‘Devlet’imin teröristi

Velioğlu öldürüldükten sonra Hizbullah yer altına gizlendi. Dernekleşme faaliyetleri kapsamında Mustazaflarla Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği adı altında bir dernek kurdular. Bu dernek kısa sürede özellikle Diyarbakır’da Hizbullah sempatizanları ve radikal islamcılar tarafından sahiplenildi

‘Devlet’imin teröristi

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Cumhur İttifakı’na katılan HÜDA-PAR’la ilgili 10 günlük sessizliğini en dahiyane cümleyi bulunca bozdu. Bahçeli “terörü tümden reddetmiştir” açıklaması yaparak HÜDA-PAR’ı kendi vicdanında meşrulaştırdı.

Kişisel tanıklıklarımla HÜDA-PAR’ın Hizbullah’tan nasıl devşirildiğini ve Hizbullah’ın kısa hikâyesini anlatmaya çalışacağım.

90’ların Diyarbakır’ında İmam Hatip Liseleri başta olmak üzere örgütlenme faaliyetlerine başlayan Hizbullah, Diyanet’in nisbeten daha alt kademe imamlarını atadığı apartman altı mescidlerinde toplantılar gerçekleştirirdi. Bu toplantılarda yaşlarına göre gruplandırılan erkekler, İslam davası, cihad, Türkiye Cumhuriyeti ile (İslam dışı bir devlet olduğu için ‘tağut’ derlerdi) mücadele etme, gelecekte mutlak surette kurulacak İslam devletinin nasıl olacağıyla ilgili eğitimler verilirdi. Diğer cemaat ve tarikatlar ‘soft’ kabul edilir ve cihad etmeyen hiçbir müslümanın cennete asla gidemeyeceği anlatılırdı. Bu sohbetlerde dikkat çeken bir diğer husus da şiddetin gerekli görülmesi üzerine sarf edilen sözler olurdu. Kan dökülmeden, şehid olunmadan İslam devriminin gerçekleşmeyeceği, bunun dışındaki faaliyetlerin beyhude olduğu anlatılırdı. Özellikle Batmanlı Hüseyin Velioğlu (Rehber Hüseyin de denirdi) ile irtibatı olan bir kişinin Diyarbakır’da camileri ve mescidleri gezerek ‘İslamî’ faaliyetleri denetlediği de olurdu.

Diyarbakır’ın merkez ilçesi Bağlar ve Şehitlik mahallesinde daha kolay, daha etkili örgütlenen Hizbullah, başı açık, kot pantolonlu kızlara kezzap ile saldırarak cihadın ilk adımlarını attıklarını düşünürlerdi. Birçok kafenin silahlı saldırıya uğradığı, hatta ilk bar’ın (pub) da bombalı bir eylemle harabeye çevrildiğini dün gibi hatırlıyorum. İslam dışı bir toplum yaratılıyor endişesiyle batı tarzı yaşam pratiklerine ciddi şekilde düşmanlık pompalanırdı. İmam Hatip Liselerinde 28 Şubat döneminin getirdiği bazı katı kurallar Hizbullahçı öğrenciler tarafından kırılmak isteniyor ve bazı öğretmenler ağır saldırılara maruz kalıyordu. Nurcu ve sonradan Fethullahçılığa dönen cemaat mensubu öğrenciler önce gizliden sonra açıktan tehdit ediliyorlardı.

PKK ile şehir çatışması

90’ların sonlarına doğru PKK’nin şehir yapılanması ile ciddi bir çatışmaya giren Hizbullahçılar, sokak ortasında enseden tek kurşunla infaz, gece PKK’li olduklarını düşündükleri insanların evlerine satırlarla baskın yaparak katliam gerçekleştirirlerdi. O dönem sadece Diyarbakır’da her iki gruptan 700’ün üzerinde kişinin hayatını kaybettiği biliniyor. Ev baskınları o kadar artmıştı ki; Diyarbakır’da baskının kimin tarafından yapıldığı sorulmaz ‘nasıl yapıldığı’ sorulurdu. Yöntemleri o denli net ve kendilerini ele veren biçimdeydi.

PKK’nin örgütlenme faaliyetlerini TSK veya EGM’nin engelleme aparatı Hizbullah olmuştu. Hizbullah birçok önemli ismi kaçırıp Şehitlik mahallesi ve Bağlar ilçesindeki evlerde domuz bağıyla diri diri betona gömmüştü. Bunlar Emniyet Genel Müdürlüğü ve JİTEM tarafından tabii ki biliniyordu. Ancak PKK ile ‘gerekli’ mücadele kapsamında sessizce karşılanıyordu. Ta ki Gaffar Okkan’ın Hizbullah’ı özellikle hedef alan operasyonları ve hücre evlerine yaptığı baskınlara dek. Okkan iyiden iyiye hedefe oturtulmuştu. Sonrası malum. Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü’ne 400 metre uzakta çapraz ateş ve sonrasında Okkan’ın yanına yaklaşarak kafasına defalarca sıkılmasıyla bir emniyet müdürü infaz edildi. Bununla ilgili “devlet infaz etti, Hizbullah’ın dahli yoktur” gibi iddialar hâlâ konuşuluyor. Ancak, Hizbullah’ın olayın organizasyonu ve yöntemi, sonrasında gelen açıklamalar şüpheye yer bırakmıyor.

Hüseyin Velioğlu’nun öldürülmesi

Velioğlu’nun Beykoz’daki villada çatışma sonucu öldürülmesinin ardından Hizbullah’ın iki numaralı ismi Edip Gümüş de canlı yakalandı. Edip Gümüş ardından 2011’de AKP tarafından tahliye edildi ve İran-Avrupa hattında hayatını sürdürüyor. Hizbullah’ın lideri olduğunu da gazeteci Ruşen Çakır’a ifade etmişti. Velioğlu öldürüldükten sonra Hizbullah yer altına gizlendi. Dernekleşme faaliyetleri kapsamında Mustazaflarla Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği adı altında bir dernek kurdular. Bu dernek kısa sürede özellikle Diyarbakır’da Hizbullah sempatizanları ve radikal islamcılar tarafından sahiplenildi. Mustazaf-Der, kısa süre sonra ‘Peygamber Sevdalıları Platformu’ adı altında bir oluşum daha meydana getirdi. Bu oluşum içinde radikal İslamcı çizgiye yakın birçok dernek ve vakıf teşkil etti. Bunlar özellikle Muhammed’in doğum günü münasebetiyle Diyarbakır’da çevre illerden de geniş bir katılımla mitingler yapmaya başladılar. Mitinglerin hiçbiri Valilik tarafından yasaklanmadı, talepleri reddedilmedi. Aynı dönemde BDP’nin birçok miting başvurusunun da reddedildiğini hatırlatalım. Bu mitinglerde Lübnan Hizbullahının bayraklarının açıldığı, Hizbullah lideri Hasan Nasrullah’ın posterlerinin taşındığı ve zaman zaman da Hamas flamalarının meydanda görüldüğüne şahit olundu. Hizbullah’ın Mustazaf-Der ile birlikte sivil örgütlenmeyi büyüterek en nihayetinde siyasi parti kurduğuna tanık olduk. Hür Dava Partisi açılımıyla siyasi sahnede beliren HÜDA-PAR’ın açılımından ziyade kısaltmasının daha önemli olduğunu belirtmek gerek. HÜDA, hem Farsça’da hem de Kürtçe’de Allah demek. Yani Allah’ın partisi, yani Hizbullah. HÜDA-PAR, Hizbullah olduğunu parti ismiyle de deklare eden bir yapı. Nitekim, Genel Başkan Zekeriya Yapıcıoğlu’nun da bunu inkâr etmediğini belirtelim.

Bugün MHP lideri Bahçeli’nin yaptığı açıklamayı da okuyunca terör tanımını yeniden yapmak gerektiğini düşünmeden edemiyor insan. Devlet Bahçeli’nin ‘makul’ terörist, pişman terörist sınıfına girmek için siyasi güzergâhında yol almanın kâfi geldiğini öğrendik. Gaffar Okkan’ı öldüren Hizbullah militanlarının avukatlığını yapan Zekeriya Yapıcıoğlu ile yol yürümeyi siyasi pragmatizmle açıklamayı ne denli mantıklı görürsünüz bilemem. Ancak, devletin tetikçi ihtiyacını karşılayan Hizbullah’ın Cumhur İttifakı’ndaki yeri bizim için şaşırtıcı olabilir. Devlet için, yeni bir görev ataması yapılmış eski bir örgüt aparatından başka bir şey değil.


Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.

Sendika.Org'u destekle

Okurlarından başka destekçisi yoktur