Bize düşen iddialı muhalefet yaparken dışımızdakilere de iddialı muhalefet yapmaları gerektiğini anlatmak. Yani senkron olamıyorsan asenkron olursun
Kapitalist sistem içerisinde yaşayıp gidiyoruz. Ağaç yaşken eğilir misali üç beş kişi olunca gelip bizi dağıtıyorlar. Dağılırken hepimiz nasibimizi alıyoruz. Kimimiz onlarca yıl damda çürüyor, kimimiz damdan düşüyor… Birinin boyu hafif uzasa bir varyoz kafasında patlıyor, kafasının üstünde oluşan yıldız imgelerini sayarken; utanıyor, sıkılıyor ayrıksılığından.
Olan biten karşısında hep haksızlığa uğradığımızı haykırıyoruz. Hep kendimizi diğerlerine anlatmaya çalışıyoruz. Bizi bu duruma sokanlara bazen nefretimizi kustuğumuz da oluyor. Bu yakarıdan bizi anlamayanlar daha çok pay alıyorlar ve başlarına bir şey gelecek korkusuyla izlemeyi daha da sessizleşmeyi yeğliyorlar.
Tarih yaşam döngümüzün bu merhalesinde bir dönemece girmek üzere. Egemenler kendi aralarında mücadeleye girmiş. Gerçi bir gözleri ve sopalı elleri bize dönük… Bu kez gücümüz yeter mi merakı ile sopaya bakıyoruz…
Son 30 yıldır bizi yere yıkan lime lime yapan gücü hala çözümleyememiş (birimiz çözebilseydi dağınıklığımızı giderecek politika üretirdi) olsak da fırsat tam da önümüzde duruyor işte!
Ülkede muhalefet, duruşları ve/veya birliktelikleri açısından beş eksende öbeklenmiş.
Birinci eksen hepimizin gözüne sokulan muhalefet. Egemen düşünceye göre iktidardan kurtulmanın tek alternatifi! Bileşimine bakınca gördüğümüz bir önceki iktidardan kopmuş bazı sınıfların temsilcileri ile devleti kurmuş partinin ortaklığı. Söylemleri, Cumhuriyet tarihi boyunca her iktisaden sıkışma yaşandığında bir parça verilen özgürlük, daha rahat siyaset yapma hakkı ve alt gelir gruplarının gelirinin yükseltilmesi üzerine oturuyor. Yani emekçilere bir nebze nefes aldıracak ortam vaadi. Bir de birilerinden belki hesap sorulacağı sloganı.
İkinci eksen iktidar ya da birinci ekseni oluşturan partilerde kendilerine yer bulamamışların ortalarda dolanırsak belki bize de iş düşer mantığı ile hareket edenlerden oluşmaktadır. Sınıfsal karşılıkları yoktur.
İktidar ve iktidara yeni soyunan ittifakın egemenlerin sesi olduğunu net olarak söyleyen, geri kalanlarla da arasına mesafe koyma gereksinimi duyan grup üçüncü ekseni oluşturuyor. Bu eksen sosyalistlerin parlementer yoldan iktidara gelemeyeceği düşüncesi ile seçimleri önemsemeyen bir noktada durmaktadır. Var olan iktidarın kaybetmesi egemenleri gerileteceği düşüncesi ile hareket edeceğini ifade etmiştir.
Dördüncü ekseni HDP ve bazı sol partiler oluşturuyor. Parlamentoya girmeyi hedefleseler de iktidar olma istemleri söylem düzeyinin ötesine geçmemektedir. Sahiden bir iktidar arzusu varmış gibi gözükmemektedir. HDP daha çok kapatılmak cenderesinden kurtulmak istermiş gibi durmaktadır. Burada kapatılma ile kurumsal kapatılmaktan daha çok cezaevlerine doldurulmuş on binlerin yanına yenilerini vermeme olgusunu kastediyorum. Eksenin diğer ucunda duran TİP ise parlamentodaki temsilcilerinin görünür gayreti yasal siyasetin etkin bir örgütlenme aracı olabileceğini göstermektedir.
Beşinci eksen aslında bir eksen olarak ele alınamaz. Buradaki siyasetler farklı gerekçelerle birbirlerinden bağımsız tutum takınıyorlar. Genel olarak işçi sınıfı ve/veya halk içinde örgütlenmek gerekliliği savı ile bulundukları alanlarda organize olmaktadırlar. Parlamentarizm ve yasalcılığı boş enerji harcanan alanlar olarak bulurlar.
Bilindiği gibi söz, yetki, karar alma gücü (yani yönetime katılım); toplum çoğunluğunun doğal hakkı iken, ilkel komünal toplum sonrasında gelişen sınıflı yaşamda egemenler lehine gasp edilmiştir. Sonrasında, geri kalanlar egemenlerden hakkı olanı geri almak için mücadele etmiştir. Bizlerce demokrasi yolculuğu olarak okunan bu süreçte özgür erkeklerin söz hakkından Magna Carta’ya, vergi ödeyenlerin oy kullandığı zamanlardan eşit ve genel oy kullanımına inişli çıkışlı hiç de kolay olmayan binlerce yıl geçmiştir. Şimdilerde yer yüzünde birçok kişinin burun kıvırarak kullanmadığı, eşit ve genel oy hakkı emekçilerin uğrunda can vererek kazandığı bir mevzidir.
Egemenler, egemenlikleri riske girdiği zamanlarda zor kullanmaktan geri durmamış yönetime el koymuş gücünün yettiğince seçimleri iptal etmiştir. Bu yüzden sosyalistler iktidarın egemenlerce kolayca teslim edilmeyeceğini bilir. Bunun için nihayetinde zor yoluna başvurulabileceğini hesaplar (devrim). Ne var ki kitlelere var olan düzenin kokuşmuşluğu, insanca yaşam için gerekli olan şeyleri sağlayamayacağı ancak düzen içinde anlatılabilir (evrim). Burada bir anti parantez girmek durumdayım; kapitalist üretim tarzının tam (iktisadi ve kültürel olarak) yerleşmediği yerlerde evrim ve devrim süreçleri iç içe girmek zorunda olduğunu atlamıyorum.
Evet, bizim topraklarda kitleler devletin güçlü olduğunu ve kurumları ile yenilmezliğini deneyimleyerek içselleştirmiştir (suni denge). Ama bu durum kitlelere yönelik çalışma yapılamayacağı düşüncesini geliştirmez. Aksine bıkmadan, usanmadan, yılmadan gerçekleri sergilemek yaratılan bütün araçlarla egemenlerin aslında zayıf olduğunu göstermek gerekir (suni dengeyi emekçiler lehine kırmak).
Aslında bizim ülkede egemenlik çok kırılgan. Burjuvazi tam egemen değil, gücü yetmiyor. O yüzden yer yer tefeci bezirganlarla, yer yer eşrafla ittifak kuruyor. Bürokrasiyi biçimlendiremediği için bürokrasinin kendini biçimlendirmesine göz yumuyor. Ülkedeki savaş politikaları basit bir iktisadi paylaşım aracı değil. Aynı zamanda egemen sınıfların iç mücadelesinin sonucu.
Parlamento birçoğumuz tarafından hor görülen, burjuvazinin kurumu olarak nitelenen bir alandır. Evet parlamento egemenlerin yasalarını çıkaran, onların yönetme aracı olsa da yine onlar tarafından zaman zaman kapatıldığı gözden kaçmamalı. İçerisine sızan aykırı sesleri nasıl zalimce bastırdığını gördük, görüyoruz. Yani, elimizin tersi ile iteceğimiz görmezden geleceğimiz bir yer değil.
Sokakta yaratacağımız sinerjiyi parlamentoya taşıyabilirsek, parlamentoda yaratacağımız etkiyi sokağa taşırabiliriz (nicel birikimlerin nitel dönüşümü ⇆ nitel birikimlerin nicel dönüşümü).
Soruyu kim yapacak diye sormuyorum? Çünkü, bizi iddiasızlaştırır, izleyici konumuna sokar.
Kaçınılmaz olarak muhalefetin sınıftan yana bütün unsurları ile yapacağız. Birleşik iktidar mücadelesi illa bir araya gelip ortak hat örmek suretiyle olmak zorunda değil. Zaten bir araya getirme çabaları bazı eksenler etrafında öbekleşmeyi sağladı. Demek ki daha fazlası olmuyor. Bize düşen sadece iddialı muhalefet yaparken dışımızdakilere de iddialı muhalefet yapmaları gerektiğini anlatmak. Yani senkron olamıyorsan asenkron olursun. Başkalarının mücadelesi kendi doğrultusunda giderken, mümkünse onlara destek verirsin. Onların yolundaki engelleri görüyorsan onları uyarırsın, uyarıları dikkate alır almaz onun bileceği bir şey. Ama sen sana yapılan her uyarıyı tartar, değerlendirirsin. Bazı duruşlar başarılı olmaya başladıkça başkaları da senin gibi yapmaya başlar, farklılıklar azalır… Bakarsın bileşik savaşa döner, kim bilir?
İddia iktidar olmalı; söz, karar ve yetkinin halkta olduğu bir iktidar hedeflenmeli[2]. Bunun mümkün olacağı günlerin yakın olduğu halka anlatılmalı ve çalışılmalı. Devlet partisine karşı burjuva muhalefetin geliştirdiği alternatifin, yine ‘devlet partisi’ olacağı ve kısa bir fasıladan sonra aynı savaş ve yıkım politikalarına devam edeceği birleşik iktidar mücadelesindeki paydaşlarımıza bir kez daha söylenmeli (Bildiklerini biliyorum ama bilmek yetmez! bildiğine göre davranmak gerekir).
‘Anayasayı ihlal’ suçunu işlediği iddia edilerek katledilen binlerce insan varken, anayasayı ihlal suçuna iştirak eden ve edecek olanlar başta olmak üzere yağmacılardan hesap sorulacağını, yağmalanan kıymetlerin geri alınacağını bu topraklarda yaşayan herkesin kafasına kazımak gerekir.
Özellikle dördüncü eksen bilmelidir ki, insanların demokrasi, özgürlük, barış vs söylemler üzerinden etkilenmesi mümkün değil. Karşılığı olmadığından değil; insanlar bu ülkeye barış gelecekse onun bizlerin mücadelesi ile geleceğini zaten biliyor. Onlar, bizim iktidar olamayacağımızı düşündükleri için bu söylemler etkili olmaz. İnsanlara bir yandan iktidara gelinebileceğini anlatırken diğer yandan olası iktidarın onlara ne kazandıracağını anlatmak gerekir. Ve biz biliyoruz ki emekçilerin iş, barınma, eğitim vs sorunlarının yanı sıra refah özlemleri var. Onlara gerçekleştirilebilir bir program çerçevesinde daha iyi bir yaşam önerilmesi etkili olacaktır (son elli yıl içerisinde iktidara gelenler ucuz vaatlerle bile etkilemiş olduklarını unutmayalım). Devlet Partisi I’in adayına karşı Devlet Partisi II’nin çıkaracağı adayı desteklemek iddiasızlık ve hatta politikasızlıktır. Kitleleri etkileyebilecek bir aday çıkarılmalı ve var güçle desteklemelidir. Belki kısa vadede bedeli ağır olur… Ama saldırı geri püskürtüldüğünde kazanımları çok fazla olacak bir tutumdur.
Not: İyi Parti, Millet İttifakı’ndan ağır ithamlarla çekildiğini açıkladı. Egemen sınıfların neyi bölüşemediği henüz anlaşılır değil. Önümüzdeki günlerde bu ittifakın nasıl şekilleneceği belirgin olmamakla birlikte sol ve sosyalist camiayı birlik beraberlik söylemleri sarmalayacak. HDP dair tüm muhalif eksenler Devlet Partisi II’nin arkasında hizalamak için yoğun bir baskı kurulacak. Sanki İyi Parti’nin olmaması bizim taleplerimizin yeni egemenler tarafından karşılanabilir kılacakmış gibi yaklaşılacak. Mesele sınıfsaldır ve egemen sınıflar emekçi sınıflarla dereyi geçerken, o da sadece ayakları ıslanmasın diye, ittifak kurar ya da kurarmış gibi yapar.
Annelerimizin öğrettiği gibi yabancılar bizi sofraya davet ettiğinde karnımızın tok olduğunu söyleyerek sokaktaki yerimizi almamız gerekir.
[1] Bu yazı deprem öncesi “Bakakalırım giden[devrim]in ardından” başlığı ile yayınlanmak üzere yazılmıştı. Deprem sürecinde yayınlamayı düşünmemiş olsam da gelişen siyasi ortamda bir kısmını yayımlamak gerektiğine karar verdim.
[2] Umut olunduğu zamanlardan gelinen nokta için değerlendirme yapmalı; iktidarı hedeflemeyen her siyasi yapı sonunda etkisizleşir. Bu toplumda düşünülenden fazla etki alanları olunduğu iktidar söylemleri ile sokaklara çıkılan anda fark edilecek. Sendika ve kitle örgütleri fiili meşru mücadele zeminine döndüğünde kaybettikleri kandan çok daha fazlasını kazanacakdır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.