Kendi devrimlerimizi inşa etmemiz için yıkmamız da gerekir. Rosa’nın da dediği gibi devrim yıkıcı bir güçtür ve sadece burjuvazinin kalelerini yıkmaz erkekliğin de kalelerini yıkmak için vardır. Ancak bu yıkıcılıktan sonra kendimizi kendimiz olarak inşa etmeye başlarız
Raya’nın dediği gibi tarihin bir doğum anı, kendisini sadece müthiş toplumsal değişimlerle değil, özgün karakterlerle de ortaya koyar; Rosa Luxemburg özgün bir karakterdi. Ölüm yıldönümü birkaç gün önceydi. Üzerine yazılıp çizilenler içerisinde çok yeri olmayan bir konu; Jogiches’ten kişisel kopuşunun özgürleştiriciliği, içinde barındırdığı küçük devrimler. Bunlara değinmek, bence devrimci kimliğiyle birlikte Rosa’nın özellikle bir kadın olarak da bugün hâlâ ilham aldığımız, güç aldığımız tarihsel figürlerden olmasındandır.
Rosa Luxemburg ve Leo Jogiches’in bir yeraltı örgütünün önderleri olarak derin bir aşk ve derin bir yoldaşlık yaşadığı söylenir. Jogiches ile uzun süren ilişkisi 1905 devrimi döneminde farklı bir sürece girer. Hapisten çıktıktan sonra Rosa ilişkilerinin alttan alta ama kökten değiştiğini fark eder. Rosa’nın kendiliğindenliği öncü parti ihtiyacına olan inancını hiçbir biçimde zayıflatmadan, sendikal bürokrasiye karşı çıkmanın devrimci bir yolu olarak analiz ediyor oluşuyla Jogiches’in örgütsel olarak yeraltı çalışmalarının devrim sürecine etkisine dair görüşü birbirlerinden politik olarak ayrı yerlere düşmeye başlamalarına neden olur. Değişen dönüşen yalnızca devrime dair stratejik görüş farklılıkları değildir. Rosa için bir kopuş süreci başlar, yalnızca Jogiches’ten kopuş değildir yaşadığı. Aynı zamanda 1905 sonrası Alman Sosyal Demokrasisi’nin hapsolduğu reformizmden de devrimci bir kopuştur. Aslında kendi özgelişim süreci içerisinde rastgele denk gelip yaşadığı olgulardan çok tarihin ve kişisel sürecinin diyalektiği içerisinde açığa çıkan, çıkmak zorunda kalan Rosa’dır. Özgür olma, bağımsız olma, bütün olma ihtiyacı duyan bir Rosa.
Jogiches’ten ayrıldıktan sonra yaşamının en üretken dönemini yaşar, en parlak metinlerini (1905 devrimi, sermaye birikimi) bu dönemde çıkarır ki o zamana kadar Jogiches, Rosa’nın el yazmalarını düzenlemede önemli bir rol oynamasına rağmen bu metinlerde Jogiches’in tek bir izi bile görülmez. Rosa’nın yaşadığı kişisel, teorik-politik özgürleşmenin somut görünümüdür. (Kimi erkek yazarlara göre bu dönem şaşkınlık uyandıracak biçimde Rosa’nın kayıp yılları olarak adlandırılır.)
Feminizm ile belki uzaktan tanışmış bir Rosa’ya bu yüzyıldan bakarken devrime olan inancı ve tutkusu her zaman ilham vericiydi ancak kişisel öyküsündeki bu kopuşun bizim için anlamı büyük. Kadınlar olarak çoğu zaman siyasetin öznesi olarak görülmeyiz, devrimci mücadeleler içinde de bu geçerlidir. Feminist hareketin bize açtığı politik alan içerisinde başka bir politik öznellikle siyasette var olsak dahi emperyalizmin krizini, “sermayenin birikim” krizini başka erkeklerin konuşması beklenir. Kadın devrimcilerin siyasette var oluşu ise Rosa kadar güçlü bir karakter olsanız da olmasanız da göreceğimiz üzere bir erkek üzerinden tanımlanmaya yatkındır. Birinin sevgilisisinizdir, filancanın kızısınızdır, falancanın eşisinizdir. Bunun bugün 68-78 kuşağında olduğu kadar yaygın olmadığının farkındayım, elbette burada feminist mücadelenin etkisi yadsınamaz. Ancak bize, kadınlara dönersek belki zihnimizde, bedenimizde o kadar da görünür olmayan yaşamlarımızdaki erkekler tarafından örülen sınırları görmemiz, özgürleşmemiz gereken bir andayızdır. Bu sınırları fark etmenin de yıkmanın da öyle kolay olmadığını farkındayım ancak sezgilerimiz bize her zaman yol gösterir. Yaşamlarınızdaki erkeklere dair içinizdeki o küçük gibi görünen huzursuzlukları, aslında büyük olduğunu bazen sizin de fark ettiğiniz acabaları, ara ara dayanamayıp müdahale ettiğiniz akıl vermeleri bir sorun haline getirerek başlayabiliriz. Yoksa Rosa en parlak metinlerini Jogiches’in sınırları içerisinde yazabilir miydi gerçekten? Rosa bir süredir hapishanede kalmasa döndüğünde Jogiches’ten bu denli kopuş yaşayabilir miydi? Kendi hayat öykümüzdeki erkeklerden kopuş anlarımızı gözümüzün önüne getirsek mesela kendimizdeki dönüşümlere dair neleri yakalarız, gerçek kopuşlar yaşayabildik mi gerçekten?
Kendi devrimlerimizi inşa etmemiz için yıkmamız da gerekir. Rosa’nın da dediği gibi devrim yıkıcı bir güçtür ve sadece burjuvazinin kalelerini yıkmaz erkekliğin de kalelerini yıkmak için vardır. Ancak bu yıkıcılıktan sonra kendimizi kendimiz olarak inşa etmeye başlarız. Feminist hareketin bize öğrettiği gibi kişisel yaşamlarımızı, özel alanı politikleştirerek başlatırız mücadeleyi, ancak böylelikle mücadelemiz bununla beraber dönüşür, değişir, gelişir. Bundandır Rosa Jogiches’ten ayrılmasının ardından durumu şöyle ifade etmiştir “Leo’dan kurtulduğum için bir kez daha sadece kendimim.”
* Yazının referansı Raya Dunayevskaya’nın “Rosa Luxemburg, kadınların kurtuluşu ve Marx’ın devrim felsefesi” kitabıdır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.