Bu kadar etken saydım ama bunların içine girmeyi en çok hak eden unsurlardan biri de uzun çalışma saatleridir. Günlük 10-12 saat hatta daha da fazla çalışan bir işçi en güvenli işte bile iş kazasına açık hedeftir
Devlet, sermaye ve sarı sendikaların üçgeninde emek mücadelesi vermeye çalışan Türkiye işçi sınıfı için en az bu mücadele kadar önemli bir sorun daha var. Bu da işçi sağlığıdır. İSİG Meclisi’nin düzenli olarak açıkladığı ölümlü iş kazalarının sayılarına baktığımız zaman önemsiz gibi gördüğümüz bu işin korkunç seviyelere ulaştığını, derhal bu işin üzerine gitmek ve gerekli önlemleri almamız gerektiğini görmekteyiz. Yılın ilk dört ayında iş cinayetlerinde kaybettiğimiz arkadaşlarımızın sayısı tam 585 kişi. Bu sadece 585 can değil, 585 ocağın sönmesi, kapanması çok güç yaraların açılması demektir. Böyle korkunç sayıları duymak ilk bakışta hepimiz için korkutucu olabilir ama birkaç saat içinde unutacağı ve hayatın akışında işçiler kapitalizmin çarkları dönmesi için ölmeye devam edecekler.
Peki bizi bu ölümlere sürükleyen nedenler neler?
Güvencesiz çalışma koşulları en temel sorunlardan biri olarak karşımıza çıkmakta. Mesaisine başlamış bir işçinin kafasında iş kaygısı varsa, işten çıkarılırsam evime nasıl ekmek götüreceğim, çoluğum çocuğum ne yer, ne içer, ne giyer diye düşünmek zorunda bırakılırsa iş kazasına çok açık bir hedefi olur. Bununla paralel olarak sefalet ücretlerini söyleyebiliriz. Evin kirasını, çocukların okul masraflarını, mutfak giderlerini, faturalarını vs. düşünürken nasıl iş kazası geçirmeden mesaisini tamamlayabilir ki. Bir başka ölüme davetiye de performans baskısıdır. Yarın işe gelip gelmeyeceğini bilmeyen, ödemelerini basıl yapacağını kara kara düşünen işçi kardeşime kar hırsı ile bir de iş yetişecek acele et dersen ne olur? Maalesef ki, iki cendereden sağ çıkan işçi üçüncüsün de kaza geçirir.
Her şey o kadar birbirine bağlı ki, yurdumuzdaki işçiler evlerine tek parça halinde gelebiliyorlarsa her biri birer kahramandır.
Özellikle özelleştirme politikaları ile birlikte ayyuka çıkan taşeron çalışma koşulları bizleri ölüme sürükleyen ana neden olabilir. Bu kadar etken saydım ama bunların içine girmeyi en çok hak eden unsurlardan biri de uzun çalışma saatleridir. Günlük çalışma saati 8-9, haftalık çalışma saati 45’ti. O milyar dolarlar seviyelerinde kâr açıklayan koca koca patronlar, “Biz çalışma saatlerine uyuyoruz, fazla çalışma ödenekleri ödüyoruz, işçi sağlığı ve güvenliği tedbirlerine uyuyoruz” diyerek reklam yapabilirler. Ama gerçek onların toz pembe dünyalarındaki gibi değil.
Hepsinden önce sizin sağladığınız sosyal haklar, bahşettiğiniz sefalet ücretleri, yasalara uymak için verdiğiniz İSG eğitimleri işçileri yaşatmıyor ve maalesef yaşatmayacak. Haftalık çalışma saatinin 45 olduğu başlı başına bir yalandır. Çünkü işçiler onlara reva görülen sefalet ücretlerine karşılık mesai yapmak zorunda. Normalde 8 saat çalışıp aldığı ücretle kalan 16 saatini uyumak, dinlenmek, gezmek, sosyalleşmek, aile ile vakit geçirmek, eğitim görebilmek vs. için kendine ayırmalıdır. Aldığı ücretle ve bu ekonomik koşullarda bunları yapmaya ne parası yeter ne de bu kadar vakti var. Çünkü hayatta kalabilmek için daha çok çalışmalı, mesai yapmalı, hatta ek iş bulmalıdır. Günlük 10-12 saat hatta daha da fazla çalışan bir işçi en güvenli işte bile iş kazasına açık hedeftir.
Bu kadar çalışma koşullarının ağır olduğu bir dünyada iş kazası geçirmesek bile sağlığımızı kaybediyoruz. Bugün birçok arkadaşımız meslek hastalıkları ile yaşamına devam etmek zorunda. Birçok hastalığımız da meslek hastalığı olarak görülmemektedir. Meslek hastalıkları hastanelerinin çoğalması, kapsamlarının genişletilmesi gerekirken bugün kapatılmak istenmesi büyük bir hatadır.
Tekrar konumuza dönecek olursak, bir iş kazası gerçekleştiğinde “işçi sağlığı ve iş güvenliği” tedbirlerine en çok riayet eden, buna vakit ayıran, “masraf” eden işyerleri bile, kurdukları komisyonlarda kazanın sebebini araştırırken, işçinin hangi önlemi almadığını araştırır. İşvereni bu kazada nasıl daha az zararla kurtarırım hesabı yapar.
Peki bu komisyonlar iş kazası geçiren işçinin kaç saattir çalıştığını, bir gün önce evine kaçta gidebildiğini ekonomik sorunlarla nasıl baş etmeye çalıştığını, bu kadar sıkıntının içinde kendi sosyal hayatını nasıl düzende tutmaya çalıştığı da araştırıyor mu?
Günün sonundaki fotoğrafta en karanlık durum işçinin ölümünde sorumlu kim?
Biz iş cinayetlerinde ölen arkadaşlarımızın hesabını sormaya, sermayedarların kâr hırsı ile yeni cinayetler işlemesine dur demeye, haklı ve onurlu mücadelemizi sürdürmeye ve hatta büyütmeye devam edeceğiz.
İş cinayetlerinde kaybettiğimiz tüm sınıf kardeşlerimizin anılarına saygılarımla.
İrfan Kaya, DİSK/Enerji-Sen İSİG Sekreteri, Başkent Elektrik işçisi
Kaynak: İSİG Meclisi
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.