Erdoğan’ın HÜDA-PAR ilişkisi her ne kadar “Bir oya ihtiyacı var” hamlesi olarak görülse de, kan uyuşmazlığı yaşamadan içine alabildiği en uyumlu organa benzetilebilir. Erdoğan ve iktidarı, 79 yıl süren Cumhuriyet iktidarını önce zayıflatmak, sonra da yok etmek için hâlâ çaba sarf ediyor
AKP iktidarının başladığı 3 Kasım 2002’den bu yana 21 yıl geçti. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana da 100 yıl. AKP’siz 79 senelik bir bölüm var sadece.
Anadolu coğrafyası 1923’ten önce 600 yıldan fazla İslam hükmü altında yaşadı. Gelenekleri böyle kökleşti. 1789 Fransız İhtilali’nin ardından da laiklik bu topraklara giremedi. Girişimler, devrimciler çaba sarf etti belki ama başarısız oldular. Mustafa Kemal’in devriminin ardından seküler bir toplum, laik bir devlet kurulmaya çalışıldı. Yaşam tarzını doğrudan etkileyen inkılaplar hayata geçirildi ama topluma ne kadar işledi bilinmez. Günümüze bakınca aslına rücû eden Anadolu geleneği bize bir Cumhuriyet başarısızlığı gösteriyor. Bu toplum gelenekçi ve dini etkilere açık bir toplum. Bu toplum İslami kökleri daha kolay emen ve yaşatan bir toplum.
Erdoğan’ın köklerini iyi bildiği bu toplumu 79 yıllık, içinde DP dönemi olsa da, laik yönetimden arındırmaya çalıştı, çalışıyor. Güçlendikçe daha da radikalleşiyor. Siyasi pragmatizmi parti tüzüğüne yazmış kadar sahipleniyor ve bu yolda da kullanıyor.
Erdoğan’ın HÜDA-PAR ilişkisi her ne kadar “Bir oya ihtiyacı var” hamlesi olarak görülse de, kan uyuşmazlığı yaşamadan içine alabildiği en uyumlu organa benzetilebilir. Erdoğan ve iktidarı, 79 yıl süren Cumhuriyet iktidarını önce zayıflatmak, sonra da yok etmek için hâlâ çaba sarf ediyor. Bunu açık bir dille söylemek gerekir. Aksi takdirde yalanı tekrar ederek onu yeniden yaratmış olacağız. Alkol zamlarından İstanbul Sözleşmesi’ne kadar tüm hamleler bu doğrultuda yapılıyor.
AKP iktidarının ellerindeki gücü kesif bir halde kullanma gayreti 14 Mayıs seçimlerini kazanınca hedefe daha fazla yaklaşacakları bilgisinden geliyor. Temel motivasyon kaynakları inandıkları İslami devrime gittikçe yaklaşmaları. Türkiye’de asla Ortadoğu ülkesi olamama gibi temelsiz bir inanış var. İran, Irak, Afganistan gibi ülkelere tepeden bakışın bir sonucu bu. Kendini batıya yakın ve batılı görme refleksini de içinde barındırıyor. Talep edilmesi ve yanında görülmesi gereken bir coğrafya olduğunu inkâr edemeyiz. Ancak Türkiye toplumunun ne kadarı seküler bir hayatı tercih ediyor? Ne kadarı geleneklerini eleştirip laiklik altında yaşamak istiyor? Ne kadarı İslam dışı bir yönetimle geleceği tahayyül ediyor? Bu soruların yanıtlarını vermek zor değil. Türkiye Cumhuriyeti 79 yıllık batılı ve seküler olma çabasını 2 Kasım 2002’de fetrete uğrattı. Henüz geri kazanmış da değil. Üstelik 14 Mayıs da çok ihtimal vermiyor buna. Erdoğan’ın ve geniş bir çepere sahip iktidarının 14 Mayıs’ta 21 yıllık mirası bırakıp gideceğini düşünmek safdillik olur. Muhalefetin bunu ve çok daha fazlasını düşünüp hareket etmesi gerekir, gerekirdi. Bunu sahada ve masada görmüş değiliz.
Türkiye Cumhuriyeti tüm halklarıyla seküler ve hür hayat tarzını muhafaza etmek istiyor, 21 yıllık boşluğa dur deyip 80. yıldan başlayarak tekrar saymak istiyorsa iktidarın iktidarı bırakmama motivasyonu ile seçimi kazanma pratiği üzerinde durmalı. Aksi takdirde Erdoğan’ın önümüzde 5 yılı 21 yılının misli hamleleriyle başka bir boyuta dönüşecek. ‘Türkiye’de böyle şeyler olmaz, burası laik bir ülke’ hülyasından çıkılmalı. Türkiye her ülke kadar kıymetli, Türkiye halkları dünyanın diğer halkları kadar değerli. ‘Bizim başımıza gelmez’ rahatlığıyla izlediğimiz 21 yıl kötü reality showun aktörü olmamıza dönüşmek üzere.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.