Şiddeti görmek

Biraz şiddet faili, biraz şiddet mağduru, biraz psikolog, biraz drama eğitmeni olarak yazıyorum. Ne yazık ki şiddet faili ve mağduruyum. İyi ki psikolog ve drama eğitmeniyim

Şiddeti görmek

Şiddeti fark etmek zorunda olduğumuz için şiddet üzerine çok atölye yürüttüm, yürütüyorum ve fark etmek zorunda olduğumuz için bu yazıyı yazıyorum. Ama tek başıma değil; atölyelere katılan, şiddet konusunda iletişim kurduğum herkesin deneyimleriyle, cümleleriyle yazıyorum. Biraz şiddet faili, biraz şiddet mağduru, biraz psikolog, biraz drama eğitmeni olarak yazıyorum. Ne yazık ki şiddet faili ve mağduruyum. İyi ki psikolog ve drama eğitmeniyim.

Şiddet, yaygın olmasına rağmen her zaman net görünmeyebiliyor. Bazen fark etmeden sürdürdüğümüz şey, şiddetin ta kendisi olabiliyor. Bazen yazdım ama -özellikle psikolog olarak- gözlemlerim “bazen” değil. Birçok danışanımın fark etmeden bir başkasına şiddet gösterdiğini görüyorum. Birçok danışanımın maruz bırakıldığı şiddete, şiddet diyebilmesi için seanslar geçmesi gerekiyor. İlk görüşmemizde ‘gördüğü şiddeti’ görmeden, ‘benim ailem iyidir’ diyerek aile sorularının çevresinden dolanan, ilerleyen seanslarda ebeveynlerinin uyguladığı şiddeti çalışmaya başladığımız danışanlar… Çocukken babasının attığı tokadı anlattıktan birkaç seans sonra ailem bana en azından hiç fiziksel şiddet uygulamadı diyen danışanlar… Kendini iş yerindeki üstüne karşı suçlu hissettiği konuyu konuşurken suçlu değil şiddet mağduru olduğunu gören danışanlar… Arkadaşlarıyla ‘eğlenceli’ sohbetlerini anlatırken eğlenceli sohbet diye tariflediği iletişimde kendisiyle alay edildiğini, aşağılandığını gören danışanlar… Partneriyle tartışmasını anlatırken partnerini manipüle etmeye çalıştığını fark ettiğinde “Manüpülasyon psikolojik şiddet miydi?” diye soran danışanlar… Çocuğuna kızdığında, kızgınca bakarak onu korkutmaya çalıştığını fark edip “Korkutmak şiddet midir?” diye bana danışanlar… Sevgilisi cinsel yakınlaşma istemediğinde tepki gösteren danışanımla, buna verdiği tepkinin şiddet olduğunu gören danışanlar…

Şiddetle yüzleşmek zor olabiliyor. 30 sene ‘canım babam’ dedikten sonra, şiddet gördüğünü ‘görmek’, çok severek yıllarını geçirdiğin eşine uyguladığın şiddeti ‘görmek’ ya da çok samimiyiz dediğin arkadaşının, samimiyet gömleği altında sana yaptığı ısrarları, baskıları, gösterdiği şiddeti ‘görmek’ tabii ki hiç kolay değil. Ama fail ya da mağdur olmamak için şiddeti görmemiz gerekiyor. Var olan yaşam koşulları şiddet faili olmaya veya şiddet mağduru olmaya uygun zeminler hazırlıyor. Bu yüzden görmeliyiz, fark etmeliyiz ve durdurmaya çalışmalıyız.

Dramanın farkındalık kazandırmada etkili olduğunu gördüğüm için şiddet biçimlerini sık sık drama yöntemiyle çalışıyorum. Her fırsatta, farklı gruplarla, farklı şehirlerde çalıştığım şiddet konulu atölyelerimin sonunda, “Ben şiddet görüyormuşum”, “Ben şiddet uyguluyormuşum, çok şaşırdım” cümlelerini duyuyorum. Aynı şekilde ben de yüzleşmeler yaşıyorum. Bu yüzleşmeler sayesinde de şiddetle karşılaştığımda “Sen şu an bana şiddet uyguluyorsun” diye kendimden daha emin bir şekilde karşılık verebiliyorum, karşı çıkabiliyorum. Şiddet uyguladığımı fark ettiğimde “Yaptığım şey şiddetti, o an fark etsem yapmazdım. Üzgünüm” diyerek fail olmanın yükünü ve fark etmiş olmanın sorumluluğunu alıyorum.

Atölyelere dört şiddet biçimini çalışarak başlıyorum: Ekonomik şiddet, psikolojik şiddet, cinsel şiddet, fiziksel şiddet.

Ekonomik şiddet

Ekonomik şiddet, maddi üstünlüğü bir tahakküm aracı olarak kullanan şiddet biçimi olarak tanımlanabilir. Failin maddi üstünlüğü kurabilmek için yaptıkları ve maddi üstünlük kurduktan sonra yaptıkları bu şiddet biçiminin konusudur.

Ebeveynlerden “Kendi evin olunca öyle yaparsın” gibi cümleler sık sık duyulur. Bu cümleler “Burası benim evim, parasını ben ödüyorum, kuralları ben koyarım” der aslında. Yani maddi üstünlük kullanılır. Paranı kazanana kadar ailenin istediği gibi bir olman gerekebilir çünkü ev onların, para onların… Çocuklar çoğunlukla kendi paralarını kazanınca özgürlüklerine görece kavuşuyorlar. Söz hakkı aileden parayla satın alınıyor sanki. Ebeveynlerin bakmakla yükümlü olduğu çocuk, söz dinlemezse harçlığı kesilir. Aynısını iktidar da yapar: “Siyasi eylemlere katılıp bana karşı gelirsen bursunu keserim” der ve keser. Kendi istediği olsun isteyen aile ve iktidar, tahakküm kurmak için ekonomik araçları kullanmayı çok sever.

Ekonomik şiddetin uygulanabilmesi için maddi üstünlüğün elde tutulması gerekir. Örneğin ‘geleneksel’ bir ailede bu dengenin kurulabilmesi ve bozulmaması için erkeğin, karısını ve kızını çalıştırmaması gerekir. “Benim karım çalışamaz” der. Sonra da “Ben babayım ben ne dersem o olur” ya da “Parayı kazanan benim, tabii benim dediğim olacak” der. Ev içi emeği görmezden gelip ben çalışıyorum, parayı ben getiriyorum demek çok kolaydır tabii. Ekonomik krizin derinleşmesiyle beraber “Karım çalışamaz” diyemeyen erkek, kadının elinden parayı almak şartıyla çalışmasına izin verir. Böylece ekonomik şiddet devam eder.

Şiddet biçimleri birbirlerine eşlik eder. Misal ebeveynlerin, çocuklarını cinsel yaşantılarıyla ilgili konuşmaya zorlayarak sorgulaması, aldığı cevaplardan sonra çocuğun cinsel yaşantısını bitirmesi için para vermemekle tehdit etmesinde hem ekonomik hem psikolojik hem cinsel şiddetten bahsedebiliriz.

Yazdıkça zihnimde örnekler çoğalıyor… Okudukça da çoğalıyor mu? Var mı şiddetin olmadığı bir yer?

Psikolojik şiddet

-Genellemeler riskli olsa da- “Her şiddet biçimi aynı zamanda psikolojik şiddettir” ifadesi yanlış bir ifade değildir. Her şiddetin altından çıkabilen şiddet biçimi: Psikolojik şiddet.

Şiddet faili ne yaparak psikolojik şiddet uygular? Faili, istediği olsun diye herhangi birini manipüle etmeye çalışırken görebiliriz. Birini sistematik biçimde yok sayarken ya da aşağılarken görebiliriz. Tahakküm aracı olarak gözyaşlarını kullanırken ya da yükselttiği sesiyle bir şey yaptırmaya/yaptırmamaya çalışırken görebiliriz. Bazen alay ederek sindirmeye çalışırken görürüz. Bazen zorlayarak, ısrar ederek, mahrum bırakarak, maruz bırakarak çıkar karşımıza. “Acaba ben mi abartıyorum” dedirtebilir mağdura. Çünkü defalarca kez “Çok abartıyorsun!” derken buluruz faili.

Partnerinin ya da çocuğunun sosyal medya şifrelerini almış göz hapsinde tutarken görebiliriz. Mağdurun evden çıkması yasaklanmış olabilir. Mağdurun yaptıklarına değer verilmiyor veya yapamıyor diye küçümseniyor, yetersiz hissettiriliyor olabilir. Fail bir tartışmayı kazanmak için bazen suçlu hissettirir, bazen korku hissettirir.

Kendi istediklerini yapmayan çocuğunu “istediği gibi bir çocuk” olsun diye zorla psikoloğa gönderirken çıkabilir karşımıza. (Ergen danışanlarımın aileleri çocukları daha “makul çocuklar” olsun diye bana para veriyorlar. Ben de onlarla ailelerinin uyguladığı şiddeti çalışıyorum… “Zorla psikoloğa göndermek de şiddettir”den başlayınca genelde karşımıza çok şiddet çıkıyor.)

Bir kıskançlık krizinde görebiliriz faili, istediğini yapması için zorluyordur karşısındakini. Bazen mansplaining biçiminde karşımızdadır, bazen mobbing biçiminde. Biz faili birçok durumda, birçok yerde görebiliriz ama bazen onun fail olduğunu göremeyiz. En zor olanı da o failin kendimiz olduğunu görmektir.

Yazdıkça zihnimde örnekler çoğalıyor… Okudukça da çoğalıyor mu? Var mı şiddetsiz geçen bir günün?

Cinsel şiddet

Fail bazen sokakta yürüyen biridir, bazen mahallenin bakkalıdır, bazen yatağımızdaki partnerimizdir. Bazen “Çocukları çok seviyor” adı altında istismar eden aile dostudur. Bazen cinsel organını zorla gösteren biridir. Bazen sabah seviştiğimiz ama akşam sevişmek istemediğimiz kişidir. Bazen ısrarlı teklifleriyle karşımızdadır. Bazen rıza beklemeyen ilkel bir canlıdır. Bazen uyurken onay almadan temaslarla uyandıran heriftir. Hayır dedi ama ıslanmıştı diyendir bazen. (Hayır dedikten sonra cinsel uyarıma sebep olacak hareketleri yapıp erekte olunca da bak sen de istiyorsun diyemeyiz) Bazen ısrarlı biçimde cinsel hayatını sorgulayan, anlatmaya zorlayan ebeveyndir.

Bazen partnerimiz saygılıdır, “Hayır”ın bir biçimini duyunca ilişkiye devam etmez. (Hayır’ı farklı biçimlerde duyabiliriz. Bazen sözel ifadeyle, bazen bir bakışla…) Ama hayır dedin diye sana trip atan o partnere bir daha nasıl hayır dersin? Hayır, hayır demektir. Hayır diyememek ne demektir? Yani fail, bazen hayır dediğinde devam etmeyen ama bir daha hayır demeni bir biçimde engelleyen partnerdir.

Seks bir oyundur, iletişimdir. Amacı meni olan bir aktivite değildir. Geçtiğimiz haftalarda bir panelde bir erkek söz aldı; “Cinsel ilişki karşılıklıdır. Panel boyunca sadece erkek içinmiş gibi konuştunuz” dedi konuşmacılara. Ah canım… Cinselliğin karşılıklı olmadığı ilişkilerden bihaber eline mikrofon aldı konuşuyor. Orada da aktarmıştım Sennur (Sezer) cevaplasın bu sorunu bak diyerek: “Aceledir sevişmeler tek odalarda, yarı giyinikliğinde kadınların…” Kadın daha yeterince ıslanmadan yarı giyinikliğinde hop içinde buluyor herifi, daha zevk almaya başlamadan hop çıkıyor erkekte meni, salt amaç meniymişçesine bitiyor, ne olduğunu anlamamışsın erkek dönmüş arkasını uyuyor. Amacın meni oluşu cinsel şiddet midir? Salt üremek için ya da erkeğin ‘ihtiyaçlarını’ karşıladığı o ilişkiler nedir? Bir tarafın keyif almadığı bir durumda cinsel şiddetten bahsedebiliriz.

Cinsel arzularını kendi inançları ve gelenekleri için bastırmanı bekleyen, bastırmazsan kendi bastırmaya çalışan baskıcı aile ne yapıyor? Cinsel şiddet bazen bir kişiyi istemediği bir cinsel davranışa maruz bırakmakken bazen de istediği cinsel davranıştan mahrum bırakma çabası olabilir.

Her cinsel şiddete, cinsel şiddet demek ne yazık ki marifettir. Sokakta popona dokunan kişiye tam ağız dolusu fail diyecekken “Ama sen de etek giymişsin, tahrik etmişsin” diyebilirler. Tam tecavüzden bahsedeceksin “E siz evlisiniz” diyebilirler. Tam bir tecavüz anlatacaksın “E seks işçisisin zaten” diyebilirler. Tam annemle babam cinsel hayatıma karışıyor diye baskıyı anlatacaksın “E annenle baban senin iyiliğini düşünüyor” diyebilirler.

Şiddet biçimleri birbirlerine eşlik eder. Misal eşine para vermemekle tehdit ederek penetrasyona döverek zorlamada hem ekonomik hem cinsel hem fiziksel hem psikolojik şiddetten bahsedebiliriz.

Yazdıkça zihnimde örnekler çoğalıyor… Okudukça da çoğalıyor mu? Var mı şiddete bahane sunulmayan bir günün?

Fiziksel şiddet

Fiziksel şiddet ağız dolusu şiddet diyebildiğimiz, şiddet olduğunu kabul ettirmesi en kolay şiddet biçimi. Görünmeyen şiddet değildir. Soyut değildir. Duymak istemezsen görürsün. Tokat atmanın tartışması yoktur. Öyle mi? Kadınlar her gün şiddet görüyorum “ben ölmeden bana yardım edin” derken görünüyor mu o tartışmasız olan tokatlar mesela? Polis memurları kocasından şiddet görmüş kadını kocasının yanına gönderirken o şiddete görünmüş diyebilir miyiz? Kulak çekmenin bir şiddet olduğunu müdür yardımcılarına, öğretmenlere anlatmamıza gerek var mı, bilmiyorlar mı, görmüyorlar mı? Geçtiğimiz günlerde bir atölyede bir katılımcı “Ben fiziksel şiddet hariç bütün şiddet biçimlerini görmüşüm” dedi. Bu arkadaşımız geçtiğimiz haftalarda yaka paça gözaltına alınıp polis şiddetiyle karşılaşmıştı. Yani fiziksel şiddet görmesine rağmen fiziksel şiddeti görmemişti.

Bu bölümü yazarken 1987 Dayağa Karşı Kampanya videoları açtım onları dinliyorum bir yandan. Kadınlar Vardır’ı dinliyorum bir yandan. Dayak yemek istemiyoruz dememizin yüzyıllar öncesine dayanmıyor oluşunu dinliyorum bir yandan. Dayak yiyor oluşumuzu dinliyorum. (12 Eylül sonrası ilk izinli kitlesel kadın yürüyüşü olan “Kadınlar Dayağa Karşı Dayanışmaya” yürüyüşü. Kadıköy iskeleden başladı, Yoğurtçu Parkı’ndaki mitingle devam etti. Bir kadının şiddet gördüğü için boşanma talebinin “Karının sırtını sopasız karnını sıpasız bırakmamak gerek” derler diyerek reddedilmesi üzerine başlayan kampanyayla sadece kadınların düzenlediği ve katıldığı ilk yürüyüş)

Evet, tokat atmak şiddettir. Amasız, fakatsız şiddettir. O da şunu yapmış, bu da bunu yapmış’lardan ötedir. Hafifçe itmek şiddettir. Yaramaz çocuğa vurmak şiddettir. ‘Söz dinlemeyen’ çocuğun kolunu sıkmak şiddettir. Sistem çöktü diye sağlık emekçisine saldırmak şiddettir.

Şiddet biçimleri birbirlerine eşlik ederler. Misal ‘kurallara uymayan’ çocuğu dizine yatırıp poposuna vurmak hem fiziksel hem cinsel hem de psikolojik şiddettir. Bir çocuğun dövülüşü şiddettir, anne-baba olmak fail olmayı engellemez. Mağdurun yaşının küçük oluşu fail olmayı engellemez. Yumruk şiddettir. Daha fazla yumruk yemekten korkan ve susan kişinin sesini duyamadık diye mağduru suçlamak toplumsal şiddettir.

Yazdıkça kafamda örnekler çoğalıyor… Okudukça da çoğalıyor mu? Var mı her şiddet biçiminin görünür olabildiği bir gün?

Sonuç

Danışanlarımla seanslarımda farkındalık çalışması yapıyorum. Bir danışanım, çokça yüzleşme yaşadığı bir seans sonunda “Sinirimi bozdunuz rahatlayayım diye geliyorum iyice strese girdim” dedi. Seansa rahatlamak için değil fark etmek, keşfetmek, yüzleşmek için yani ‘sinirinin bozulması’ için geldiğini ifade ettim. Yüzleşmeler bazen ağır ve acı verici oluyor ama genelde sağaltıcıdır. Danışanım artık seanslarına siniri bozulsun diye geliyor ve bu durum yürüttüğümüz sürece de çok iyi geliyor. Bu yazıyı da okuyan herkes rahatsız olsun diye yazdım. Umarım yeterince rahatsız etmişimdir. Farkındalıklarınıza sağlık.

Her yerde, her gün şiddet var. Her gün şiddetin en az bir bahanesi var. Var olan ama fark edilmeyen şiddetlerle geçiyor günler. Mevcut düzen herkesin şiddet faili olması için uygun zemin sağlıyor. Herkes fail olduğu için herkes mağdur oluyor. Fakat faile kızıp asıl suçluyu atlamayalım. Asıl suçlu bütünün kendisi. Herkese fail olacak zemini hazırlayan sistemin kendisi. Ben sevgilimi manipüle etmeden iletişim kurmak isterdim ama hayatın her anında, nerdeyse her şeyle mülkiyet ilişkisi kurarken doğal olarak partnerim de bundan nasibini aldı. (Geçtiğimiz günlerde bir arkadaşım kızıyla ilgili “Benim kız da aynen öyle yapıyor” gibi bir cümle kurdu. Kızını kız olarak değil ‘onun kız’ olarak gören ebeveyn, doğal olarak kızına vurma, bağırma, engelleme ya da zorlama hakkını da kendinde bulabiliyor.)

Kapitalist devletin kolluk kuvvetleri ve iktidarı, tarihsel rolünü oynayarak sermayeyi koruyor ve ona karşı olanlara yapabileceği ne varsa yapıyor. Yani polisler, işçilerin greve çıkıp sermayedarı zarara uğratmasını engellemesi ‘gerektiği için’ işçilere saldıracak. Babam baskıcı biri olmak istemezdi ama toplumsal rolü gereği sert olması, çocuklarını dizginlemesi gerektiği için baskıcı biri oldu. (Edouard Louis, Babamı Kim Öldürdü romanında eğlenceli ve genç bir erkeğin baskıcı bir babaya nasıl dönüştüğünü anlatmış. Tavsiye ederim. O baba da isterdi hayatı eğlenceli geçsin ama sistem o eğlenceli babayı öldürdü. Sinirimizi çıkarmak istersek -kolay olanı yaparak- babaya kızabiliriz ama çözüm istiyorsak bütünün kendisine bakmalıyız diye düşünüyorum.) Benim kavgam sadece beni döven komşumla değil, aynı zamanda onu beni dövecek biri yapan koşullarla.

Bizi ya da bir başkasını fail yapan verili koşulları ve bu koşulların sonuçlarını fark ettiğimizde bunları sürdürmemek de bizim sorumluluğumuzda. Bu yüzden hemen her yerde şiddeti anlatalım, konuşalım. Şiddet hakkında yaptığımız konuşmaları sadece kadın buluşmalarının gündemi olmaktan çıkaralım. Fail ya da mağdur olmamak için fark edip şiddete karşı çıkalım, faillere ve faili koruyanlara göz açtırmayalım ve asıl kavgamızı faillerle değil onu fail yapan sistemle edelim. Mutlaka kazanacağız.

Kavramlar
Erekte: Cinsel uyarılmayla penisin sertleşmesi.
Mansplaining: “Açıklayanın, açıkladığı kişiden daha fazla bilip bilmediğine bakılmaksızın genellikle bir erkek tarafından kadına yapılan açıklama.”
Meni: Boşalma sırasında penisten çıkan sıvı.
Mobbing: Bir grupta, bir veya birden fazla kişi tarafından diğer kişi ya da kişilere yönelik gerçekleştirilen, sistematik biçimde devam eden, yıldırma, pasifize etme veya işten uzaklaştırmayı amaçlayan olumsuz tutum ve davranışlar bütünüdür.”
Penetrasyon: Cinsel birleşme. (Heteronormatif düzenin varsayımlarının aksine, penetrasyon sadece penis ve vajinanın birleşmesi değildir. Parmak ve cinsel oyuncaklar kullanılarak da penetrasyon gerçekleşebilir.)
  • Not: Yazı boyunca kişisel hayatından örnekler verdiğim herkesten izin aldım.

Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.

Sendika.Org'u destekle

Okurlarından başka destekçisi yoktur