SES-TTB Sağlık Koordinasyon Merkezi’nde yürütülen sağlık çalışmalarından çıkarılabilecek en önemli derslerden biri başka bir sağlık sisteminin mümkün olduğu sonucudur. Tepesinde bir yönetici olmadan da ortak karar mekanizmaları ile ertesi günü planlayabilen, değerlendirme yapıp ihtiyaca göre süreci yönetebilen bir mekanizma oluştu
Yaşamak ve yaşatmak için mücadele eden sağlık emekçileri olarak devrimci bir görevimiz var dedik ve deprem bölgelerine geldik. Neydi bu devrimci görev? Yıkıntıların arasından yeni bir yaşam inşa edilirken, enkaz altında kalan sağlık sistemine meydan okuyarak onu halkın sağlık hakkını temel alan ve sağlıksızlığın koşullarını ortadan kaldıran toplumsal bir sağlık anlayışıyla yeniden inşa etmek.
Sağlık emekçilerinin “Yaşamak ve yaşatmak istiyoruz” sözü pandemiyle birlikte yükseldi. Pandemiyle mücadelede asıl yapılması gereken pandemiyi var eden koşulların ortadan kaldırılması, yayılmasını önleyen önlemlerin alınmasıydı. Oysa iktidarın tercihi sermayenin çıkarlarını korumak, emeğiyle geçinmek zorunda olanları ise savunmasız bırakmak oldu. Pandemiyle mücadele de sağlık emekçilerinin omuzlarına yüklendi. Üstelik uygun çalışma ve korunma koşulları sağlanmadan.
Gerekli önlemler alınsaydı milyonlarca insan hastalanmayacak, ölmeyecek ve sağlık çalışanları da ölüm ve hastalık tehlikesi ile yoğun iş yükü altında çalışmak zorunda kalmayacaktı. Bu süreçte sağlıkçıların öne çıkan talebi de “Yaşamak ve yaşatmak istiyoruz” oldu. Pandemi süreci sağlık emekçilerinin talepleri ile toplumun korunmasını birlikte içerecek şekilde örgütlenebilirdi. Toplum korunabilseydi sağlık emekçileri yoğun iş yükü altında ölerek, hastalanarak çalışmak zorunda kalmazdı. “Yaşamak ve yaşatmak istiyoruz” sözünde ifade bulan talep, bu dönemin mücadele çizgisine de ışık tutuyordu.
Halkın sağlığını korumayı temel alan bir yaklaşım sağlık emekçilerinin de korunmasını sağlayacaktı. Bu da sağlık mücadelesini fabrikalarda işçi sağlığı ve güvenliğinden, toplu ulaşımın uygun koşullarda yapılmasına, hastalanmamak için yeterli beslenmekten, sağlığa uygun evlerde barınmaya, sağlıkçıların uygun koşullarda korunarak çalışmasına kadar genişletmiş oluyordu. COVID olduğunda hastaneye gidebilmekten daha çok hastalıktan korunmanın ne kadar önemli olduğu pandemiyle deneyimlendi. Aslında “sağlığın toplumsal bileşenleri” işçi sınıfının da ortak çıkarlarından oluşmaktaydı.
Pandemi etkisi azalmaya başlarken ekonomik ve toplumsal kriz derinleşti, çalışma koşulları ağırlaştı, geçim derdi temel sorun haline gelmeye başladı ve sağlıkta şiddet tırmandı. Sağlık emekçilerinin özlük ve yaşam haklarının toplumun genel iyilik halinden bağımsız olmadığı en yalın haliyle kendini göstermeye başlamıştı ancak mücadeleyi ortaklaştıracak kanallar yaratılamadı. Ekonomik krizin derinleşmesiyle birlikte mücadele, sağlık emekçilerinin ücret mücadelesine sıkışan bir hal aldı. Üstelik sağlık emekçileri arasında bölünmeler de yaşandı. Oysa ki sağlıkta dönüşüm örgütlü bir halde tüm sağlık emekçilerinin üstüne çökmüştü. Bu dönemde en ileri mücadele hattı sağlığın bir ekip işi olduğunu savunan ve sağlık emekçilerinin ortak mücadelesini vurgulayan çizgi oldu.
Deprem sonrası süreçte ise özellikle deprem illerinde açığa çıkan deneyim sağlık mücadelesinde yeniden inşa perspektifinin geliştirilmesinde bizlere ışık tutuyor. Deprem illerinden Hatay[1] deneyiminde sürecin nasıl devam edeceği kadar deneyimlerin neye ışık tuttuğunu açığa çıkarmak ve genel bir sağlık mücadelesi çizgisi için dersler çıkarma görevimiz var.
Pandemiyle kendini gösteren toplumsal sağlık mücadelesinin koşulları deprem illerinde gerçek bir toplumsal deneyim olarak yaşandı. Depremle birlikte açığa çıkan toplumsal sağlık krizi deprem öncesi sağlık krizinden bağımsız değil. Arama kurtarmadan temel ihtiyaçların giderilmesine kadar “devlet yok” sözü ile kendini gösteren gerçeklik deprem öncesinde de devletin kamusal hizmetleri tasfiyesi ile sağlık alanında bir kriz olarak yaşanıyordu. Bu sağlık krizi büyük bir toplumsal yıkım anında kaçınılmaz şekilde en gerçekçi haliyle karşımıza çıktı. Koruyucu ve önleyici sağlık politikalarının yerini çoktan tedavi odaklı sermayenin çıkarlarına hizmet eden bir sağlık sistemi almıştı. Sağlığın yalnızca hastalanınca iyileşmek olmadığını; barınmanın, beslenmenin, hijyenin, güvenli yaşamanın, dayanışmanın, demokrasinin, söz ve tercih hakkının, yas tutabilmenin, elektriğin, suyun, ulaşımın, sağlığa erişebilmenin sağlığın temel bileşenleri olduğu açığa çıkmış oldu.
İlk ve acil ihtiyaç hayat kurtarmaktı. İnsanların ulaşabileceği bir sağlık sistemi olmadığı için ilk ve anlamlı adım koordinasyon merkezlerinde revirlerin kurulması oldu. İlaçları enkaz altında kalan kronik hastalar ilaçlarını temin edebildi, basit müdahaleler ve muayeneler yapıldı. İnsanların sağlık hizmetine ulaşamadığı, ilaçlarını temin edemediği bir dönemde ulaşılabilir, parasız ve halkın ihtiyacını temel alan bir sağlık hizmeti noktasının olması ilk dönemin ihtiyacı için önemli bir müdahale idi ve bize de bunun mümkün olduğunu yeniden hatırlattı.
Sabit bir noktada ilk müdahale noktası ve revir devam ederken kaderine terk edilmiş bölgelere de mobil sağlık ekipleri gönderilmeye başlandı. SES ve TTB’nin kurduğu Sağlık Koordinasyon Merkezi ile birlikte kent genelinde ulaşılamayan köylerde, mahallerde sağlık taraması, aşısız bebek takibi ve aşılamalar için mevcut aile sağlığı merkezleri (ASM) ile koordinasyon kurulması, gebe takibi, kronik hastalıkları olanların ilaçlarının temini, su klorlama çalışmaları, psikososyal destek sağlanması, hijyen malzemelerinin ulaştırılması, kadın sağlığı gibi koruyucu sağlığa yönelik pratik bir faaliyetler sürdürüldü. Tüm kentin sağlık krizine çözüm üretebilecek imkanları olmasa bile sağlık sisteminin bu perspektifte örgütlenmesinin mümkün olduğunu göstermesi açısından önemli bir pratikti.
Birinci basamak koruyucu ve önleyici sağlık hizmetlerinin aile sağlığı merkezleri üzerinden piyasalaştırılıp terk edildiği bir dönemde herhangi bir performans kaygısı olmadan da sağlık emekçileri seferber olabildi. Sağlık emekçileri yıllık izinlerini alarak geldi, koordinasyon merkezinde günlük işlerin sürdürülmesinde ve sağlık hizmetini üretme noktasında birlikte dayanışma içinde çalıştı. SES-TTB Sağlık Koordinasyon Merkezi’nde yürütülen sağlık çalışmalarından çıkarılabilecek en önemli derslerden biri başka bir sağlık sisteminin mümkün olduğu sonucudur.
Sağlıkta dönüşümle birlikte sağlık ‘işletmelerinde’ emeğine yabancılaşan, performans kaygısıyla puan toplamak zorunda kalan, işletmenin gereklerini yerine getiren, birbiri ile rekabet ilişkisine giren ve hatta özellikle son dönemde belirginleşen mesleki ayrımla parçalanan sağlık emekçileri dayanışmayla çalışabileceğini deneyimleriyle gösterdi. Tepesinde bir yönetici olmadan da ortak karar mekanizmaları ile ertesi günü planlayabilen, değerlendirme yapıp ihtiyaca göre süreci yönetebilen bir mekanizma oluştu. Tüm eksiklerine rağmen çıkarılabilecek derslere odaklanacak olursak halkın ihtiyacına yönelik herhangi meta ilişkisi içinde olmayan sermayeden bağımsız bir sağlık hizmetinin mümkün olduğu, sağlık emekçilerinin dayanışma içinde performans kaygısı olmadan çalışabileceği, ortak karar mekanizmalarını işleterek emeği üzerinde söz hakkı olabileceği bir sağlık sisteminin mümkün olduğu deneyimlendi.
Sağlık Koordinasyon Merkezi’nde sağlık hizmeti sürdürülürken sağlık emekçileri de ziyaret edildi. Uygun koşullar sağlanmadan, barınma ihtiyacı karşılanmadan kötü koşullarda çalıştırılmak durumunda bırakılan sağlık emekçileri ile dayanışma ve örgütlenme çalışmaları sürdürüldü. Kamuoyu gündemine taşındı, basın açıklamaları yapıldı, hastanede örgütlenme faaliyetleri de devam etti. En mükemmel hali değildi, eksik ve geç kalınmış süreçler de yaşandı ancak yine de bir yandan sağlık emekçilerinin özlük hakları ve emeğini bir yandan da sağlık hakkını birlikte yürütebilen bir deneyim kazanılmış oldu. Özellikle son süreçte sağlık emekçilerinin ücret mücadelesine odaklanan sağlık örgütleri için anlamlı bir deneyim oldu.
Farklı bir deneyim olarak Halkevleri’nin sağlık alanındaki çalışmaları da toplumsal sağlık mücadelesine ışık tutabilecek pratikler geliştirdi. Halkevleri’nin faaliyet gösterdiği yaşam alanlarının toplumsal bir sağlık hareketi olarak örgütlenmesi hedeflendi.
Hayat kurtarma ve yaşamın sürdürülebilir olmasında seferber olan herkesin aslında toplumsal sağlığın inşasının doğal bileşeni ve öznesi olduğunu bilince çıkaracak şekilde sağlık tartışmaları yapıldı. Sağlık için verilecek mücadelede yalnızca sağlık profesyonellerinin olmayacağı, aşevinde yemek dağıtanların, hijyen için duş, tuvalet ve çamaşırhane, barınma için çadır kuranların, aydınlanma ve ısınma için seferber olanların da sağlık mücadelesinin bir parçası olduğunu açığa çıkaran sağlık tartışmalarından sonra farklı alanlarda faaliyet gösteren kişilerden bir sağlık ekibi kuruldu. Temel hedeflerden biri de halkın kendini sağaltma ve koruma yeteneklerini geliştirecek ve özne olmasını sağlayacak pratikler ve örgütlenme modelleri geliştirmekti.
Defne Aşağıokçular Mahallesi’nde Yaşam Meclisi’nin müdahalesi sonucu yıkım işlemi sulama eşliğinde yapılırken
Kentte enkaz yıkım ve kaldırma faaliyetleri sırasında açığa çıkan toz bulutu günlük yaşamda kendini ciddi bir sorun olarak göstermeye başlamıştı. İlk olarak Halkevleri’nin dayanışma ve koordinasyon merkezinin olduğu ve uzunca bir süredir ortak yaşamın sürdürülebilmesi için “Yaşam Meclisi”nin işletildiği Aşağıokçular Mahallesi’nde halk sağlığı bilgilendirme toplantısı yapıldı. Açığa çıkan toz bulutunun ne gibi sağlık sorunlarına yol açabileceği ile ilgili bilgilendirme yapıldıktan sonra Yaşam Meclisi enkaz kaldırma çalışmalarında önlem alınmasını sağlamak için harekete geçme kararı aldı.
Mahallede yapılan yıkımlara müdahale edildi. Sulama yapılana kadar yıkımlar durduruldu ve toza maruziyeti en aza indirecek şekilde sulama yapılması sağlandı. Her yıkımda mahalleli toplanıp iş makinelerine müdahale etti. Yaşam alanında açığa çıkan bu deneyimi yaygınlaştırmak için halk sağlığı bilgilendirme broşürleri hazırlandı. Sağlık ekibi mahallenin farklı noktalarında broşürleri dağıtarak diğer mahalle sakinlerini bilgilendirdi. Bir süre sonra mahallede önlem alınmadan yıkım yapılmaz hale geldi. Bu deneyimle birlikte sağlıkçıların öncülük ettiği, sağlığın toplumsal bileşenlerinin harekete geçtiği, halkın kendini sağaltma yeteneklerini geliştirip sağlık hakkı için özne olduğu bir pratik hayata geçmiş oldu.
Deprem illerinde kendini dayatan gerçeklikle harekete geçen çizgi sağlık mücadelesinde belki de büyük kopuşları, itirazları gerektirecek. Teorik bir tartışmadan ibaret olmayan, ayakları yere basan bir deneyim ve tarihsel bir mücadele birikimimiz var. Örgütlerimiz neoliberal dönüşüm sürecine karşı mücadeleye göre şekillenmiş ancak neoliberal dönüşümü durduramamış, sonraki süreçte ise uygun örgütlenme araçları-çizgisi oluşturulamamıştır. Oysa pandemiyle kendini gösteren ve deprem sürecinde gerçek bir toplumsal deneyim olarak yaşanan süreç yeni bir sağlık mücadelesi stratejisine de kapı aralıyor. Deprem illerinde sağlığın toplumsal bir hareket olarak örgütlenebilmesinin mümkün olduğunu deneyimledik. Şimdi görevimiz deprem bölgelerinde açığa çıkan gerçek deneyimi toplumsal sağlık mücadelesinde bir çizgi haline getirebilmek.
[1] Hatay dışında da kıymetli deneyimler yaşandı, öğretici dersler çıktı. Ancak değerlendirmemizi şimdilik Hatay’la sınırlı tutuyoruz.
Mihriban Yıldırım, psikiyatri hekimi
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.