Eğer bu seçimin demokratik hakları genişleteceği ve en azından seçilmiş kurumların iktidarı sorgulama kapasitesinin arttığı bir yönetim biçimine geçeceği umuluyorsa, seçim talepleri sadece ‘İstanbul Sözleşmesi’ni geri getireceğiz’den ileri gitmeli. CHP ve HDP’nin İstanbul Sözleşmesi’ni geri getirme talebinin yanında, YRP’nin 6284’ü ortadan kaldırma teşebbüslerine karşı daha etkin muhalefet etmeli
Türkiye’nin 2010’da imzaladığı, tam adı Kadınlara Yönelik Şiddet ve Eviçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadele Hakkında Avrupa Konseyi Sözleşmesi olan İstanbul Sözleşmesi özellikle Milli Görüş kökenli İslamcı çevrelerden gelen baskılarla 20 Mart 2021 tarihinde cumhurbaşkanı kararnamesiyle kaldırıldı. (Pandemi günlerinde çekilmiş olan o resmi kim hatırlamaz ki: Saadet Partisi Yüksek İstişare Heyeti üyesi olan Oğuzhan Asiltürk’ü evinde ziyaret eden maske takmış Erdoğan’ın karşısında 86 yaşındaki maskesiz Asiltürk oturuyordu. Kısa bir süre sonra COVID-19 nedeniyle öldü.) Meclis tarafından kabul edilerek yürürlüğe girmiş bir uluslararası sözleşmenin ancak Meclis tarafından feshedilebileceği itirazları gündeme geldiyse de Sözleşme de facto feshedilmiş oldu.
Sözleşme maddelerinden biri, her ülkenin sözleşmeyle uygunluk halinde kendi iç hukukunda düzenlemeler yapmasıydı. Bunun sonucu olarak 6284 sayılı, Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun çıkarıldı.[1] 1 geçici madde ve 25 asıl maddeden oluşan yasa sözleşmede de olduğu gibi şiddetin bütün ihtimallerini hesaba katan geniş bir tarifini yapıyor: Ev içi şiddet, aile içi şiddet, aile ve ev dışında olan insanlardan gelebilecek şiddet ve elbette asıl olarak da maruziyeti en yüksek olan kadına karşı şiddette ve buna karşı alınması gereken tedbirlerde odaklanıyor. Bu durumdaki bir kadına ve çocuklarına verilmesi gereken destekleri açıklıkla sıralıyor: barınma, koruma altına alınma, maddi yardım, psikolojik, sosyal ve hukuki destek, küçük çocuklar için kreş desteği sağlamak başlıcaları olmak üzere. Siyasal İslamcılar siyasal fıtratları gereği 6284’e başından beri tahammül edemiyorlar.
Geçtiğimiz Mart ayında 14 Mayıs’ta yapılacağı ilan edilen seçimler için çeşitli ittifaklar kurulmakta. Bunlardan biri de AKP-MHP iktidar ittifakının kendisini genişletme, başka siyasi partileri de kendisine katma çabaları. Fatih Erbakan’ın Yeni Refah Partisi Hüda-Par’la birlikte ittifak adaylarından biri oldu. Binali Yıldırım başkanlığındaki AKP heyeti ile görüştükten sonra ‘Aileyi ve Milleti Koruma’ konulu basın toplantısında konuşan YRP Genel Başkanı Erbakan, “İstanbul Sözleşmesi’nin uzantısı, haksız, hukuksuz, ayrıştırıcı bir garabet halindeki 6284 sayılı kanunun bir an evvel yürürlükten kaldırılması gerektiğini ifade ediyoruz. Dış güçlerin oyunlarına alet olmayın. Aynı zamanda yıkılan yuvaların, babasız kalan bu çocukların günahına ortak olmayın” dedi. LGBTİ+ insanlara, insan hakkı sahibi olma taleplerine karşı çıkan Erbakan, “… Medya ile rol modelleriyle yapılan propaganda ile bunun normalleştirilmesi, toplumsal cinsiyet kavramıyla cinsiyetsiz toplum inşa edilmesi, bunlara dernekleşme ve örgütlenme hakkının verilmesi, aile kavramının ortadan kaldırılması…”na karşı olduklarını ekledi.[2]
Sadece kadın hakları ve kadın-erkek eşitliği savunucusu gruplardan değil, AKP içindeki kadınlardan da büyük tepki geldi. AKP’deki en yetkili makam sahibi iki kadın, Grup Başkanvekili Özlem Zengin ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Derya Yanık kesin bir dille bu talebe karşı çıktılar. Özlem Zengin, “Bizim için önemli bir konudur ve 6284 bizim kırmızı çizgimizdir” dedi. Zengin ayrıca, YRP ile görüşen heyette bulunan AKP Grup Başkanvekili Binali Yıldırım’a konuyu sorduğunu, ‘böyle bir konunun hiç gündeme gelmediği, hiç konuşulmadığı’ yanıtını aldığını aktarmıştı. [3] Derya Yanık da Twitter’da görüşünü belirtti: “6284 sayılı kanunun ruhuyla ve mevcudiyetiyle varlığı son derece önemlidir. Varlığının tartışmaya açılması bile bizce kabul edilemez.”
Özlem Zengin sosyal medyada İslamcı cenahtan gelen şiddetli eleştirilere maruz kaldı, hatta A Haber’e yaptığı açıklamada, “Sadece Twitter’dan değil, çok düzenli ve planlı bir saldırıya dönüşüyor. Bununla da kalmıyor, telefonuma yüzlerce tehdit mesajları alıyorum. Bunun ne kadar ciddi bir konu olduğunu bilmiyorum kamuoyu fark ediyor mu? 6284 tabii ki tartışılabilir, İstanbul Sözleşmesi çok tartışıldı. Benim itirazım usulüne, yöntemine fakat bundan kamuoyu yeteri kadar rahatsızlık duymuyor. Doğrusu bu saldırılar Türkiye’de kadınları çok rahatsız ediyor.” Şöyle devam ediyor: “Çok yalnızız. Bu konuya kimse girmek istemiyor çünkü hedef oluyorsunuz. Ben AK Parti Grup Başkanvekiliyim. Ben kendi fikirlerimi anlatmıyorum, grubumuz adına konuşuyorum ama grubumuz adına konuşan bir erkek arkadaşımız olduğunda hiç sorun olmuyor. Ben konuştuğum zaman tarifi imkansız bir şekilde planlı, düzenli bir saldırıya uğruyorum.”[4]
Özlem Zengin’in, Binali Yıldırım’ın ‘bu konunun hiç gündeme gelmediğini söyledi’ demesine rağmen, YRP Genel Başkan Yardımcısı Doğan Aydal, Habertürk’te şöyle dedi,‘’Aydal, içerisinde 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un kaldırılmasını da öngören taleplerini AKP’ye ilettiklerini ve kendilerine ‘Hiçbir problem yok’ yanıtı verildiğini söyledi.’’[5] Binali Yıldırım bunu daha fazla konuşmadan, seçim sonrasına bırakarak halletmek isteyen AKP merkezini temsil ediyor. Eh, bunu da elbette Özlem Zengin ile paylaşacak değillerdi. İslamcı erkekler kapalı kapılar arkasında bu meseleyi kendi aralarında halledecekler.
Özlem Zengin’in neden telaşlandığını çok iyi anlıyorum. Zengin, 6284’ü kaldırma girişiminin ifade edildiği gibi ‘aileyi güçlendirmek’, ‘aileyi korumak’ olmadığını camiadan gelen biri olarak yakından biliyor. Bu ifadeler ‘evrenselci’ denilen, yani 1500 yıl öncesine dayanan başlıca dinsel metinlerde yazılanları bugün de aynısıyla uygulamaktan yana radikal İslamcı grupların kadının rolünü, kadın-erkek ilişkilerini ve aileyi nasıl tanımladıklarını örten, saklayan ifadeler. Kendilerinin anladığı aileyi ise açıklığıyla anlatmaları gerekmiyor, takipçileri olan radikal İslamcılar kendilerine ne vadedildiğini seziyor, anlıyor ve biliyorlar. Sadece ‘dikkatli’ davranıyorlar –şimdilik. Dolayısıyla, kadın haklarına saldırının büyüklüğünün farkında olan biri olarak, “Bunun ne kadar ciddi bir konu olduğunu bilmiyorum kamuoyu fark ediyor mu?” diye soran Zengin’e ateş püskürüyorlar.
İngilizcede ‘dog whistle’ diye bir deyim vardır. Köpekleri eğitmekte kullanılan, insanların duyamayacağı kadar ince ses çıkaran düdüğe verilen ad. Mecazi anlamı ise, sadece belli bir grubun anlayabileceği ince ayarlı mesaj vermek demek. Yani YRP’liler radikal İslamcı erkeklere –kurmak istedikleri düzenin hakimi onlar olacağı için- iktidara geldiklerinde nasıl bir kadın-erkek düzeni kuracaklarının mesajını veriyorlar. Şu anda iktidara gelecek halleri yok (Erbakan Cumhurbaşkanı adayı olmak için 100bin imzayı bile toplayamadı) ama AKP-MHP-BBP-Hüda-Par ittifakına katılırken doğan pazarlık yapma şansını kullanarak 21 yıllık AKP iktidarındaki gerici adımları biraz daha arttırabiliriz diye düşündüler. Asiltürk, ‘İstanbul Sözleşmesi’ni iptal edin’ demişti. Erbakan da, ‘6284’ü iptal edin’ diyor. Ayrıca İstanbul Sözleşmesi’nin Meclis tarafından da reddedilmesini istiyor ki, böylece bir daha hayat bulma olanağı kalmasın.
Toplumsal cinsiyet eşitliği İslamcıların duyunca neredeyse deliye döndükleri bir kavram. Çünkü toplumsal cinsiyet eşitliği, kadınların ve erkeklerin ve biyolojik cinsiyetlerinden farklı olarak cinsel yönelimlerine göre kabul görmek isteyen LGBTİ+’ların bütün toplumsal haklar ve fırsatlara erişimleri itibariyle eşit olmaları demek. Halbuki, radikal İslamcılara göre kadınlar ve kız çocukları babaları, kocaları ya da en yakın erkek vasileri kimse onların izni olmadan hiçbir şey yapamamalı. Toplumsal varlığı olmamalı, kendisi olarak hiçbir hakka sahip olmamalı, yani açıkçası yurttaş olmamalı. İslamcılar bu nedenledir ki, yurttaşlık hakları üzerine kurulu olan cumhuriyete, o paradigmanın ayrılmaz bir bileşeni olan laikliğe, dolayısıyla kadınlar için yurttaşlık haklarına kategorik olarak karşıdırlar.
Eğer toplumsal cinsiyet eşitliği, İstanbul Sözleşmesi ve ona uygunluk için çıkarılan 6284 sayılı yasayla tahkim edilmeseydi, İslamcılar bu kavramın kullanılmasından çok rahatsız olmazlardı. Aynı cumhuriyet, insan hakları, kamusal zorunlu eğitim, laiklik gibi kavramlardan ve –kaldığı kadarıyla da olsa uygulamalarından her gün şikayet etmedikleri gibi. Ama toplumsal cinsiyet eşitliği İslamcıları can evinden vurdu, çünkü ideolojilerindeki kulluk ve itaat fikri erkeklerin kadınlar üzerindeki cinsel ve sivil tahakkümü üzerinde cisimleşiyor. Hem Sözleşme hem 6284 tam da adını koyarak bu tahakkümün temelini dinamitliyor. Çünkü kadını koruyucu unsur olarak kamu otoritesini tamamen erkeğe ait bir alan olan kutsal aileye ve onun mekanı olan eve sokuyor. Asıl mesele de bu. Evin reisinin otoritesi ikincil hale geliyor, kadının bir yurttaş olarak haklarının olduğu, kendi adına var olmayan bir uzantı olmadığını telaffuz ediyor.
Cumhuriyet fikriyle özdeşleşmiş olan Fransız Devrimi kadınlara hangi hakları getirdi diye kısa bir araştırma yapmak bile, insan hakları-kadın hakları-yurttaşlık hakları ile demokratik cumhuriyet rejiminin içsel, paradigmatik bağlantısını gösteriyor. 1789-1793 arasındaki devrimin ilk yıllarında kadınlar bir dizi haklar elde etti. Devrimci yasa yapıcılar onlara gerçek bir sivil statü verdiler: Yurttaşlık hakları ve kendilerine ait bir yasal kimlik. Özetle, kadınlar yasa karşısında artık reşit olmayan bireyler değillerdi. Ağustos 1790’dan itibaren aile mahkemeleri aile içindeki anlaşmazlıkları ve çelişkileri çözecek tek yetkili kurumlar oldular, bu bir evrimin göstergesiydi. Bir koca artık isteği üzerine karısını ve çocuklarını hapsedemeyecekti.
Daha da öteye, evlilik yasası erkek-kadın ilişkilerini derinden değiştirdi. Dini evliliğe karşı, resmi nikahı meşru resmi anlaşma olarak ilan ederek, devrimciler, evliliğin bozulamayacak bir kurum olduğu geleneğiyle yollarını ayırdılar. Boşanma, karşılıklı rıza da gerektirse, mümkün hale geldi. Milli Meclis evlilik yaşamında ve ayrılıkta eşler arasında eşitliği tesis etti… Nisan 1791’de Meclis kız ve erkek çocuklar için eşitlikçi bir miras sistemi kurdu.[6]
Eğer bu seçimin demokratik hakları genişleteceği ve en azından seçilmiş kurumların iktidarı sorgulama kapasitesinin arttığı bir yönetim biçimine geçeceği umuluyorsa, seçim talepleri sadece ‘İstanbul Sözleşmesi’ni geri getireceğiz’den ileri gitmeli. CHP ve HDP İstanbul Sözleşmesi’ni geri getirme talebinin yanında, YRP’nin 6284’ü ortadan kaldırma teşebbüslerine karşı daha etkin muhalefet etmeli. Görebildiğim kadarıyla LGBTİ+’ları da kapsayan toplumsal cinsiyet eşitliği talebi en kuvvetli TİP’ten yükseliyor. Sosyalist bir parti olarak seçimlere katıldığını iddia eden TİP’in bu konuda hassas olması zaten beklenen bir şey. Umarım bu talep daha da yaygınlaşır ve radikal İslamcılara zaten erozyona uğrattıkları haklarımızı yok etmeleri fırsatı verilmez.
[1] https://www.birgun.net/haber/ittifak-pazarliginda-gundeme-geldi-6284-nedir-neden-onemlidir-424628
[2] https://yenidenrefahpartisi.org.tr/page/-6284-kaldirilmalidir-bu-gunaha-ortak-olmayin-/2326
[3] https://www.bbc.com/turkce/articles/cn03j6225exo14/3/2023
[4] https://www.ankaragazetecisi.com/2023/03/18/ozlem-zenginden-aciklama/
[5] https://t24.com.tr/video/yeniden-refah-partili-dogan-aydal-acikladi-akp-6284-sayili-kanunun-kaldirilmasi-talebine-hicbir-problem-yok-dedi,52826
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.