Devlet içinde kritik bir klik Erdoğan’ın gitmesine hazırdı ancak Kılıçdaroğlu’nun gelmesine taraftar değildi. Kılıçdaroğlu’nun SADAT dahil birçok kurumu hedefine oturtması, büyük sermaye gruplarını açıktan defalarca tehdit etmesi devletin Dersimli Alevi vatandaşına tanıdığı sınırı aşması için yeterli oldu. Yumuşak bir geçişle iktidarı Millet İttifakı alabilir dendi ama Akşener’e Kılıçdaroğlu dışında bir adayı dayatması söylendi
Türkiye Cumhuriyeti devleti Dersimli bir Alevinin Cumhurbaşkanı olmasına izin vermeyecekti, vermiyor da.
MHP’den ideolojik olarak ayrılmamış, genel başkanlık yarışında ülkücü yöntemlerle saf dışı bırakılmış Meral Akşener, Türk-Sünni devletin kodlarını yeniden yazmak için Millet İttifakı’ndaki görevini başarıyla yerini getirdi.
Akşener, baştan beri gerekçesini sadece kamuoyu araştırmalarına dayandırdığı Kılıçdaroğlu aleyhtarlığını 3 Mart bildirisiyle resmiyete döktü. Oysa İyi Parti, CHP, HDP ve diğer paydaşların oy oranları Kemal Kılıçdaroğlu’nu yüzde 55’i yakalayacak bir seçmen gücüne ulaştırıyordu. Akşener, HDP’nin desteğini tamamen ölü kabul ederek gerçekleştirdiği anketleri masaya sürüp Kılıçdaroğlu’nun kazanamayacağını belirtti. Bunu güçlü şekilde hemen her yerde de dile getirdi. Kılıçdaroğlu’nun kazanmıyor olmasını sakil bir üslupla dillendirmesi sadece başarısız olacak korkusundan gelmiyordu. Akşener tarafından samimiyetsizliği yüzünden okunacak şekilde partisinden gelen Alevi Kılıçdaroğlu “suçlamasını” bertaraf etme çabası dün gibi aklımızda. Akşener konuyu oraya getirip planlarını açık etmek üzere olan İyi Partililere sırf bu sebeple kızdı. Çünkü Akşener, Dersimli bir Alevinin Cumhurbaşkanlığı stratejisine asla ve asla ortak olamazdı. Türk-İslamcı ve dâhi ırkçı İyi Parti’nin ana gayesi Kılıçdaroğlu’nu egale edip Sünni damara yakın Ekrem İmamoğlu veya ülkücü Mansur Yavaş’ı sahaya sürmekti. Devlet aklıyla bunu yapmak isteyen Akşener, diğer 4 partiyi de ikna edemeyince elindeki seçmen gücünü de kullanarak seçime 10 pazar kala masayı dağıttı.
Akşener’in CHP ile ortaklığı, grup oluşturup TBMM’ye girmesi, Cumhurbaşkanı adayı olarak yarışması ve Belediye seçimlerinde takındığı tavır içinden geçtiğimiz günlerin geleceğini gösteriyordu. MHP’den ihraç edilmesinin intikamını alıp yeni milliyetçi güç olma adına sosyal demokrat CHP’yi araçsallaştırdı. Kılıçdaroğlu’nun Adalet Yürüyüşü’nden bu yana belediye seçimlerini de kazanmasını basamak olarak kullandı. MHP’nin ülkücüleri bile iten milliyetçiliğini sahiplenip yeni faşizm siyasetini gütmek için Kılıçdaroğlu’nun siyasi gücünü kendisi için adım adım işledi. Güç devşirerek Erdoğan’ın kurduğu milliyetçi cepheye alternatif olmak için Türkiye muhalefetini parçalamaktan çekinmedi. Daha doğrusu çekinmesinde bir anlam yoktu çünkü ya kendisi kazanacaktı ya da ‘devlet’ine hizmet edip muhalefeti dağıtacaktı. Şimdilik bunu başarmış görünüyor. Ancak Türkiye’de siyasi zemin son derece kaygan ve süre her zaman çok uzundur. Akşener ve Erdoğan’ı da şaşırtacak gelişmeler olabilir. İhtimalin zayıfladığı aşikâr ama umut her zaman diridir.
Özgür Özel’in 9 Ocak 2020’de Gazete Duvar’da dile getirdiği “Türkiye’yi ne Erdoğan ne Bahçeli yönetiyor; daha güçlü ve daha derin bir akıl yönetiyor” sözleri ve yakın zamanda Engin Altay’ın “bize devlet tarafından yumuşak geçiş önerildi” açıklaması oldukça manidar. Devlet içinde kritik bir klik Erdoğan’ın gitmesine hazırdı ancak Kılıçdaroğlu’nun gelmesine taraftar değildi. Kılıçdaroğlu’nun SADAT dahil birçok kurumu hedefine oturtması, büyük sermaye gruplarını açıktan defalarca tehdit etmesi devletin Dersimli Alevi vatandaşına tanıdığı sınırı aşması için yeterli oldu. Yumuşak bir geçişle iktidarı Millet İttifakı alabilir dendi ama Akşener’e Kılıçdaroğlu dışında bir adayı dayatması söylendi. Erdoğan’ın karşısına yine kendi kodlarına yakın birileri gelmeliydi. Buna rıza gösteren devletin Akşener aracılığıyla cebinde tuttuğu B planı masayı dağıtmaktı. Nitekim öyle oldu. Gerçi Millet İttifakı teknik olarak çalışmalarına devam ediyor ama insicamının bozulduğunu da kabul etmek gerek. Ülkücü bir aktörün ‘demokratlık’ davasına masaya oturtulması Kılıçdaroğlu açısından da bir hata oldu.
Kemal Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ın yarattığı HDP=PKK karikatüründen oldukça etkilendi ve ateşten gömleğe çevirdiği korkusunu yenemedi. HDP ile yol yürümemesi için elinden geleni yapan Erdoğan, Anayasa görüşmelerinde HDP’nin ayağına kadar gitse de Kılıçdaroğlu bunu yapamadı. Gizli pazarlık dahi yürütemedi. Yürütse HDP aday çıkaracağını açıklamamış olacaktı belki de veya kulis bilgileri mutlaka sızıp kulağımıza gelecekti. Kılıçdaroğlu, HDP’nin şeytanlaştırılma senaryosunu okudu ve buna kandı belli ki. Akşener’in masaya oturtulması sonrasında ise HDP’nin adını bile anmadı. Zaman zaman Demirtaş serbest bırakılmalı dese de HDP’yi hiç duymadık. Kılıçdaroğlu, Akşener’i kırmamak için Altılı Masa’yı sağcı, milliyetçi ve İslamcılarla donattı. Kendi kalesini kendi elleriyle kuşatma altına aldı. Gücünü kullanacak alanı 5 sağcıya bıraktı ve içlerinden birinin de devlet aparatı olduğunu göremedi. Akşener aritmetiği de matematiği de inkâr ederek adayın Kılıçdaroğlu dışında bir ismin olması için canhıraş şekilde savundu. İmamoğlu, Mansur Yavaş, İlhan Kesici isimlerini mütemadiyen duyduk. Akşener, Kılıçdaroğlu tarafından masaya davet edilmesinin ardından ülkücü kodlarını gizlemedi ve her zaman bir mesaj verdi. Parti Genel Merkezi’ne pankartlar asarak, kurtlu postlu paylaşımlarda bulunarak nerede durduğunu anlattı aslında. Kılıçdaroğlu artık elini vermişti ve kolunu kaptırmak üzereydi. AFP’nin de bugün yaptığı analizde söyledikleri gibi ‘Akşener’den Erdoğan’a altın tepside hediye’ tanımlaması oldukça doğru. Erdoğan’ın ellerini ovuşturduğunu dün AKP-MHP sosyal medya ordusu tarafından yapılan paylaşımlar sayesinde öğrendik.
Umutlu mesajlar vermek gibi bir geleneğim yok ama inat ve kavga etme gibi bir huyum var. Kılıçdaroğlu, hatalarıyla sevaplarıyla kabul edilerek, HDP dahil tüm muhalefet odakları tarafından aday olarak gösterilmeli. Seçim mutlaka ikinci tura kalacak şekilde 70 günde 70 milyonun eli sıkılmalı ve Dersimli Alevi bir yurttaş kazanmasa bile el üstünde tutulmalı, ‘can’ gibi savunulmalı.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.