma koymayacaktı. Bugün ev kadınlarının çoğu ücretli çalışanlardır ve ücretli çalışanlar olarak daha çok feminist[71] bilince ve sınıf bilincine sahiptirler. Ücretli çalışan kadınların belirli kategorilerinin diğerlerinden daha militan ve bilinçli olup olmayacakları sorusu bu makalenin kapsamı dışındadır. Hem kadınların nerede çalıştıklarına dair ayrıntılı bir analiz hem de oralardaki istihdam kalıplarının sonuçlarının bir analizini gerektirir. Kadınların çoğunun üretici olmayan işlerde, örneğin kamu sektörü ve dolaşım alanındaki işler gibi, örgütlenmemiş ve yüksek derecede rekabetçi endüstrilerde çalışmaları gerçeğinin stratejik sonuçları nelerdir? Bu soruların analizi faydalı olacaktır ama böyle soyut analizler çok fazla gözde büyütülmemeli. Çeşitli konjonktürel faktörlerin öneminin dışında, biz basitçe belirli iş kategorilerindeki çalışanlardan bahsetmiyoruz, bu işlerdeki kadınlardan bahsediyoruz. İşçiler olarak ezilmeleri ve ihtiyaçları, kadınlar olarak ezilmeleri ve ihtiyaçlarından koparılamaz. Beklentilerimiz ve stratejilerimiz ezilmelerinin her iki yönünü dikkate almalıdır.
Her ne kadar, stratejinin ayrıntılı olarak tartışılması buraya uygun düşmeyecekse de bu analiz bir çalışan kadınlar hareketi inşa etmeye iki yönden yaklaşılabileceğini önermektedir: İlla sadece “işyeri” sorunları olmayan, yeniden üretim süreçleri üzerinde kontrol gibi sorunları da içeren, kadınlar olarak ezilmelerine ilişkin konular ve hareketler yoluyla ve onları birincil olarak işçiler olarak etkileyen konular üzerinden. İlk konular çalışmayan işçi sınıfı kadınlarını ve orta sınıf kadınlarını da etkileyeceği için, bu mücadelelerin alacağı örgütsel biçimler bunu yansıtmak zorunda kalacaktır. Daha çok vakte ve avantaja sahip oldukları dikkate alınırsa orta sınıf kadınları çoğunlukla bu mücadelelerin liderliğini yapar. Ancak işçi sınıfı kadınlarıyla orta sınıf kadınlarının çıkarları arasındaki ortaklıklar kadar farklılıklar da göz önüne alındığında, böylesi hareketler içindeki sosyalistler çalışan kadınların ihtiyaçlarına öncelik vermelidirler. Aynı şekilde, işçi kadınlar erkek işçilerle her ikisini de etkileyen konularda birlikte hareket etmelidirler ama birleşik bir hareket içinde, kendilerine özgü taleplerin karşılanması için, belli bir otonomiye ihtiyaçları vardır. Bir çalışan kadınlar hareketi inşa etmek için bilhassa önemli olan konular kadın hareketinin ve işçi hareketinin ortak dava haline getirebileceği konulardır. Bir örneği, pek çok işin kadının yeniden üretim kapasitesi için tehlikeli oluşu ve bunun feminist yeniden üretim hakları gruplarını, işyeri sağlığı ve güvenliği gruplarını, sendikaları ve benzeri grupları bir araya getirebileceğidir. Eğer hem kadınların ezilmesini hem de kapitalizmi sonlandıracak bir hareket inşa edeceksek sosyalistler bu mücadeleleri yaratıcı bir şekilde birbirine bağlamanın yolunu bulmak zorundadır.
* Taslağın erken versiyonu üzerine tartıştığım ve yorumlarından yararlandığım Kathy Blee, Robert Fitch, Alan Schifman, Anwar Sheikh, Erik Olin Wright ve Marxist Perspectives’in editörlerine teşekkür ederim.
** Nancy Holmstrom, Rutger Üniversitesi, Newark Felsefe Bölümü
[Science & Society dergisinin 1981 Yaz sayısında yer alan İngilizce orijinalinden Sevil Kurdoğlu tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir.]
[1] Çalışma İstatistikleri Bürosu
[2] Ev içi emeğin, ailenin ve onunla bağlantılı cinsel/sosyal ilişkilerin varlığının kapitalizme yararlı oldukları için var olduklarını söylemiyorum. Neyse ki, olup biten her şey kapitalizm için yararlı değildir. Ve var olmalarının nedeni kapitalizm için yarayışlı olmaları olsaydı bu mucizevi bir şey olurdu. Kapitalizmden çok öncesinden beri varlar. Dolayısıyla, burada (en azından kasıtlı olarak) işlevsel bir argüman ileri sürmüyorum. Varsaydığım şey, kapitalizm bağlamında ve dikkate değer bir toplumsal mücadele hariç, bir şeyin kapitalizme yararlı olmasının nasıl işlevsel olduğunu, nasıl ve neden değiştiğini ve neden devam ettiğini açıklamasıdır. Bu noktaların anlamlı bir tartışması için bkz. Milton Fisk, “Determination and Dialectic”, and “Oppression and Materialism”. Ayrıca, ne ailenin sadece bu yollarla kapitalizme yararlı olduğunu ne de sadece kapitalist sınıfın aileden yararlandığını söylüyorum. Sermayenin ihtiyaçlarını vurgularken, işçi sınıfı mücadelesinin aileyi devam ettirmekti rolünün sıklıkla ihmal edildiği konusunda Jane Humphries ile aynı fikirdeyim. (“The Working Class Family, Women’s Liberation & Class Struggle: The Case of 19th Century British History,” Review of Radical Political Economics, Vol.9, No.3) Ama, ben bu noktayı burada geliştirilen argümanlara bir ek olarak alıyorum, onun inkarı olarak değil.
[3] “The Political Economy of Women’s Liberation,” Monthly Review, XXI, Sept. 4, 1969. Benston aslında kadınları, “ev ve aile ile bağlantılı eylemlerinde basit kullanım değerleri üretmekle sorumlu olan grup,” diye tanımlar.
[4] İbid., p.202
[5] Mariarosa dalla Costa and Selma James, The Power of Women and the Subversion of the Community (London 1972)
[6] Isabel Larguia and John Dumolin, “Toward a Science of Women’s Liberation” Political Affairs, op.cit. pp.30-31
[7] dalla Costa, op.cit., fn.12, p.52
[8] e.g. dalla Costa, op.cit., fn. 12, p.52
[9] Capital, Vol.1 (New York, 1970), p.181
[10] Theories of Surplus Value, I (Moscow, 1969), p.152
[11] Bkz., örneğin, Larguia and Dumblin, op.cit., şöyle diyorlar: “Proletarya sadece bu görünmeyen emek zamanı [saatleri] ile ekonomideki artık değeri üretebilir. Dolayısıyla, kadınların evdeki emeğinin ücretli emek gücü yoluyla artık değerin yaratılmasına transfer edildiği söylenebilir.”
[12] Theories of Surplus Value, III, s.505; Cf. Theories of Surplus Value, II, pp.355-56.
[13] TSV, I, p.165
[14] Ibid., p.165
[15] “Women’s Suffrage and the Class Struggle,” quoted in “Marxist Women Versus Bourgeois Feminism,” by Hal Draper and Ann Lipow, Socialist Register, 1976.
[16] Örneğin, Ian Gough ve John Harrison, “Unproductive Labor and Housework Again,” Bulletin of the Conference of Socialist Economists, Vol.IV, I, Feb. 1975; or John Harrison, “Productive and Unproductive Labor in Marx’s Political Economy,” Ibid., Autumn 1973. Michael Kidron, Harrison’ın kapitalizmde harcanan bütün emek üretken emektir tanımı için, “sistemin en kemik savunucuları bile ayık olduklarında böyle bir şey söylemezler” diyor. Capitalism and Theory (London, 1974)
[17] TSV, I, pp. 387-8
[18] TSV, I, p.396
[19] Ev içi emeğin “gerçekten gerekli” olduğu için üretken olduğuna dair bazı argümanların arkasında, Baran’ın revize edilmiş “üretken emek” kavramına benzer bir nosyon olabilir: eğer sosyalist toplumda gerekli olmayacaksa üretken değildir. Bu Marx’ınkinden farklı bir nosyondur. Gerekli olmayacak olması kapitalizmde gerekli olmadığı anlamına gelmez. Paul Baran, The Political Economy of Growth (New York, 1975).
[20] TSV, I, 157.
[21] Capital, III, Ch. 16,17.
[22] TSV, I, p.403.
[23] Joan Smith, “Women and the Family,” International Socialism, No. 100, and Terry Fee, “Domestic Labor: An Analysis of housework and Its Relation to the Production Process,” The Review of Radical Economics, Vol. 8, No.1, ev kadınlarının ne üretken ne de üretken olmayan emekçiler olduğunu ileri sürüyorlar.
[24] Wally Secombe, “The Housewife and Her labor Under Capitalism,” New Left Review, 83, Jan 1973.
[25] Capital, I, p.571. Marx bu emeğe “üretken tüketim”e karşılık olarak “bireysel tüketim” diye adlandırıyor.
[26] Örneğin, Wally Secombe, op. cit.; Gough ve Harrison da öyle, op. cit.
[27] Secombe, op. cit., p.9
[28] Capital, II, p. 381
[29] Jean Gardiner, “Women’s Domestic Labor,”da ve Margaret Coulson, Branka Magas and Hilary Wainwright New Left Review’deki, “The Housewife and her Labour Under Capitalism -A Critique” adlı makalede aynı sonuç için farklı argümanlar sunuyorlar.
[30] Ira Gerstein, “Domestic Work and Capitalism” Radical America, 7, 4 ve 5’te bu pozisyonu alıyor; Helen Saffiotti, “Women, Mode of Production and Social Formations,”da ve Coulson, Magas and Wainwright (op. cit.) bu analojiye karşı iyi tartışma sürdürüyorlar.
[31] “Onlar [basit meta üreticileri] meta satıcıları olarak karşıma çıkıyorlar, emek satıcıları olarak değil, dolayısıyla bu ilişkinin üretken ve üretken olmayan emek arasındaki ayrımla bir ilgisi yoktur.”
[32] Op. cit., p.39
[33] Bkz. Batya Weinbaum ve Amy Bridges, “The Other Side of the Paycheck: Monopoly Capitalism and the Structure of Consumption,” Capitalist Patriarchy and the Case for Socialist Feminism içinde, ed. Zillah Eisenstein (New York 1979) ve Ruth Milkman, “Women’s Work and the Economic Crisis:Some Lessons from the Great Depression,” Review of Radical Political Economics, 8, No.1 (Spring 1976)
[34] Sosyalizm altında toplumsallaştırma ayrı bir sorundur.
[35] Çalışma İstatistikleri Bürosu. Bazı yazarlar (Susan Himmelweit and Simon Mahun, “Domestic Labor and Capitalism”, Cambridge Journal of Economics, 1977, No.1) toplumsallaştırılamayacak ve kapitalizm altında sermayeleştirilemeyecek bir diğer ev içi emek alanı çocukların gerçek fiziksel yeniden üretimidir, çünkü bu kapitalizmin tanımlayıcı karakteristiği olan özgür emekçiler sınıfı ile uygunluk halinde değildir. Fiziksel olarak yeniden üretimin bir çeşit ev içi emek olarak telakki edilebileceğine inanmıyorum; insanlar pek çok şeyler yaparlar, kapitalizm için gerekli olan yemek yemek ve uyumak gibi, ama bunlar bir emek çeşidi değildirler. Ama, kapitalizm bir özgür emekçiler sınıfına gereksinimi vardır ve aile kapitalizmde türün yeniden üretiminin örgütlendiği yerdir. Bu noktanın nasıl geliştirildiği için, Bkz. Joan Smith, “Women and the Family”, International Socialism, No.100.
[36] Bu noktayı Sandra Bartky bana ısrarla hatırlattı.
[37] New York Times, November 29, 1976.
[38] Kadınların rolünün ailedeki erkek/kadın kişilik yapıları açısından önemine dair, fazlasıyla psikoanalitik olmakla birlikte kıymetli perspektifler için bkz. Nancy Chodorow, Mothering (Berkeley, 1979) ve Dorothy Dinnerstein, The Mermaid and the Minotaur (New York, 1976). Bu sorunu ben de “Do Women Have a Distinct Nature?” adlı makalemde tartıştım.
[39] Benzer bir argüman için bkz. Helen Saffotti, Women in Class Society (New York, 1978).
[40] Eli Zeletsky, haklı olarak popülerlik kazanan Capitalism, The Family and Personal Life (New York, 1976) adlı kitabında ailenin kapitalist üretim tarzına entegrasyonunu doğru bir şekilde vurgular. Söylediklerinden bazıları benim burada yaptığım analize benzer. Ancak, benim ilgilendiğim teorik konular hakkında nerede durduğunu açıklığa kavuşturacak detay vermemekte. Kapitalizm ve aile hakkında ilginç bir tartışma için, bkz. Joan Smith “Women and Family”, op. cit., Irene Bruegel, “What Keeps the Family Going?” International Socialism series 2, No.1; Joan Smith, “Women’s Oppression and Men’s Alienation”, International Socialism, series 2, No.3.
[41] Op. cit., p.11.
[42] Capital, I, p.217.
[43] Cf. Marx’ın sömürü kavramının bu yorumunun ayrıntılı bir değerlendirmesi için bkz. Nancy Holstrom, “Exploitation”, Canadian Journal of Philosophy, June 1977.
[44] “Gerekli olanların” nasıl belirlendiğinin bu tartışma ile ilgisi yoktur.
[45] Bkz. Holstrom, op. cit., bu nokta hakkındaki bir tartışma için.
[46] İstisnalar bu iddiayı, bazı insanların çalışmak yerine sosyal yardım almayı veya hırsızlık yapmayı “seçmeleri” toplumsal koşulların insanları emek güçlerini satmaya zorladığı iddiasını çürüttüğü argümanı kadar çürütmektedir.
[47] Genel olarak, ücretlerinin bir kısmı bundan fazlasını kapsayan kadınlar ev içinde emek harcamaktan kaçınacak kadar varlıklıdırlar.
[48] Capital, III, p. 820; Critique of the Gotha Program.
[49] “Sosyalist toplum”dan işçi sınıfının kontrolü altındaki, üretimin değer yasası tarafından belirlenmeyip, işçi sınıfının bilinçli kolektif kontrolü altında olduğu bir toplumu kastediyorum. Bu koşulları karşılamayan sosyalist denilen toplumlar, genel olarak sömürü koşullarının olduğu yerlerdir, her ne kadar artık emeğe el koyma tarzı kapitalist toplumlarınkinden farklı olsa da.
[50] Nasıl örgütlendiği sorunu bir yana, kapitalizm ve sosyalizm altında emeğin yeniden üretimi için gerekli olan emeğin karşılaştırması ilginçtir.
[51] “İsveç’te hesaplandığına göre, kadınlar bir yılda ev işleri için 2340 milyon saat harcarken sanayide 1290 milyon saat harcamaktadırlar. Chase Manhattan Bank’ın hesabına göre bir kadının toplam çalışma haftası ortalaması 99,6 saattir.” Juliet Mitchell, Woman’s Estate (New York, 1971.) p.102
[52] İsveç’te aile içinde cinsler arasındaki ilişkileri eşitlemek için pek çok teşebbüste bulunulmuştur ancak ilerleme oldukça yavaştır. İşlerin kadın ve erkek işleri olarak ayrıştırılmış olmasının devam etmesi ve hatta son yıllarda daha da kötüleşmiş olmasının bunda bir rolü olduğu görünmektedir. (Amy Swerdlow’un araştırmasına göre, ed., Household and Kin: Families in Flux [New York, 1971])
[53] Kapitalistlerin kadınların ev içi emeğinin birincil sebebi ve yararlanıcıları olduğu argümanı onların ailedeki rolleri ve ücretli işte süper süper sömürülmelerine dayanır; bu elbette kapitalistlerin yararınadır. Erkeklerin de kadın ücretli çalışanların süper sömürülerinden yararlandıkları itirazı yükseltilebilir. Uzun dönemde bu argüman devam ettirilemez çünkü süper sömürülme, erkeklerin çoğunluğunun çıkarına olmayan kapitalizmin sürdürülmesine yardımcı olur. Kısa dönemli soru ise, bu makalede doğru bir şekilde ele almak için çok karmaşıktır. Benzer sorular beyaz işçilerin ırkçılıktan, emperyalist ülkelerdeki işçilerin emperyalizmden yararlanıp yararlanmadıklarıdır. Ancak erkeklerin ve kadınların durumu her ikisinden de farklıdır; çünkü erkek ve kadın işçiler birlikte yaşamak eğilimindedirler, beyaz ve siyah işçiler ise değildir. Kadın işçilerin düşük ücretinden sadece kendileri değil, bütün aile eziyet çeker. Kısa dönem için olsa bile, erkek işçilerin kadın işçilerin süper sömürülmesinden yararlandıklarının kanıtlamak zordur, her ne kadar, maalesef, erkek işçiler bu gerçeği her zaman görmediler. Kısa dönem için yararlansalar bile, kapitalizmin onları rekabetçi bir pozisyona koyması yüzündendir; bu nedenle kapitalizm daha kökten bir sebep ve yararlanıcıdır.
[54] Jesse Bernard’ın yazdığı “The Paradox of the Happy Marriage”, Vivian Gornick ve Barbara Moran’ın, Woman in Sexist Society kitabı içinde (New York, 1971); and Joseph Veroff ve Sheila Field, Marriage and Work in America (New York, 1970).
[55] Woman’s Consciousness, Man’s World (Baltimore, 1973).
[56] “Political Economy of House Work,” Conference of Socialist Economists Bulletin, Winter 1973.
[57] Onların pozisyonları ayrıca ev işinin üretken enek olduğu şnancına dayanır, her ne kadar artık değer ürettiğini savunmasalar da. Buna değindiğim için ve her halükarda ailenin bir üretim tarzı olup olmadığıyla alakalı olmadığı için, bu noktayı geçiyorum.
[58] Harrison, op. cit.,p.39
[59] Kathy Enis, International Socialism, No. 68’deki Rowbotham değerlendirmesinde bu noktayı belirtir.
[60] Bununla tek nedenlilik kastedilmemektedir.
[61] Ernesto Laclau, “Feudalism and capitalism in Latin America”, New Left Review, No.67, May 1971.
[62] Op. cit. p.61
[63] Aile içindeki ilişkilerine “yeniden tanımlanmış kapitalizm öncesi iş ilişkisi” denilip denilmeyeceği ya da basitçe, daha önceki bir üretim tarzının izlerini taşıyan kapitalist olmayan iş ilişkileri denilip denilmeyeceği bana önemsiz bir soru olarak gözükmektedir.
[64] Bazı Marxistler işçi sınıfını işgücüne eşitleyerek, veya, daha da kötüsü, işgücünün belli bir bölümüne, genellikle üretken işçilere eşitleyerek gereksiz yere kafa karıştırdılar. Bu kullanımlardan tam zamanlı ev kadınlarının işçi sınıfı olamayacağı, insanlar büyüyüp bir işe girdiklerinde veya işlerini kaybettiklerinde veya emekli olduklarında veya kamuya ait bir işten özel sektörde bir işe geçtiklerinde sınıf değiştirdikleri muhtemel sonucu çıkar. Marx’ın kullanımından sapmanın yanında, bu gereksiz bir şekilde karmaşık ve mantıksızdır. İşgücünün (o sektöründe) olmayan, normalde işçi sınıfı olarak telakki edilen insanları için uygun bir sınıf pozisyonu tanımı yoktur. Benim (ve Marx’ın) kullanımına göre, bir ev kadnı işe girdiğinde (genellikle) işçi sınıfının parçası olmaz veya hiç te sınıfını değiştirmez; sadece basitçe işgücüne katılır.
[65] Marxist ücretler ve kadın ücretlerinin erkek ücretlerine rasyosu teorisinin sonucu olarak, işçi kadınların sürer sömürülmesi iddiası emek güçlerinin daha az ödendikleri anlamına gelir.
[66] Bu sorun Elizabeth Rapaport tarafından Telos’un 1974 Sonbahar, 21. sayısındaki Rowbotham’ın kitabının eleştirisinde ele alınmıştır.
[67] Sosyalist ülkeler denilen ülkelerde kadınların kadınlar olarak ezilmedikleri iddiasını inanılır bulacaklardır.
[68] Capital, I, p. 217
[69] “Kadın Sorunu”, Edward ve Eleanor Marx Aveling, Marxism Today’de 1974 yılında yeniden yayımlanmıştır.
[70] Bu, aynı zamanda, Rowbotham’ın stratejik olarak vardığı sonuçtur, ama ben analizimin onun için daha tutarlı bir sunduğunu düşünüyorum. Birleşik işçi sınıfı hareketine ve kadınlar gibi özellikle ezilenlerin bağımsız, ve onlara karşı konumlanmamış, örgütlerine ek olarak devr,mc, bir örgüt gereklidir, ama bu soru bu makalenin kapsamının dışındadır.
[71] Cif. Myra Marx Ferree, Social Problems, 1976.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.