Bugün “Devlet nerede?” diye sormak durumunda kalıyorsak izafi olmayan şeylerin gerçekliği altında ezildiğimizdendir. Devlet mefhumunun neye karşılık geldiğini bilenler için bugün ‘’siyaset’’ yapmanın vaktidir
Pazar akşamını pazartesi sabahına bağlayan 4.17’de Türkiye’nin 10 ilinde büyük bir coğrafyada yaşam akışı çok büyük bir kırılma yaşadı. Son derece geniş bir coğrafyada maddi ve manevi yıkıma yol açan bu büyük depremin ardından tarifi olmayan, sözlere yüklenemeyen bir acıyla karşı karşıyayız. Bu acı her geçen gün giderek artıyor. Enkaz altından çıkarılmaya bekleyen bedenler, sahipsiz naaşlar, kayıp çocuklar, hayvanlar… Gözümüzün önünde kaybolup giden hayatlar…
Dimağları aşan zamanlardan geçiyoruz. Sahipsiz bırakılan canlarla, gelmeyen yardımlarla felaket içinde felaket yaşıyoruz. Yirmi birinci yüzyılda böyle bir acı karşısında aciz kaldık, peki ama neden?
Uzmanlar yıllardır soruyor: ‘Depreme hazır mıyız? Tüm sorulara kayıtsız kalmanın, uyarılara kulak tıkamanın sebebi ne? Bu vurdumduymazlığın kaynağı ne? Her şeyin karşısına konulan kişisel menfaatler belki de en önemli gerekçe ama gerçek dünya ile iktidara egemen olan zihniyeti birbirinden ayırt etme zamanı çoktan geldi.
Herkes tek bir şeyi merak ediyor tüm olan bitenin içinde: Devlet nerede? Olmayışlarının müsebbibi kader mefhumu; ‘’Kaderdi, Allah’tandı, yapacak hiç bir şey yoktu…‘’ Kayıp karşısında güçlü bir savunma kadercilik; çaresizliliğin içler acısı ikamesi. Tanrılaştırıp kendilerini, ellerinde kalan dev boşluktan umut devşiriyor ve bu zorlama umudun özünden kader tayin ediyorlar. Ölen 20 binden fazla kişiyi Tanrı neden umursamıyor? Mesnetsiz inşaa edilen yapılar neden birilerinin makus kaderi oluyor?
Siyaset yapılmasın deniyor, gün birlik olma günü deniyor… Pek tabii, yaraları sarma ve yaşam adına ihtiyaç olan her şey için dayanışma vakti. Fakat insanlar avaz avaz yardım çığlıkları atarken hiçbir yardım gelmediğinde siyaset hangi anlama karşılık geliyor? Sağlıktan, eğitimden, barınmadan, halkın güvenliğinden mesuldür devlet ve bunların nasıl yapılandırılacağı üzerine kurulmuştur. Siyaset tam da bu başlıkların tartışma konusudur. Bugün “Devlet nerede?” diye sormak durumunda kalıyorsak izafi olmayan şeylerin gerçekliği altında ezildiğimizdendir. Devlet mefhumunun neye karşılık geldiğini bilenler için bugün ‘’siyaset’’ yapmanın vaktidir.
Anlamını kavrayamağımız bu siyasi konjonktür gerçekte uçsuz bucaksız bir usa aykırılıktan bir şey değilken, bir kez olsun “İşte bu açık” denebilse, müteahhidin, usulsüz ruhsat verenin, afette görevini yerine getirmeyenin hesabı sorulabilse, rant düzeni yerine adaletli ve eşitlikçi bir düzen kurulabilse her şey kurtulmuş olacak belki de.
Dayanışma, geçmişten günümüze mecbur kalarak öğrendiğimiz bir hakikat. Bu hakikatin ışığında geleceğe bakarak fakat geçmişi unutmadan, unutturmadan insanca yaşamaya hakkımız var. Liyakat, bilim ve birleştiriciliğin gücünde seküler bir devlete ihtiyacımız var.
Yaşarken öğrendik; deprem bir doğal afet olsa da insan edimiyle olan her şey, günün sonunda yalnızca insanın hükmünde. Kötü barınma koşulları ve kötü yönetim müsebibiyle hayatına kaybedenlere, yoksul kalanlara ve yoksun bırakılanlara sonsuz saygı ve sevgiyle.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.