Ne şapkadan tavşanın çıkmasına ne de kılıç gösterisini bir türlü aklımız almıyordu. Her şeyi göze almamız gerekiyordu. Dedemin hediye ettiği kemik saplı çakım her zaman cebimdeydi, beş kafadar çadırın arkasında bir süre dolandıktan sonra bıçağın ucuyla gözümüzü dayayıp görebileceğimiz kadar kestim; iki parça halde uçları vakumlu bir kılıç sehpanın üzerinde, tek parça olan bir kılıç da kovamsı kırmızı boya dolu bir kabın içindeydi. O kadar şaşırmıştık ki küfrederek gelen adamı son anda fark ettik. Bir arkadaşımla ikimiz elinden kurtulup kaçıncaya kadar tekme tokat epeyce hırpalandık. Hırpalandığımıza değmişti, büyüyü bozmuş istediğimizi elde etmiştik
Ankara Şafaktepe ortaokulunda öğrenciydim. O zamanlar hemen her yıl okullar kapanmadan Şafaktepe pazar yerine çadır tiyatrosu gelirdi. Arkadaşlarla, girip çıktığımız her seferinde bir daha girmek isterdik. Kendimize göre akılcı yorumlar yaptığımız halde gene de ne olduğuna, nasıl odluğuna dair merakımızı yenemezdik. Bir türlü akıl erdiremezdik.
Özellikle iki gösteri favorimizdi. Bunlardan biri, bir perdenin arkasında bir Arap delikanlısının karnına kılıcı sokuyorlar ve acı bir feryadın ardından perdeyi açıyorlardı. Kılıç, karnından girmiş arkasından çıkmış haliyle bir an göründükten sonra perde kapanıyor ve gene bir feryatla kılıcı çıkarıyorlardı. Kanlar damlayan kılıcı gösterdikten sonra da bu gösteri bitiyordu.
Neden perdeyi açarak yapmıyorsunuz dediğimizde belediyenin yasakladığını söylüyorlardı.
Diğer gösteride şapkadan tavşan çıkarıyorlardı. Ne kadar dikkat edersek edelim, gözümüzün önünde bir fötr şapkayı sihirbaz önündeki masaya çarpıyor, içini dışına çıkarıyor, bir bez parçası gibi elinde buruşturmaktan öte daha neler yapmıyor, neler! Başına geçiriyor, havaya atıp kapıyor. İzleyicilerden birini çağırıp şapkaya baktırıyor…
Bu arada, kulaklarda arıza yaratacak kadar yüksek sesli bir müzik eşliğinde defalarca ışıklar değişik renklerde yanıp yanıp sönüyor ve sonunda şapkadan tavşan çıkıyordu. Alkışlar, alkışlar…
Çocukluk anımı sizler le neden paylaştım? Son üç seçimden bu yana kendimi sürekli yukarıda anlattığım çadır gösterisinde hissediyorum.
Muhalefet, arkadaşlarımla birlikte çadırdaki heyecanımızı ve merakımızı yaşamaktan başka bir şey yapmadı. Sonuçta tavşanın çıkacağını bile bile “mış gibi” yaptı. “Her şey kılıcın perdenin arkasında sokulup çıkarılmasında ve ışıkların değişik renklerde sürekli yanıp sönmesinde gizliydi.” Daha doğrusu böyle olduğu bilindiği halde çadırdaki gösteriye gidilir gibi seçimlerin yapılmasında- katılınmasındaydı.
En son yerel seçimlere ve İstanbul seçiminin tekrar yapılmasına gelinceye kadar muhalefet oylarına hiç sahip çıkmadı. Saymadı. “YSK”nin şapkadan çıkardığı tavşanı hayretler içinde, kabul edilemez bir sorumsuzlukla kabullendi.
Şu anda gösteri devam ediyor. Işıklar sürekli yanıp sönmekten öte kurşunlar sıkılmaya başlandı. Arkasından neler gelecek göreceğiz
“Sihirbazı”n HÜDAPAR, YRP ve DSP hamlelerinin yüzdelik hesaplarla bir ilgisi yok. Şapkadan tavşanı çıkarmadan önceki hazırlıklarından sadece biri.
Muhalefet “yüzde hesapları” nın içinde kaybolup gitmiş görünüyor. Evdeki yabancılar, yabancılar apartmanı – sitesi haline geldi. On ilde olağanüstü hâl yasasıyla seçime gidiliyor.
11 ilde sandıklara nasıl sahip çıkılacak? İnternet çökertirlerse ne olacak? YSK atı yerinde şahlanıp duruyor? Tavşan sandığın içinde hazır. Muhalefetin cevap bulamadığı sorular…
Çocukluğumdaki çadır tiyatrosunun sonunu anlatarak bitiriyorum: Ne şapkadan tavşanın çıkmasına ne de kılıç gösterisini bir türlü aklımız almıyordu. Her şeyi göze almamız gerekiyordu. Dedemin hediye ettiği kemik saplı çakım her zaman cebimdeydi, beş kafadar çadırın arkasında bir süre dolandıktan sonra bıçağın ucuyla gözümüzü dayayıp görebileceğimiz kadar kestim; iki parça halde uçları vakumlu bir kılıç sehpanın üzerinde, tek parça olan bir kılıç da kovamsı kırmızı boya dolu bir kabın içindeydi. O kadar şaşırmıştık ki küfrederek gelen adamı son anda fark ettik. Bir arkadaşımla ikimiz elinden kurtulup kaçıncaya kadar tekme tokat epeyce hırpalandık. Hırpalandığımıza değmişti, büyüyü bozmuş istediğimizi elde etmiştik.
Sıra son seçimde: seçim günü çok güzel tam bir bahar havası olacak, oy vermeye gittiğimizde çayımız çorbamız yanımızda olsun hem piknik yapalım eğlenelim sabaha kadar hem de ülkenin bu en önemli gününde omuz omuza, yan yana olalım, ve tabii ki her ihtimale karşı kulağımız kirişte olmalı. Yapacak başka bir şey yok!
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.