Bir diktatörün seçimle gitmesinin zorluklarını konuştuğumuzda herkes 2019 Haziran’ında yapılan İstanbul tekrar seçimlerini önümüze koyuyor. Tarihte bir olayın tekrar edemeyeceğini isterseniz Heraklitos’tan isterseniz Marks’tan referansla konuşalım. Ama buna da gerek yok. İktidar 2019’da yıkandığı suyun akışını test etti ve şimdi başka bir nehir yatağını arıyor
Fıkra gibi masal gibi anlatılır durur: Bir deve kuşları ülkesi varmış. Her ülkede olduğu gibi deve kuşları ülkesinde de eli silahlı avcı deve kuşları ve av olan devekuşları varmış. Avcılarla karşılaşan devekuşları hemen başlarını kuma gömerlermiş. Sonuç malum, avcı devekuşları “Vay anasını! Nereye gitti lan bunlar!” derlermiş, yani kurnaz deve kuşları avlanmaktan kurtulurlarmış.
Masalların öğrettiği çok şey var. Şimdi biz de oturup Aziz Nesin misali “Memleketin birinde” diye başlayıp, sarayın ve eteğinde saraya bilenen insanların ittifakları, hazırlıkları varmış deyip bir masal dünyası yaratabiliriz. Buna hiç gerek yok. Eveleyip gevelemeden, bilmece bildirmece tekerlemesine girmeden anlatmaya çalışalım.
HDP, cumhurbaşkanı adayı çıkarmayacağını da açıkladı. Artık Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığı kesinleşti. Herkes rahatladı. Yaşasın “demokrasi!” rüzgârları yelkenleri şişirmeye başladı. Hele bir de Muharrem İnce, “ince bir ayarla” adaylıktan çekilirse yeme de yanında yat olacak. Ayrıca şimdi çekilmese bile ikinci turda gerekeni yapacağını kendisi açıkladı.
Öyle ya, geriye bir tek sorun kaldı. Sandıklara da sahip çıkıldığında tertemiz neo-faşist diktatörlüğün sonu gelmiş olacak. “Neo-Faşist Diktatörlük”e takılmayalım. Çünkü, bana göre klasik tanımların çoğu yaşadıklarımızı açıklamakta yetersiz kalıyor. Ya da isteyen kestirmeden Tayyip Erdoğan-tek adam diktatörlüğü desin. Hiçbir sakıncası yok.
İstediğiniz tanımlamayı yapın. Tanımlamalara takılmanın sırası da değil; önemi de yok.
Trafodaki kedilere, köpeklere, elektrik kesilmelerine ve sandık başındaki hır gür çıkarmalara, patlatmalara çatlatmalara, oyların doğru düzgün sayılmamasına, özetle her türlü tezgâha karşı önlem alındığını varsayarak devam edelim.
Ama daha yolun başındayken şunu da görmezden gelmeyelim. Felaketin yaşandığı 11 ilde üniversite sınavları yapılamıyor fakat mahalle mahalle seçim yapılacak. Ayrıca, “evdeki yabancılar”la ilgili hiçbir önlem alınamadı.
Olmaz olmaz diyenlerdenim. Bugüne kadar 21 yıldır olmaz denilen çok şey oldu. 14 Mayıs’a giderken ve 14 Mayıs günü en olmaz diyebileceğimiz olayların olabileceğini hesap edelim. Cumhuriyet’in 100 yılının beşte birinde iktidar olmuş bir yapının her türlü kanlı provokasyon konusunda ustalaştığını söylemek güç değil. 7 Haziran 2015-1 Kasım 2015 arası yaşadıklarımız sesimizi duyacak kadar yakın bir tarihte yaşandı.
Ayrıca, bizi 2017 Anayasa Referandumu’na götüren 15 Temmuz da yakınımızda. Ardından yapılan referandumda iki buçuk milyon mühürsüz oy geçerli sayıldı, belediyelere kayyumlar atandı, atsız arabasız Üsküdar kaç kez geçildi. En son daha öncekiler gibi 85 milyonun gözünün önünde hukuk adına İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’na açılan dava sonuncusu oldu diyemiyorum çünkü daha neler olacak yaşayıp göreceğiz.
Bir diktatörün seçimle gitmesinin zorluklarını konuştuğumuzda herkes 2019 Haziran’ında yapılan İstanbul tekrar seçimlerini önümüze koyuyor. Tarihte bir olayın tekrar edemeyeceğini isterseniz Heraklitos’tan isterseniz Marks’tan referansla konuşalım. Ama buna da gerek yok. İktidar 2019’da yıkandığı suyun akışını test etti ve şimdi başka bir nehir yatağını arıyor. (bkz: HÜDA-PAR, Yeniden Refah Partisi’nin duhulü. Yer yer Perinçekgillerin hazır ol duruşu.)
Peki, şimdi, devekuşu olmadığını söyleyen muhalefete soralım: Tayyip Erdoğan’ın üniversite diplomasız olarak adaylığını kabul edecek olan YSK ilk turda sonuçlar tam olarak ortaya çıkmadan 47’ye 53 ve benzeri bir sonuçla Tayyip Erdoğan’ın kazandığını ilan ettiğinde ne yapacaklar?
Provokasyona gelmeyelim deyip mahkemeye mi başvuracaklar?
Meşru ya da değil, doğru ya da yanlış var olan hukukun kararlarını uygulatacak güçleri elinde bulunduranlara karşı ne yapılacak. Günümüzün en güçlü ve bir o kadar da tehlikeli olan silahı HUKUK. Daha açık bir ifadeyle her türlü hukuksuzluğu hukuka uydurabilmenin muktedirliği.
Silahı ellerinde bulunduranlar deve kuşları değil. Onun için dumanı üzerinde örneklere baktığımızda İmamoğlu davası, 11 ilde olağanüstü hâl uygulaması, olağanüstü hal şartlarında 11 ilde seçim yapılacak olması, Tayyip Erdoğan’ın üçüncü kez adaylığını YSK’nin kabul etmesi bu seçimin demokratik bir zeminde yapılmayacağının ve demokratik bir sonucun ortaya çıkmayacağının somut göstergeleridir. Sonuç bellidir.
Bunları görmezden gelip milletvekili sayısı hesap etmenin, yetmedi ittifak içi logo tartışmalarının tali oluşu ortadadır. Hatta sosyalistlerin bu tür tartışmalarına egemen güçlerin iktidar ve muhalefet kanadının kıs kıs güldüğünü söylemek kehanet olmaz. Tüm demokrasi güçlerinin karşımızda tarihin en gerici ittifakı olduğunu görmezden gelmeyi bırakıp bir yol bulması esas sorundur. Yoksa sandık kurulan çokça cumhuriyet var. Yalnız oraların bir “kraliyet” rejimi olduğu fiiliyatı ortadan kalkmıyor.
Bir yol bulmak demişken. Yol yoksa, yol açmak gerek. Yolun ne olduğu da bellidir.