Halkevleri Kadın Sekreteri Berna Demirdaş, "Feminist laikliği savunmalıyız ve itaat etmemizi bekleyenlere karşı 'itaat etmiyoruz' diyerek bulunduğumuz her alanı yan yana gelerek itaatsizlik alanlarına çevirmeliyiz" diyor
Kamuda başörtüsü serbestliğini güvenceye alan ve aile kurumunu yeniden tanımlayan Anayasa değişikliğine ilişkin tartışmalar yoğunlaşıyor.
AKP, “din ve vicdan hürriyeti”ni ve “aile ve çocuğun korunması”nı içeren Anayasa maddelerini değiştirmekle neyi hedefliyor? Bu değişiklik kadın özgürlük mücadelesi açısından ne ifade ediyor? Kadınların meclisteki muhalefet partilerinden beklentisi ne? Kadın hareketi ne yapacak? Kadın örgütleri Sendika.Org’un sorularını yanıtladı.
Halkevleri Kadın Sekreteri Berna Demirdaş, “Feminist laikliği savunmalıyız ve itaat etmemizi bekleyenlere karşı ‘itaat etmiyoruz’ diyerek bulunduğumuz her alanı yan yana gelerek itaatsizlik alanlarına çevirmeliyiz” diyor.
“Bu Anayasa paketi ile kadınların bedenleri üzerinden siyaset yapan iktidar dini referansları anayasal güvence altına almak istiyor”
Önümüzdeki günlerde Meclis’e Anayasa değişikliği geliyor. Bu Anayasa paketiyle AKP sizce neyi hedefliyor?
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “helalleşme” siyaseti üzerinden başörtüsü ile ilgili verdiği kanun teklifi karşısında Erdoğan el arttırarak iki maddelik anayasa değişiklik önerisi getirdi. AKP iktidarının yürütücüsü olduğu faşist siyasal İslamcı rejim şüphesiz ki dinci gericiliği ve bunun yansıması olan kadın düşmanlığını odağına almış durumda. Kadın düşmanlığı aynı zamanda kriz içerisinde olan sermayenin çıkış kodları ile de uyumlu. Kadın bedeni ve emeği üzerindeki bu denetimi meşrulaştırmanın, doğallaştırmanın yollarından biriyse kamusal ve özel alanın dini referanslara uygun düzenlenmesi. İşte bu Anayasa paketi ile kadınların bedenleri üzerinden siyaset yapan iktidar dini referansları anayasal güvence altına almak istiyor.
Kadınlara, LGBTİ+’lara yönelik şiddete karşı etkin uygulandığı takdirde bir koruma kalkanı olan İstanbul Sözleşmesi’ni tek adamın tek sözüyle bir gecede iptal eden ve bu çıkışı “aileyi güçlendirmek” ile meşrulaştırmaya çalışan iktidarın şimdi “özgürlük” söylemleri ile yürüttüğü bu tartışma elbette ki kadınlar için inandırıcı değil. Gerçek olan patriyarkal kapitalist sistemin kadın düşmanı yapısını yasal güvenceye alıp sürekliliğini sağlamak aynı zamanda seçim sürecinde gerici kadın düşmanı tabanını bir arada tutup, muhalefeti etkisizleştirmek.
Bu paket geçerse artık bir dini buyruğun gereği olarak başörtüsü Anayasal güvence altına alınmış olacak. Buna kadınların özgürlük mücadelesi açısından nasıl yaklaşmak gerekir?
Anayasa teklifi ilk olarak dile getirildiği dönemler İran’da başörtüsünü düzgün takmadığı gerekçesi ile öldürülen Mahsa Amini için başlatılan isyanın ilk dönemlerine denk geliyor. Mollalara, dinci diktatörlere isyan eden kadınların özgürlük mücadelesini ve başörtülerini yakmaları ile simgeleşen hala da devam eden direniş kadın devrimine dönüşmüş durumda. Türkiye’den kadınlar olarak “karanlığa bir ışıkta sen yak” diyerek başörtülerini yaktığımız eylemler gerçekleştirdik. Çünkü hem kadın dayanışması sınır tanımaz biliyorduk hem de siyasal İslamın faşist ve kadın düşmanı yüzünü bizler de yaşıyoruz. Ve bu eylemler AKP iktidarı tarafından bastırılmaya çalışıldı. İranlı kadınlar sınır dışı edilmek ile tehdit edildi. Ne de olsa erkek devletlerin kadın isyanına karşı dayanışması gerekir. Ki AKP iktidarı tarikat ve cemaatlerle kurduğu ilişki ile açtıkları okullar ve çocukları buraya mahkum etmesi ile Diyanet’e ayırdığı bütçe ile dinci gericiliği yaşamın her alanında örmeye çalıştığını biliyoruz.
“Erkek egemenliğinin kadınların bedeni üzerindeki denetimine karşı çıkmamız gerekiyor”
Kadınların bugün gerçek gündemi erkek, erkek devlet şiddeti iken erkek egemenliğinin kadınların bedeni üzerindeki denetimine karşı çıkmamız gerekiyor. Kamusal ve özel alanın dini argümanlardan arındırılması, bedenin özgürlüğün savunulması bizim kadınların özgürlük mücadelesinde esas alacağımız noktadır. Anayasanın laiklik ve eşitlik ilkesine de aykırı olan bu düzenleme karşısında yaşamın her alanında gerçek eşitliğin sağlandığı, dinle meşrulaştırılmış ataerkinin arındırılmış bir yaşam biçimi olan feminist laikliği savunmaktan geçer.
Bir başka konu ise evlilik ile ilgili olan maddeyle birlikte evlilik birliği kadınla erkek arasında tanımlanmış olacak. Bu maddenin kadınlar ve LGBTİ+’lar açısından ne ifade ettiğini ve sizin görüşünü belirtir misiniz?
Evlilik ile ilgili maddeyi tartışırken aslında gözümüzün önüne iktidarın kadınlara ve LGBTİ+’lara yönelik uyguladığı politikaları getirme zorunluluğumuz var. Çünkü bu tartışma iktidara geldiği ilk günden beri uyguladığı politikalardan ve bundan sonrası için neyi hedeflediğinden bağımsız düşünülemez.
İktidarın gözünde makbul olan kadın, ev ve aile içerisinde iyi bir anne iyi bir eş olan kadındır. Bu tanımlama ve rollerin dışında kalan ise makbul olmayan, özerkliği, özgürlüğü kısıtlanması gereken kadındır. En basitinden bu tanımlamalar ile kadınları şiddetin, tacizin, tecavüzün en yoğun yaşadığı, kadınların hayati risklerinin olduğu evler, aileler içerisine hapsetmeye çalıştı. Kutsal olan ve güçlendirilmesi gereken kurum aile ve ailenin güçlenmesi demek iktidarın, sermayenin güçlenmesi demek. Kamusal hakların piyasalaşması ile bugün kadınlar bakım yükünü tek başına sırtlanmakta ve esnek, güvencesiz ev eksenli işlerde çalışmakta. Güçlendirilmiş aileler ise aynı zamanda şu an sermayenin çarkları için vazgeçilmez. Kadını aile içerisinde tutmak isteyen iktidar tüm kurumlarını yardıma çağırdı. Çünkü feminist hareketin her alanda yükselmesi ile birlikte kadınlar artık tek başlarında evlerinde şiddete, iş yerinde mobbinge, sokakta tacize, şiddete boyun eğmeyen, birbirlerinin hayatları arasında köprü olan ve birbirini güçlendiren bir noktaya geldi. Kendi hayatlarının savunan kadınlar, öz savunma yöntemini kullanıyor, çocuk istismarını yasallaştırmaya çalışan iktidara karşı bir arada ve sokakta kalmaya devam ediyor. Bu yüzden aile içerisinde şiddete kadınlar dur dedi, boşanmalar arttı, kadınlar sendikalar ile haklarını aradı, Susmayan kadınlar tacizi, tacizciyi ve bunu devlet gücünü arkasına alarak yapan herkesi feminist ifşa yöntemi ile teşhir etti. Hareket yükseldikçe kadınların haklarına saldırılar da arttı.
Boşanmaları engellemek için nafaka hakkına saldırdı, kadınların kürtaj hakkını fiilen engelledi, aile irşat büroları kurdu, müftülere resmi nikah yetkisi verdi, İstanbul Sözleşmesi’ni iptal etti, Diyanet’in fetvalarına sığındı, medyası, bakanları, milletvekilleri her bir ağızdan kadın düşmanı politikaları yaydı. Ayrımcı ve nefret politikaları ile LGBTİ+’ları bu memlekette her gün nefret suçları ile karşı karşıya bıraktılar. Nefret politikaları sonucu birçok yerde eş zamanlı “aileyi koruyoruz” adı altında nefret mitingleri düzenlendi.
“Nefret söylemi derinleştirilmekte, kışkırtılan sapkınlık söylemi ile LGBTİ+’lar açık hedef haline getirilmektedir”
Anayasanın 41. maddesinde değişiklik ile önerilen “evlilik birliği ancak kadın ve erkeğin evlenmesi ile kurulabileceği” ifadesi “aile ve evlilik kurumunun her türlü tehlike, tehdit, saldırı, çürüme ve sapkın akımların dayatmalarına karşı korunması” olarak gerekçelendirilmiştir. Gerekçesine de yansıyan değişiklik ile LGBTİ+ var oluşunu, toplumun kutsal kabul ettiği öne sürülen aile kavramının karşısına yerleştirerek nefret söylemi derinleştirilmekte, kışkırtılan sapkınlık söylemi ile LGBTİ+’lar açık hedef haline getirilmektedir.
“Aile değil kadınız, itaat etmiyoruz”
Bu anayasa düzenlemesi karşısında nasıl tutum alınmalıdır?
Kadını, kadın mücadelesini, kadın kazanımlarını düşman olarak gören; isyanımızı gerek polis şiddeti gerek yasalar ile bastırmaya çalışan iktidara karşı eşitlik, özgürlük ve laiklik mücadelesini büyütmek gerekiyor. Kadınlar olarak hayatlarımızı, haklarımızı seçim pazarlığı haline getirenlere, bedenimiz, emeğimiz, cinselliğimiz, hayallerimiz üzerinde denetim oluşturmaya çalışanlara karşı bekleme ve sabretme şansımızın olmadığını biliyoruz. Seçim denklemi üzerinden belirlenen hamlelere karşı meclis ve seçim denkleminin dışında “aile değil kadınız” mücadelesinin birikimi ile cevap vermeliyiz. Feminist laikliği savunmalıyız ve itaat etmemizi bekleyenlere karşı “itaat etmiyoruz” diyerek bulunduğumuz her alanı yan yana gelerek itaatsizlik alanlarına çevirmeliyiz.
“Yaşamlarımız ve bedenlerimiz üzerinden pazarlık yapmanıza izin vermeyeceğiz”
Meclis içerisinde bulunan partilerin büyük bir çoğunluğu henüz anayasa paketine dair nasıl tutum alacağını ifade etmedi. Muhalefet partilerinin nasıl tutum alması gerekir?
Muhalefet partilerinin bir anlık bile şüphe duymadan hayır demesi gerekir. Kendisi Anayasayı uygulamayan iktidarın değişiklik teklifi kadın ve LGBTİ+ düşmanıdır. Toplumsal hareketin, kadın ve LGBTİ+ hareketinin şiddet ile bastırıldığı, Anayasal hakların yok sayıldığı ortamda anayasa değişikliği tartışılamaz bile. Ama gelin görün ki bu teklifin yolunu ana muhalefet partisi açıyor. Çünkü mecliste bulunan bu partiler geleceklerini önümüzdeki aylarda yaşanacak seçime bağlıyorlar. Yaşamsal haklarımıza ilişkin taviz vermeyi “hele bir gitsinler” söylemiyle meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Anayasa değişikliğini masalarına koyanları, hele bir bizi bekleyin diye taviz isteyenleri bir kez daha uyarıyoruz. Yaşamlarımız ve bedenlerimiz üzerinden pazarlık yapmanıza izin vermeyeceğiz. Kadınlar ve LGBTİ+’lar için geri dönülemez ve daha büyük hak kayıplarının önünü açacak, fiili olarak ihlal edilen laikliğin ihlalinin kurumsallaşmasının sebep olacak anayasa tartışmalarına karşı eşitlikten, özgürlükten, laiklikten yana tutum almaları gerekir.
Sendika.Org