Millet İttifakı’na en çok kaybettiren ne masanın dağılma riski ne de kazanacak adayın doğru belirlenememesiydi. Asıl kaybettiren tüm çıplaklığı ile karşımızda duran sol-sosyal demokrat partilerin, meslek örgütlerinin, sendikaların, belediyelerin kitleleri ikna edememeleri ve inandırıcılıktan uzak oluşlarıydı
Büyük seçim sonunda sonuçlandı. Ülkenin yarısı yasta. Diğer yarısının da sevinci çok kısa süreli olacak gibi. Herkeste aynı soru: Neden kaybettik, neden sürekli kaybediyoruz? Bu sorunun siyasal analizini yapmak boyumuzu aşsa da duyarlılığı olan mühendisler olarak söyleyecek birkaç sözümüz var. Seçim yenilgisinin sadece milliyetçi muhafazakâr kesimden alınacak oyların yeteri kadar gelmemesi olarak okunsa da solun, geniş halk kitlelerinde etkin olamamasının büyük payın olduğunu düşünüyoruz. Ülkenin ekonomik olarak geldiği son durum tüm ücretlileri yoksullaştırıp, doktor, mühendis, mimar kesimlerinin işçileşmesini sağlarken tüm bu kesimleri kuşatıp dönüştürmesi gereken demokratik kitle örgütleri, meslek örgütleri, sendikalar da maalesef ki seçimi bekler oldu.
Tüm ülke adeta buz kesti, dondu ve neredeyse son birkaç yıldır birbirini peşi sıra kovalayan seçimi bekler oldu. Sanki diğer taraf kazansa ücretlilerin gelir kaybı, yeni üniversite mezunlarının işsizlik sorununu çözebilecek sihirli değneği vardı ya da doları eski seviyelerine indirebilecekti. Tüm ücretlilerin yüksek kira, geçim sorunları yoksullaşma problemleri devam ederken öncelik hep seçimdeydi. Bu ülkede sol-sosyal demokrat partiler, sendikalar, meslek örgütleri ne kadar güçsüzse, işçiler ne kadar örgütsüzse solun da o kadar güçsüz ve örgütsüz olduğu ortada.
Sol-sosyal demokrasinin oyunun son dört seçimdeki oranını koruması farklı partilere kaymalar olsa da sosyal demokrat, CHP, devrimci sol ve Kürt seçmenin oy toplamı her seçimde yüzde 35’in üzerine çıkamaması bir şeylerin yanlış gittiğine işaret etmiyor mu? Bu seçim sonuçları sadece cahillikle açıklanmamalı.
Yeniden Refah Partisi Cumhur İttifakı’nda girdiği ve kendi başına milletvekili adayı çıkardığı seçimde İstanbul’dan üç, Konya ve Kocaeli’nde birer milletvekili olmak üzere toplam beş milletvekili çıkardı. Bu oy oranında önemli paylardan biri de Yeniden Refah Partisi tabanına yakın sendikalarda AKP’ye kızgın sanayi işçilerinde küçümsenmeyecek çalışmaların yapılmasının önemli katkısının olduğu gözlemleniyor. Sol ve sosyal demokrasinin sandıkta karşılığının artmasının yolu güçlü demokratik kitle örgütlerinden geçtiği bize her seçimde hatırlatsa da özellikle son birkaç yıldır sandığın peşini bırakamıyoruz. O sebeple solun artık sandığın peşini bırakıp kendi işine dönme zamanı gelmedi mi? Seçim yenilgisi alan partiler için istenen eleştiri ve özeleştiri mekanizması sol merkezin çekim alanını oluşturan sendikalar, meslek örgütleri, demokratik kitle örgütleri için de gerekmez mi?
Demokratik özyönetim ilkesini sahiplenip bu anlayışla yönetilmesi gereken, örgütlenmenin öncelik olması gereken bir mücadele hattında emek koymak istediğimizde ilk aklımıza gelen yapılarda da iktidar blokları bulunmakta. Bu yapıların birçoğunda mevcut iktidar yapılarının demokrasisine benzer durumların çokça yaşandığı, inandırıcılığını ve kapsayıcılığını yitirmiş bu kurumların varlığının mevcut iktidar açısından bir tehdit olmanın dışına çıktığı görünüyor. Bir kanun değişikliğinin sonucunda kapısına kolaylıkla kilit vurulması durumunda karşı durabilecek, dayanacağı bir kitle güçleri yok. Uzun yıllardır üyesiyle, kitlesiyle kurduğu mesafeli duruş sebebiyle dayandığı tek dayanak hukuksal tanım. Meslek örgütleri, sendikalar üye olan ya da olmayan kaç tane karşı mahallenin taraftarını kuşatmıştır ya da örgütlemiştir, dönüştürmüştür? 1970’lerde ve 80’lerde toplumsal dayanışmanın merkezi olan bu yapılar şimdi ise ötekileştiren, yozlaşan, ara ara açıklamaları sosyal medyada görünen, zayıflamış yapılara dönüşmüş. Oysaki karşı mahallenin tarikat ve cemaat ilişkileri varsa bizim de meslek örgütlerimiz derneklerimiz sendikalarımız olmalı, değil mi?
Bizim kanatta maalesef uzun yıllardır işler iyi gitmemekte. Üyesinin meslek odasına, sendikasına yabancılaştığı, özyönetim ve demokratik katılım ilkelerinin çoktan unutulduğu, kendi içerisinde bir iktidar ve tanımladığı öteki üzerinden kendini var eden yönetimlerce idare edilen bir yerlere dönüşeli çok oldu meslek odaları ve sendikalar. Yapar gibi görünüp yapmamak en çok da hareketin kendisine zarar veriyor.
Şöyle ki, örneğin toplumsal yapıların en güçlü hareketi uzun yıllardır kadın hareketi. Ve diğer hareketlere de örnek oluyor kadın hareketi. Örgütleri var ama belki de iyi ki bürokratik meslek örgütleri ya da sendikaları yok. Proleterleşen, yoksullaşan okumuş işçi sınıfının da en az kadın hareketi kadar potansiyeli olmasına rağmen toplumsal bir güce dönüşememesinde belki de en büyük engel bürokratik işleyen, dışlayan, üyesini yabancılaştıran partiler, meslek örgütleri ve sendika yönetimleri midir acaba kim bilir? Ama şu gerçek ki sosyal demokrat partiler, meslek odaları ve sendikalarda uzun yıllardır ot bitmiyor ve bu sebeple de ne seçime ne de toplumsal hayatta sol adına pozitif bir etkisi olmuyor.
Benzer şekilde büyükşehirleri yönetenlerin elinde güçlü bir araç ve olanak vardı. Sadece İstanbul ve Ankara’da oy oranı yüzde 5 oranında fark oluşsa seçimin kazananı değişebiliyordu. Yerel seçimleri büyük bir coşkuyla ve başarı ile tamamlayan, özellikle de ikinci İstanbul seçiminde önemli bir toplumsal zemin sağlayan belediyeler maalesef ki özgün politikalar ortaya koyamadılar. Kendi kentlerine ve tabanlarına ülkeyi yönetecek beceri ve güce sahip olduklarını gösteremediler. Millet İttifakı’na en çok kaybettiren ne masanın dağılma riski ne de kazanacak adayın doğru belirlenememesiydi. Asıl kaybettiren tüm çıplaklığı ile karşımızda duran sol-sosyal demokrat partilerin, meslek örgütlerinin, sendikaların, belediyelerin kitleleri ikna edememeleri ve inandırıcılıktan uzak oluşlarıydı. Elimizdeki olanakları daha etkin kullanarak yoksullaşan kentlilere, gericilik tehdidi altındaki kadınlara, ümitsiz gençlere mahalle mahalle sokak sokak ulaşarak kendi işimize dönme zamanı gelmedi mi?
Işıkhan Güler: Doktor inşaat mühendisi, hâlâ ODTÜ’de görevli öğretim üyesi olarak lisansüstü ve doktora dersleri veriyor.
Gökhan Marım: İnşaat mühendisi
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.