CHP, İYİ Parti’yi kendi eliyle besleyip büyüttü. AKP’nin uydusu MHP’den koptuktan sonra elinden tutması kendi açısından yanlış değildi belki. Ama yine de ölçüyü kaçırmamalı, kendine rakip olacak güce ulaşmasına yardımcı olmamalıydı
Meral Akşener, Kemal Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığını kazanamayacağı bahanesini öne sürerek kendi adaylarının Mansur Yavaş veya Ekrem İmamoğlu olduğunu açıkladı. Kabul görmeyince 6’lı Masanın öteki bileşenlerini kendisine dayatma yapmakla suçladı.
Üçü de kendi partisinden olmayan adaylardan kimin seçilmesi, kimin seçilmemesi gerektiğine karar yetkisini elinde tutmaya kalkan totaliter tavrı ne siyasi nezaketsizlikle ne de blöfçülükle açıklanabilir.
Kılıçdaroğlu’nun adaylıkta ısrarlı olduğunu, İmamoğlu ve Yavaş’ın adaylığı kabul etmeyeceklerini bilmiyor muydu da masayı devirme hamlesini seçime iki ay kala hatırladı? Bu işin içinde bir iş olduğunu anlamamak için saf olmak gerekir.
Karanlık tarafları, örneğin iktidarın ve belirli sermaye çevrelerinin parmağı varsa (ki aksi düşünülemez) mutlaka ileride ortaya çıkacaktır. Hiç açık kapı bırakmadan masayı devirmesi bu olasılığı güçlendirmektedir.
Akşener’in bu tutumunun altında yatan belirleyici neden siyasi kimliğidir. Anahtar nasıl bir partiyle, nasıl bir liderle karşı karşıya olduğumuz sorularına verilecek cevaptadır.
***
Başkanlığına Meral Akşener’in getirildiği İYİ Parti, D. Bahçeli yönetimini eleştirerek MHP’den kopan milletvekilleri ve muhalif kadrolar tarafından kuruldu. 25 Ekim 2017 tarihindeki tanıtım toplantısında, İYİP “merkez sağ” parti olarak takdim edildi. Bünyesinde değişik eğilimleri barındırmasına ve merkez siyasete MHP’den daha yakın bir görüntü vermesine rağmen, üst yönetimi, çekirdek kadroları ve söylemi (logosu da dahil) itibarıyla baskın unsur Ülkücülerdir. Faşist köklerinden vazgeçmeden, cumhuriyetçi, demokratik değerlere sahip çıkıyor görünmesi, Enzo Traverso’nun tarif ettiği şekliyle post-faşist bir parti olduğuna delalettir: Artık faşist değil, ama her an aslına dönebilir!
“Yerimiz aşırı sağ değil merkez sağ” hikâyesi, ne dünya ne Türkiye için yenidir. Avrupa’daki yeni faşist partilerin ekseriyeti 21. yüzyıla girerken tabanlarını genişletmek için bu yolu izlediler. Daha açıkçası tarihsel faşizmin özünü reddetmeden kendilerine merkez sağ parti süsü verdiler.
Benzer bir süreç Türkiye’de yaşandı. Alparslan Türkeş ölmeden önce, Devlet Bahçeli ise genel başkan seçildiği 1997 kongresinde MHP’nin “merkez sağ parti” olduğunu ilan etmişti. İmaj değişikliği ve şoven milliyetçi propaganda sayesinde MHP, siyasi hayatında ilk (ve son) defa 1999 Genel Seçimlerinde yüzde 17,98 oranında oy alarak seçimlerden ikinci parti olarak çıktı. Daha sonraki yıllarda görünümü ile özü arasındaki tezat fark edildikçe oy oranı düştü.
İYİ Parti’yi kuranlar da aynı yolu izleyerek merkez sağ parti olduklarını iddia ettiler. Hem MHP’nin ılımlı kanadını oluşturmaları hem de muhafazakâr-milliyetçi katılımlarla genişleyen melez yapılanması nedeniyle bu, muhalefet saflarında kabul gördü. İYİP, kuruluş gerekçelerini iyi muhalefet yapılmamasına, iktidara oynanmamasına ve Bahçeli’nin parti içinde kendine rakip olabilecekleri partiden uzaklaştırmasına dayandırdı. Muhalefet partilerinin tabanı kadar AKP içinde de Erdoğan’ın gidişatından hoşnut olmayan kesimler vardı. Muhalefetin bunları kendine çekememesinden doğan boşluk Meral Akşener’in iştahını fena halde kabartmıştı. Cumhurbaşkanlığı seçimine uzanan süreçte AKP ve MHP dahil sağ partilerin ve CHP’nin “mecburiyet”ten, başka bir ifadeyle kerhen oy veren seçmen kitlesine oynadı. Akşener, vakti zamanında AKP’nin yaptığı gibi kendine “yenilikçi” bir görünüm vererek bu boşluğu dolduracağını umuyordu. 2018 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Meral Akşener’in yüzde 7,3 oranında oy alması bunu adeta kamçıladı.
***
Gelgelelim, hangi partiye oy verirse versin, siyasi İslamcı diktatörlükten ürken cumhuriyetçi, laik, parlamenter rejimden yana seçmen kitlesi ile, MHP’nin yumuşatılmış versiyonu olduğu bilinen İYİ Parti’nin gerçek niyetleri arasındaki paradoksun nasıl aşılacağı kurulduğunda meçhuldü halen de öyledir. Programında dini ibare ve çağrışımların, laiklik ve cumhuriyet vurgusunun silikliği partinin bileşenlerini de yansıtıyor. Liderlik rekabeti 24 Haziran seçimleri sonrasındaki ayrılmalarla kendini gösterdi. Akşener, yola çıktığında koltuğuna göz diktiklerini düşündüğü Ümit Özdağ ve Sinan Ogan’ı ekarte ederek başkanlığını güvenceye aldı.
Daha 2019 yılında faşizm konulu kitap çalışmamın ilgili bölümünde şöyle yazmıştım:
“Gerek partinin heterojen yapısı gerekse lideri Meral Akşener’in siyasi geçmişi, önüne koyduğu hedefleri yerine getirip getirmeyeceği hakkında kuşku doğuruyor. Son yirmi beş yıl içinde yolunun sağ partilerin hemen hepsinden geçmesi, partisinin rotasını belirsizleştiriyor. Öğrenciliğinde ülkücü, 1995 yılında DYP’den Kocaeli milletvekili, Susurluk kazası üzerine istifa eden M. Ağar’dan sonra içişleri bakanı, 28 Şubat müdahalesine karşı İslami refleks göstermiş, beklenmedik bir zamanda DYP’den istifa edip ANAP’la dirsek temasına girmiş, 2001’de Erdoğan-Gül ikilisinin ‘Yenilikçiler’ine katılmış, son anda AKP’den de vazgeçmiş, 2007’de MHP’den milletvekili seçilmiş, 2016’ya doğru ondan da vazgeçmiş biri. ‘Başbuğ’cu olduğunu ağzından düşürmemiş ama ‘Başbuğ’un dışındaki sağ partilerde siyaset yapmış, ‘Çiller Ailesi’nin Bakanı’ diye ünvanlandırılmış, ama Çiller’i de ‘hırsızlık’la suçlayarak ayrılmış. Yasa dışı istihbarat toplatması, İçişleri Bakanıyken MİT’in yerini tespit ettiği Alaattin Çakıcı’yı bundan haberdar etmesi, AKP ve Cemaatle bağlantı kurmuş bir politikacı olmasına rağmen kendini siyasi İslama seçenek olarak sunması tutarlı ve ilkeli olmaktan uzak, pragmatist-kariyerist bir politikacı olduğunu gösteriyor.”
***
Millet İttifakı CHP, İYİ Parti, SP ve DP tarafından 5 Mayıs 2018 tarihinde kuruldu. Cumhur İttifakı’na karşı olan muhalefeti birleştirmek amacı güden ittifakın sol kanadını oluşturan CHP’nin stratejisi kendisi açısından doğruydu. Zira güçler dengesi tek başına veya sol bir ittifakla AKP iktidarını alt etmesine imkân vermediğinden muhafazakâr-faşist bloku bölmeye çalışması yanlış değildi. Fakat kurulurken gerek İYİ Parti’nin ve Cumhur İttifakı’nın suçlamalarına gerekse kendi devletçi reflekslerine uyarak HDP’yi ittifak kapsamına almamakla, en azından dirsek temasında bulunmamakla stratejik bir hata yaptı. Kapılarını sağdan gelen Gelecek Partisi ve DEVA’ya ardına kadar açmasına rağmen, soluna kapalı tutması gücünü zayıflatan bir etkendi.
Kılıçdaroğlu’nun diğer önemli bir hatası da başta Meral Akşener olmak üzere sağ partilerin aleyhine atabilecekleri adımları önlemeye yönelik bir protokol yapmaması, Cumhurbaşkanlığı adaylığını sürüncemede bırakması, Meral Akşener’in CHP içine kanca atmasına (M. Yavaş ve E. İmamoğlu) zamanında açık ve sert bir çıkış yapmamasıdır. Bir partinin bir başka partinin figürlerini birbirlerine karşı kullanarak satranç oynamaya kalkması en hafif ifadeyle ahlaksızlık ve kendini bilmezliktir.
Akşener’in kişisel tarihi, özellikle kritik zamanlarda oyunbozanlık yaptığını, beklenmedik entrikalara yönelebildiğini gösteriyor. CHP bunu hesaba katmalı, “sözünün eri” kadın rolü oynamasına aldanmamalıydı. Bunu dikkate almadığı gibi, tam tersi bir tutumla İYİ Parti’yi kendi eliyle besleyip büyüttü. AKP’nin uydusu MHP’den koptuktan sonra elinden tutması kendi açısından yanlış değildi belki. Ama yine de ölçüyü kaçırmamalı, kendine rakip olacak güce ulaşmasına yardımcı olmamalıydı: Yalnız geçici 15 milletvekili vermekle kalmayıp, kontrol ettiği medya organlarından yararlanmasına haddinden fazla destek olması doğru değildi. Kendi tabanından seçmen tırtıklamasına dahi göz yumdu. İYİP ise hep aldı, hiçbir şey vermedi.
CHP’nin, 2018’de aldığı yüzde 12 dolayındaki oy oranının yukarı çıkışına destek olması, İYİP’in ittifaklar arasında manevra yapmasına basamak oluşturdu. Kargayı çok beslersen gözünü oymaya kalkar. Nitekim öyle de oldu.
Meral Akşener ve ekibinin politik cephaneliğinde entrika ve hileye her zaman yer vardır. MHP içinden gelmesine ve nitel bir değişime uğramamasına bakarak demokrasi diye bir derdi olmadığını, bunu kitleleri avlamak için yem olarak kullandığını anlayabiliriz. Sokmak akrebin doğasında vardır, sen ne kadar iyi niyetle yaklaşırsan yaklaş, o en kritik bir zamanda doğasının gereğini yerine getirir.
Akşener, şu an en azından nesnel olarak Cumhur İttifakı safındadır. Önce “merkez sağ”a oynayan, yıllar sonra birdenbire saf değiştiren D. Bahçeli’nin senaryosunu yazdığı oyunu yeniden sahneye koymuştur.
Bundan sonra Akşener’in partisi tıpkı eski liderininki gibi büyüyemeyecek küçülecektir. Tek şansı şahsiyetsizce birilerine yamanmaktır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.