Yeniden inşa sürecinde, kitleler içerisinde gelişecek olan proleter kültür, kadrosunu ve mücadele anlayışını güncel olarak yeniden yaratacaktır. Belki de Gorki Topluluğu’nda olduğu gibi bu deneyimin içerisinde yer alanlar devrimci kadrolar haline gelecek, devrime giden yolu açacaklardır. Bizim yaşam yolumuz da böylece gerçekleşmiş olacaktır
Sovyet Devrimi’nin ardından 1920’li yıllarda Eğitim Bakanlığı genç bir öğretmen olan Anton Semyonoviç Makarenko’ya kimsesiz çocuklarla, çocuk suçlular için bir topluluk kurma görevini verdi. Anton Semyonoviç Makarenko, bu görevi üstlendiğinde “yaşamının yapıtını” oluşturmaya adım atmıştı. Devrimin ilk yıllarında SSCB’de oluşacak bu deneyim tarihsel bir nitelik kazanacaktı. Yaşam Yolu adıyla dilimize çevrilen ve bu süreci anlattığı kitabı güncel arayışlarımızda bizlere yol gösterici olduğu için de daha çok kişi tarafından okunmasını öneriyoruz.
1921’de Gorki Topluluğu adını alan çalışma, toplulukta yer alan çocukların, kolektif olarak yaşamı örgütleyebileceklerini göstermiş oldu. Bünyesine aldığı son derece çetin koşullarda hayatta kalabilme mücadelesi içerisinde bireyci denebilecek özellikler geliştirmiş çocuklar, kolektif karar alabilme, adım atabilme ve kolektif sorumluluk almayı bu topluluk deneyimi içerisinde edinip, süreci birlikte yönetmeyi de öğreniyordu. “Suçlu” çocukların, sokak çocuklarının bir arada geliştirdiği bu deneyim ilerledikçe bir yaşam yolu üretmişti. Sosyalizm Gorki topluluğu içerisinde deneyimlerden süzülerek vücut bulmuştu.
Maksim Gorki daha sonra bu yapıt hakkında okurken coşkusunu, “On iki yıldır emek verdiniz ve bu emeklerin sonuçları paha biçilemez. Devrim niteliğinde ve şaşırtıcı derecede başarılı olan pedagojik deneyinizin, bence dünya çapında bir önemi var” sözleriyle ifade etmiştir.
Makarenko’nun geliştirdiği pedagojik yaklaşım, devrim sonrası Küba’da ve Brezilya’da Topraksız İşçiler Hareketinin kurduğu okullarda varlığını sürdürdü. Havana’da Makarenko Öğretmenleri olarak da isimlendirilen Makarenko Enstitüsü’nün mezuniyet töreninde Fidel Castro, “dersleri çalışmayla birleştiren bir eğitim ideali olarak devrimci arzu, sosyalist arzu, komünist arzu, en iyi sonuçlarla mutlu bir şekilde elde edildi” der.
Topluluğun bütün işleri ve günlük yaşantıları aslında yirmi dört iş kümesini oluşturan üyelerin aralarından seçtiği yirmi dört komutan tarafından düzenleniyor. Tüm depoların anahtarları bu komutanların elinde oluyordu. Çalışma planları komutanlar tarafından hazırlanıyor, işleri düzene koyuyor ve kendi işkollarındaki yoldaşlarıyla birlikte kendilerine hiçbir ayrıcalık tanımadan çalışıyorlardı.
Topluluğa gönüllü olarak katılmak isteyenlerin alınıp alınmaması konusundaki kararları, Komutanlar Kurulu verir. Aynı kurul, ilkelere ve disipline uyulmaması halinde ya da çalışanlardan birinin işini savsaklaması durumunda yoldaşlarını yargılama ve durumu düzeltme görevini yüklenmiştir.
Komutanlar Kurulunun kararı, ağır iş cezası olur ve topluluğun başsorumlusu olan Makarenko tarafından ve tüm üyelerin önünde açıklanır. Tembellik, ağır işlerden sürekli olarak kaçma, bir yoldaşa karşı onur kırıcı davranışlarda ya da topluluğa zarar verici herhangi bir harekette bulunma gibi suçları birkaç kez işlemenin cezası ise topluluktan çıkarılmaktır.
Ancak böyle ağır cezaların verildiği durumlar çok seyrektir; Komutanlar Kurulunun üyeleri, “dışardaki” yaşamın nasıl olduğunu unutmamışlardır, kimsesiz çocukların öcüden korkar gibi kaçtığı “çocuk yuvası” ya da “çocuk yurdu” gibi yerlerde yaşama tehlikesiyle karşı karşıya bulunan suçlu da buradan ayrılmamak için elinden geleni yapacaktır kuşkusuz.
Topluluğun yaşamı sürekli gelişen bir örgütlülük içerisinde gelişirken üyeleri, inisiyatif almayı, karar vermeyi ve adım atmayı da öğreniyorlardı. Bunu yaparken ilkelerine ve topluluk kurallarına da sahip çıkıyorlardı.
Topluluk, tabiri caizse bir yaşam üniversitesi haline gelmişti. Topluluk üyeleri okuma yazma öğreniyor, toplumsal duyarlılık kazanıyor, sosyalizmi her geçen gün daha da içselleştiriyordu. Bu gelişme ortak bir kültür yaratıyor, bu kültür yeni insanın yaratılmasının yolunu açıyordu. Toplulukta yer alan birçok çocuk eğitimini tamamladıklarında, işçi üniversitelerine, tarım ve askerlik okullarına öğretmen olarak gönderilmişti. Bununla birlikte topluluğa sürekli çocuklar gönderiliyor ve topluluk yenileniyordu. Bu deneyim 400’ün altına hiç düşmeyen çocuk sayısı ile yaşanmıştı.
Toplulukta yer almış öğrencilerden birisi, mezun olan ve yüksek eğitime giden arkadaşına şöyle bir mektup yazmıştı: “Buradan ayrıldığınızdan beri her şey nasıl değişti, bir bilseniz… Topluluğumuzdaki birçok kişi, fabrikalara, işçi üniversitelerine, teknik okullara girmek ve böylece hayata atılmak üzere buradan çıktılar. Eskilerden çok az kimse kaldı. Topluluğun büyük çoğunluğunu yeni gelenler oluşturuyor. Yenilerle çalışmak, onları buradaki yaşantıya uyarlamak, günlük yaşamı düzene koymak, herkesin eşit haklara sahip olduğu, herkesin bir işle uğraştığı böylesi bir eğitim ve çalışma topluluğundaki yaşantıya alışmış kimselerle çalışmaktan çok daha güç elbet. Eskilerin gitmesiyle Topluluğumuzdaki disiplin gevşemeye başladı. Ama biz, geride kalan eskiler, düzenin zayıflamasına, gevşemesine izin vermemeliyiz, vermeyeceğiz de. Topluluğumuzdaki okulun düzeni baştan aşağı değiştirildi. Yedi öğrenim yılı süren yeni bir okulla, geç kalmışlar için bir sanat okulu kurduk. Bilgi edinmeye, öğrenmeye karşı büyük bir istek olduğu söylenemez gerçi, ama dörtyüz öğrenciden dörtyüzü de okula düzenli olarak geliyor, kaytarmayı akıllarından geçirmiyorlar.” Aynı zamanda mektubunda topluluktan 62 kişinin gençlik örgütü (komsomol) üyesi olduğunu da belirtmiş ve birçok çocuğun da türlü yetenekler kazandığını ve çeşitli meslekler öğrendiğini yazmıştı.
Sosyalizmin dönüştürücü etkisi bir kez de Gorki Topluluğu’nda kendini göstermişti. Bu okuldan devrimin ilerlemesi için çalışan bir topluluk yaratılmıştı.
Tüm bu olanlarda Makarenko’nun geliştirici özelliğinin hakkını vermek gerek. Makarenko bu deneyimi gerçekleştirirken, topluluk dışında bir yaşam kurmamış, adeta onlarla yaşamıştı. Her çocukta olumlu bir iz bırakmış, kendi kaderini topluluktaki çocuklarla birleştirmişti.
Bugünün devrimci mücadeleleri içerisinde örgütlenmek ve başarıya ulaşmak için çaba sarf etmek, aynı zamanda bugünün proleter kültürünü kolektif içerisinde üretmekten de geçiyor. Bu kültür topluluğu hedefe kenetleyecek bir yoldaşlığın geliştirilmesiyle somutlaşacaktır.
Yeniden inşa sürecinde, kitleler içerisinde gelişecek olan proleter kültür, kadrosunu ve mücadele anlayışını güncel olarak yeniden yaratacaktır. Belki de Gorki Topluluğu’nda olduğu gibi bu deneyimin içerisinde yer alanlar devrimci kadrolar haline gelecek, devrime giden yolu açacaklardır. Bizim yaşam yolumuz da böylece gerçekleşmiş olacaktır. Biz de hayatımızın yapıtını gerçekleştirmeye yönelik adımlarımızı daha güvenle ve ciddiyetle atıp, çelişkilerin üstüne korkusuzca yürürsek yaratılacak kültür, kitlelerle buluştukça gelişecek ve toplumsal bir dönüşümün ilk ışıkları görünecektir.
Tüm bunları memlekette faşizm olduğu gerçeğinin farkında olarak söylüyoruz. Buna uygun hareket etmek, buna uygun bir biçim almak da bu kitabın özünü oluşturuyor. Her ne kadar 1920’lerin Rusya ile bugünün Türkiye’si aynı değilse de Gorki topluluğu ile bugünün örgütlenmesi arasında bir diyalektik bağ kurulabilir.
Kitabı okuyup tartıştıktan sonra aklımıza gelen ilk soru “şimdi ne yapıyoruz” oluyor? Bu dönemde nasıl örgütlenmeliyiz diye tartışmaya başlıyoruz. Bugünün gerçekliği içinde kolektivite, önderlik, örgütlenme, devrimcilik, kültür gibi kavramların vücut bulacağı gerçek somut deneyimleri düşünmekten ve bunlar üzerine kafa yormaktan kendimizi alıkoyamıyoruz.
Örgütlü yaşamın ve örgütün aynı zamanda bir okul olduğunu, mücadele eden kadrolar arasında kolektivite ve olanak paylaşımındaki eksiklikleri, kadrolar arasındaki sınıfsal farkların yansımalarını yaşarken en azından neleri yapmamalıyız diye bizi düşünmeye sevk ettiğini söyleyebiliriz.
Kitap sorunlara yaklaşmak, örgütlülük içerisinde kolektifi geliştirmek, görev ve inisiyatif almak, belirlenen politik çizgiye önderlik etmek konusunda bizleri bir arayışa sevk ediyor. Kuşkusuz bu arayış yeni deneyimlerle ilerlemeli ve bu arayış bu deneyimi yaratacak olanları da göreve çağırıyor.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.